27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2012 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AKP lideri Erdoğan, kongreye giriş yasağını ‘O medyaya haddini bildirdik’ sözleriyle savundu Nefretinde sınır yok Gülerce padişaha benzetti Haber Merkezi Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, AKP’nin 4. Olağan Kongresi’ni ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını eleştirdi. Televizyon kanalı SKYTÜRK 360’ta Başbakan’ın kongredeki konuşmasının hamaset yüklü olduğunu söyleyen Gülerce’nin açıklamaları özetle şöyle: ? İktidar partisi çoğunlukla Meclis’te olduğu zaman Meclis denetim görevini yapamıyor. Başbakan da şu an padişahlıktan daha büyük yetkilere, başkanlık sistemindekinden daha büyük yetkilere sahip. ? Meclis’le ilgili de seçim sistemini değiştirmek lazım. Daraltılmış bölge seçim sistemine geçmemiz lazım. Barajın indirilmesi de çok iyi olur. ? Herkes kendine yakışanı yapar, kendi karakterini sergiler. Akreditasyon sınırlaması yanlıştır. O gazeteciler ne olursa olsun kapıda karşılanmalıydı Başbakan, “Bize hakaret eden gazetecileri içeri almayız” diyor. Başbakan’a yakışan bu değil. ? Kongrede Erdoğan 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylığını ilan etti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP kongresinde Cumhuriyet başta olmak üzere bazı medya kuruluşlarına uygulanan yasağı, “O medya bize saygısızlık ettiğinde, yalan yanlış haberlerle her gün küfür yağdırdığında ona haddini bildirmek de bizim cevabımızdır” sözleriyle savunurken, “O gün salonda olup bize saldıran yok mu? Yine var. Onlarla tıklım tıklım doluydu. Biz 35 tanesine böyle bir şey uyguladık. Niye rahatsız oluyorlar?” dedi. Erdoğan, “terörü birlikte bitirme” çağrısı yaptığı CHP’yi, “terörün çözümü önünde engel olmakla” suçladı. Erdoğan, “Anayasa masasından tek başımıza kalsak da kalkmayacağız” diyerek referandum yoluyla tek başına anayasa ya ? Cumhuriyet başta olmak üzere bazı medya kuruluşlarına uygulanan yasağı “O medyaya haddini bildirdik” sözleriyle savunan Erdoğan, yasağı aşabilen gazeteciler için de pek iyi düşünceler içinde olmadığını açıkladı: “O gün salonda olup bize saldıran yok mu? Yine var. Onlarla tıklım tıklım doluydu.” AKP lideri “Terörü birlikte çözelim” diye çağrı yaptığı CHP’yi, “Çözümün önündeki en büyük engel” diye suçladı. pabileceklerinin de mesajını ilk kez verdi. Başbakan Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında, şu değerlendirmelerde bulundu: Yok öyle 25 kuruşa simit: Hâlâ akıllarını başlarına almadıklarını üzülerek görüyoruz. CHP ve MHP’nin büyük kongremize katılma konusunda ileri sürdükleri bahaneler dahi tek başına nasıl bir tahammülsüzlük içinde olduklarını gösteriyor. Birinin bahanesi şu, bazı gazetelerin kongreye davet edilmemesi. Davet etmem. Bu bizim sorumluluğumuz. Mecbur muyuz davet etmeye? Nereden çıkıyor bu? Her gün her türlü hakareti yapacaksın, yalan yanlış her türlü şeyi yazıp söyleyeceksin. Eee. Buna rağmen seni davet edeceğiz. Yok böyle 25 kuruşa simit. Niye çağıralım? Neymiş? Basına medyaya engel konulmazmış. Doğru, koyulmaz. Biz zaten koymuyoruz, öyle bir derdimiz yok. Ama o medya bize saygısızlık ettiğinde, yalan yanlış haberlerle her gün küfür yağdırdığında ona haddini bildirmek de bizim cevabımızdır. Başkaları da oradaydı: O gün salonda olup bize saldıran yok mu? Yine var. Onlarla tıklım tıklım doluydu. Biz 35 tanesine böyle bir şey uyguladık. Niye rahatsız oluyorlar? Onlar bu ülkenin başbakanını remzedecek ifadeler kullanırken, attığımız her hayırlı adımı tamamıyla ağza alınmayacak ifadelerle değerlendirirken buna kimsenin sesi çıkmayacak, bundan mutazarrır olan, zarar gören bir parti kongresiyle ilgili böyle bir takınınca suçlu duruma düşecek. Kılıçdaroğlu da çağırmadı: Soruyorum, ‘Sayın Kılıçdaroğlu. Sen İstanbul belediye başkanı adayıyken yaptığın basın toplantılarına SIRALAR ‘REZERVE’ Erdoğan partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada CHP’yi terör sorununun çözümü için masaya davet etti. Grup toplantısında, ilk kez parti yöneticileri ve milletvekilleri için bazı sıralara “rezerve” yazısı konulması dikkat çekti. Milletvekilleri, önceki dönemlerde Erdoğan’a yakın oturabilmek için danışmanlarını erkenden salona gönderiyor, Erdoğan gelince de danışmanın tuttuğu yere oturuyordu. Parti yetkilileri ise parti ve grup yöneticilerinin Erdoğan’la birlikte salona girmesi nedeniyle oturacak yer kalmadığını, uygulamanın bu nedenle yapıldığını belirtti. (Fotoğraf: AA) Köşk için ‘Atatürkçü’ler AKP kurmayları ‘tek parti rejimi; milli şef’ diye sert biçimde eleştirdiği dönemde Erdoğan’ın istediği ‘partili cumhurbaşkanı’ formülünü buldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, AKP kongresinde “başka unvanlarla yine bir arada olacağız” diyerek mesajını verdiği “partili cumhurbaşkanı” konusunda AKP’nin formülü belli oldu. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Atatürk, İnönü ve Bayar’ın da partili cumhurbaşkanları olduklarını, cumhurbaşkanı seçilenlerin partisiyle ilişiğinin kesilmesi hükmünün 1961 Anayasası’nda ilk kez yer aldığını anımsatarak kafalarındaki formülün de bu olduğunu açıkladı. Bozdağ, AKP kongresi öncesinde gazetecilerin soruları üzerine yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu veya başkaları partili cumhurbaşkanı olayına karşı çıkıyorlar ama bizim 1924 Anayasamıza bakarlarsa orada cumhurbaşkanının, cumhurbaşkanı seçilmesiyle beraber partiyle ilişiğinin kesileceğini öngören bir hüküm yok. Buna göre nedir? Atatürk partili bir cumhurbaşkanıdır, İnönü partili bir cumhurbaşkanıdır. Aynı zamanda Celal Bayar partili bir cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı partiyle ilişiğinin kesileceğine ilişkin hüküm ilk defa 1961 Anayasası’nda yer almıştır. Dolayısıyla Türkiye’de uygulanmamış bir hadise değil.” Erdoğan ise kısa bir süre önce İnönü’ye Hitler’e benzeterek CHP’yi eleştirmişti. bazı gazeteleri çağırmadığını neden unutuyorsun? İsim mi vereyim sana? Bir defa dürüst ol.’ Bu ana muhalefet liderinin kitabında böyle bir anlayış yok. Çok ciddi bir zaaf içinde. Ama sen partimi davet ettiğin zaman iki arkadaşımı gönderdim, senin kongrene yuhalamalara rağmen katıldılar. Biz siyaseti böyle anlıyoruz. Kuzu kuzu geleceksin: MHP’nin bahanesi ise kongremize çağırdığımız bir misafirimiz. Biz onları kimleri çağıracağımızı belirlemeleri için davet etmedik ki. Kimi çağırıp çağırmayacağımızı MHP’ye mi soracağız? Bu haddi tecavüzdür. Bizim Anadolu’da bir sözümüz var: ‘Misafir ev sahibinin kuzusudur.’ Ev sahibi seni davet ettiğinde sen de kuzu kuzu gelirsin oturursun, aslı budur, ikram edileni yer içer, ayrılırsın. Ama bunlarda Anadolu kültürü de yok. CHP’ye ‘birlikte çözelim’ çağrısı: CHP Genel Başkanı’na çağrı yaptım, ‘Gelin terör meselesine köklü çözüm getirmek için birlikte çalışalım’ dedim. Biz bu çağrımızda samimiyiz. Bu çağrının içinde en küçük bir riya, en küçük bir siyasi hesap yok. Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzümü yemek. CHP engel: Hükümet olarak biz Türkiye’yi terör belasından kurtarmak için hem kişisel hem siyasi olarak her türlü riski sonuna kadar alırken ana muhalefet partisi hâlâ bu mesele üzerinden bizi köşeye sıkıştırmanın gayreti ve derdi içerisinde. Ana muhalefet partisi, bugüne kadar izlediği politikayla, ortaya koyduğu tavırla terör sorununun çözümünün önündeki engellerden biri haline dönüştüğü intibasını vermiştir, vermeye de devam ediyor. Referandum sinyali: Milletçe yeni anayasa yapalım istiyoruz. Şu anda ısrarla söylüyorum. TBMM’de bu çalışmayı masadan kalkmadan sonuna kadar biz yürütme kararlılığındayız. Süre belli. Artık bu yıl sonuna kadar bu iş oldu oldu, olmadı artık bizi daha fazla meşgul etmesinler, yola ondan sonra devam edeceğiz. Tekrar ediyorum, biz anayasa konusunda masadan kalkan taraf olmayacağız. AsyaPasifik Dengeleri ve ABD Japonya’nın Senkaku/Diaoyu Adalar’ını kamulaştıracağını açıklamasıyla üç hafta önce, kaygı verici biçime patlak veren ÇinJaponya gerginliği siyasi, diplomatik, ekonomik sonuçlar üreterek bölgeyi etkilemeye devam ediyor. Japonca Senkaku, Çince Diaoyu olarak adlandırılan adalar, 19. yüzyılın sonuna kadar Çin’e aitti. Çin, Japonya’ya savaşta yenilince, adalar 1895’te, Japonya topraklarına katıldı. II. Dünya Savaşı sonunda, adaların yönetimi ABD’ye geçti. ABD bu adaları 1970’lerin başında, Çin ve Japonya arasında sürekli bir sorun alanı yaratmak üzere, yeniden Japonya yönetimine devretti. Çin’de piyasa reformları başladığında Deng Xiaoping, gelişme sürecini aksatmamak için gelin “Bu sorunun çözümünü bizden sonra gelecek daha akıllı kuşaklara bırakalım, ilişkilerimizi geliştirmeye öncelik verelim” demişti. Daha akıllı bir kuşağın tarih sahnesine çıkıp çıkmadığına ilişkin soru bir yana, geçen haftaki gelişmelerin yönü, AsyaPasifik stratejisini, Çin’i, Japonya ile dengelemek üzerine kuran ABD’nin bölgedeki etkisinin, bu gerginlikle daha da zayıflayacağını düşündürüyordu. Normalleşmenin 40. yıldönümünde... Geçen hafta ÇinJaponya ilişkilerinin II. Dünya Savaşı’ndan sonra normalleşmesinin 40. yıldönümüydü. Ancak bu kez iki ülkenin liderleri geleneksel iyi niyet mesajlarını yayımlamayı dışişlerine bıraktılar. Aynı günlerde Çin ordusu, uzak denizlere güç yansıtma kapasitesi anlamına gelen, ilk uçak gemisini teslim alıyordu. Aynı hafta, Çin ile Japonya arasındaki, tartışmaya, adaların üzerinde hak iddia etmeye karar veren Tayvan’ın da katılmasıyla, gelişmeler ilginç bir boyut kazandı. Tayvan, ABD’nin yakın müttefiki ve Çin’i dengelemekte kullanmayı amaçladığı bir başka ülke. Ne ki Çin Tayvan üzerinde de hak iddia ediyor, bu ülkeyle birleşme amacından vazgeçmiyor. Buraya kadar bir yenilik yok. Yeni boyut, Tayvan balıkçı gemilerini tartışmalı adalara gönderdiğinde, Çin’in devreye girerek, bu gemileri olası bir Japonya saldırısına karşı koruyacağını açıklamasıyla şekillendi. Çin, Japonya’yla arasındaki anlaşmazlığı, bir ABD müttefiki olan Tayvan’la ilişkilerini geliştirmekte kullanıyordu... Tüm bunlar çok ilginç, ama bence geçen haftanın en ilginç gelişmeleri, Japonya’da yapılan kimi açıklamalarda ve ekonomi haberlerinde gizliydi. Japonya’da aralarında Nobel ödüllü Oe Kenzaburo ile bu yıl Nobel’e aday Haruki Murakami’nin de bulunduğu 1300 entelektüel, bir ortak açıklamayla, Japonya hükümetini “Tarih anlayışı üzerinde bir kez daha düşünmeye... Senkaku/Diaoyu Adaları üzerinde kısırdöngüler yaratmamaya” çağırdı. Murakami de milliyetçiliği, içerken haz veren, insanda aşırı hastalıklı duygulara, tepkilere yol açan, ancak ertesi gün kalkınca büyük baş ağrısı yaratan ucuz bir içkiye benzetiyordu. Japonya’nın büyük gazetelerinden Ashai Shimbun’un aktardığına göre Japonya’nın en güçlü işverenler örgütü Kiadanren’in başkanı Hiromasa Yonkura da entelektüellerin açıklamalarına paralel yönde düşünüyor. “Besbelli ki Çin bu adalar konusunda ciddi kaygılara sahip. Japon hükümetinin Çin’le aramızda toprak sorunu anlaşmazlığı yok açıklamaları tam bir saçmalık. Bu açıklamalar özel sektör görüşmeleri düzeyinde kabul edilebilir bir tutum değil” diyen Kiadanren başkanı, ekliyor: “Umarım Japon hükümeti bu tavrından vazgeçer.” Kiadanren’in bu yaklaşımının arkasında, gerginliklerin Japon ekonomisi üzerinde, hava taşımacılığından turizme, dayanıklı tüketim malları ihracatına kadar, yarattığı olumsuz etki yatıyor. Çin, Japonya’nın en büyük ihracat pazarı. Japonya’nın Honda, Toyota gibi birçok dev, uluslararası şirketi, Çin’e üretim ve ihracat platformu olarak kurulmuş fabrikaları ve dağıtım ağları var. Şimdi yükselmeye başlayan Japonya karşıtı milliyetçilik üretimi aksatıyor, satışları etkileyen boykotlara yol açıyor. Japon şirketleri Çin’den çekilmeye hazırlanıyorlar. Japon şirketleri on binlerce işçi çalıştırıyor. Bu yüzden, bu ekonomik gelişmelerden, Çin ekonomisinin de olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmaz. Ancak Çin Ticaret Bakanlığı uzmanları, Japonya ekonomisinin bu gerginliklerde, Çin ekonomisinden daha çok zarar göreceğine inanıyorlar. (Xinhua, 25/09/2012) Bu gerginlikten, Çin Japonya’dan tavizler kopararak, dolayısıyla zaferle çıkarsa, hem bölgedeki etkinliğini daha da artırmış hem de Tayvan’la ilişkilerini bir adım daha ileri götürerek ABD’nin bölgedeki etkisinde bir delik daha açmış olacak. Gül, yeni yasama yılı açılışında Erdoğan’la tek çelişkisinin ‘Köşk’ olmadığının işaretlerini verdi ‘Maç tek kale değil’ mesajı BAHÇELİ‘DEN AKP KONGRESİNE ELEŞTİRİLER: ERDEM GÜL Erdoğan kendini merkeze koymuş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yasama yılının ilk grup toplantısında bu dönemin çok ağır iç ve dış gelişmeler altında başladığını belirtti. Suriye’deki iç savaşın şiddetinin arttığını kaydeden Bahçeli, diğer yandan terör örgütünün saldırılarını yoğunlaştırdığını ifade etti. TBMM’nin açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül ’ün seçildikleri halde TBMM’de bulunmayan vekillere sıcak yaklaşmasının yerinde ve makul bir tavır olduğunu dile getiren Bahçeli, Erdoğan’ın AKP’nin kongresindeki konuşmasına ilişkin olarak da, “Bu kadar uzun konuşup da aslında bir şey söylemeyen ikinci bir siyasetçiye herhalde tesadüf etmek imkânsızdır” dedi. Erdoğan’ın konuşmasında AKP’yi birlikte kurduğu Cumhurbaşkanı’ndan hiç bahsetmediğini kaydeden Bahçeli, “Demek ki Erdoğan her şeyin merkezine bizatihi kendisini koymuş, tüm suların yönünü kendisine akıtmak için seferber olmuştur” dedi. Bahçeli, AKP’nin anadilinde savunmayı sorun olmaktan çıkarmayı ve anadilinde kamu hizmetlerine erişimi sağlamayı temin edecek yeni adımların Türkiye’yi hızla federasyona sürükleyeceğini kaydetti. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın jet hızıyla “Görüşlerini paylaşmıyoruz” diye yanıt verdiği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasama yılı açılış konuşmasındaki çıkışının, yalnızca 2014 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle sınırlı olmadığı belirtiliyor. Gül’ün Erdoğan’a “Maç tek kale değil”, “Kontrolsüz güç dengeleri bozar” mesajı verdiğine dikkat çekiliyor. Erdoğan’ın ilk kez açıkça yanıt vermek zorunda kaldığı Gül’ün mesajları, siyasette kendisiyle birlikte çalışan isimler ve AKP’lilerce şu başlıklar altında değerlendirildi: 2014 süreci sıkıntılı: Cumhurbaşkanı Gül, iktidar partisinin bir süredir seçimde alınan yüzde 50’lik oydan da hareket ederek sistemde tek başına kalmış bir güç gibi hareket etmesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi. Bununla aslında 2014 cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin şimdiden netleştiği, ‘partili cumhurbaşkanı’ gibi formüllerle seçimin 2 yıl öncesinden yapıldığı şeklindeki algılara ve hareket tarzına kar şı rahatsızlıkları vurguladı. Bu elbette ki bir adaylık ilanı konuşması değil ama ‘tek kalelik bir maç’ ilanının doğru olmadığını da vurgulamış oldu. Öngörülebilir ol: Gül’ün konuşmasındaki ikinci ve belki de daha önemli vurgu hükümete yönelik mesajıdır. Gül’ün siyasetteki en önemli vurgusu hep “öngörülebilir olmak” kavramı olmuştur. Üstelik Gül öngörüle olan, dışlandığını düşünen, hükümet tarafından açıkça karşısına alındığı kaygısına kapılan kesimlerin bulunduğu anımsatması yapmıştır. Kontrolsüz güç: Hükümet ve Başbakan Erdoğan’ın bir süredir siyasette aşırı bir güç ve özgüven görüntüsü verdiğine yönelik yaygın eleştiriler yapılıyor. Cumhurbaşkanı bu çıkışıyla sistemin dengesini bozan aşırı güç görüntüsüne de olumlu bakmadığının mesajlarını ? Cumhurbaşkanı Gül’ün yasama yılı verdi. Bir tür denge ve kontrol ayarı yaptı. Çünkü sisaçılışındaki çıkışıyla “2014 süreci zorlu temde tek bir tarafın çok aşıgeçecek” şeklinde verdiği mesajın yanı rı güç içine girmesi kontrolsıra asıl olarak, toplumun dışlandığını leri ve dengeyi bozuyor. Gül, buna müdahale etti. hisseden kesimlerin kaygılarını da Sistemle oynanmaseslendirdiğine vurgu yapılıyor. Gül’ün bu Gül, sistemdeki iktidar sın: çıkışıyla kontrolsüz gücün yaratacağı organlarının daha da güçtahribata da dikkat çektiği belirtiliyor. lendirilmesinden ve süper yetkilerle donatılmasından bilirliği, partisinin dışındaki çevreler için yana değil. Gül, daha fazla demokraistemiştir. Yani ‘biz bizim dışımızda tikleşme, normalleşme ve tartışma kiler için öngörülebilir olmalıyız’, özgürlüğü isterken sistemi değiştirici Dolayısıyla konuşmasında hükümete adımlara soğuk bakar. AB vurgusu, açıkça “Türkiye nereye gidiyor” so düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin rusunu yöneltenlerin sayısının arttığı mesajları, muhalefetin ve medyanın seanımsatmasında bulunmuş oldu. sinin daha fazla çıkmasını sağlayacak Dışlanan kesimlerin kaygıla önerileri, bu nedenle doğrudan iktirı: Cumhurbaşkanı Gül, bununla bir sü darın daha fazla yetki arayışlarına redir hükümetin gidişinden rahatsız eleştiri niteliğindedir. Baydemir’in maaşına haciz ? DİYARBAKIR Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BDP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in DTP’nin kapatılması üzerine 24 Aralık 2009’da yaptığı bir konuşmada, “Meşe ağacının dalı nerenize battı sayın hükümet. Hass...tir diyorum. Hass...tir” sözleri üzerine açtığı davada 30 bin lira tazminat kazandı. Yasal faizi ile 50 bin lira olan tazminatın Baydemir’in Belediye Başkanlığı maaşından haciz yoluyla kesildiği belirtildi. Türkiye ‘kitap’tan mahkum ? Haber Merkezi “Teyrê Baz Bir Kürt İşadamı Hüseyin Baybaşin” ve “Dersim’de Alevilik” kitapları nedeniyle Türkiye’de “kin ve düşmanlığı tahrik” iddialarıyla mahkum edilen yayıncı Ahmet Önal’ın 2004 yılında AİHM’ye yaptığı şikâyetle ilgili karar açıklandı. Mahkeme, kitapların sadece halkı bilgilendirme amaçlı olduğunu ve şiddet, ayaklanma, savaş veya silahlı eylem çağrısı içermediği sonucuna vararak, Önal’a yönelik mahkumiyet kararıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti. Karar gereği Önal, maddi ve manevi tazminat olarak 6 bin Avro kazandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle