23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR “Demokrasiler Çağında Uygarlık” sempozyumunun konuklarından İtalyan felsefeci Gianni Vattimo, daha baskıcı bir dünyada yaşadığımızı söylüyor 17 ZEYNEP ALTAY alen Turin Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversitede ders veren, “Şeffaf Toplum”, “Modernliğin Sonu” gibi kitapların yazarı İtalyan felsefeci Gianni Vattimo, “Demokrasiler Çağında Uygarlık” sempozyumunun konuklarından biriydi. 2014’e kadar Avrupa Parlementosu üyeliği devam edecek olan Vattimo, daha baskıcı bir dünyada yaşadığımızı belirterek, “O sözde ‘uluslararası toplum’un, Kaddafi veya Esad gibi diktatörleri devirme haklarının olduğu varsayılır. Bu kutsal bir tezmiş gibi görünse de hep belirli grupların dayatılmış ideolojik çıkarlarını örtbas etmek amacıyla kullanılır” diyor. Sempozyumdaki ‘Hangi Metafizik, Hangi İhtiyaç?’ başlıklı sunumunuzda geç endüstriyel dünyada ‘mutlak hakikate’ duyulan ihtiyaçtan, ortada bir hayaletin dolaştığından bahsettiniz. Bunu biraz açar mısınız? Yurttaşların yaşamları üzerindeki denetimin ve güvenlik politikalarının gittikçe daha baskıcı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir dünyada artık kimsenin ihtiyaç duymadığı şey, tam da geleneksel metafiziğin “mutlak hakikatleri” olmalıdır. Metafiziğe duyulan ihtiyacın iktidar ilişkileriyle her zaman içli dışlı olmuş çeşitli anlamlarını görüyoruz. Bugün de statükoyu, dinsel hiyerarşilerin kutsal iktidarını ya da basitçe büyük gazetelerin, TV ağlarının hâkim görüşlerinin tartışılmazlığını muhafaza etmek amacıyla metafiziğe başvuruluyor. “Uluslararası toplum” da bu anlamda bizi kimi tartışılmaz değerlere mi yönlendiriyor? Bir İtalyan olarak “tartışılamaz değerlere” davetin, Papa’nın öğretilerinin değişmez temaları olduğunu anımsamaktan kaçamıyorum. Genel olarak siyasetin amaçladığı taleplerde, örneğin demokrasinin başka halkların düzenlerini ihlal etse bile sürekli savaşlar yoluyla bütün dünyaya dayatılması gerektiği gibi benzer şeyler anlatılır. Bu durumlarda, o sözde “uluslararası toplumun”, Kaddafi veya Esad gibi “diktatörleri devirme” haklarının olduğu varsayılır. Bu kutsal bir tezmiş gibi görünse de hep belirli grupların dayatılmış ideolojik çıkarlarını örtbas etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu dayatma ekonomi alanında da geçerli mi? Elbette, aynı şey sözde “ekonomik yasalar” için de geçerli. Bunlar genellikle nesnelmiş gibi yani görünüşte tarafsız özneler tarafından yürütülen “bilimsel” incelemelerin sonuçları olan, kütle çekimiyle ilgili yasalar gibi “doğal”mış gibi sunulurlar. Aslında kütle çekimi yasaları bile varsayımlara inanmaktan geçer. Niçin anti bilimcisiniz? Bilimde de dayatma mı görüyorsunuz? Bilimlerin doğa ve zihinsel bilimler diye ayrılmasına, bilimci anlayışa karşıyım. Biri bana hakikati dikte ettirmemeli. Birtakım finans çevreleri ve onları kullanan iktidar hizmetinde bilim adamlarına fazla önem veriliyor. Onlar aracılığıyla bir tür resmi hakikat dayatılıyor, bilimsel bilgi gibi sunuluyor. Sizce bugün çağdaş felsefenin ele alması gereken problem nedir? Demokratikleşmedir. Buradaki en yaşlı konuşmacı benim. Avrupa’nın çalkantılı tarihini yaşadım. Berlin Duvarı’nın yıkılışından beri Avrupa’da farklı bir düzen var. Kapitalist rejimin yaptığı doğal gibi gösteriliyor, ama bu kötülüğü sınırlamak lazım. Bunun için belki Güney Amerika halkları merkezli, bütün dünyaya seslenebilecek, savaş değil uluslararası bir güç oluşturulmalı. “Uluslararası toplum” değil ama, bu terimi duyunca lütfen güvenmeyin. Gianni Vattimo H Hipnotik bir müzik deneyi ZÜLAL KALKANDELEN Borusan Müzik Evi, geçen hafta sonunda müzik dünyasının önde gelen iki deneysel ismini ağırladı. Elektronik müzik bestecisi/görsel sanatçı Carsten Nicolai, diğer adıyla Alva Noto (AN) ve ses sanatçısı Blixa Bargeld’ı (BB) buluşturan ANBB projesine canlı tanık olmak özel bir deneyimdi. Endüstriyel müziğin Batı Berlinli temsilcisi Einstürzende Neubaten’in kurucularından Bargeld’ı, ayrıca Nick Cave and the Bad Sees grubunda yer aldığı yıllardan da tanıyoruz. Carsten Nicolai ise ses algısı ve frekansları üzerine teroriler geliştirip ürettiği grafik analizlerle sesleri ritmik dokunuşlarla bezeyen Doğu Almanya doğumlu bir sanatçı. Borusan’daki konserde 2010 tarihli tek albümleri “Mimikry”den parçaların yanı sıra albümde olmayan doğaçlamaları da dinledik. Blixa Bargeld, bir yandan yerdeki loop pedallar ve elindeki kumanda aracılığıyla canlı ve önceden kaydedilmiş vokallerini manipüle ediyordu. Bargeld’ın attığı çığlıklar, hırlamalar, fısıldarcasına çıkardığı seslerle oynayıp işleyen Alva Noto, yarattığı anlık titreşimleri elektronik altyapılarla buluşturdu. İzlerken hipnotik bir etki yaratan konser sonrasında ikili ile röportaj yapma fırsatı buldum. Blixa, bilgisayarla müzik yapan tek bir insanla çalışmak sizi nasıl etkiledi? Alva Noto’nun de oldu. müziği bir vokalist olarak size Doğaçlama önemli yer tutuhangi açıdan zorluk getirdi? yor müziğinizde... BB: Bilgisayarla çalışmaktan BB: Evet, birbirini tekrar eden kaynaklanan bir zorluk olmadı. parçalar kaydetmemeyi garantileModern dünyada herkes bilgisayarla çalışıyor. Ama tek bir insanla mek için, müzik yapma sürecinde tüm kapıları açık bıraktık. çalışmak, grupla çalışmaya göre Konser sırasında sizinle ilgili tamamen farklı. Grupta müzisyenaklımda bazı düşünceler belirdi. ler arasında kimyasal ve sosyal bir Alva Noto sizi sesi resimleyen etkileşim var. Keman çalan tek kiolarak gördüm. Blixa Bargeld, şiyle de çalışsanız, gruptaki gibi sizi de dev bir ses evreninin içinolmuyor. İki insanın bir stüdyoya de farklı karakterleri canlandıgirip müzik yapması farklı ve zor. ran bir aktör olarak Ama eğer zorluk olmasaydı, denedüşündüm. meye de değmezdi. İkinizin ortaya AN: Müziğimizle üzik m ik n o koyduğu perforilgili bilinmesi geretr k ? Ele n te s r mans ise bilimken şu. İlk başta canlı a C i bestecis a lv kurgu, korku, performansla başladık A r e iğ ıd cutup tekniği, işe. Deneysel çalışmaNicolai, nam sanatçısı s e s e il fantazi ve büyülü larımızı doğrudan o Noto , ld e g r gerçekçiliğin a performanslar sırasınB Blixa k ti o n topluca devreye da yaptık. Ondan sonra ip h e izleyenlerd ıran bir girdiği, sese dastüdyoya girip parçaları nd yalı bir tür tekrar çaldık. Müziğin bir etki uya dular. n u s r kurmacaydı. doğuşu böyle oldu. e kons Bu doğru bir Şarkı sözleri ve sogözlem mi? (AN, bu gözleund açısından birbirinize mimi başıyla onayladı.) önerilerde bulunuyor BB: Evet, benim durumum tamuydunuz, yoksa kesin bir aybii Carsten’ınkinden farklı. rım var mıydı? BB: Berlin’de internet üzerinden Elektronik seslerin ve manipülasyonun yaratabileceği olasılıkcanlı performans yayınlarına da lar var. İşi tamamen berbat edeolanak veren özel bir stüdyoda kayıt yaptık. Ben vokal manipülasyo bilirim, farklı bir şey ortaya çınu için gereken aletlerimi getirdim. kabilir ya da sesimle yapabileceğim her şeyi istediğim gibi yapaCarsten elektronik ekipmanı kurrım. Sahnede görünmüyor olsam du. Canlı performans yapıyormuş bile bu tür bir belirsizlik, bütün gibi bir atmosfer yarattık. enstrümanların önerebileceğinAN: Bazen durup “Bu ilginç. den çok farklı. Bunu şöyle de yapabiliriz” diye (www.zulalkalkandelen.com) konuşup tekrar kayda geçtiğimiz Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 www.yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi : 00158007287986476 • yekuv@yekuv.org Fotoğraf: ÖZGE BALKAN ‘Uluslararası toplum’a güvenmeyin! Borusan Müzik Evi, müzik dünyasının 2 deneysel ismi Alva Noto ve Blixa Bargeld’i ağırladı Kibir Korosu Kimine göre günah, kimi için yasak, sosyalist ahlaka ve dahi diyalektiğe aykırı bulup kınayanlar da var; var da, değişen yalnızca imparatorluktan cumhuriyete geçmemiz olmuş, kibir tüm görkemiyle yerinde duruyor. Yerinde mi dedim, özür dilerim, başköşeye kurulmuş diyecektim! Nur içinde yatası Ece Ayhan’ın dediğine benziyor durum: “Eskiden tek padişah vardı, şimdi çok padişah var!” Herkesin başköşesi farklı tabii, sözgelimi bazıları “emperyal” rüyalar görüp kendini de orta “şark köşesi”nin başına oturturken başköşeye kurulmak, köşe olmak gibi hırs ve iddialardan uzak bildiğimiz ve “köşe”yle ilgileri yalnızca “yazmak”la sınırlı olan kimi ahbaplar da “aşırı hassasiyet”ten mi neyse artık, gururlarını kibirle savunup bazılarının deyişiyle “militan gazeteciliğe” haddini bildirdiler! Kibir bulaşıcıymış meğer, babadan oğula da geçermiş; imparatorluktan cumhuriyete de, tavandan tabana da. Hiç olmazsa bu konuda “İmtiyazsız, sınıfsız kibirli bir kitleyiz!” diye gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Muktedirin kibri dışında zaten muktedir kibirsiz olmaz; muhalifin, kendini aykırı sananın kibriyse içindeymiş, derindeymiş, her zaman değil zaman zaman ortaya çıkarmış, çıktığı zamansa belki herkesten çok kendisini şaşırtırmış… Gelenek şaşmaz bir kesinlikle sürüyor, cumhuriyetin eski ve yeni sahipleriyle, her türlü sahiplik ve mülkiyet ilişkisini reddedenlerden oluşan ret cephesi, ne tuhaf şimdi hepsi “zıtların birliği”ne yakışan bir “hassasiyet” içinde geleneği sürdürüyor, “kibir ittifakı”nı sağlamlaştırıyorlar. Haşmetlilerin muhteşem söyleminde şaşılacak bir şey yok, kibir muhteşem bir kalıt olarak kuşaktan kuşağa yürüyor çünkü. Şaşırtıcı ama daha çok da üzücü olansa haşmetsizlerin kolektif biçimde, neredeyse bir “kibir korosu” olarak seslendirdikleri ve hemen hemen aynı cümlelerle terennüm ettikleri göz yaşartıcı hassasiyet şarkısı. “Yurttan Sesler” desem değil, “Beraber ve Solo Şarkılar” demeye de gönlüm el vermiyor, fakat muhalif ya da aykırı yazar kibri de bazı büyük şairlerin megalomanisini aratmıyormuş meğer! Geçenlerde “vicdan” üzerine bir yazı yazmam gerekti, çok zorlandım; olmayan, kalmayan, kaybolan şeyler üzerine yazmak kolay değil. Sonunda Anton Çehov’un Üç Kızkardeş oyunu nerdense geldi aklıma da Merhamet, Adalet ve Vicdan adlı üç kızkardeşin acıklı öyküsünü yazmaya çalıştım. İlki çoktan ölmüş, ikincisi genç ve özgür ruhlu bir genç kızken “kocaya varmış”, üçüncüsü ise zamana uyup adını “neovicdan” olarak değiştirmiş üç kızkardeş. Bir de üvey kız kardeş var, en küçükleri; o, gözlerden ırak yaşayıp gidiyor. Öyle dediğime bakmayın, aslında hepimiz tanıyoruz onu, adı “Şefkat”, hani o “bardaki sarışın kız”. Bu dört kız kardeşle ilgili yazarken kibrin erkeklere özgü olduğu gibi bir iyimserlik içindeydim, ne yazık ki değilmiş; muktedirden muhalife bulaşan bu hastalıktan bari çocuklarımızı koruyabilsek!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle