14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2012 SALI 14 Damgalı diploma! İşsizler Nereye? Ferhan Şensoy’a göre “Cennete gider!” İşsizlik elbette mayınlı bir konu. Hele bir de işin içine Silivri gibi sivrilikler de eklenirse. Şensoy yazıp oynadığı oyunda, kardeşine soruyor: “Ne o, hatır sormaya değil, soruşturmaya gelmiş bir halin var! Ergenekon savcısı gibisin!” Kardeşinin yanıtı: “Ne alaka!! Ergenekon savcısı Tayyip bir kere!” ??? Hassas bir yayın organı manşeti çekmiş: “Şensoy’dan Başbakan’a hakaret!” Başbakan’ı savcıya benzetmek mi hakaret, yoksa soyadını söylememek mi? Bu demektir ki: Cumhurbaşkanımız ile Bu halkın yarısı için... Başbakanımız kendi adlarına birer Abdullah Gül veya R.Tayyip üniversite Erdoğan Üniversitesi kuruyorlar.. mezunu demek Daha doğrusu Bir tür damga yemek kurulmuş, iki tanesine Bir başbakanın demek! kendi adlarını veriyorlar! r: rdı va i üç kişiliğ Halkın yarısının Yine de “Tarihe “Ortaya çıkardığı, çocukları, böyle bir bedavadan geçmenin en u, uğ sahip old damgayla dolaşmak kestirme yolu!.. sahip olduğunu istemeyebilir... Yolları bahtları açık !” sandığı Bugün üniversitelerin olsun!”... ise en büyük sorunu, Diyelim.. dolmayan kontenjanlar. Ama bir sorun var. Puan düşüyor. Halkın yüzde 50’si bu Ama öğrenciler birçok nedenle muhteremlerin aşkıyla yanıp tutuşsa gidip kayıt yaptırmıyor. da... Şimdi bu nedenlere iki yenisi daha Öteki yüzde 50’si, fazla sempati eklendi. beslemiyor. Abur cubur notlar Konuşma isteği tıpkı açlığa benziyor. Acıkınca yiyecek istediğimiz gibi. Yalnızlık hissedince de konuşacak insan ararız. Ama çoğu kez, oturup adam gibi yemek yeme yerine abur cubur atıştırıyoruz. Yalnızlık da öyle... Artık, oturup adam gibi kalp kalbe sohbet etmek yerine... İnsanlar, sosyal paylaşım denilen, Facebook, Tweeter, emailler, SMS’ler vs... Gibi, abur cuburla yalnızlıktan kurtulmaya yönelmiş durumdalar. Cep telefonu, Facebook, SMS kullanımında Avrupa’yı sollayacak sallayacak hale gelmişiz! Artık bir cep telefonu kimseyi kesmiyor. Cihaz sayısı, nüfusumuzu katlamış durumda. Van’da çocuklar naylon terlikle okula giderken iktidar ilkokullara Tablet bilgisayar dağıtıyor. Sırada, yeni doğan bebeklere emzikle birlikte birer de Tweet’li telefon var... “Baba senin Tweet hesabın ne” diye soran Lise 2’ye giden kızımı, “Ne Tweet’i be, dersine baksana sen!” diye tam paylayacaktım ki... TV haberlerinde, Cumhurbaşkanımızın “attığı Tweetler” okunuyordu. Cumhurbaşkanı bile Tweet atmaya yöneldiyse... Öğrencilerin ders yerine takla atmadığına herhalde şükretmek gerek! Keşke Tayyip Bey de Tweet atmaya başlasa... Belki o zaman daha az fırça atar! Karartma!.. İnsanlığın çıkarlarını ve karar verme süreçlerini etkileyecek gerçeklerin karartılması konusunda, egemenlerin yoğun çabası var. Küresel güçler ve işbirlikçileri, çıkarlarının bozulmaması için ellerinden geleni yapıyor. Suriye’ye bakın. Türk insanını da ilgilendiren yaşamsal bir konu. Savaş tamtamları çalınıyor. Küresel tezgâhın işlediği ülkede uluslararası medya aracılığıyla “yönetimin katliam yaptığına” ilişkin yalanlar üretiliyor. Ama gerçeklerin üstü örtülmüyor. CNN’in sürekli Suriye’den haber aldığı Danny Dayem’in uydurma haber yaptığı, video görüntüleriyle ortaya çıkıyor... Bir başka karatma örneği MalatyaKürecik’teki radar üssü. Üssün varlığının asıl amacını Türk halkı, Amerikalı bir generalin ağzından öğreniyor. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve dokuz milletvekili üsse sokulmuyor. Yolları askerler tarafından kesilen Tarhan ve diğer milletvekilleri, üssün kapısında “Pentagon’dan mı izin alalım?” diye haykırıyor. ??? Bütün insanlığı ilgilendiren başka bir karartmanın yıldönümündeyiz.Fukuşima’da nükleer felaketin üstünden bir yıl geçti. Çernobil’in boyutlarını katbekat aşan felaketin sonuçlarına yönelik karartma, gizleme ve örtme çabaları sürüyor. 30 kilometre yarıçaplı bir alan, girilmez bölge ilan edildi. Rüzgârın etkisiyle kilometrelerce uzağa ulaşan radyasyonun yol açtığı zararlar da soru işareti. Gerçek zarar ne, belirsiz... Dünya nükleer lobisi, Japon hükümeti, santralın sahibi TEPCO şirketi el birliğiyle gerçeklerin üstünü örtüyor. Patlamaların olduğu, sızıntının başladığı ilk andan bu yana insanlık, bir dizi yalanla karşı karşıya. Ancak kimi bağımsız araştırmacı ve kuruluşların, bilim insanlarının çabalarıyla karartma kalkabiliyor... Son alarak Greenpeace’in yayımladığı, “Fukuşima’dan Alınan Dersler” raporu, kazanın nedeninin deprem değil, Japon hükümeti, işletici firmalar ve nükleer endüstrisi olduğunu gösteriyor. Fukuşima’da da mızrak çuvala sığmıyor. Daha ilk gün nükleer santralın hasar görmediğini söyleyen Başbakan Kan’dan bu yana o kadar çok yalan üretildi ki... Şirketin uyarıları dikkate almadığı, nükleer krizin hemen sonrasında toplanan hükümetin de aslında durumun ne kadar vahim olduğunu anlamasına karşın “hiçbir şey olmamış gibi” davrandığı anlaşıldı. Hidrojen patlamaları, radyoaktif sızıntılar ve en korkuncu çekirdek erimesi hep saklandı. Tıpkı TEPCO ile hükümetin yerel yöneticileri arasındaki sistemli rüşvet ilişkilerinde olduğu gibi... Bugün reaktörlerin kapatılmasına karşın yakıt çubuklarının, radyoaktif atıkların ne olacağı belirsiz. Aslında 1 milyon yıl boyunca ölümcül radyasyon yayan nükleer santral atıkları, dünyanın başına bela. Kimsenin gerçek bir çözüm seçeneği yok... ??? Küresel sermaye geçen mayısta G8 Zirvesi’nde gözü karalığını bir kez daha sergiledi. Maliyeti 3 trilyon dolara yaklaşan 500’den fazla nükleer santral yapımının planlandığı açıklandı. Japonya’da da sanki felaket yaşanmamış gibi reaktörleri yeniden çalıştırmak için nükleer lobi bastırıyor. Türkiye’ye gelince, konu uluslararası boyut taşıdığından, hem Akkuyu hem de Sinop için yürütülen çalışmalar yeri geldikçe gündeme itiliyor. Sonuç olarak anlaşılıyor ki insanlığın baş belalarından nükleer enerji, en büyük tehdit olarak varlığını sürdürüyor. Tak şak Emir kulu olmak kolay değil. Başbakan “tak” der demez!.. “Şak” diye yapmak gerek. Sille, tekme, tokat da cabası!.. ‘İleri demokrasi’ye kolay geçilmiyor. Egemen Bağış BBC’de ülkemizde tutuklu gazeteci olmadığını, gazeteci denilen o kişilerin tecavüz, soygun türü suçlardan hapiste olduğunu söylemiş. Sayın AB Başmüzakerecisi bakanımızın, yabancılar nezdinde “yalancı“ durumuna düşmesi milli menfaatlarımıza aykırıdır. Bu nedenle, çok acele soygun ve tecavüz suçu işleyerek içeri girecek, yurtsever ve hükümetperver gazeteciler aranıyor. (Ahmet ÖNEN CUMOK Gemlik) Okuryazarokur Mutluluğun sırrı! TÜİK sürekli “mutluluk anketi” yapıyor. Üstelik bunu çok cesur sorularla gerçekleştiriyor. Halk geçen yıla göre, daha ucuz ürün tüketiyor... Borçları artıyor. Hem geliri hem de tasarrufları azalıyor... Eğlence ve tatil masraflarını kısıyor... İşini kaybediyor... Göç etmek zorunda kalıyor.. İflas ediyor, işyeri kapatıyor… Ama yine de mutluyum diyor! TÜİK bu anketleri herhalde Mersin’in Mut ilçesinde yapıyor. Mutlular Ve göğüslerini gere gere “Mutlu” olduklarını söylüyor! Dondurma! Madımak artık dondurmadır! (İnanmayan www.madimak.com.tr baksın!). Zamanaşımı kepazeliğini Tak diye emredip... Şak diye çıkartılacak bir Yasayla dondurmayanlar. Bu dondurmayı... İnsanlık önünde mahşere kadar yalayacaklardır! “Madımak insanlığa karşı suçtur!” Uluslararası antlaşmalara göre... İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı yoktur! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com CHP’nin 4+4+4 Mücadelesi ve Söylem Çelişkisi! CHP parlamentoda tüm milletvekilleriyle büyük bir mücadele vermeye çalışıyor, 4+4+4 krizinde. Pazar günü komisyondan akıl almaz şekilde seviye düşürülerek ve şiddet kullanılarak geçirilen o tasarı, bir de parlamentoya geldiğinde kim bilir neler yaşanacak! Tabii ki bu kritik süreçte biraz bilimsel ve demokratik aklı olan herkesin CHP ve MHP milletvekillerine destek olması lazım. Bunu yapmayanlar, ülkeyi uçuruma sürükleyen tuzağa hizmet etmiş olur. Bunun tartışılacak noktası yok. Ama sorun başka. CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bu sütunlarda getirdiğim eleştirilerin gerekçelerini anlayan anlıyor. Bazıları ise geleneksel reflekslerle “İşte bak, solu yine kendi içinden yıpratıyorlar destek olacaklarına” söylemiyle tepki veriyorlar. Halbuki bizler, Türkiye’de artık antidemokratik yapının, siyasetle iktidarı terk etmesini istediğimiz için çaba harcıyoruz. CHP de bu konuda o kadar akıl almaz hatalar yapıyor ki, bunları eleştirmemek, tam tersine sade vatandaş sorumluluklarına bile ihanet olur. Parlamentoda laik 8 yıllık kesintisiz eğitimi korumak için bu cansiperane duruşu sergileyen CHP’nin, AKP’ye karşı verdiği mücadelede ne tarz eksikler sergilediğini defalarca hatırlattım. Sürekli olarak aynı somut vurguları yapmadan bir özet sunabilirim: “YCHP” Genel Başkanı “Türban sorununu biz çözdük” diye övünürken(!), iki adım ötesini düşünemiyor muydu? Ya da basına “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yoktur” derken, metastaz yapmış hasta için “Kanser tehlikesi yoktur” diyen bir doktordan farkı olmadığını görebiliyor muydu? Ya da “CHP’nin din düşmanı olmadığını kanıtlayacağız” derken, “eski” CHP’nin “ödünsüz” laikliğini mi eleştiriyordu? Ya da 12 Eylül referandumundan sonra hâlâ AKP ile Anayasa Komisyonu’na katılırken ne vardı aklında? Kılıçdaroğlu’nun yakın tarihimizi hiç tanımadığını daha önce yazmıştım. Kendisi geçen hafta sonu Habertürk yazarlarıyla katıldığı bir sofrada, yine beni haklı çıkarmış. AKP’nin bu döneminin mesela 1950’li yılların Demokrat Parti’si veya 12 Eylül sonrası ile paralelliklerini göreceğine, akıl almaz şekilde “1940’ların CHP tek parti iktidarı” ile kıyaslayarak gaftan öte bir CHP inkârına girişmiş. Ne güzel bir “yüzleşme” değil mi? Bravo! Ülkeyi harbe sokmamaya, “ekmeksiz” bırakmamaya gayret eden, devrimleri korumaya çalışan ve iç çalkantılarla mücadele eden İnönü’ye yaptığı bu infazla, Kılıçdaroğlu “Şimdilik Atatürk’e gücümüz yetmez, Paşa’ya yüklenelim bari” ekolünün içinde kendine güzel bir yer açmış! Zaten geçen haftalarda da bu girişiminin ön işaretlerini fazlasıyla vermişti! Zira 1930’lar, 40’lar, 50’ler, 1960 Devrimi, 61 Anayasası dahil, bugüne uzanan her yorumu artık infial yaratacak çelişkileri beraberinde taşıyor. Kılıçdaroğlu AKP ve TESEVYeni Demokrasi Hareketi mensuplarının “Resmi Tarih” eleştirilerini o kadar ciddiye almış ki, her yorumunda onlara çiçek atarak jest yapıyor. Yani kendi tarihsel dayanaklarını tanımıyor. Gerçek Gündem sitesinde Barış Yarkadaş’ın kendisine yönelttiği eleştiri, umarım gözlerini açar: “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.” Şimdi güncel krizimize ve 4+4+4’e dönelim. CHP artık bu şizofrenik kimliğine son vermeye mecbur. MYK’si şu soruya yanıt arasın: Bu “ezber bozma” ve “kök reddetme” tavrınız, bugüne kadar karşı seçmen nezdinde “bir arpa boyu” yol katetmenizi sağladı mı? Ve bu ödünler, AKP’nin Cumhuriyet değerlerini dinamitleme iştahını bir zerre kesebildi mi? Yoksa tersine hızlandırdı mı? Ne işe yaradı kendi seçmenlerinizden uzaklaşmanıza neden olan o “tabu yıkıcı”(!) çıkışlarınız? Bilmem daha nasıl anlatsam? Bu ülkenin en önemli sanatçıları, “Reddediyoruz!” diye haykırarak artık sokağa çıktılar. Aziz Yıldırım, Atatürkçülüğün içine düşürüldüğü tuzağı durumunun taşıdığı tüm ağır şartlara rağmen yüksek sesle dile getirdi. TÜSİAD bile, tüm riskleri alarak 4+4+4’ün getireceği yıkımı anlatıyor. Türkiye’de bugün laik eğitimi, demokrasiyi, özgürlükleri korumak, bir bütün. Bunun yönteminin de “abartacak bir durum yok, aman mütedeyyin vatandaşları ürkütmeyelim” tavrından geçmediği artık belli oldu! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Nedensellik. 2/ 1 Bir nota... Kahve, hindistancevizi, süt 2 ve alkolden oluşan 3 bir içki. 3/ Savaş 4 larda giyilen zırh... 5 Zilli bir kasnağa geçirilmiş kursak 6 zarından oluşan 7 çalgı. 4/ Yapıt... 8 İcar. 5/ Kadınların sokakta giydikleri, 9 mantoya benzer bir üstlük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 6/ Hint inanışında, bir 1 Ş A P Ş A L A K tanrının sarsılan durumu 2 İ Y E Y A L I M düzeltmek için insan ya 3 Ş A KMA P L İ da hayvan biçiminde yer4H S O N D A M yüzüne inmesi. 7/ Uçu5AM İ K İ K A rum... İslam inancına göre, kıyametin kopacağını 6 N A M A Z L A G I B A S gösteren iki kavimden 7 E F E S 8 İ T E N E K K biri (diğeri Mecüc). 8/ 9 E Ş N E R U D A “Gözümüze kara toprak / Dolmadan bir sürelim” (Karacaoğlan)... “Yilbik, tutarık” gibi adlar da verilen sinir hastalığı. 9/ Ekonomik bir değerin sağladığı gelir... Rütbesiz asker. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dil devriminin ilk yıllarında “kaymakam” anlamında kullanılan sözcük. 2/ Asya’da bir ülke... Bir borcun ödenmesi ya da bir işin yapılması için verilen süre. 3/ Bir günahı Tanrı’ya bağışlatmak umuduyla verilen sadaka ya da tutulan oruç. 4/ Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu... Bir nota. 5/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Demiryolu. 6/ Yabancı... 14. yüzyılda Balıkesir yöresinde kurulmuş Türk beyliği. 7/ Güney Amerika’da bulunan, dünyanın en yüksek gölü. 8/ Bir tür başlık... Sakarya iline özgü bir tür tatlı. 9/ “Silahlı hırsızlık” anlamında argo sözcük... Atılgan, gözü pek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle