23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 2012 SALI 4 HABERLER Erdoğan, Darbe Komisyonu’nun sorularını yanıtlarken Dolmabahçe görüşmesini de tanımladı Suç Kimde? Dünkü Cumhuriyet’in manşeti çok ilginçti. Tayyip Bey, “Muhteşem Yüzyıl” dizisine kızmış; Başbakan, Sultan Süleyman’ın ömrünün büyük kısmının dizide gösterildiği gibi değil, at sırtında geçtiğini söylemiş. Bununla yetinmiş olsaydı sorun yoktu; “bu da onun algısı” der geçerdik. Gel gelelim onunla yetinmemiş, Kanuni’nin kendi görüşüne uygun yansıtılmamasını kınadığını bu konu hakkında yetkilileri uyardığını söylemiş ve eklemiş: Yargının gerekli kararı vermesini bekliyorum. Cumhuriyet’in “Muhteşem emir” manşeti dehşet verici bir gerçeği yansıtıyor. Bu ülkede bir dizi Tayyip Bey’in hoşuna gitmiyor, yorumuna uymuyorsa, hemen yetkililer uyarılır ve mahkemeden bir karar beklenir. Şimdi siz savcıların, yargıçların ne yapmasını bekliyor; diziyi yayınlayan kanalın nasıl davranacağını umuyorsunuz? Bu dizi furyası 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da görsel olarak değil de gazetelerde tefrika şeklinde çok yaygındı. Çağdaş dizi yazarlarının “ağababası” olarak nitelenebilecek olan Alexander Dumas da tarihi konuları işlerdi ve kendisini tarihi çarptırmakla suçlayanlara şu yanıtı verirdi: Tarih kitabı yazmıyorum, bu kurmaca bir romandır, ama tarihi sevdirmeye de yarar. Tabii ne Fransızlar tarihlerini dizilerden öğreniyorlardı, ne de yöneticileri öyle sanıyorlardı. ??? Tayyip Bey’in davranışı tam bir totaliter diktatör tavrı. Ne garip, haberin yayımlanmasından bir gün önce tabip yazar Selçuk Erez, “Pazar’ın Penceresinden”deki “Suç iktatörde mi’ yazısında, diktatörün, ceberutluğunun suçunun sadece kendisinde olmadığını belirtip yalakalara da dikkati çektikten sonra; Bu bozulmadan sadece yalakalar mı sorumludur, diye soruyor ve yanıtlıyordu: Asla! Sonra da teker teker diktanın egemen olmasını sağlayan öbür öğeleri sıralıyordu. Selçuk Erez’i okurken, birden yıllar öncesine gidiverdim. Ankara’da bir panele davetliydim. Uçuşta fazla rötar olduğundan ancak toplantının ortasında yetişebildim. Çoğu sonradan “yetmez ama evet”çiler güruhunun saflarını dolduracak olan konuşmacıların hemen hepsi işkenceden, baskıdan, derin devletten, özgürlüklerin olmamasından, demokrasi eksikliğinden yakınıyorlardı. Sıra bana geldiğinde özetle şunları söylediğimi anımsıyorum. “Uçak rötarından dolayı geç kaldığım için özür dilerim. Konuşmaların dinleyebildiğim bölümünde arkadaşların hemen, hepsi baskıcı, zalim, işkenceci, sansürcü yönetimden söz ettiler. Haklılar. Ama onları dinlerken, gerçeğin yalnız bir yüzünü gördüğümüzü düşündüm. Acaba bu zalim, baskıcı, demokrat olmayan yönetimlerin karşısında, özgürlüklerin âşığı, demokrasiye meftun, hoşgörüye tutkuyla bağlı bir toplum mu var? Eğer öyle olsaydı durum ne kadar kolay olurdu. Ama ne yazık ki, öyle değil.” ??? Gerçekten de suç acaba yönetenlerde mi yoksa onları seçen yönetilenlerde mi? Kimi ülkelerin demokrasiyle yönetilmesine karşın, kimilerinin totaliter diktalar altında inlemeleri, bu sonuncuların çok hünerli diktatörler yetiştirmesinden mi? Diktatörler, toplumsal yaşamın yapısının nedenleri mi, yoksa sonuçları mıdırlar? Hitler’in diktasını irdelerken, Adolf’un yapısındaki çarpıklıkları, geçmiş deneylerini, aile yaşamını irdelemek mümkündür. Ama Hitler’i o dönemdeki Alman toplumunun nasıl bağrına bastığını fark etmezseniz olayı ıskalar, doğru tanıyı koyamazsınız. Sanırım totalitarizmin tek nedeni diktatörün şahsı değil. Dikta konusunda suç kimde diye düşünürken, aklıma hep Nâzım’ın, emekçinin büyük bir edilgenlik ve bilinçsizlikle ezilmeye boyun eğmesini eleştiren “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” şiiri gelir. O şiir şöyle biter: “ ....Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak. Kabahat senin, demeye dilim varmıyor amaKabahatin çoğu senin canım kardeşim.” ‘Olağan ve sıradan’ ERDEM GÜL ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan, Darbe Komisyonu’nun sorularını yanıtlarken en çok tartışma konusu olan Dolmabahçe görüşmesi için, “haftalık, olağan sıradan bir görüşme” ifadesini kullandı. 27 Nisan bildirisinin AKP’ye daha fazla oy kazandırmak için danışıklı dövüş olarak yayımlandığı iddialarıyla 28 Şubat ile partisi arasında kurulan ilişkilere de Erdoğan, “Mesnetsiz, insafsız boş laflar” diye yanıt verdi. Erdoğan, 28 Şubat’ın doğrudan şahsını hedef aldığını söylerken 2007’de Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirerek demokrasinin gücünü herkese gösterdiklerini belirtti. Erdoğan’ın, yöneltilen sorulara toplu karşılık verdiği 28 sayfalık yazılı yanıtları Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na ulaştı. Erdoğan’ın yanıtlarında öne çıkan değerlendirmeleri şöyle: Vesayet rejimi 27 Mayıs’ta kuruldu: 1950’de, ilk kez halkın tercihiyle, halkın seçimiyle, halkın teveccühüyle işbaşına gelen iktidar, 27 Mayıs 1960 müdahalesiyle, halka, millete rağmen görevden uzaklaştırılmıştır. Milletin Meclisi kapatılmış, milletin hükümeti devrilmiş, mil ‘28 Şubat şahsımı hedef aldı’ 28 Şubat müdahalesi, Ankara’da, milletin hür iradesiyle seçilmiş hükümet yanında, şahsım başta olmak üzere belediye başkanlarını da hedef aldı. Nitekim, Siirt’te okuduğum bir şiir gerekçe gösterilerek hakkımda dava açıldı ve jet hızıyla yapılan yargılama sonucunda hapse mahkum edildim. Bugün şunu çok net olarak söylemeliyim ki 28 Şubat müdahalesi, TBMM’yi, seçilmiş hükümeti, millet iradesini, sivil siyaseti hedef aldığı kadar, doğrudan şahsımı da hedef almıştır. 28 Şubat müdahalesi, demokrasi yolundaki yürüyüşümüzü akamete uğratmak için yasaları zorlamak suretiyle kurumları harekete geçirerek önümüzü kesmeyi hedeflemiştir. 28 Şubat, bizi, bizim temsil ettiğimiz siyasi idealleri, bizim şahsımızda milletin tercihlerini ve iradesini silmek, yok etmek, engellemek üzerine kurgulanmıştır. 28 Şubat süreci ile AKP ve bizim siyasi çalışmalarımız arasında kurulan spekülatif ilişkiler haksız, insafsız ve mesnetsizdir. Biz, 28 Şubat döneminde hedef alındık, engellendik, mağdur edildik, hatta zorlama gerekçelerle görevden alındık, cezaevine ve siyaset yasağına mahkum edildik. letin temsilcileri zindanlara atılmış, milletin adamları darağaçlarına gönderilmiştir. Böylece bir vesayet rejimi kurulmuştur. Medyanın rolü: Müdahaleler sürecinde medyanın rolü elbette inkâr edilemez. Medya sadece siyasi iktidarlara değil, kendi içindeki demokrasi savunucularına karşı da ‘andıçlar’ üzerinden saldırılar gerçekleştirmiş, vesayetçi kurumların tetikçiliğini yaparak medya ve siyaset mühendisliğine soyunmuştur. Darbelerle mağdur ve malul bir nesiliz: Bizim neslimiz, müdahalelerle mağdur ve malul bir nesildir. Çocuklarımız ve gençlerimiz, geçmişte yaşanan müdahalelerin bedelini bugün dahi öderken bizler, yıllara sari bu bedelin yanı sıra müdahaleleri bizzat yaşayarak müdahalelerde bizzat hedef alınarak mağduriyetler yaşadık. Şahsım ve arkadaşlarım, 12 Eylül 1980 müdahalesini ve 28 Şubat müdahalesini bizzat yaşadık ve bu müdahalelerde Kentsel dönüşümde çalışacak personeli bakanın ekibi seçecek Bol yandaşlı dönüşüm FIRAT KOZOK ANKARA Toplam 20 yıl içinde yaklaşık 6.5 milyon konutun elden geçirilmesi planlanan kentsel dönüşüm projesi kapsamında çalışacak mühendis, mimar, şehir plancısı, uzman ve avukatlar, KPSS yerine Bakan Erdoğan Bayraktar’ın belirlediği komisyon tarafından seçilecek. Başta Devlet Memurları Yasası olmak üzere diğer çeşitli yasalardaki sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin hükümleri “yok sayan” karar uyarınca uygulamalarla ilgili konularda en az dört yıllık üniversite bitiren ya da denkliği tanınan yurtdışındaki üniversitelerden mezun olanlar sözleşmeli personel olabilecek. Bu çerçevede 150 mühendis, 75 mimar, 75 şehir ve bölge plancısı, 50 avukat ve 30 uzman olmak üzere 380 kişilik bir kadro oluşturulacak. Bakanlık, personel seçimi için KPSS yerine kendi çapında sınav yapacak. Sınav, bakanlık tarafından uygun görülecek zamanlarda gereksinim duyulan öğrenim dallarında yapılacak. Ancak Türkiye’de ya da yurtdışında öğretim üyesi olarak görev yapmış olanların istihdamı için sınav şartı bile aranmayacak. Sınavın yapılması, sonuçlarının değerlendirilmesi, itirazların incelenerek karara bağlanması da komisyon tarafından yapılacak. Bu komisyon ise bakanın onayı ile belirlenen bir başkan ve dört üyeden oluşacak. Bakan ayrıca asıl üyelerin en az yarısı kadar yedek üye belirleyebilecek. Sınavlar yazılısözlü ya da sadece sözlü olarak yapılabilecek. Sözlü sınavda adaylarda aranacak nitelikler de dikkat çekici. Adaylarda aranan temel özelliklerden biri de “ikna kabiliyeti ve inandırıcılık” olacak. ‘Hepsi safsata’ Demirel, Darbe Komisyonu tarafından dinlenen Bülent Akarcalı’nın, kendisiyle ilgili o dönemde hem Kartal Demirağ hem de Özal’ın öleceğini ima ettiği yönündeki sözlerine ilişkin soruya, “Bunların hepsi safsatadır” karşılığını verdi. Demirel, “Özal’ın öldürüldüğü iddialarına katılmıyorum” dedi. (NECATİ SAVAŞ) ‘Ben darbemle hesaplaştım’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öldürüldüğü iddialarının hiçbirine katılmadığını belirterek “Bunların hepsi safsata” dedi. Demirel, Azerbaycan’ın Ankara Temsilcisi Faig Bağırov ve Uluslararası Nizami Gencevi Merkezi İcra Müdürü Ruşen Muradov tarafından “Nizami Altın Madalyası” takdim töreninde gazetecilerin Özal’ın öldürüldüğü iddiaları ve Darbe Komisyonu çalışmalarıyla ilgili sorularını yanıtladı. Sorgu komisyonu değil Demirel, darbe komisyonunun dinlediği bazı isimlerin kendisine yönelik suçlamalarda bulunduğunun anımsatılması üzerine de, “Ben sorguya çekilmedim, sadece bilgi verdim. Darbe Komisyonu bir sorgu komisyonu değildir. Bilgi toplar. Darbe Komisyonu bu darbeleri kim yapmış, neyi yapmış, yapanları bulalım da bunlar hakkında tahkikat yapalım şeklinde bir komisyon değildir, tahkikat komisyonu değildir. Darbe Komisyonu’nun tahkikat komisyonu şeklini alması halinde Darbe Komisyonu’nun fonksiyonu sıfıra iner” dedi. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Bay SAHTE ÜYE SKANDALI BÜYÜYOR Ek mesai yok Kararla alıncak personele devlet memurları için belirlenen çalışma süreleri uygulanacak. Ancak belirli bir sürede bitirilmesi gereken işler söz konusu olduğunda sözleşmeli personel fazla mesai yapacak, tatil günlerinde çalışacak. Bu çalışmalar karşılığında ayrıca ücret ödenmeyecek. Diyarbakır’da da habersiz AKP’li var MAHMUT ORAL kal ile Hüsamettin Cindoruk’un “komisyon tahkikat komisyonu şeklini aldığı” gerekçesiyle bilgi vermediklerini belirten Demirel, “Darbe Komisyonu görevini çok yaymadan sanki Türkiye’yi kurtarıyormuş gibi bir duruma sokmadan tamamlamalıdır” diye konuştu. Demirel, şunları söyledi: “28 Şubat’ta benim yaptığım her şey anayasaldır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel esaslarını korumaya yöneliktir. Ben görevimi yaptım. Zaten aradan şu kadar zaman geçmiş bu kadar sene geçtikten sonra neyi arıyorsunuz? Darbe Komisyonu o günkü, yani 28 Şubat’tan sonraki hükümetin görevi bırakıp gitmiş olmasının haklılığını, haksızlığını arayamaz. O siyasi bir hadisedir. Ben cumhurbaşkanıyım. Cumhurbaşkanının daire müdürleri veya birtakım görevlilerle işi olmaz.” “Darbenin baş mağduruyum” diyen Demirel, “Yalnız ben hesaplaşmamı yaptım. Ben darbe sonrasında yeniden başbakan oldum, yeniden cumhurbaşkanı oldum. Ben bu çeşit siyasi hadiselerin mahkemeler marifetiyle ve siyasetçilerin mahkeme edilmesi marifetiyle bir neticeye götürülmesinde çok büyük zorluklar olduğuna hep kani olmuşumdur” dedi. DİYARBAKIR AKP’lilerin sahte üye kayıtlarının ardı arkası kesilmiyor. Birçok kentte on binlerce CHP’linin üye yapılmasının ardından, Yerel Gündem 21 Kent Konseyi Engelliler Meclisi üyesi Ramazan Serim de haberi olmadan AKP’ye üye yapıldığını belirterek İHD’den hukuki yardım talebinde bulundu. Ramazan Serim, “Bir insanın onurunu, kimliğini, düşüncesini çalıyorlar. Bu ahlaksızlıktır. Bunlar Avrupa’da olsaydı hükümetler hemen istifa ederdi. Söz konusu AKP olunca olası bir yargılama sürecinden de fazla umutlu değilim. Ancak hukuk çerçevesinde ne gerekiyorsa o girişimde bulunacağım” dedi. Serdar Şen yeni hedefi Akit’in OZAN YAYMAN İZMİR Yeni Akit gazetesinin, yazdığı bir makale nedeniyle “Bu adam ilahiyatçı mı?” diyerek hedef gösterdiği Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü araştırma görevlisi Serdar Şen’in, ilahiyatçı değil felsefeci olduğu ve yaşamını Atatürk’ün bu alandaki çalışmalarını ortaya çıkarmaya adadığı öğrenildi. Şen’in, bir tarih dergisinde yayımlanan “Laik ve AntiLaik Söylemlerde Beden İmgesi: Söylemin Bedenleşmesi” başlıklı makalesini konu alarak haber yapan Yeni Akit gazetesi, “Bu adam mı ilahiyatçı?” başlı ğıyla, akademisyenin dini değerleri alaya aldığını savundu ve hedef gösterdi. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden 2000’de mezun olan Şen’in ise eski devlet bakanı, ilahiyat profesörü Mehmet Aydın’ın isteği doğrultusunda, 2001 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde akademik kariyerine başladığı öğrenildi. Şen’in, ilahiyat fakültesinde intihal yaptığı savunulan bazı akademisyenleri Başbakanlık’a şikâyet ettiği, bu nedenle üzerinde baskı kurulmak istendiği bilgisi edinildi. Şen’in, bir makalenin ilahiyat fakültesinde el altından dağıtıldığı ve üzerindeki olumsuz havanın artırılmaya çalışıldığı öğrenildi. ağır bedeller ödedik. 28 Şubat postmodern darbe: 12 Eylül süreci demokrasi ile statüko arasında yeni bir gerilimin doğmasına yol açmıştır. Bu gerilim, 28 Şubat 1997’de, yeni fakat ‘postmodern’ bir darbe ile gün yüzüne çıkmıştır. Milletin oylarıyla iktidara gelen siyasi partilere yönelik tahammülsüzlük, milletin iradesini hiçe sayan fiili dayatmaya dönüşmüş, siyaset mühendisliğiyle yeni bir düzen oluşturulmaya çalışılmıştır. Ben belediye başkanı olunca: 12 Eylül yasalarının sınırlandırdığı siyaset alanı içinde, milletin arzu, talep ve beklentilerini yani millet iradesini idareye yansıtmak yolunda zorlu bir mücadelenin içinde oldum. Bu zorlu mücadeledeki kararlılığımız neticesinde, 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi aziz milletimiz tarafından şahsıma tevdi edildi. Esasen, 28 Şubat müdahalesinin ilk sinyalleri de 1994’teki bu seçimin ardından alınmaya başlandı. Bildirinin cevabını verdik: 27 Nisan 2007’de, TSK’nin internet sitesinde yayımlanan bildiri karşısındaki tavrımız da bu doğrultuda son derece net ve kararlı olmuştur. Geçmişte hükümetlerin, siyasi parti ve siyasetçilerin yaptığı gibi bu türden bildiriler karşısında boyun eğmek, sessiz ve tepkisiz kalmak yerine, hükümetimiz gereken en sert ve kararlı duruşu sergilemiş, demokrasi ve millet iradesi tarafında yerini almıştır. Gül’ü seçtirdik: 28 Nisan günü AKP hükümeti, 22 Temmuz gecesi ise Türk milleti bildiricilere ve vesayetten medet uman çevrelere en güzel cevabı vermiştir. Sonuçta AKP, Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlayarak demokrasinin gücünü herkese göstermiştir. Dolmabahçe olağan görüşme: Kamuoyunda ‘Dolmabahçe görüşmesi’ olarak adlandırılan dönemin Genelkurmay Başkanı ile yaptığımız görüşme konusundaki spekülasyonların abartılı, haksız ve gerçekdışı olduğunu ifade etmek durumundayım. Başbakan ile kendisine bağlı olan Genelkurmay Başkanının haftalık görüşmelere başlaması ve askersivil ilişkilerinin olması gerektiği şekle dönüşmesi, Türk siyaseti açısından olumlu bir gelişmedir. Bu görüşme de haftalık olağan ve sıradan bir görüşmedir. Bu görüşmenin muhtevasında speküle edilen hususlar veya devam eden davalarla ilgili konular bulunmamaktadır. Danışıklı dövüş boş laf: Bildirinin danışıklı dövüş olduğu iddiaları, dönemi yaşayanlar için, gerçekten çok anlamsız, insafsız ve mesnetsiz boş laflardır. AKP’nin oyları, danışıklı dövüşlerle değil, demokrasi ve özgürlükler konusunda ortaya koyduğu samimi ve kararlı duruş sayesinde artmıştır. Biz milletimizin karşısına mağduriyetle değil, işte bu duruşumuzla çıktığımız için başarılı olduk. Darbe planları yargılanıyor: 2003 sonrasında gündeme getirilen darbe planları ve hazırlıklarıyla ilgili somut bilgiler, belgeler, iddialar yargıya ulaştığında, savcılarımız ve hakimlerimiz üzerlerine düşeni cesaretle yapmışlar, iddianameleri hazırlayıp davaları görmeye başlamışlardır. Cemaatler de mağdur: AKP, ‘AKP’yi ve Gülen Cemaatini Bitirme Planı’ şeklinde kamuoyunun gündemine gelen internet andıcı konusunda davaya müdahil olmuştur. İmkânlarını ve zamanlarını ülkemizin sosyal sorunlarının giderilmesine hasreden, manevi çalışmalar yürüten grup, camia ve kanaat önderlerinin geniş halk kesimlerini koruma duygusuyla ve sorumluluk hissiyatıyla ortaya koydukları söylemler, kesinlikle postmodern darbe sürecinin bir parçası olarak yaftalanamaz. Nitekim bu kesimler gerek yaşadıkları haksızlıklarla, gerek uğradıkları takibat ve yargılamalarla, bu sürecin mağduru durumuna düşmüşlerdir. Darbeler dönemi geride kaldı: Demokrasiye müdahale girişiminde bulunan, bunun tasavvuru ya da hayali içinde bulunan herkes, her kurum, er ya da geç, milletin mahkemelerinde yargılanacağını, hesap vereceğini aklında bulunduracaktır. Türkiye’ye çok ağır bedeller ödeten darbeler dönemi artık geride kalmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle