27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Fransa’da solun yeni idolü Jean Luc Melenchon, Tanca doğumlu tipik bir Fransız. Çünkü Bask İspanyol asıllı Fransız ilkokul öğretmeni bir anneyle, sade suya tirit Fransız PTT memuru bir babadan olup, Fas’ın Tanca kentinde dünyaya gelmek, ancak tipik Fransızlara nasip bir karışıklıktır. Neyse. Adam, “gibi” yapması gereksiz bir adam. Gururlu, dik ve öfkeli karakterini kuşkusuz İspanyol yanı belirliyor. Siyasal inançlarını ise Fransız cumhuriyetçiliği. Çünkü babadan oğula, Grand Orient locasında, mason. Birbirini kollamak için bir araya gelen kapitalist biraderlerden değil, öylesini reddediyor zaten. Fransa’nın masonluk tarihinde, 1789 devrimini yeşerten eşitlik, özgürlük ve laiklik fikirlerinin önemli bir yeri var ve sosyalist Melenchon, duvar işçisi anlamına gelen “mason”lardan. Hedefi kurşun gibi vuran bir söylemi, söylemin ardında hem felsefe yüksek lisansı, hem de saatçi ustalığı var. Üniversiteyi okurken, ince ayar ve sabır isteyen saat atölyelerinde çalışmış. Gazetecilik yapmış, sonra. Desinatör ve yazar. Mizahı güçlü. Çok genç yaşta yazıldığı Sosyalist Parti’nin “Cuma” dergisini yönetti, uzun yıllar. Hepsini elceğiziyle yazdığı ve cumhuriyet ilkelerini savunduğu 11 adet siyasal fikir kitabı var. Bakan oldu, milletvekili vb. oldu, ama üyesi olduğu SP’yi sürekli sağa kaymakla eleştirdi ve parti içinde, Marksizmi referans alan gerçek sol düşünceyi savundu. 2008’de yollarını ayırdı Sosyalist Parti’den. Adı üstünde, Sol Parti’yi kurdu, kendi kişiliği Önerdikleri sistem de özel mülkiyeti yasaklamayan, demokratik bir komünizm! Spekülatif borsa borçlarının halkın sırtından karşılanmayacağı, milli gelirin daha eşit dağılacağı, başka bir deyişle zenginlerin yarattığı ekonomik kriz faturasının halka ödetilmeyeceği, reel ekonomiye dayalı, toplumcu ve paylaşmacı bir sistem. 61 yaşındaki Jean Luc Melenchon, Sol Cephe’nin adayı olunca servetini açıkladı: Bankada 120 bin Avro’luk birikimi, Loiret’de bir kır evi, Paris’te kredi borcunu ödemekte olduğu 76 m2’lik bir dairesi ve AB milletvekilliğinden 6200 Avro aylık geliri var. Fransa’da gerek merkez sağ, gerekse merkez sol, küresel kapitalizmin yarattığı krizden çıkmak için krizi oluşturan kuralların dışına çıkamayan “kemer sıkma” politikalarından başka bir çözüm öneremezken… Mütevazı yaşamı, lekesiz siyasal geçmişi ve önerdiği programla uyum içinde olan Melenchon, vurucu söylemiyle sola küskün aydınları, sanatçıları ve politikacıların değişip politikaların aynı kalmasından ötürü seçim sandığına bile gitmeyen mutsuz gençliği arkasına aldı, kızıl umutlar estiriyor. Kimse Melenchon’un Fransa cumhurbaşkanı seçileceğine şimdilik ihtimal vermiyor. Ama 22 Nisan ve 6 Mayıs’ta yapılacak iki turlu seçimlerin birinci turunda alacağı oy oranı, hem finale kalacak “sol” adayla pazarlıkta, hem de haziran ayında yapılacak genel seçimlerde yeni komünistlerin, Sol Cephe’nin siyasal ağırlığını belirleyecek. Sol Cephe’de Yeni Bir Şey Var ve reel sektörü beslemeyen sanal finans âlemini darmadağın edecek! Buna karşın, “önce insan” sloganına uygun olarak emeklilik yaşını 60’a çekmeyi, brüt asgari ücreti 1700 Avro’ya çıkarmayı (halen 1398 Avro) ve daha neler neler vaat ediyor, Melenchon. Kapitalizmin küresel rekabete dayalı kuralları içinde düşünen herhangi bir ekonomist, bu vaatleri elbette “uçuk” diye niteler. Ama hiçbiri, kamuoyu yoklamalarında şimdilik yüzde 15 oy potansiyeliyle sağ iktidar partisinin adayı Nicolas Sarkozy ile Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande’ın ardından üçüncü sıraya oturan Melenchon’un temsil ettiği Sol Cephe için tutulamaz değil. Çünkü niyetleri bu: Ekonomiyi krizden çıkarmanın tek yolunun küresel kapitalist sistemden çıkmak olduğunu savunuyorlar. “Dünyamızın bir numaralı sorunu, 700 bin askeriyle beş kıtaya gölgesi yayılan Amerikan imparatorluğudur.” JEAN LUC MELENCHON V5Monde T kanalında Fransa cumhurbaşkanı Beton Köprüye Makyaj İstanbul’daki Aydın Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Kubilay Kaptan, Çaycuma’da Filyos Çayı üzerindeki 61 yaşındaki köprünün geçen cuma çökmesi üzerine yaptığı inceleme sonrasında kaleme aldığı raporda, “Ölmekte olan bir hastaya son günlerinde makyaj yapar gibi davranan Karayolları Genel Müdürlüğü olaydan birinci dereceden suçludur” diyor. Afet eğitim, uygulama ve araştırma uzmanı Kubilay Kaptan’ın sözleri bana yıllarca önce izlediğim bir filmi anımsattı. Film, oturduğu salıncaklı sandalyesinde ölen yaşlı, varsıl bir kadının ölümün soldurduğu yüzüne, geride bıraktığı yüklü mirasa sahip olmak isteyen iki torununun yaptığı makyaj sahnesini anımsattı. Torunlar akılları sıra ölmüş kadını akrabalarına yaşıyor gibi gösterecekler, hazırlayıp altına kadının imzasını attıkları sahte bir vasiyetname ile onun mal varlığına konacaklardı. Bu, filmin senaristinin kaleme aldığı kurgusal bir öyküydü. Makyajlı köprü ise çökerken altına aldığı 15 insanın ölümcül gerçeğidir! Bir trajedidir! ??? Türkiye’de, özellikle son zamanlarda bu tür trajediler sıkça yaşanıyor. Daha bir hafta önce Erzurum’un Aşkale ilçesindeki Karasu Baraj Göleti’nde 5 TEDAŞ işçisinin nasıl donarak/boğularak can verdiğini bir sinema filmi izler gibi izledik. Göletin büyük bölümü donmuş, donmamış bölümlerinde buz parçaları yüzüyor. Üstlerinden aldıkları “talimat” uyarınca 5 işçi, dört kişilik bir su bisikletine binip açılıyorlar. Göletin ortasında buza çarpan bisiklet devriliyor, işçiler suya düşüyorlar. Aralarında yüzme bilmeyenler hemen boğuluyor, yüzme bilenler ise suyun yüzeyinde kalabilmek için çaba gösteriyorlar. Kıyıda biriken insan kalabalığı onları izliyor. 15 dakika… Yarım saat… Bir saat… Yardım gelmiyor, helikopter isteyecek “yetkili” bulunamıyor. Isı 10, 15. Hava buz kesiyor. O havada göletin orta yerindeki bozuk elektrik direğinin onarımı için can simidi, can yeleği olmaksızın beş işçiyi kim, hangi akla hizmetle, üstelik de dört kişilik kıytırık bir bisikletle suya sürmüş olabilir? Mutlaka “biri” vardır, belki tutuklanacak, yargılanacak, ceza alacaktır. İsterse onlarca yıl yatsın, o beş kişi geri gelmeyecektir. ??? İstanbul Esenyurt’taki Marmara Park AVM’nin inşaat şantiyesinde çalışan işçilerin yatakhane olarak kullandığı çadırlarda çıkan yangında 11 işçinin yaşamlarını yitirdiği belleklerimizdedir. Altı gün önce Tuzla’daki bir tersanedeki patlama sonucu iki işçinin can verdiği belleklerimizde olduğu gibi… Tüm bu trajik ölümler “yoksul ölümleridir”. Son 6 ayda Türkiye’de 350 işçi “iş kazası” denen sermaye cinayetlerinde can vermiştir. Kapitalizmde yoksullar sömürünün nesnesidirler. Ölümleri yalnızca istatistiksel verilerdir. Bu düzende insanın, özellikle de yoksul insanın bir değeri yoktur. Kapitalizmde ana amaç olabilen en az harcama ile olabilecek en fazla artı değeri elde etmektir. Hele bu düzen, İslamiyetin içinde yuvalanmışsa kendi özgün sınıf ahlakını, burjuva ahlakını da yaratamaz. Kabadır, yabandır, ölümcüldür. Dünya nimetlerine yaklaşma umudu olmayan yoksul, umudunu ahirette kazanacaklarına bağlar; içine kapanır, başına gelecek her türlü felaketi, ölüm dahil “tevekkül” ile boyun eğişle karşılar. Türkiye’nin dışında hiçbir İslam ülkesinde demokrasi olmayışının nedeni de budur. Ne var ki Türkiye de ağır adımlarla o ülkelerin yolundadır. Bu düzen böyle sürdükçe her türlü trajedi bu ülkede giderek olağanlaşacaktır. Nâzım Hikmet’in, “Henüz vakit varken gülüm/ Paris yanıp yıkılmadan” dizelerinde dile getirdiği gibi henüz vakit varken son kalelerimiz ele geçirilmeden “bir şeyler” yapılmalıdır. O bir şeyleri yapacak olanın kendimiz olduğunu unutmadan… Yoksa bizi öyle bir makyajlarlar ki betonlaşmış ölüler olduğumuzun ayırdına bile varamayız. Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN gibi gölgesiz ve dik. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, Fransız Komünist Partisi ile Sol Parti’nin başı çektiği ve çevrecilerden antikapitalist militanlara, pek çok sol örgütü buluşturan Sol Cephe’nin ortak adayı olarak katılıyor. Programına göre, eğer seçilirse, Fransa’da yılda 360 bin Avro’nun üstündeki tüm gelirleri yüzde 100 vergilendirecek. Zengin kişi ve şirketlerin bu paranın üstündeki kazançlarını yurtdışına kaçırmalarını sağlayan tüm “alavere dalavere” yollarını tıkayacak ve “vergi cennetleri” denilen zulaları bitirecek. Enerji sektörünü tümüyle devletleştirecek adaylarından Nicolas Dupont Aignan, geçen çarşamba kendisine yönelttiğim; “Türkiye üye olursa AB dağılır, diyordunuz. Cumhurbaşkanı seçilirseniz, Fransa’yı Avro’dan, Schengen’den çıkarmayı ve anayasasını iptali, hatta AB bayraklarını indirmeyi öneriyorsunuz. AB’yi dağıtmak için Türkiye’nin yardımına hâlâ ihtiyaç var mı” sorusuyla dağıldı. Bu gece TSİ 22’de, aynı kanalda bir başka cumhurbaşkanı adayı, François Bayrou’ya soru yöneltiyor olacağım. Fransızca bilenlerin ilgisine... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] 12 Eylül’ün Suç Ortakları 12 Eylül 1980 darbesinin hayattaki liderleri yargılanıyor. Darbeci konseyin başkanı, dönemin Genelkurmay Başkanı ve 12 Eylül’ün Cumhurbaşkanı E. Org. Kenan Evren’le aynı konseyin Hava Kuvvetleri Komutanı E. Org. Tahsin Şahinkaya sorumlu oldukları “faşizm”in hesabını verecekler... Peki, ya sorarlarsa? “Bizim yasalarımızı 30 yıldır uygulayanların hiç mi suçu yok?” Ne yanıt verileceğini göreceğiz… Ancak öylesine açık “suç ortaklıkları” var ki; bunların başında hâlâ süregelen “imar düzenbazlıkları” geliyor. Nasıl mı? yana yine beş generalin onayladığı düzenlemeyle “sürekli” ve “kesintisiz” hale geldi. İmar affı, adı üzerinde bir cezanın kaldırılması demek. İmar yasasını çiğneyen kaçak yapıların kurtarılması da ancak özel kanunlarla mümkün. 12 Eylül’ün “ıslah(!) planları” yasası ise plana değil, “harita”ya bağlanan kaçak yapılara “4 kat” imar izni vererek ve haritaları da “ıslah planı” sayarak, tüm yasadışı binaları kendiliğinden “yasallaştırma” sürecini başlattı. Bu düzenlemeyi de 12 Eylül’ün “sivil kurmaylar”ı hazırlamışlardı… O kadar ki “boş” araziler bile “gecekondu tehlikesi var” gerekçesiyle şehirciliğe aykırı ıslah planlarıyla yapılaşmaya açıldı. Böylece tüm gecekondular durduk yerde “apartman arsası”na dönüşürken bugünkü birçok AVM, rezidans vb. ayrıcalıklı yapılar bile aynı yöntemle imar hukukuna aykırı inşaat haklarına kavuşmaktalar... 80’lerden bu yana ıslah planlarıyla şehircilik kurallarını çiğneyerek yükselen yapıların siyasi sorumluları ile bundan nemalananlar da 12 Eylül darbesinin suç ortağıdırlar... 12 Eylül faşizminin kalıcı darbelerinden biri de özelleştirme adı altında kamu arazilerinin pazarlanmasıdır. Özelleştirmenin “eski anlam”ı, devletin çalıştıramadığı kamu tesislerinin özel sektör eliyle üretken hale getirilmelerini sağlamaktı. 12 Eylül düzenlemelerinde ise üretkenlik hiç önemsenmeden sadece “satış” yoluyla “emlak kazancı” hedefledi. Şimdi artık özelleştirme denilince hep gayrimenkul rantı anlaşılıyor; devletin malı, mülkü emlak pazarı uğruna elden çıkartılıyor. Bu sürecin de sorumluları ve kâr ortakları 12 Eylül suçlusu sayılmayacaklar mı? Bütün bu gerçekleri sorgulamayan bir 12 Eylül yargılamasının ne işe yarayacağını bakalım kim açıklayabilecek?.. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN Sivil Kurmaylar... Eskiden sadece TBMM onayıyla gerçekleşebilen imar afları, 80’lerden bu Sürekli imar affı C MY B C MY B 12 Eylül’ün parlamentoyu yok etmesiyle birlikte 5 generalin devreye soktuğu “ilk” imar operasyonu 12 Mart 1982 tarihli “Turizmi Teşvik Yasası”ydı… Aynı yılın 6 Kasımı’nda halkoyuna sunulan anayasa bile beklenmeden onaylanan yasayla ormanlarda, kıyılarda ve kentlerde hükümet kararıyla “imar ulufeleri” başlatıldı. Dönemin “sivil kurmay”larınca düzenlenen ve bugün de işlevini sürdüren yasa sayesinde, “burası turizm merkezidir” denilerek şehircilik kurallarına aykırı özel imar talepleri hâlâ bakanlık tarafından karşılanıyor! Böylece 1982’den bu yana çevreyi ve kenti hiçe sayarak verilmiş tüm ayrıcalıklı imar izinlerinin siyasi sorumluları ve bundan yararlananlar, 12 Eylül’ün suç ortakları listesinde yer alıyor… Turizm talanı HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Özelleştirme SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ağrı ilinin eski 1 adı. 2/ Halk dilinde tarladaki sebzeye 2 verilen ad... Ku 3 maşla astar arasına 4 konarak giysinin 5 dik durmasını sağlayan kolalı bez. 3/ 6 Geveze. 4/ En kısa 7 zaman süresi... An 8 talya’nın bir ilçesi. 5/ Bir şeyi anımsa 9 mak için yazılan kısa ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 zı... Kadınlar hamamında 1 T U F E Y L İ L hizmet eden ve müşterileri 2 İ R ON İ S L O yıkayan kadın. 6/ Karaci3 L A T T A P İ R ğerin irileşmesi ya da kö4M O R İ G A M İ relmesiyle beliren hasta5 İ Z N İ K R U lık... Boru sesi. 7/ İçinden 6 Z A N Ü D İ ZM geçen elektrik akımıyla 7 T E A L İ İ O manyetik alan yaratmak 8 D E V K R A N K üzere bir eksen çevresine S Ü İ T A sarılmış tel. 8/ Mantık... 9 Ü N Dört Halife’nin sonuncusu. 9/ Mersin’in bir ilçesi... Su düzeyindeki sıra kayalar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tunceli ilinin eski adı... “Gözümüze kara toprak / Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan). 2/ Nevşehir’in bir ilçesi... Kenar süsü. 3/ Sergen... Asya’da yüksek bir bölge. 4/ Cennet ile cehennem arasında bulunduğuna inanılan yer... Şekerkamışından elde edilen bir içki. 5/ Cıva sülfür bileşimli bir mineral. 6/ Öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acılarını dindirmek için doktor tarafından öldürülmesi. 7/ Hamur tahtası... Gözü kapalı inanılan düşünce; dogma. 8/ Yabancı... “Kazma ile döğmeyince verdi / Benim sadık yârim kara topraktır” (Âşık Veysel)... Lityum elementinin simgesi. 9/ İştahı açmak için yemekten önce içilen içki.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle