23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA KÜLTÜR 17 ICOM Türkiye’yi feshetti Uluslararası Müzeler Kurulu (ICOM) Türkiye’deki müzecilik sistemini eleştirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Uluslararası Müzeler Kurulu (ICOM), “Türkiye Milli Komitesi”nin akreditasyonunu, “2010 yılından bu yana süren tartışmalara rağmen hâlâ zamana ayak uyduramadılar” diyerek feshetti. ICOM’un yayımladığı bildiride 2011’in son üçte birlik döneminde Türkiye’nin ekonomisinin yüzde 8.2 oranında büyümesine rağmen, kültüre ayrılan bütçenin sadece yüzde 0.04 arttığı ifade edildi. Bildiride, “Devlet desteği ile kurulan müzelerin sayısı artarken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi şaşırtıcı şekilde düşük kalıyor. Görünen o ki, bakanlık bu müzeler için tek taşıyıcı güç olarak kalmayı sürdüremeyecek” denildi. Bildiride, “Bakanlıktaki merkezi, bürokratik ve karmaşık sistem, devlet ile müzeler arasında bağlantı/ iletişim sorununa neden oluyor. Kanunlarla düzenlenmiş bu sistemde, müze yönetimleri kendileri karar verme sistemlerini kurmak yerine Bakanlık’tan karar beklemek zorunda kalıyor” görüşüne yer verildi. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada ise 2011’de Bakanlık’a gelen bütçeden ayrılan payın binde 40 olduğu, bu rakamın 2012’de yüzde 25’lik bir artışla binde 50’ye çıkarıldığı belirtildi. ICOM’un Türkiye temsilciliğini bundan sonra Suay Aksoy’un başkanı olduğu Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği yürütecek. Oskar Kokoschka, İstanbul ve Bir Kolektif Suç… Birkaç defa İstanbul’a geldiği bilinen ve bu şehri yansıtan nefis suluboya tabloları bulunan dünyaca ünlü Avusturyalı ressam Oskar Kokoschka’ya (18861980) atfolunan bir anekdottur. Sanatçı bir İstanbul hayranıdır ve bu şehrin denizden görünen silueti ile Boğaziçi manzaralarını asla unutamaz. Bu yüzden şehri yeni evlendiği eşine de mutlaka göstermek ister. Havaalanından taksiye bindikten sonra ilk gidecekleri yer, Tarabya’dır. Sanatçı, daha önceki gelişinde bugünkü Tarabya Oteli ucubesi ile değil, fakat Boğaz kıyılarına bir biblo gibi yayılan, sadece birkaç katlı eski Tarabya Oteli ile karşılaşmıştır. Taksi yaklaştığında o eski otelin yerinde, yörenin tüm güzelliklerine meydan okuyan bir çirkinlik anıtı gibi yükselen yeni otel binasını gören Kokoschka, şoföre derhal havaalanına dönmesini söyler. Şaşıran eşine de şöyle dediği rivayet edilir: “Ben sana başka bir şehir gösterecektim, ama yanılmışım. Çünkü o büyülü şehir artık yok!” Kokoschka bugünkü İstanbul’u görseydi ne düşünürdü, tahmin etmesi gerçekten güç. Buna karşılık gerçekliğinden asla kuşku duyulmaması gereken bir olgu var: Bugün “İstanbul’un tarihi siluetinin bozulması” diye anlatılmaya çalışılan durum, aslında korkunç bir kolektif suçun, uygarlığa ve kültür mirasına karşı işlenmiş bir suçun kanıtıdır. Bu suç, bin yıllık bir dünya imparatorluğu olarak tarih sahnesinde kalmış Doğu Roma İmparatorluğu’nun, yani Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’e, ardından yedi yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘payitahtı’ İstanbul’a ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminin İstanbulu’na karşı işlenmiştir. Ve bu suç, kolektif bir suçtur. Bu suçun bir başka özelliği de, bir defa işlenip son bulmuş bir suç olmamasıdır. Karşımızda, başladığı andan bugüne hep süreklilik kazanan, son zamanlarda ise inşa edilen her yeni gökdelenle ve AVM ile daha bir yoğunlaşıp ağırlaşan uygarlık suçu bulunmaktadır. Suç kolektiftir, çünkü on yıllardan bu yana neredeyse bu suça ortaklık etmemiş tek bir kent yönetimi ve iktidar yoktur. Yakın bir geçmişte İstanbul’u ziyaret eden bir İtalyan mimarı ile vapurla Kadıköy’den Köprü’ye geçtiğimiz sırada, kendisine şu soruyu sormuştum: “Bu şehir sizin elinizde olsaydı ve elinizde bir mimar olarak yetki bulunsaydı, ne yapardınız?” İtalyan konuğumuz, şehrin eski kesimini, yani Ayasofya’nın, Topkapı Sarayı’nın ve Sultanahmet Camisi’nin bulunduğu bölgeyi işaret ederek şöyle demişti: “Bizim elimizde olsaydı, şehrin bu tarihi kesimini tamamen iskâna kapatırdık…” İstanbul’un orasına burasına gökdelenlerle tecavüz edilmiş kısmını işaret ederek: “Peki burası için ne yapardınız” diye sormam üzerine de hiç duraklamadan şu karşılığı vermişti: “Hiçbir şey, çünkü orası artık bitmiş. Bence en iyisi, orayı bundan böyle İstanbul’dan bile saymamak. Kulağıma gelmişti, o kesim için ‘modern İstanbul’ deniyormuş… Bu, şehir mimarisi ve kültürü adına çok büyük, aynı zamanda da çok acemice bir yalan; çünkü hiçbir tarihi şehir, görünüşüyle ve konumuyla bütün bir tarihi yıkılarak, yozlaştırılarak modernleştirilemez!” Şimdi ben derim ki, şu “İstanbul’un silueti bozuldu bozuluyor” mavalına artık bir son verelim. Böyle süslü sözler söylemek yerine, mertçe şöyle diyelim: “Biz, rantın cazibesine dayanamayıp bu şehrin bir bölümünü elden çıkarttık. Bu nedenle orayı artık İstanbul’dan saymayın!” Hatta bir de espri yaptığımızı sanarak! şunu ekleyebiliriz: “Bu ‘modern’ kesimin adı, artık ParaKent!” Ve ‘modern’ düşünen bir insan olarak benden de bir öneri: Şu Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yere de dev bir AVM inşa edip, sarayı tıpkı Emek Sineması için öngördüğümüz gibi onun en üst iki katına yerleştirsek, nasıl olur sizce? İstanbul’a tamamen Osmanlı üslubunda bir AVM pek de yakışmaz mı? Emek’te bilirkişiye itiraz Kamer İnşaat, Emek projesi davasındaki bilirkişinin tarafsızlığını sorguluyor Kültür Servisi İstanbul 9. İdare Mahkemesi, Emek Sineması ve Cerclez d’Orient çevresi projesinin bilirkişi raporunda olumsuz oy kullanan iki bilirkişiden biri olan Yrd. Doç Dr. Özlem Eşsiz Eren’in ara kararla tarafsızlığını sorguluyor. Kamer İnşaat’ın mahkemeye sunduğu bir dilekçeyle Yrd. Doç Dr. Özlem Eşsiz Eren’in Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde (MSGSÜ) görev yapması, Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Başkanı Prof. Dr. Deniz İncedayı’nın da aynı üniversitede mimarlık bölümü başkanı olması itiraza gerekçe olarak gösterildi. Gerekçede “İncedayı’nın akademik kimliğinin, Eren’in tarafsız değerlendirme bulunmasına engel olduğu” belirtildi. Mahkeme, Mimarlar Odası ile üniversiteden İncedayı’nın iki kurumla ilişkisine dair belge istedi. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi de açıklamasında, davada olumlu rapor veren bilirkişi Suat Çakır’ın da MSGSÜ’de görevli olmasına dikkat çekti. Bu arada Emek Sineması’nda çocukluğunu geçirmiş olan “Emek Oyuncuları”, Kadıköy Hasanpaşa’da açmaya karar verdikleri yeni sahnelerine “Emek Sahnesi” adını verdiler. Emek Sahnesi ilk oyunu “Öteki” ile perdelerini açacak. AKM ekimde restore edilecek İSTANBUL (AA) Atatürk Kültür Merkezi’nin restorasyonuna ekim ayında başlanacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) tadilat, tamirat ve depreme karşı güçlendirme yapmak üzere bu ay içinde ihaleye çıkacak. Restorasyonun, ekim ayında başlaması ve en geç 2013 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda tamamlanması öngörülüyor. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre AKM’nin tadilat, tamirat ve güçlendirme, mevcut bina korunarak gerçekleştirilecek, binada herhangi bir değişiklik yapılmayacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı, yakın bir zamanda, sponsorla da protokol imzalayacak. Tadilat, tamirat ve güçlendirme çalışmalarının ekim ayında başlaması ve en geç 2013 yılının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na yetiştirilmesi öngörülüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle