25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MART 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 ‘Kadın’ KADIN ÖRGÜTLERİ TEPKİLİ: Şiddeti engellemek için hazırlanan taslağın önce adı değişti ardından da içindeki düzenlemeler ayıklandı tasarısına muhafazakâr ayar ? Tasarının seyri, AKP’nin “muhafazakâr” kimliğini bir kez daha gözler önüne serdi. TÜREY KÖSE 28 Şubat Devam mı Ediyor? Yapanlar, 28 Şubat’ın bin yıl süreceğini söylemişlerdi de, 12 Haziran seçimlerinde seçmenin oyunun yarısını alarak tek başına iktidar olan AKP ve lideri, o müdahalenin sözcüsü olan emekli orgenerale adeta nispet verircesine, eski camların bardak olduğunu hatırlatmamış mıydı? Ne demekti eski camların bardak olması? Çok partili parlamenter demokrasinin bütün ayrıntıları ile, ülkemizde geçerli olması demekti. Yani Batı’nın demokratik ülkelerinde olduğu gibi sadece iktidar partisi liderinin değil; öteki partilerin genel başkanlarının da ülke sorunları üstüne söylediklerini, özellikle görsel haber medyasının hakkaniyetle iletmesiydi. Parlamentoda grubu bulunan partilerin her salı yaptıkları toplantılarda, aynı zamanda grup başkanı da olan genel başkanların kürsüye çıkıp konuşma âdeti var. Bana sorarsanız, Meclis gruplarında liderlerden çok milletvekilleri söz almalı, yasa teklif ve tasarıları üstünde görüşüp tartışmalılar. İktidar partisinin milletvekilleri, mesela şu 4+4+4’lü eğitim düzenine karşı tabandan gelen eleştirileri Milli Eğitim Bakanı’na iletmeli, tartışmalıydılar. Elbette kapalı olarak yapılacak o tür tartışmaların sonucunu bir sözcü haber haline getirerek kamuoyunu da aydınlatır. Ama her defasında yinelediğim ve patenti benden daha çok sevgili dostum Oktay Ekşi’nin milletvekili seçilmeden gazeteci olarak kullandığı o gerçeğin yüzde yüz anlatımı olan lider vekili tanımlaması, parti gruplarında da teksesliliğin egemenliğini değiştirilemez bir yasa hükmü olarak sürdürüyor. O nedenle de gruplar lider konuşmaları ile başlıyor. Onlar kürsüden inince de tamamlanmış oluyor. Ve o liderler arasında AKP’nin patronu olan Sayın Başbakan’a haber kanallarımız VIP muamelesi yapma âdetini sürdürüyor! Erdoğan’ın nefes alışlarını da, el kol işaretlerini de, konuşmasının tümünü “Halkın bilgi edinme hakkını” yerine getirmekle yükümlü haber kanalları aynen veriyorlar. Sıra CHP, MHP ve BDP’ye gelince, editörlerin makasları çekmecelerden çıkıyor. Halkın bilgi edinme hakkı bir yana bırakılarak âdet yerini bulsun denircesine üç beş dakikalık canlı yayında spikerlerin, “oldu da”, “dedi de”, “söyledi de”li kısaltmalarla adeta kimi imamların teravi namazlarında yaptıkları gibi başlaması ile bitirilmesi birkaç dakikada tamamlanmış oluyor. TV kanallarını ve özellikle haber emisyonlarını kronometre tutarak izleme âdeti olanlar, bu yazdıklarımın salt bir iddia olmadığını ve daha birkaç ay önce özellikle salı günleri Meclis gruplarında geçen karşılıklı tartışmalarda aslan payının iktidar partisine ayrılmış olduğunu göreceklerdir. Tamam. Çevik Paşa, çoktan emekli olmuş, köşesinde oturup kendi aktif döneminin muhasebesini yapmaktadır. Belki de anılarını yazmaktadır. Kısaca artık buyurgan değildir. Şimdi apoletsiz, üniformasız buyurganlar egemendir televizyonlara da, yazılı medyaya da! Giysileri haki renkli de değildir. Ama hangi renkli elbiseleri sevdiklerine dikkat etmesem de siyahı tercih ettiklerini söyleyebilirim. İçindeki gömlekler mi dediniz? Yok henüz kara gömlek giymediler. Tasarı renkten renge girdi SEVİL ARINAN ‘Bu yasa aileyi bozar’ Tasarının önceki gün TBMM Adalet Komisyonu’nda 5 saat süren görüşmeleri de “muhafazakâr” kesimlerin baskılarını ortaya koydu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, CHP’li Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın önergelerle komisyona getirdiği kadınların beklentilerini karşılamaya çalıştı, ancak bunu bir ölçüde başarabildi. Muhafazakâr baskı AKP’li kadınlar üzerinde etkili olurken dün Yeni Akit gazetesinin “Bu yasa aileyi bozar” manşetiyle çıkması da dikkati çekti. ANKARA Kadın örgütlerinin uzun zamandır Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’yla ortaklaşa hazırladığı Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Tasarısı’nın, bugün TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi bekleniyor. Hükümet yasanın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde tüm kadınlara armağan edilmesi için çalışırken, Türk Üniversiteli Kadın Derneği Genel Başkanı Nazan Moroğlu, “Yasa armağan gibi lanse ediliyor ama bu bizim hakkımız. Tasarı renkten renge girdi” dedi. “Kadın, birey mi yoksa aile üyesi mi? Aileyi mi korumak yoksa kadını mı korumak isteniyor?” sorularının yanıtlanmasını isteyen Türk Üniversiteli Kadın Derneği Genel Başkanı Moroğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile yaptıkları toplantılar sonunda tasarının renkten renge girdiğini kaydetti. Tasarının TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşüldüğünde 16 AKP’li üyeyi “Bakış açısı aileyi korumak, eh kadına yönelik şiddeti de önlemek” sözleriyle değerlendiren Moroğlu, “Tasarının adı bile bu yönde değiştirildi. Komisyondaki toplam 26 üyenin sadece 2 tanesi kadın. Sorunu içinde hissetmesi çok zor olan 24 erkek üye bu tasarıya onay verdi. Adalet Komisyonu’nda kadın kuruluşları mücadelesi dikkate alınacak mı, bu tabloya bakınca çok zor. Tasarı 8 Mart’ta yasalaşıp, kadınlara armağan olacakmış. Biz bu armağanı almayalım, mücadeleye devam edelim. Kadının birey olarak dikkate alınmasına kadar sürdürelim” dedi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, komisyona verdiği yazıda, tasarının adının öncelikle “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Tasarısı” olarak değiştirilmesini istedi. ANKARA Kadına yönelik şiddet olaylarına karşı getirilen tasarının Bakanlar Kurulu ve TBMM Adalet Komisyonu’ndaki seyri; AKP’nin “muhafazakâr” kimliğini bir kez daha gözler önüne serdi. İktidara yakın medya organlarında “Bu yasa aileyi bozar. Koca düşmanlığı artacak, kadının gittiği yere karışmak suç” denilerek tasarının yeniden gözden geçirilmesi istenirken kadın kuruluşlarının katkısıyla hazırlanan ilk taslakta yer alan “toplumsal cinsiyet” kavramı başta olmak üzere bazı düzenlemeler ayıklandı, eşcinsellerin koruma kapsamına alınmasına ilişkin önergeler de kabul edilmedi. İktidar kadını “aile” kavramı içine hapsetmekten vazgeçmiyor. Bakanlığın adı “Kadın” değil, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olurken şiddet tasarısının adının başına da “Ailenin Korunması” ifadesi eklendi. Oysa, 31 Ocak 2012 tarihli taslakta yasanın adı “Kadın ve aile bireylerinin şiddetten korunması” olarak yer almıştı. Taslak hükümet tasarısına dönüştürülürken önce adı değişti, sonra da içeriğinde ayıklamalar yapıldı. Taslakta tanımlar arasında yer alan “Toplumsal cinsiyet: Toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan cinsiyetçi roller, bek lentiler, tutum ve davranışları ifade eder” düzenlemesi tasarıya konmadı. Görüşmelerde CHP’li Dilek Akagün Yılmaz, “Öncelike aileyi koruyacağız demeye hakkınız yok. Yalnız yaşayan kadınlar da var” dedi. Bakan Şahin ise bu eleştiriye “Eski yasayla, geçmişle bağı siliyorsunuz diye eleştiri aldık. Hem aileyi hem de kadına şiddeti birleştirip güçlü bir başlıkla süreci götürmek istedik” karşılığını verdi. Tasarı bazı değişikliklerle komisyondan geçti. Buna göre; şiddet mağduru çalışan kadınlara “tedbir kararı süresince”, çalışmayan kadınlara da 2 ay süreyle çocukları Bazı değişiklikler var için kreş hakkı tanınacak. Şiddete uğrayan kadınların barınma yerleri arasına sosyal tesislerin yanı sıra yurtlar ve benzeri yerler de eklendi. CHP’lilerin ilk ve ortaöğretimde toplumsal cinsiyet, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konularında ders konulması önerisi de kabul edildi. Prof. Dr. Adem Sözüer’in uyarıları üzerine tasarının elektronik kelepçeyle teknik takibi düzenleyen maddesinde değişiklik yapıldı. Bu maddeye “teknik takipte ses ve görüntü kaydı yapılamayacağı” hükmü eklendi. Tasarıya, koruma tedbir kararları kapsamında, “söz konusu kişi istemese bile hâkim kararıyla koruma kararı uygulanabileceği” eklemesi yapıldı. DÜNYADA KADIN OLMAK İÇİN EN İYİ 20 ÜLKE Sanat için İsveç, gazetecilik için Karayib LONDRA (ANKA) Uluslararası 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaştıkça kadın hakları dünya gündemindeki yerini korumaya devam ediyor. İngiliz The Independent gazetesinin, dünyada kadın olmak için en iyi ülkeleri belirlediği haberinde, siyasetçi olmak için Ruanda, çocuk doğurmak için Yunanistan, eşinden ayrılmak için Guam ve para kazanmak için Lüksemburg’un en iyi ülke olduğu belirlendi. The Independent gazetesi, yaptığı araştırmaya dayanarak kadın olmak için en iyi 20 ülke arasında şunları gösterdi: “Kadınerkek eşitliği için: İzlanda. Siyasetçi olmak için: Ruanda. Anne olmak için: Norveç. Okumak ve yazmak için: Lesoto. Devlet Başkanı olmak için: Sri Lanka. Sanat yapmak için: İsveç. Üst düzey yönetici olmak için: Tayland. Çocuk doğurmak için: Yunanistan. Ekonomik katılım için: Bahama Adaları. Seçme hakkı için: İsveç. Gazeteci olmak için: Karayib Adaları. İşgücüne katılım için: Burundi. Para kazanmak için: Lüksemburg. Üniversiteye gitmek için: Katar. Uzun yaşamak için: Japonya. Boş zaman için: Danimarka. Atlet olmak için: ABD. Eşinden ayrılmak için: Guam. Araba kullanmak için: Hindistan. Üst düzey işler için: Jamaika.” Kadın Adayları Destekleme Derneği’nin verilerine göre kadına yönelik sömürü her alanda sürüyor Türkiye yine ‘sıfır’ çekti ‘Dünyada kutlama Türkiye’de saldırı’ Kamu Emekçileri Sendikaları Konferasyonu (KESK) İstanbul Şubeler Platformu üyesi kadınlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde haksız yere tutuklu bulunan tüm kadın tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmasını istedi. KESK İstanbul Şubeler Platformu üyesi kadınlar, dün Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde basın açıklaması yaptı. EğitimSen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı Arzu Erdoğan “Dünyanın hemen her ülkesinde şenliklerle kutlanan 8 Mart, biz Türkiye’de yaşayan kadınların saldırıya uğradığı, yasaklandığı, cezaevlerine gönderildiği günlerden biri olmaktadır” dedi. (Fotoğraf: BURCU GELEN) Karakolda ‘çıplak’ arama HİLAL KÖSE İstanbul Haber Servisi Kadın Adayları Destekleme Deneği’nin (KA.DER) araştırmasına göre Türkiye, kadınerkek eşitliğinde yine “sıfır” çekti, 4 yıllık gelenek beşinci yıl da değişmedi. KA.DER Genel Yönetim Kurulu adına F. Çiğdem Aydın, gerek atanmışlarda, gerek seçilmişlerde, gerekse özelde, kadın yöneticinin yok denecek kadar az olduğunu vurguladı. KA.DER, “Türkiye’nin Temsilde KadınErkek Eşitsizliği Karnesi”nin beşincisini açıkladı. KA.DER adına Çiğdem Aydın, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde kadınların “TBMM’deki koltukların yüzde 50’sini istediklerine, ancak yüzde 14.2’sini alabildiklerine” dikkat çekti. Aydın, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin, emekbeden sömürüsünün; yoksulluğun, işsizliğin, çocuk gelin olayının, eğitimin engellenmesinin sürdüğünü, tacizciyi, tecavüzcüyü, saldırganı koruyup kollayan hukuk sisteminin ise halen var olduğunu vurguladı. KA.DER’in derlemesinde 6 işveren ve meslek örgütünden yalnızca Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Başkanı’nın kadın olduğu dikkat çekiyor. Derlemeye göre, Türkiye’de çalışan kadın sayısı 6.7 milyon, kadın işsizlik oranı yüzde 13, kayıt dışı çalışma oranı ise yüzde 58. Yani çalışan kadınların yarısından fazlasının sosyal güvencesi yok. Onur Yaser Can’ın intiharı İşkence iddiasına tek cümlelik ret HİLAL KÖSE Kadına yönelik şiddet arttı Kadınlara yönelik kasten yaralama, cinsel saldırı ve kötü muamele olaylarının geçen yıllara oranla arttığı vurgulanan derlemede, 2010’da yaklaşık 190 bin olan kasten yaralama 2011’de 207 binlere, cinsel saldırı 2 bin 700’lerden 3 bin 300’lere, kötü muamele 29 binden 35 bin’e çıktı. KA.DER derlemesinde çocuk gelin olayına da dikkat çekiyor. Türkiye’de 18 yaş altında evlenen kadınların oranı yüzde 28, 15 yaşından küçük evlenenlerin oranı ise yüzde 5. Bu oran Orta Anadolu’da yüzde 37’ye, Doğu ve Güneydoğu’da yüzde 4042’ye çıkıyor. Tarlabaşı’nda 11 Şubat 2011’de kimliğini soran polislerin hakaretine uğrayan tiyatrocu Ü.S.’ye, şikâyetçi olarak gittiği Taksim Polis Merkezi’nde çıplak üst araması yapılması nedeniyle yargılanan 4 polis memuru yargıç karşısına çıktı. “Görevi kötüye kullanma”, “hakaret”, “haksız arama”, “cinsel taciz”, “kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma” suçlarından yargılanan sanıklar suçlamaları reddetti. Kimlik sorgulaması yapan polisler, mahkemede, “Sağa sola bakarak telefonla konuşuyordu. Şüphelendik” dedi. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk oturumuna katılan Ü.S., “Bir öğrencimin velisiyle telefonda konuşurken polis Atıf Eker kolumdan çekerek beni durdurdu. Saat 14.00 sıralarıydı. Sonra Sefa Çınar arabadan indi. Görüşmemi bitirmemi beklemeden hakaret etmeye başladı. Şikâyet için karakola gittim. Amir beni bağırarak odadan kovdu. Sefa Çınar’ın talimatıyla çıplak üst araması yapıldı” dedi. Sanık Sefa Çınar, savunmasında, “Tarlabaşı suç oranı yüksek bir bölge. Bayan da telefonda konuşurken sağa sola camlara bakıyordu. Hassas davrandık, kimliğini gösterseydi bunlar yaşanmayacaktı” diye konuştu. Mahkeme ise olayla ilgili emniyetin disiplin soruşturmasının ve İl İnsan Hakları Kurulu’nun araştırmasının istenmesine karar verdi. Gözaltına alındıktan kısa bir süre sonra intihar eden mimar Onur Yaser Can’ın ölümüyle ilgili işkence soruşturmasında, ailenin itirazını değerlendiren Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tek cümlelik bir yanıt verdi. Mahkeme, polislerin yargılanması yönündeki istemi “yerinde görmedi.” Can ailesi ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracak. Onur Yaser Can, esrar satın aldığı gerekçesiyle 2 Haziran 2010’da gözaltına alındı. Gözaltında işkence gördüğü öne sürülen Can, serbest bırakıldıktan sonra, ikinci kez Emniyet’e çağrıldı. 4 Haziran’da ifadesine bazı eklemeler yapıldı. Muhbirlik yapması istendi, takip edildi. Üçüncü kez çağrılınca, Emniyet’e gideceği 23 Haziran günü akşamında kendisini evinin penceresinden atarak intihar etti. Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri hakkında “işkence, görevi kötüye kullanma, cinsel saldırı” iddiasıyla yürütülen soruşturmaya 11 ay sonra takipsizlik kararı verildi. Ailenin avukatı savcılığın kararına itiraz etti. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise “soruşturma evrakı kapsamına, ek kovuşturmaya yer olmadığı kararındaki gerekçeye göre yerinde görülmeyen itirazın reddine” karar verdi. 2 polisin “resmi belgede sahtecilik” suçundan yargılanmasına ise devam ediliyor. Anne Hatice Can oğluyla ilgili dosyayı mahkeme heyetine sundu. Dosyayı almak istemeyen mahkeme başkanı, “Acınızı anlıyorum ama bu dava sahtecilik suçuyla ilgili. İşkence iddialarını yargılamıyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle