17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Üniversite kitaptan korktu Soruşturma açılan öğrencilerden Zafer Altınkaya Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde kitap takası soruşturma nedeni oldu. CİHAN ORUÇOĞLU Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde “kitap takas standı” açan 7 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğrencileri, çevre mühendisliği 2. sınıf öğrencisi Zafer Altınkaya, çevre mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Ahmet Murat Yılmaz, tıp fakültesi 3. sınıf öğrencisi Ulaş Karaşal, sınıf öğretmenliği 3. sınıf öğrencisi Doğukan Erdem, veterinerlik fakültesi 4. sınıf öğrencisi Musa Altuğ, turizm işletmeciliği 1. sınıf öğrencisi Sevgi Sönmez geçen dönemin sonuna denk gelen aralık ayında 3 gün süreyle kitap takas standı açtı. Üniversitenin dönem tatiline girmesiyle standı toplayan öğrenciler, üniversi tenin tekrar açılmasıyla okula geldiklerinde haklarında soruşturma açıldığını öğrendiler. Soruşturma açılan öğrencilerden Zafer Altınkaya, kitap standını geçmiş dönemlerde başka fakültelerde açtıklarını belirterek, “O zaman soruşturma açmayan üniversite yönetimi şimdi neden toplu soruşturma açtı?” diye sordu. Kitaplarını parayla satmak yeri ne paylaşmayı tercih ettiklerini belirten Altınkaya, “Her türlü baskıya karşı, ‘bilgiyi satmıyoruz, kitaplarımızı paylaşıyoruz’ diyoruz. İfadelerimizi bugün ya da yarın vereceğiz. Sonucunu da göreceğiz” diye konuştu. Öğrenciler, soruşturma ile üniversite yönetiminin kitaptan ne kadar korktuğunun ortaya çıktığına dikkat çektiler. Bu Çatışmadan Demokrasi Çıkmaz Politik alanı sarstığı söylenen, gerçekten de küçümsenemeyecek ölçekteki çatışma bir iki güne kadar “rayına” oturacak, iktidar blokunun tarafları kendilerini yeni duruma alıştıracaklardır. Alıştıracaklardır derken, cemaat daha fazla mevzi kaybetmemek için kendini, üslubunu ve eylemini düzeltecek, parti ise operasyonel gücünü tehlikeli sınırlara götürmeyecektir. Götürmeyecektir, çünkü çizilmiş, planlanmış projelerin hayata geçirilmesi, gücü gerçekten hesaplanamayan cemaatin desteği olmadan gerçekleşmesi zor olacaktır. Oysa ufukta cumhurbaşkanlığı seçimi, içeride ve dışarıda yarım kalmış işlerin tamamlanması vardır ??? Kaldı ki, çizilmiş planlanmış projeler konusunda ne parti ne de cemaat başına buyruk davranabilir. En genel hatlarıyla dış faktör tarafından belirlenmiş, içeride de siyasi nedenlerle kabul görmüş bir harita yürürlüktedir. Bu çerçevenin dışına çıkmak pek mümkün görünmüyor. Var olan çatışma, zaman zaman sertleşse de nihayet bu genel çerçeve içinde çözülecektir. Bu arada çatışmanın kurbanları, safraları da kuşkusuz olacaktır. ??? Peki, bütün bu olup bitenleri şimdilik seyredenler hem tahlillerini sağlamlaştırmak hem de bir şekilde gelişmelerin memlekete vereceği zararı en aza indirmek, önlemek isteyenler ne yapacaklar? Çatışmayı izlemeyi yeterli gören, determinist demokrat ne yapacak? Bölgede olup bitenler hakkında daha fazla düşünmek gerekiyor herhalde. “İşte diktatörler bir bir yıkılıyor” demagojisine boyun eğmek yerine “bu işler neden şimdi gündeme geldi, demokrasi bunun neresinde” diye sormak, Türkiye’de olup biteni de bu ışık altında görmeye çalışmak daha uygun olmaz mı? ??? Başbakan son çatışmayı bitirecek sihirli formülü “seçilmişlerin atanmışlara üstünlüğü” olarak ilan etti. Gerçekte böyle bir ikili yoktur. Daha doğrusu “seçenlerin” de “seçilmişlerin” de bu işte bir dahli yoktur. Son çatışmayı açıklıkla görebilmek ve “seçilmiş atanmış” söylemini anlayabilmek, yerli yerine oturtabilmek için Devlet Denetleme Kurulu’nun Hrant Dink Raporu gerçek bir olanak sunuyor. Orada uzlaşmanın formülü yazılıdır. Şöyle diyor Rapor: “Mevcut sistemdeki yargılama yerlerine ilişkin farklılıklar giderilmeli; tüm kamu görevlilerinin ilk derece mahkemelerinde yargılanması sağlanmak suretiyle ‘zımni kurumsal korunma ve örtülü dokunulmazlıklar’ giderilerek kamu görevlileri arasında eşitlik ve kamu yönetiminde hesap verilebilirlik sağlanmalıdır.” “Kamu yönetiminin işleyişi ve güvenliğine ilişkin oluşabilecek risklerin önlenmesi gerekliliği ile kamu yönetiminin ‘hesap verilebilirliğini’ sağlama gerekliliği arasında da bir denge kurulmalıdır.” ??? Evet, bu satırlar siyasete uzlaşma yolunu gösteriyor. Ama aynı zamanda, siyasetin desteğine güvenen ve haksız da çıkmayan muktedir atanmışların kurbanlarının fazla umutlu olmamaları gerektiğini de gösteriyor. O kurbanların sayısı son zamanlarda binlerle ifade ediliyor. Pek çoğu tutukevlerindedir. Aralarında belki eski atanmışlar, eski Susurlukçular da var, ama asıl olan eski ya da yeni atanmışların halka, yani seçenlere karşı işledikleri suçların kovuşturulabilmesidir. Bunun önündeki engel, “Kamu yönetiminin işleyişi ve güvenliğine ilişkin oluşabilecek risklerin önlenmesi gerekliliği” formülüdür. DDK belki de bir denge kurulabileceğine inanıyordur. Ama bir tarafında devletin yer aldığı hiçbir anlaşmazlıkta bugüne kadar denge kurulamamıştır. Her türlü hukuksuzluğa, “örtülü dokunulmazlıklara” kapıyı açan da budur. Son çatışmadan demokrasi bekleyenlere duyurulur. KUZU’YU PROTESTO DAVASI Mahkeme, Erdoğan’ı eleştiren Tuşalp’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti ‘Yumurta atmak hakaret değil’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) bir konferansa katılan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’ya yönelik yumurtalı protestoya katıldıkları gerekçesiyle 4 yılla yargılanan 13 öğrenci dün hâkim karşısında çıktı. Savunma yapan öğrenciler, yumurtalı eylemin 4 Aralık 2010 günü Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’de rektörler buluşmasını protesto etmek için İstanbul’a gitmek isteyen öğrencilerin, polisin sert müdahalesine uğraması ve bu sırada bir kadının bebeğini düşürmesine tepki olarak gerçekleştirdiklerini kaydetti. Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan davada SBF öğrencisi Ozan Gündoğdu savunmasında, “İngiltere’de eylemciler pasta, İtalya’dakiler ise içi su dolu balon atar. Yumurta atmak hakaret değildir. Amacımız zarar vermek değildi. Böyle olsa taş da atabilirdik” dedi. Kuzu, avukatı aracılığıyla öğrencilerden şikâyetçi olmadığını bildirirken müşteki sıfatıyla giren Ankara Emniyet Çevik Kuvvet Şube Müdürü Bekir Eksilmez ve Çevik Kuvvet Şube Müdür Yardımcısı Barış Türkyılmaz sanıklardan şikayetçi oldu. AİHM’den yine ders HAKAN DİRİK İNCE’DEN VEKİLLERE ZİYARET İZMİR Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren makaleleri nedeniyle Türk mahkemeleri önünde yargılanıp tazminat cezasına mahkum edilen gazeteciyazar Erbil Tuşalp’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Erdoğan, 2005 ve 2006 yıllarında Birgün gazetesinde yayımlanan “İstikrar” ve “Geçmiş Olsun” başlıklı iki makale nedeniyle Tuşalp hakkında “şahsi haklarının ihlal edildiği” iddiasıyla iki ayrı tazminat davası açmış, davaya bakan Türk mahkemeleri, makalelerde “kabul edilebilir eleştiri sınırının aşıldığını” gerekçe gösterip, Tuşalp’i, Erdoğan’a toplam 10 bin lira ödemekle cezalandırmıştı. Tuşalp, Yargıtay tarafından 2008 yılında onaylanan mahkeme kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu teziyle aynı yıl AİHM’ye başvurmuştu. Hükümet, AİHM’deki savunmasında Tuşalp’in ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının “demokratik bir toplumda gerekli olduğunu” savunmuş, makalelerdeki bazı söylemlerin Erdoğan’ın “onur, şeref ve haysiyetine saldırıcı nitelikte” olduğunu ileri sürmüştü. Davayı sonuçlandıran AİHM, kararında basının demokratik top PSİKOPATİK AGRESİF! Tuşalp, 6 Mayıs 2006 tarihli Birgün gazetesinde “Geçmiş Olsun” başlıklı makalesinde şu satırları kaleme almıştı: “...Amatör bir psikoloji meraklısı olarak küçük bir ayrıntıya dikkat çekiyorum. Dağa taşa kurda kuşa hakaret yağdıran, her tür eleştiriyi küfürle karşılayan, üniversite hocalarına edepsiz, muhalefet partisine bereketsiz, gazeteciye utanmaz diyen, seçmeninin anasına dil uzatabilen bir siyaset adamının ‘küçük yaşta yüksek ateşli bir hastalık geçirip geçirmediğinin’ araştırılmasının; gerek onun gerekse, toplumun ruh sağlığı açısından son derece yararlı olacağına inanıyorum. Selanik’in ortasına dikilen ‘Pontus Soykırım Anıtı’ gibi bir sorunu es geçip Mustafa Kemal’in doğduğu evdeki ‘ziyaretçi defterini yırtacak’ ölçüde sinirleri yıpranan Başbakan Erdoğan’ın şu anda ‘psikopatik agresif’ bir rahatsızlık geçirdiğinden kuşkulanıyorum...” lumda “vazgeçilmez” işlevi olduğunu vurgulayarak, basın özgürlüğünün aynı zamanda “bir derece abartı ve hatta tahrik” içerdiğini kaydetti. Hükümetin “kabul edilebilir eleştiri sınırı” yönündeki iddialarını reddeden AİHM yargıçları, eleştiri sınırının siyasiler için sıradan bireylere oranla “daha geniş” olduğunu vurguladı. “Erdoğan bu nedenle daha hoşgörülü davranmalıydı” yorumunu yapan AİHM yargıçları AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesinin “incitici, şok ve rahatsız edici” ifadeleri de kapsadığını anımsattı. AİHM, bu durumun “çoğulculuk, hoşgörü ve geniş fikirliliğin gerekleri olduğunu” ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplumun olamayacağını” kaydetti. Tuşalp’in ifade özgürlüğünün kısıtlanmasını “demokratik toplumda gereksiz bir uygulama” olarak tanımladı. Mahkeme, Tuşalp’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’nin 5 bin Avro manevi tazminat cezası ödemesine hükmetti. Kararı değerlendiren Tuşalp, “Türkiye’de Başbakan’ın neler yayınlanmayacağına değil, nelerin, nasıl yayınlayacağına karar verdiği bir özgürlük anlayışı yaratıldığını” belirtti. Türkiye’de basın mesleğinde olan insanların yasalardan destek bulamamasının bir “dram” olduğunu anlatan Tuşalp, “Kararla birlikte Başbakan’ın özgürlük anlayışlarının dini alandaki özgürlükle sınırlı olduğu belgelendi. AİHM kararı, Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığını bir kez daha kanıtladı. Türkiye’de düşünce özgürlüğünün olmadığını görmek için Silivri’ye, ülkenin çeşitli hapishanelerine, tutuklu milletvekillerine bakmak yeterli” dedi. ‘Seçilmişler neden Silivri zindanında?’ İstanbul Haber Servisi CHP Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan milletvekilleri Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan , eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve gazeteci Tuncay Özkan’ı ziyaret etti. İnce, “Başbakan seçilmişleri atanmışlara kul ettirmeyecekse Silivri zindanları neden seçilmişlerle dolu” dedi. İnce, “Sayın Haberal’ın Başbakan’a selamı var. Haberal ‘Başbakan seçilmişleri atanmışlara kul ettirmeyiz diyor. Ben seçilmiş değil miyim? Ben 3 yıldır Silivri zindanlarında buradayım. Hazirandan bu yana milletvekiliyim. Ben milli iradeyi temsil etmiyor muyum? Başbakan’a iletirsen sevinirim’ diyor. Bende Haberal’ın bu sözlerini Meclis’e taşıyacağım” dedi. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un ise kendisini ziyaret eden İnce’ye, “Moralim iyi. Bu da bir görevdir” dediği öğrenildi. Emekli Orgeneral Kılınç, suçlamalara karşın hakkını arayacağını söyledi ‘İnsaf ve vicdandan yoksun’ HATİCE TUNCER 1. ERGENEKON DAVASI TGDP’DEN DESTEK ÇAĞRISI 3 gazeteci 6 yıldır tutuklu İstanbul Haber Servisi Atılım Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Sedat Şenoğlu ve yazarı Bayram Namaz ile gazeteci Füsun Erdoğan’ın 6 yıldır tutuklu olarak yargılandıkları davaya yarın İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Konu ile ilgili açıklama yapan Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP), tüm demokratik kitle örgütlerine davaya katılmaları için çağrıda bulundu. İkinci Ergenekon davasının dünkü duruşmasında tutuksuz sanık, MGK’nin son asker genel sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç savunmasını yaptı. Kılınç, “Somut herhangi bir delilden yoksun olduğu kadar insaf, vicdan ve adalet duygusundan yoksun bu yakıştırmaların tamamını reddediyorum. Bu konuda yasaların sağladığı olanaklar çerçevesinde sonuna kadar hak arayacağım” diye konuştu. Üç yıla yakın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, “Bana ait olduğu iddia edilen notlar, anlamsız şekilde yan yana getirilerek yeniden üretilmiştir” dedi. Kılınç, savunmasında gözaltına alındığı 7 Ocak 2009’da Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasından Danıştay saldırısına kadar onur kırıcı fiillerle suçlandığını ifade etti. İddianamede “İlhan Selçuk’tan ele edilen bir dokümanda ‘Ankara’da büyük buluşma’ başlığı altında ‘Cumhuriyetçi isimler ilk defa bir araya geliyor’ şeklindeki yazıda isminin geçtiğinin belirtildiğine” dikkat çeken Kılınç şöyle konuştu: “Demokratik bir ülkede böyle bir haberin sırf merhum İlhan Selçuk’un arşivleri arasında geçiyor diye delil olarak gösterilebilmesine nasıl bir anlam verilebileceğini sizlerin takdirlerine sunuyorum.” Savcılıkta kendisine Gizli Tanık 17’nin ifadelerinden sorular yöneltildiğini belirter Kılınç, “3. iddianame kapsamına alınmış olmayı hakaret kabul ediyorum” dedi. Ayışığı ve Sarıkız darbe planlarını medyadan duyduğunu belirten Kılınç, “İddia makamı AVUKATL ARA MEN İstanbul Haber Servisi Şile’deki ormanlık alanda yapılan kazıya ilişkin dava, “hukuki ve fiili irtibat” bulunduğu gerekçesiyle Birinci Ergenekon davası ile birleştirildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Şile kazıları davasına bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin birleştirme istemini kabul etti. 3’ü tutuklu 4 sanıklı Şile kazısı davasının da birleştirilmesiyle Birinci Ergenekon davasında sanık sayısı 112’ye çıktı. Tutuklu sanık sayısı ise 34 oldu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu sanık İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 16 celse duruşmadan men edilmesini kararlaştırdı. Perinçek’in avukatı, Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey ile Sevgi Erenerol’un avukatı Vural Ergül’ün esas hakkındaki son savunmaya kadar duruşmalardan men edilmesine karar verdi. Mahkeme heyeti, tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay’ın da 16 duruşmadan men edilmesine hükmetti. Tanık Karlıbel’in ifadelerini göz önüne alan mahkeme heyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Alman vakıflarının listesini ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden Heinrich Böll veya Heinrich Böll Stiftung isminde vakıf var ise bu vakfın gelir gider tablosunu istenmesine karar verdi. Mahkeme İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’ndan da Heinrich Böll isimli bir Alman derneğinin Türkiye’de faaliyetinin olup olmadığını soracak. Mahkeme, Heinric Böll Stiftung Derneği’nin Gümüşsuyu’ndaki adresine müzekkere yazarak Vatansever Kuvvetler Güçbirliği kurucusu ve davanın tutuksuz sanığı Taner Ünal’a ve Noel Baba Derneği’ne ödeme yapılıp yapılmadığının sorulmasına karar verdi. Mahkeme ayrıca Alman Adalet Bakanlığı’ndan ve Kiliseler Birliği’nden vakıflarla ilgili bilgi ve belge isteyecek. Bulanık’a ‘meşru müdafaa’ kılıfı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Muş’un Bulanık ilçesinde, DTP’nin kapatılmasını protesto gösterisi sırasında çıkan ve 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara ilişkin davada esas hakkındaki görüşünü sunan cumhuriyet savcısı, 2 sanığa da “meşru savunma haklarını kullandıkları gerekçesiyle ceza verilmemesini” istedi. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Cumhuriyet Savcısı Halis Özmen, duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Sanıklar Turan ve Metin Bilen kardeşlere ait manifatura dükkânını taşlayan grubun, işyerine yanıcı madde attığı kaydedilen görüşte; işyerinde yangın başladığı, sanıkların saldırıların yoğunlaşması üzerine kurtulmak için ruhsatlı Kalaşnikof marka silahıyla ateş açtığı belirtildi. Savcı şöyle devam etti: “Sanıkların, atılı eylemi PKK/KongraGel terör örgütüne müzahir kitlenin canlarına, mallarına yönelik ve devam eden haksız bir saldırısını bertaraf etmek için gerçekleştirerek, meşru savunma haklarını kullandıkları anlaşıldığından, ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” Katılanların avukatı Vecihi Demir, görüşü kesinlikle kabul etmediğini belirterek beyanda bulunmak için süre istedi. Duruşma ertelendi. ‘Görüşlerimiz zıt’ Duruşmada savunmasını yapan tutuksuz sanık Prof. Dr. Kemal Gürüz, mahkeme başkanının Haberal’la ilgili bir sorusu üzerine “Haberal’ı Başkent Üniversitesi Rektörü olarak tanırım. İyi bir insandır. Görüşlerimiz taban tabana zıttır” dedi. nın bu dava ile bu kadar zorlamalarla şahsımı irtibatlandırmaya çalışmasının başka sebepleri olması gerekir” diye konuştu. İddianamede Balbay’a ait olduğu iddia edilen notlarda isminin geçtiğini ifade eden Kılınç, “Güncel olaylar hakkındaki görüşlerimi almaya yönelik bir gazeteci ile yapılan bu görüşmeler MGK Genel Sekreterliği’nin doğası kapsamındadır. Bu görüşmelerin ne bir örgütsel yanı vardır ne de bunların örgütsel irtibatlar olarak değerlendirilmesi uygundur” dedi. Balbay da söz alarak kendisine ait olduğu iddia edilen notların üzerinde oynandığının bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çekerek “Benim olduğu iddia edilen notlar, benim notlarımdan esinlenilerek yeniden üretilmiştir” diye konuştu. ‘Notlar değiştirildi’ Tutuksuz sanık eski YÖK başkanlarından Prof. Kemal Gürüz savunmasında yargılanan bazı sanıklarla dünya görüşünün taban tabana zıt olduğunu, pek çok sanığın adını dahi duymadığını söyledi. Söz alan Balbay, Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’nun telefonlarının kendi kişisel telefonu gibi gösterildiğine dikkat çekerek, Gürüz ile muhabirlerin görüşmesinin de kendi görüşmesi gibi iddianameye aktarıldığını söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle