25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2012 PERŞEMBE kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR 40 YIL ÖNCE YİTİRDİĞİMİZ DEĞERLİ BESTECİMİZ “Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması” iDANS Festivali kapsamında İstanbul’a gelen Japon yönetmen Toshiki Okada ile çağdaş tiyatro üzerine Ulvi Cemal Erkin anıldı EGEMEN BERKÖZ ? ‘Japonya’nın, geleneksel oyunlar ile çağdaş oyunları bir araya getireceğini sanmıyorum. Bir tiyatro yönetmeni olarak, tiyatro izleyicisine farklı yönde düşünme frsatını sunmak zorunda olduğumu hissediyorum. Başka bir deyişle izleyiciyi provoke etmeliyim. ’ MELTEM YILMAZ ‘İzleyiciyi etmeliyim’ meslektaşlar arasındaki sıkıcı diyaloglar, jestler ve tekrarlar yoluyla gittikçe hızlanan, enerjisi yüksek, gürültülü bir hareket koreografisine dönüşüyor. Amaç mı? Benim için izleyicinin kısa bir süre için bile olsa bu koşulları sorgulaması yeterli... Oyunlarınızın Uzakdoğu kültürü dışındaki kültürler tarafından da anlaşılabilir olması ya da işyeri iletişimsizliğini daha önce deneyimlememiş kişiler tarafından da sorunsallaştırılması için ne gibi dinamikleri kullanıyorsunuz? Bir yönetmen olarak özellikle yapmam gereken bir şey yok. Çünkü oyunun anlamı ve bağlamı yeterince küresel. Tabii elbette, oyuncuların performansının, sözünü ettiğiniz kesimler için oyunu çok daha ilginç kılacağına inanıyorum. Evet, oyun sahici dilinin yanı sıToshiki Okada apon tiyatro yönetmeni, oyun ve roman yazarı Toshiki Okada, 6. iDANS Festivali kapsamında İstanbul’daydı. Okada, Garajistanbul’da önceki akşam sahnelenen “Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması” adlı oyunda bugünün Japonya’sından bir işçi sınıfı hikâyesi anlatıyordu. İzleyiciyi sorgulamaya davet eden, provoke etmeye çalışan Okada ile tiyatronun evrensel dilini ve Japonya’daki tiyatro gündemini konuştuk. iDANS Festivali kapsamında sahnelenen “Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması” adlı oyunda ofis çalışanlarının sorunlarını anlatıyorsunuz. Japonya’da güncel bir sorun bu sanırım. Tiyatroya taşıma amacınız neydi, nasıl yola çıktınız? Japonya’nın her geçen gün çok daha kötüye giden işçi sınıfının çalışma koşullarını, özelde ise güvencesiz ofis çalışanları arasındaki iletişimsizlik sorununu gündeme getiriyor oyun. Böylesine ciddi bir konuya, üç kısa hikâye üzerinden, mizahi bir bakışla yaklaşmayı tercih ettim. Oyun, John Cage, Streolab, Tortoise ve John Coltrane’in müziklerinin varlığıyla, Niyaz J ra, özgün beden dili kullanımına da iyi bir örnek sunuyor. Peki Japonya, çağdaş dans ile tiyatroyu bir araya getiren bu ve bu gibi perfor mans sanatları alanında, Batı’dan nerede ayrılıyor? Bu benim için oldukça özel bir konu. Her ne kadar Japonya’daki bazı performanslar çağdaş dans ile tiyatroyu bir araya getiriyormuş gibi görünse de, bu durumun “performans sanatları” tanımı ile yakından uzaktan bir ilgisi görülmez. Japonya’daki tiyatro çevrelerine göre bu durum ancak çok tesadüfi ortaya çıkmış ya da kişisel bir ilgiden doğmuş olabilir. Çünkü Japonya’da tiyatro ve dans arasındaki farklılık, insanların tarihsel bağlamıyla ele aldığı bir konudur. İkisi arasında büyük farklar var gibi yaklaşılır. Peki Japonya’da son dönemde tiyatro sahnesinde ele alınmaya değer görülen konular nedir? Son dönemde en önemli konu Japonya’da yaşanan depremin neden olduğu Fukuşima nükleer felaketi. Son dönemde bu konuyu çok farklı açılardan sahneye taşıyan oyunlara rastlamak mümkün. Kabuki, kukla tiyatrosu ve No, Japon tiyatro sanatının geçmişten günümüze en gözde üç türü olarak kendini gösteriyor. Bu klasik türlere olduğu kadar, günümüz oyunlarına Japon tiyatro dünyasının ve tiyatroseverlerin ilgisi ne yönde? Japonya’da klasik oyunları izleyen hatırı sayılır bir kitle var. Bizimki gibi çağdaş ya da deneysel tiyatroya ilgi duyan insan sayısı ise bir hayli az. Ben artık Japonya’nın, geleneksel oyunlar ile çağdaş oyunları bir araya getireceğini sanmıyorum. Bir tiyatro yönetmeni olarak, tiyatro izleyicisine farklı yönde düşünme frsatını sunmak zorunda olduğumu hissediyorum. Başka bir deyişle izleyiciyi provoke etmeliyim. Çağdaş Türk müziğinin beş kurucusundan biri, değerli besteci ve müzik eğitimcisi Ulvi Cemal Erkin’i yitirişimizin 40. yılında bir panelle andık. 15 Eylül 1972’de yaşamını yitiren Erkin için Müzikoloji Derneği’nin düzenlediği panel, Caddebostan Kültür Merkezi’nde (CKM) yapıldı. Müzikoloji Derneği’nden müzikbilimci Ersin Antep’in yönettiği panelde konuşmacılarsa, Erkin’in solo piyano için tüm yapıtlarını yorumladığı yoğunçaları 2008’de Kalan Müzik’çe yayınlanan piyanist Hande Dalkılıç ile Illinois Üniversitesi Graduate College’da verdiği doktora tezinde Erkin’in keman konçertosunu, dönemin Türkiye’sinde müzik ortamı ve bu ortam içinde Erkin’in müzik anlayışı çerçevesinde irdeleyen kemancı Özgül Gök Pekcan’dı. Yaklaşık 2530 müzikseverin izlediği etkinlikte Erkin’in yaşamı, kişiliği ve yapıtları üzerinde duruldu, Cumhuriyet’in Avrupa’ya gönderdiği ilk müzik öğrencisi olduğu özellikle vurgulandı. 1925’te açılan sınavı kazanıp gittiği Paris’ten eğitiminin bittiği 1930’da dönüp Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmen olarak görev aldığı ve kendini öğrencileriyle bestelerine verdiği belirtildi. Konuşmacıların hepsi Erkin’in yapıtlarında duyuşun tekniğin önüne geçtiği; yapıtlarının hemen hepsinin temelinde halk müziğimizin örgelerinin yer aldığı üzerinde birleştiler. Erkin’in kızı İçten Erkin ise sanat kurumlarımızı bekleyen yok olma tehlikesine dikkat çekti. Erkin’in tüm yapıtları seslendirilen tek bestecimiz olduğu, birçok yapıtını ilk kez eşi piyanist Ferhunde Erkin’in yorumladığı, İhsan Künçer’in armoni orkestrasına (bando) uyarlaması nedeniyle Köçekçe’sinin Türkiye’nin en uzak köşelerinde bile seslendirildiği; Beş Damla’nın Türkiye ilkçalınışının Sivas Orduevi’nde yapıldığı ise verilen ilginç bilgiler arasındaydı. Konuşmalar boyunca Erkin’in Piyano Konçertosu, Birinci Senfonisi, Keman Konçertosu, Köçekçe, Beş Damla, Prelüd’ler gibi yapıtları çalındı. KAMİL MASARACI K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Bu yıl ilki gerçekleştirilen bienal pek çok yayın kuruluşunda geniş yer buldu GOETHEINSTITUT İSTANBUL VE KUMBARACI50 İŞBİRLİĞİYLE ZİK’ A DIŞI MÜ IR S A E V ‘A 4. OR Rİ BAŞLIY KONSERLE Tasarım Bienali yurtdışı basınında Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl ilki gerçekleştirilen İstanbul Tasarım Bienali, kapılarını açtığı 13 Ekim’den bu yana dünyanın önde gelen pek çok yayın organında geniş yer buldu. New York Times gazetesinde, Alice Rawsthorn tarafından bienalin küratörlerinden Joseph Grima ile yapılan röportajın yanı sıra, Wall Street Journal gazetesindeki makalede küratörlerin bienalde, kusurluluk temasını bir ilham kaynağı olarak kullandığı ve çeşitli tasarım disiplinleri üzerinde bir konuşma noktası olarak yeniden keşfettiği vurgulandı. İngiliz Telegraph gazetesi yazarı David Nicholls ise İstanbul’un ilk Tasarım Bienali’nin gelecek için mükemmel bir temel oluşturduğunu, kentin bu sayede gitgide daha cazip ve dinamik bir şehir haline geldiğini aktardı. The Guardian gazetesinde bienalin küresel kültür ağına son derece başarılı bir giriş yaptığının altı çizilerek; “bienalin kentin farklılaşan yüzünün tartışıldığı bir platform oluşturarak rüştünü ispat ettiği” vurgulandı. 12 Aralık’a kadar sürecek İstanbul Tasarım Bienali, Emre Arolat ve Joseph Grima küratörlüğünde, iki farklı sergi mekânında 46 ülkeden 300’e yakın tasarımcı ve mimarın 100’ün üzerinde projesini bir araya getiriyor. İlk konuk Niyaz Kültür Servisi Bugüne kadar Gypsy Queens, Diego El Cigala, Marianne Faithfull ve Luz Casal gibi dünyanın pek çok ülkesinden müzik dünyasında iz bırakan isimleri ağırlayan Avea Sıra Dışı Müzik konserler serisi, dördüncü yılına iddialı bir konserle başlıyor. Dünyaca ünlü, İran asıllı grup Niyaz ile 9 Kasım Cuma akşamı İstanbul Kongre Merkezi’ndeki Harbiye Oditoryum’undaki konserle başlayacak etkinlik, 13 Kasım Salı akşamı Ankara MEB Şura Salonu’ndaki konserler sürecek. akustik/elektrik düzenlemeleri ve Grammy adayı prodüktör/remiks ustası Carmen Rizzo’nun öncü elektronik ses örgüleriyle zihinlerimizde yer eden Niyaz, zengin Sufi mistisizmiyle, Orta Doğu’nun şiir ve türkülerini akustik enstrümanlar ve modern elektronik müziğin tınılarıyla buluşturuyor. Kelime anlamı “yakarış” olan Niyaz, bu yıl Mayıs ayında yayınladığı “Sumud” adlı albümüyle gündemde. Arapça bir kelime olarak “sebat” anlamına gelen “Sumud”, insan ruhuna dair felsefi arayışlar, adaletsizlik ve eşitsizliklere karşı umut dolu mesajlar, güzellik, kültürel çoğulculuk, özgürlük gibi temaları ele alıyor. Marianna Salzmann ile yazım atölyesi Kültür Servisi Berlin’de yaşayan yazar Marianna Salzmann, GoetheInstitut İstanbul ve Kumbaracı50 işbirliğiyle “Olayların Merkezinde Sen” başlıklı bir yazım atölyesi düzenliyor. 9 11 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan atölyede katılımcıların, yaşanan olaylara karşı kendi kişisel bakışlarını netleştirmeleri ve kendilerini konuların merkezine yerleştirerek sahneler ve oyun taslakları hazırlamaları hedefleniyor. Kişisel bir perspektiften yola çıkarak yazılmış politik bir oyun örneği olarak Simon Stephens’in “Pornografi” adlı oyununun ele alınacağı atölyenin dili İngilizce olacak, Türkçe’ye ardıl çeviri sağlanacak. Katılımcılar ise yazılarını ve sunumlarını Türkçe hazırlayacaklar. Son başvuru tarihi 5 Kasım olan atölyenin başvuru formuna http://kumbaraci50.com/ veya www.goethe.de/istanbul adresinden ulaşılabilir. Ortadoğu’dan yükselen ‘yakarış’ Azam Ali’nin benzersiz sesi, Loga Ramin Torkian’ın başarılı C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle