23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2012 CUMARTESİ kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR Sophokles’in yazdığı, Kenan Işık’ın uyarlayıp yönettiği ‘Antigone’ İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ‘Antigone’lere ihtiyacımız var’ ? ‘Bizde de Antigone gibi kahramanlar var. Sırf düşüncesinden dolayı ömrünü cezaevinde geçirmiş, suikastlara uğramış sanatçılar, aydınlar var. Bu oyunun çevirmeni var mesela. Sabahattin Ali… Deniz Gezmiş ve arkadaşları var. Müslüman ve Türk kimliği ile ilk defa sahneye çıkmış ve bunun bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olan Afife Jale var.’ CEREN ÇIPLAK Dikiş Makinesiyle Bile Fotoğraf Çeker Ara Güler geçen hafta bir ödül daha aldı. Kim bilir kaçıncısı… Kendi alanında tüm ödülleri hak eden ender sanatçılardan biridir o. Ara Güler’i 1960’ların başında tanımıştım. Çiçeği burnunda bir yazar olarak Edebiyatçılar Birliği’nin üyesiydim. Birlik, açılacak kitap sergisinin hamallığını öteki genç üyeler Kemal Özer, Adnan Özyalçıner, Onat Kutlar, Doğan Hızlan’la benim üstüme yüklemişti. O zaman “Fuar”lık halimiz yok, üye yazarların yapıtları sergilenecek, bir köşede de meraklısına kitap satışı yapılacak. Belediyeyle görüşüldü, Harbiye’de, şimdi İstanbul Şehir Tiyatrosu Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin bulunduğu yerdeki sergi salonu bir haftalığına kiralandı. Kolları sıvadık. Ne yapacağız? Sergiyi hazırlayacağız. Ara Güler’den yazarların büyük boy fotoğraflarını alacağız, yayınevlerinden kitap toplayacağız, onları sergi salonuna götürüp bir şeyler yapacağız işte. İşin hamallık yanı kolay. Asıl sorun Ara’dan fotoğrafları koparabilmek. Ne zaman evine gitsek, “Yarına hazır” diyor Ara, gönlümüzü almak için de boyuna fotoğraflarımızı çekiyor. Sonunda, Yeditepe yayıncısı Hüsamettin Bozok’un da yardımıyla “yarınlardan bir gün” o iş tamamlandı. Kaptık fotoğrafları, doğru sergi salonuna. Kitapları zaten taşımıştık. Kolları sıvayıp düzenlemeye giriştik. ??? Bir parantez açayım burada. Eflatun Cem Güney’in fotoğrafıyla ilgili bir anımı aktarayım. Yan yana panolar vardı. Her panoya bir yazarın fotoğrafını asıyor, altına da kitaplarını sıralıyorduk. Sıra Eflatun Cem Güney’in fotoğrafına gelince yanımızda yazarın kendisi beliriverdi. Köşesinin nasıl düzenleneceğini merak ediyordu sanırım. Eflatun Bey dünyanın en yakışıklı insanı sayılmazdı doğrusu. Ayrıca, Ara da onu Robert Taylor gibi göstermek için hiç mi hiç çaba harcamamıştı. Fotoğrafı asarken tepemizde bir kahkaha patladı ansızın. Baktık, bir delikanlı. Parmağıyla fotoğrafı göstererek katıla katıla gülüyor. Bir ara gülmeyi kesti, “Surata bak!” diye bağırdı. “Drakula mı desem, Frankenştayn mı... Karanlıkta görsem kalpten giderim.” Daha da uzatacak. Eflatun Bey’e döndüm hemen. “İyi oldu mu” diye sordum. Delikanlı, bir fotoğrafa, bir Eflatun Bey’e baktı, sonra ansızın ortadan yokoluverdi. Eflatun Bey de kayıplara karıştı, hafta boyunca bir daha da görünmedi. ??? Ama Ara’yı sık sık gördük. Bu görüşmeler dostluğa çevrildi sonradan. Nice fotoğraflarımızı çekti Ara. Ama hiçbirini değil elime almak, görmek mutluluğuna bile erişemedim. Dünyanın en güzel insanlarından biridir o. Bulunduğu yerde keyif eksik olmaz. Küfrederken bile kahkahayı basar. Yayınevi yöneticiliği yaptığım dönemde bir gün alı al moru mor geldi. “Hayrola?” dedim. “Ne adamlar var... İyi fotoğraf çekiyormuşum... Soruyorlar, fotoğraf makinen ne marka diye!.. Yahu, makineyle ne ilgisi var bunun! Şimdi en iyi daktiloyu alsam en iyi romanları ben mi yazarım? Fotoğraf makineyle çekilmez, kafayla, yürekle çekilir...” Bir kahkaha attı. “Ben” dedi, “Singer dikiş makinesiyle de fotoğraf çekerim.” Sonra, “Fotoğraf, makineyle çekilir sanıyorlar” diye ekledi. “Atlıyorlar arabaya, düşüyorlar Anadolu yollarına... Bir çoban mı gördüler, ‘Aman dur, şunun fotoğrafını çekeyim...’ İki şipşak, tamam. Ben fotoğrafını çekeceksem, hiç olmazsa iki gün o çobanla beraber yaşamalıyım, çadırında uyumalıyım, yemeğini yemeliyim, suyunu içmeliyim. Ondan sonra bir resmini belki çekebilirim.” ??? Yine bir gün heyecanla daldı odama. “Bir fotoğraf albümü hazırladım” dedi. “Basacaksın. Bir milyon satacağız.” “Ara” dedim, “Sen delirdin mi? Günlük gazeteler bile bir milyon satmıyor.” Bir an düşündü. “Öyleyse” dedi, “on bin garanti!” 2500 yıl önce yazılmış bir oyun. Kanlı bir iktidar savaşı... Bu savaşın sonunda iki kardeş birbirlerini öldürür ve Kreon fırsattan istifade iktidarı ele geçirir. İktidarını pekiştirmek için, iki kardeşi birbirine düşman ilan eder ve kardeşlerden birinin cesedinin törelere uygun bir biçimde, matemle, ağıtlarla toprağa gömülmesine izin vermez. Keyfi bir yasadır bu… Antigone yasağa rağmen ve daha da önemlisi ölümü göze alarak kardeşini gömme teşebbüsünde bulunur. Özgürleşmek için ölümü göze alır. Oyunun temel çatışması da budur. Oyun için, inancı ve düşünceleri için sisteme başkaldıranların zaferi diyebiliriz... Sophokles’in yazdığı, Sabahattin Ali’nin çevirdiği oyunda aralarında Ali Sürmeli, Attila Olgaç, Gözde Okur’un da olduğu pek çok oyuncu yer alıyor. İstanbul Devlet Tiyatroları yapımı oyunu uyarlayan ve yöneten ise Kenan Işık. “Antigone’nin kaderi” der Sophokles, “ne ilkidir ne de sonu bu toprakta yaşayanların”… Kenan Işık da “Bu toprakta yaşayan kadınların kaderi ne hazindir ki hep aynıdır, değişmemiştir 2500 yıldan bu yana…” diyor. Antigone’nin Anadolu uyarlamasıyla günümüze de yorumlanan yapısını anlatır mısınız? bağlayan Bosphorus’tan (Boğaziçi) ve iki kardeş denizden söz ediliyor. Boğaz’ın kuzeyindeki Kyani kayalıklarından, Trakya’dan, küçük Asya hükümdarı Tantalos’un kızı Danea’dan. Manisa’daki Spil (Spylos) Dağı’ndaki Ağlayan Kaya’dan vb. Bu yüzden oyunu uyarlarken pek Sophokles’in yazdığı oyunda Anadolu ile ilgili pek çok göndermeler, yer adları var. Karadeniz’i Ege denizine zorlanmadım. Sophokles’in metninden hiç ayrılmadım. Oysa Brecht’in uyarlaması farklıdır. Aşağı yukarı metnin yarısına yakınını kendi yazmıştır. Brecht Hitler Almanyası’na, Anouilh Fransa’daki faşist Wichy hükümetine göndermeler yaparak uyarlamıştır “Antigone”yi… Oyunun verdiği AntigoneKreon çatışma düzlemiyle bugünkü sisteme nasıl bir gönderme yapıyorsunuz? Bir yanda devletin burada Kreon’un keyfince koyduğu yasalar öte yandan daha dar, daha spesifik bir alanı kapsayan oyunda olduğu gibi “aile yasası”, ki Hegel buna aşiret yasası diyor. 2500 yıldır tartışılan bir meseledir bu… Bu nedenle Antigone hep günceldir. Antigone oyunun sonunda bir kahramana dönüşür. 2500 yıldır dünya tiyatro sahnelerinde hep var olan bir sivil eylemciye. Kreon ise 2500 yıldır iktidarda kalıp gücü elinde tutmak adına halkına zulmeden bir tirana… Örnekleri bugün de vardır. İşte Arap Baharı, Mübarek, Kaddafi ve benzerleri. Markos ve Pinochet, darbeler, derin devletin entrikaları vb. Sanatı, sanatçıyı önemseyen, onların söylediklerini ciddiye alan bir toplum olmayı beceremedik. Dünyanın geleceğine sanat değil siyaset karar veriyor hâlâ. Ve siyasetle kol kola girerek kendi hükümlerini yürütmek isteyen egemenler karar veriyor. Bizim de Antigone gibi devletin baskısına karşı inandıklarının mücadelesini veren bireylere ihtiyacımız var, değil mi? Elbette bizde de böyle kahramanlar var. Sırf düşüncesinden dolayı ömrünü cezaevinde geçirmiş, suikastlara uğramış sanatçılar, aydınlar var. Bu oyunun çevirmeni var mesela. Sabahattin Ali… Deniz Gezmiş ve arkadaşları var. Müslüman ve Türk kimliği ile ilk defa sahneye çıkmış ve bunun bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olan Afife Jale var. 23. ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ 15 MART’TA BAŞLIYOR ‘Tektipleşme’yi vurgulayan filmler Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla, Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 23. Ankara Uluslararası Film Festivali, 15 22 Mart tarihlerinde gerçekleştirilecek. Bu yılki ana teması ‘Tektipleşme’ olarak belirlenen festivalde, tektipleşmeyi vurgulayan filmler gösterilecek. 23. Ankara Uluslararası Film Festivali 15 Mart tarihinde yapılacak açılışında, geçen yıl kasım ayında yitirdiğimiz Ömer Lütfi Akad anısına, Akad’ın 1968 yılında çektiği “Vesikalı Yarim” fil‘İz’ mi gösterilecek. Filmin başrol oyuncusu Türkan Şoray ve senaristi Safa Önal da festivalin onur konukları olarak gösterime katılacak. Açılışta ayrıca, “Aziz Nesin Emek Ödülü” Burçak Evren’e, “Kitle İletişim Ödülü” Orkestra dergisi adına derginin Genel Yayın Yönetmeni, müzisyen, müzik yazazar Osman Şahin, sinema eleştirmeni Cüneyt Cebenoyan ile akademisyen Sami Şekeroğlu’nun jüri koltuğunda oturduğu Ulusal Uzun Film Yarışması’nda ise şu filmler yarışacak: “Canavarlar Sofrası” Ramin Matin, “Mar” Caner Erzincan, “Yangın Var” Murat Saraçoğlu, “İz” M. Tayfur Aydın, “Nar” Ümit Ünal, “Aşk ve Devrim” F. Serkan Acar, “Entelköy Efeköy’e Karşı” Yüksel Aksu, “Güzel Günler Göreceğiz” Hasan Tolga Pulat. Festivalde ayrıca, 1966’da müstehcen bulunarak, Danıştay kararı ile yasaklanan ilk film olma özelliği de taşıyan “Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri”, 46 yıl sonra, Ankara Film Festivali’nde izleyici karşısına çıkacak. Mostar Sevdah Reunion konseri ? Kültür Servisi Balkanlar’ın en başarılı topluluklarından biri olarak kabul edilen Mostar Sevdah Reunion, 3. Avea Sıra Dışı Müzik Konserleri kapsamında bugün saat 20.00’de KüçükÇiftlik Park’ta bir konser verecek. Mostar Sevdah Reunion konserinde, Boşnak aşk türküleri Sevdalinka ile çingene müziği bir araya gelecek. İki Japon piyanist Türkiye’de ? Kültür Servisi Japon caz müziğinin iki önemli piyanisti, Nobumasa Tanaka ve Masaki Hayashi, İstanbul’da ilk kez konser vermeye hazırlanıyor. Bugün saat 20.00’de Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek konserde, standart eserlerden, orijinal eserlere kadar dinamik piyano duo gösterisi ile seyircilerin hayal gücünü teşvik eden zengin ve verimli bir gösteri programı yer alıyor. rı Panayot Abacı’ya, “Sanat Çınarı Ödülü” ise seramik sanatçısı Prof. Hamiye Çolakoğlu’na verilecek. Yönetmen Çiğdem Vitrinel, görüntü yönetmeni Doğan Sarıgüzel, senaristya Cana Gürmen, Burçin Büke ENKA’da ? Kültür Servisi 24. ENKA Kültür Sanat Buluşmaları, iki piyano virtüözü, Cana Gürmen ile Burçin Büke’yi ağırlıyor. 20 Mart Salı akşamı saat 20.30’da gerçekleştirilecek “Cana Gürmen Burçin Büke İki Piyanonun Tuşlarından” başlıklı programda, Shostakoviç, Gershwin ve Bolling’in eserlerini seslendirecek iki piyaniste konserin ikinci yarısında kontrbasta Yaz Baltacıgil, perküsyonda Müşfik Uzun eşlik edecek. Çin, Pekin Kitap Fuarı’nda Türk edebiyatıyla tanışacak Türk edebiyatı Çin yolcusu ANKARA (AA) Çinliler, Türkiye’nin ilk kez katılacağı Pekin Kitap Fuarı’nda, Orhan Kemal, Tuna Kiremitçi ve Can Dündar’ın eserlerini, kendi dillerinde okuma imkânı bulacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Onur Bilge Kula, Türk yayıncılığının yapısının güçlenmesini, çeşitlenmesini ve ülke dışına açılmasını hedeflediklerini belirterek bu yıl 9 kitap fuarına katılacaklarını, bunların arasında Türkiye’nin ilk kez yer alacağı Pekin ve Madrid fuarlarının da bulunduğunu söyledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yürüttüğü Türk Edebiyatının Dışa Açılımı (TEDA) Projesi’nin başarıyla devam ettiğini de anlatan Kula, şu ana kadar yaklaşık bin destek başvurusunu işleme koyduklarını, Türkçeden en fazla Almancaya kitap çevrildiğini belirtti. Bugüne kadar TEDA Projesi kapsamında Türkçeden Çinceye çevrilen kitaplar ise şöyle: Can Dündar’ın “Sarı Zeybek”, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”, Murat Gülsoy’un “İstanbul’da Bir Merhamet Haftası”, Orhan Kemal’in “Baba Evi”, “Avare Yıllar”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Cemile”, Tuna Kiremitçi’nin “Dualar Kalıcıdır” ve Barış Müstecaplıoğlu’nun “Perg Efsaneleri: Korkak ve Canavar”. Sakatlar Derneği yararına ? Kültür Servisi Bağlama virtüözü Erdal Erdal Akkaya ve Almanya’nın en Akkaya köklü filarmoni orkestralarından 134 yıllık Duisburg Filarmoni Orkestrası bugün İstanbul Aya İrini Müzesi’nde “Türkiye Sakatlar Derneği” yararına konser veriyor. Hendrik Vestmann yönetimindeki konserde Schubert ve Mendelssohn gibi bestecilerin eserlerinin yanı sıra Akkaya’nın eserleri de filarmoni orkestrası eşliğinde yorumlanacak. “Doğu’dan Batı’ya Sesler” konserinden elde edilecek gelir Türkiye Sakatlar Derneği’nin BalıkesirGönen’de yapımı süren Engelsiz Yaşam Evi projesine bağışlanacak. Çağdaş Sanat Müzesi’nde ‘Harem’ Kültür Servisi İnci Eviner’in “Harem” adlı eseri, Mass MoCA Massachusetts Çağdaş Sanat Müzesi’nde açılan “Yer Açmak: İki ve Üç Boyut Arasındaki Alan” sergisinde yer alıyor. Küratörlüğünü Caitlin Condell ve Alexandra Nemerov’un üstlendiği sergideki eserlerin ortak noktaları, yeni teknolojiyle el emeğine dayanan geleneksel teknikleri birleştiriyor olmaları. “Harem”de ise İnci Eviner, bir 19. yüzyıl gravürünü yüksek çözünürlüklü videoya dönüştürüyor. Eviner, Alman sanatçı Antoine Ignace Melling’in idealize edilmiş harem yorumundaki figürleri yavaşça silerek onların yerine telaşla koşuşturan hareketli kadın görüntüleri yerleştiriyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle