26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 16 MART 2012 CUMA 12. Cumhurbaşkanı Seçimi IIYSK, artık varlık nedenini hatırlamalı, anayasal görevinden kaçmamalı, anayasa ile kendisine verilen görevleri yerine getirmeli, süreçteki belirsizliği ortadan kaldıracak açıklama yapmalı, gerekli iş ve işlemlere başlamalı, 28.8.2012 tarihine kadar 12’nci Cumhurbaşkanı seçimini yaparak sonuçlandırmalıdır. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU 62 71 sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçim Yasası hükümleri Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 19.01.2012 tarih ve 6271 sayılı yasa, 26.01.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 5678 sayılı yasa ile anayasaya eklenen, ancak daha sonra 2007 tarih ve 5697 sayılı anayasa değişikliği hakkındaki yasa ile kaldırılan geçici 18’inci madde gözetildiğinde, bu konuda anayasanın 67/son maddesi devre dışı bırakılmadığından, söz konusu yasa hükümlerinin, 26.01.2013 tarihine kadar uygulanırlığı bulunmamaktadır. 6271 sayılı yasaya eklenen geçici 1’inci maddede, (yürürlükten kalkan anayasa hükümlerinden hareketle) “11’inci Cumhurbaşkanı’nın, yedi yıl görev yapacağı ve iki kez seçilememe kuralına tabi olduğu” vurgulanmış ise de, bu anayasal konu örneklerle de açıklandığı üzere, yasaya değil ancak anayasaya eklenebilecek bir geçici maddede yer alabilir. Cumhurbaşkanı özelinde uygulanmaması amaçlanmış ise de, aslında bu geçici yasa maddesine gerek duyulmasıyla, 11’nci Cumhurbaşkanı için anayasal sürenin beş yıl olduğu gerçeği de itiraf edilmiş olmaktadır. Yine ayrıca bu yasa hükmü, anayasanın 67/son maddesi uyarınca 26.01.2013 tarihine kadar uygulanma yeteneği olmadığı için de sonuç doğurmamaktadır. Yine TBMM’nin 1924 Anayasası’nda yer alan yorum yetkisi, 1961 ve 1982 anayasalarına taşınmadığından; TBMM, 11’inci Cumhurbaşkanı’nın görev süresi hakkında yaptığı bu düzenlemeyle, kendisinde bulunmayan bir yetki kullanımına giderek yorum niteliğinde işlem gerçekleştirdiği için, düzenleme bu yönden de ayrıca geçersizdir. 5678 sayılı yasa ile, anayasanın; 102/son maddesine, “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar, yasa ile düzenlenir” hükmü; 79/son maddesine de “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin genel yönetim ve denetimi, milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur” düzenlemesi eklenmiştir. 2007 yılında 5697 sayılı yasa çıkartılarak yürürlüğe sokulmayan anayasanın geçici 19’uncu maddesinde, 11’inci Cumhurbaşkanı konusunda adaylık, seçim takvimi ve seçim süreci için, hem TBMM hem de YSK’yi yetkili kılan karma bir Yorum yetkisi Yasaya konulan bir hükümle, anayasa değiştirilemeyeceği veya anayasa hükümleri aşılamayacağı için, bu düzenleme bir sonuç doğurmamaktadır. Yine görev süresi konusunda 11’inci Cumhurbaşkanı da, anayasaya geçici madde eklenmediği için, anayasadaki yeni hükümlere tabi olduğundan, yasaya eklenen bu geçici madde ile anayasadaki yeni hükümlerin 11’inci Geçici madde sistem öngörülmüş iken, bu hüküm halkoylaması dışında bırakılarak yürürlüğe sokulmayıp, anayasanın 79/son maddesi için de herhangi bir ayrık durum da öngörülmediğinden, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak tek yetkili mercii, geçici 19’uncu maddenin aksine milletvekili seçimlerinde olduğu gibi YSK’dir. Bir erken seçim kararı olmadan, yasama döneminin sona ermesi durumunda nasıl ki YSK, milletvekili seçimleri için gerekli iş ve işlemleri kendiliğinden yapmakta ise, cumhurbaşkanı seçimleri hakkında da, cumhurbaşkanının süresinin dolması nedeniyle, YSK kendiliğinden harekete geçmekle görevli ve yükümlüdür. 11’inci Cumhurbaşkanı’nın görev süresi konusunda beş yıl kuralının uygulanamayacağı yolunda bir anayasal hükmün getirilmemesi karşısında; YSK, 12’nci cumhurbaşkanı seçimlerinin 28.8.2012 tarihine kadar tamamlanacak biçimde, üzerine düşen görevi yapmak durumundadır. Aksi halde, anılan tarihte süresi dolmasına rağmen Köşk’te Cumhurbaşkanı sıfatını kullanarak fiilen oturmakta olan bir kişinin yanında, görev süresi içinde seçim süreci başlatılmadığı için süresi dolmakla görevi kendiliğinden sona ermekle bu makam boşalmış sayılacağından, anayasanın 106’ncı maddesi uyarınca resmen TBMM Başkanı’nın vekâlet etme zorunluluğunun ortaya çıkacağı düşünüldüğünde, sonuçta iki cumhurbaşkanı gibi bir durumla karşı karşıya kalınabilecektir! 12.9.1980 tarihinde seçilmeden Köşk’e çıkan Kenan Evren ile, böyle bir tabloda görev süresi dolmasına rağmen, iktidar gücünden de hareketle, seçim yapılmayarak Köşk’te oturmaya devam edecek olan Abdullah Gül’ün hukuksal konumları da aynı olacaktır. Türkiye böyle bir fiili durumla karşı karşıya bırakılmamalıdır. Sonuç 11’inci Cumhurbaşkanı, bulunduğu makamı tartışma içinde tutmamalı, görev süresi konusunda kendiliğinden açıklama yaparak, seçim sürecinin başlamasına katkı sunmalıdır. İktidar partisi, anayasa ve uygulamaları gözeterek, 12’nci cumhurbaşkanı konusunda farklı bir uygulamaya gidilmesine yol açmamalı, ayrıca üzerinde çalışılan yeni anayasa ile donatılmış yetkiler ortaya çıktıktan sonra yeni cumhurbaşkanının seçileceği algısını da ortadan kaldırmalıdır. TBMM’de grubu bulunan üç muhalefet partisinin, 11’inci Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin beş yıl olduğu konusunda ayrı ayrı açıklama yapmalarına rağmen, başka bir girişimde bulunmamaları karşısında; bu konuda ortak ve etkin bir tavır sergilemeleri, ayrıca YSK’nin anayasal görevini yerine getirmeye davet etmeleri, grup kararı da alarak YSK’ye başvuruda da bulunmaları gerekmektedir. Tüm kişi ve kurumlar, hukuk devletine saygı ve bağlılıklarını yansıtacak demokratik tepkilerini göstermelidir. 12 Eylül darbesinin yasama ve yürütme organı olan Milli Güvenlik Konseyi’nin çıkardığı 27.10.1980 tarih ve 2324 sayılı yasada; “Milli Güvenlik Konseyi’nin bildiri ve kararları ile çıkaracağı yasalarda, 1961 Anayasası ile çatışan hükümlerin anayasa değişikliği, yasalarla çatışan hükümlerin de yasa değişikliği sayılacağının” ifade edildiği hatırlandığında, sonuçları yönünden bu hükmün adeta günümüzdeki yansıması olan ve 11’inci Cumhurbaşkanı’nın görev süresi konusunda anayasa ile çatışan 6271 sayılı yasanın geçici 1’inci maddesinin, hukuki bir geçerlik ve sonuç doğurmayacağı açıktır. Bu hükmün Anayasa Mahkemesi’ne taşınması durumunda ise, iktidarın istek ve beklentilerinin, uzunca bir süreden beri yargı üzerinden gerçekleştirildiği algısını haklı kılan gelişmeler de gözetildiğinde, 2010 anayasa değişikliği ile yeniden yapılandırılan Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararın; siyasete uygunluk kaygısı ile yorumlu bir ret kararı olabileceği seçeneğinin de baskınlığı gözetildiğinde, iktidar partisinin istediği sonuçların bu şekilde sağlanarak, konu hakkındaki suskunluğu dikkat çeken YSK’yi bağlayan bir yol haritasının da böylece çizilebileceği hususu da, ilgililerce bu yola başvurulmadan önce önemle değerlendirilip, hukuksuzluğa meşruiyet kazandıracak yollardan uzak durulmalıdır. Aksi takdirde doğacak sonucun siyasi sorumluluğunun, bu süreçte yer alanlara ait olacağı unutulmamalıdır. Her şeyden önemlisi YSK, artık varlık nedenini hatırlamalı, anayasal görevinden kaçmamalı, anayasa ile kendisine verilen görevleri yerine getirmeli, süreçteki belirsizliği ortadan kaldıracak açıklama yapmalı, gerekli iş ve işlemlere başlamalı, 28.8.2012 tarihine kadar 12’nci Cumhurbaşkanı seçimini yaparak sonuçlandırmalıdır. Çadırdakiler... Çadırda işçiler yandıktan 75 dakika sonra sigortaları yapıldı... Ki Allah korusun... Bir şey olursa... ? Sigortalı olmak isteyene 45 soru soruyorlar... Bir sakatlığı var mı?.. Tansiyon falan... Sonra göz muayenesine... ? İşçiler yanarak öldükten sonra kavuştukları sigorta, yeryüzünde en hızlı sigortaya kavuşma süresidir ayrıca... Bunu bir Türk başardı... İnşaatın müdürü “koş” dedi... Rahmetli öldükten 75 dakika sonra, olasıdır ki sağlık karnesi de hazır... Belki o arada terfi de etmiştir. ? Irgatlar... Şehre geldiklerinde biri yandığında öbürleri de yanıyor... Yan yana, birbirlerine dayanarak, soğuktan can cana sokularak... Onu ben bilirim; teneke evlerde, konteynırlarda, barakalarda, naylon çadırlarda... Bir kirli şilte, gazeteye sarılmış kuru ekmekler, kararmış bir de çaydanlık... Görkemli dünyalar inşa ediyorlar zenginler için... Aynalı binalar, gökdelenler, burmalı kuleler, cam saraylar... ? Gidip inşaattaki işçiye “Küresel ekonomi bu işte... Senin naylon çadırından çıkıyor şu aynalı gökdelen... Sen aç ve yoksul kaldıkça o, aynalıda mı, yoksa işerken müzik çalanında mı oturmayı seçiyor?.. Biraz düşün bunu istersen” desen... Ezberindeki sözcüktür “Anarşist” der sana... Karakola ihbar da eder seni... Hiç sorgulamadan... “Dünyanın en bereketli toprakları üzerinde... Bu ülke bu kadar zenginse... Ben niye aç ve sefil bu naylon çadırlarda yanıyorum?” diye hiç sorgulamayacak da... ? Aynalı binada oturanlar “muhalif” oldular... O “razı” kaldı... ? AKP’nin köylerden, varoşlardan ve gelişmemiş bölgelerden yüzde 74’lere varan oy almasının sırrıdır bu... “Tevekkül”dür... Razı oluş... Onun için zaten “dindar nesil” lazım, kendi sigortaları için... ? Eeee titriyorlar tabii üzerine... Yandıktan 75 dakika sonra sigortasını yaptılar... Hiç Allahları yok... Övünülmeyecek Birincilik Şükrü KARAMAN Gazeteci İ stanbul Esenyurt’taki inşaat şantiyesinde çıkan yangında 11 işçinin, Adana Kozan’daki baraj inşaatında su tutan kapağın patlaması sonucu 10 işçinin yaşamını yitirmesi iş kazalarının ne denli büyük bir sorun olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer almaktadır. Hiç de övünülmeyecek bu birincilikten ötürü, ülkemizde her yıl meydana gelen 75 bin iş kazasında, evine ekmek parası götürme uğraşındaki bini aşkın işçi yaşamını yitirmekte, binlerce işçi de sakat kalmaktadır. Kayıt dışı çalışanlar ve resmi kayıtlara girmeyen iş kazalarında yaşamını yitirenler de dikkate alındığında bu sayının daha da artacağı tartışmasızdır. dakikada bir iş kazası Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de 7 dakikada bir iş kazası olurken, adeta bir iş cinayetine dönüşen kazalar en çok maden ocakları (Zonguldak kömür ocaklarındaki kazaları unutmak olası mı? Son 5 yılda 400 maden işçisi kazalarda yaşamını yitirdi), tersaneler, inşaat sektörü, tekstil, tarım sektörü ile ruhsatsız ve denetimden yoksun kaçak işyerlerinde olmaktadır. Kazalar genellikle, denetimden yoksun ve kazalara karşı önlemleri bulunmayan işletmelerde mesainin ilk saatlerinde dikkatsizlikten meydana gelirken, iş kazalarına da 7 ha çok kıdemsiz ve deneyimsiz işçiler kurban gitmektedir. Yine kazalar daha çok küçük işyerlerinde meydana geliyor. Türkiye adına hiç de övünülmeyecek bu tablo azımsanmayacak işgünü kaybına da neden olmaktadır. İş kazalarından ötürü her yıl 1.5 milyonu aşkın işgünü kaybolmaktadır. Salt Türkiye’nin değil, dünyanın da en büyük sorunu olan iş kazalarında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, yılda 2 milyon 200 bin kişi yaşamını yitirmektedir. Tescili bulunmayan, denetimden uzak, sigortasız çalışan emekçilerin iş cinayetlerine kurban gitmemesi için artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Türkiye’nin bu olumsuz tablodan kurtulması için, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olmak üzere, yetkililerin işyerleri ve işletmelere denetimlerini sıklaştırarak, çalışma koşulları iyileştirilmelidir. Kaçak işyerleri ile sigortasız çalıştırmaya karşı yaptırımlar ağırlaştırılmalı, işçilerin kazalara karşı eğitimi zorunlu olmalıdır. Ülkemizde trafik kazalarının ardından en çok ölümün meydan geldiği “iş cinayetlerini” Türkiye ve Türk işçisi hak etmiyor. Onlarca ocağı söndüren, arkada gözü yaşlı aileler bırakan iş kazalarına artık “dur” denmelidir. Unutulmamalıdır ki, iş kazaları kader değildir ve önlenebilir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle