22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 EMO’nun hesaplamasına göre, kayıp ve kaçak düştü, enerji bedeli azaldı, ama yeni tarife faturaları kabarttı Elektrikte gizli zam ? Kilovat saat başına kayıpkaçak enerji bedelinde yüzde 16.36, net enerji bedelinde yüzde 1.43 düşüş yaşanmasına karşın, dağıtım hizmet bedeli yüzde 20.7, perakende hizmet bedeli yüzde 7 arttırıldı. Böylece indirim yerine zam yapıldı. Ekonomi Servisi Elektrikte vurgun yaşanıyor. Yılbaşından itibaren uygulanmaya başlanan yeni elektrik tarifesi tüketicilerin aleyhine, ancak dağıtım şirketlerinin lehine pek çok “ince ayar” içeriyor. Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) yaptığı hesaplamalara göre kilovat saat başına alınan kayıpkaçak enerji bedelinde yüzde 16.36, net enerji bedelinde yüzde 1.43 düşüş yaşanmasına rağmen, dağıtım hizmet bedeli yüzde 20.7, perakende hizmet bedeli yüzde 7.11 oranında arttırıldı. Böylece elektrik tarifesinde yapılması gereken indirim, Tarife pastasında şirketlerin dilimi büyüdü Aralık 2007’den bu yana tarife içerisindeki kalemlerin paylarındaki gelişime bakıldığında ise stratejik bir şekilde hizmet bedellerinin tarife pastasından aldığı payın arttırıldığı görülüyor: L 1 kilovat saat elektrik için vergi ve fon hariç ödenen ücret içinde enerjinin gerçek maliyetinin aldığı pay yüzde 72’den yüzde 68’e düştü. L Kayıp ve kaçak için ödenen bedel yüzde 10.8 yerine yüzde 10.3 ile payını aşağı yukarı korudu. L İletim hizmetinin payın yüzde 3’ten yüzde 3.5’e çıktı. L Dağıtım hizmetinin ise tarifedeki payının yüzde 13.2’ten yüzde 16.7’ye kadar yükseldi. Böylece 1 kilovat saat başına kullanılan elektrik için ödenen ücret içinde şirketlere aktarılan pay 3.5 puan artırıldı. L Sayaç okuma hariç tutulduğunda dahi perakende hizmet bedelinin ödenen bedel içindeki payının yüzde 1.2’den yüzde 1.6’ya çıktı. Hizmet bedeline enflasyonun 4 katı zam Yalnızca 1 Ocak 2012 tarifesi esas alındığında tüketici aleyhine yapılan ince ayarlamaların tümü tam olarak ortaya çıkmıyor. Özelleştirme stratejisinin uygulanmaya Aralık 2007‘den bu yana tarifeler incelendiğinde; dağıtım hizmet bedelinde yapılan artış oranının yüzde 141.7’yi, perakende hizmet bedelinde yüzde 155.26’yı bulduğu görülüyor. Kamunun elindeki iletim hizmet bedelinde 2011’de uygulanan tarifeye göre Ocak 2012’den itibaren geçerli olmak üzere yüzde 15.42 artış yapılırken, bu kalemdeki 4 yıllık artış oranı da yüzde 123.5’i buldu. 4 yıllık dönemde tüketici fiyatları endeksinde yüzde 37.8 düzeyinde artış yaşandı. Yani enflasyonun 3.84.1 katı dağıtım şirketlerinin zamlı tahsilat yapmalarına olanak tanındı. Özgürlüğe ‘Fransız’ Kalmak! Türkiye, dış politikada, yeni yıla Fransa ile girdi. İki ülke arasında, doğrusu ve eğrisiyle, tarihten gelen yakınlıklar var. Son zamanlarda hızla bozulmakta olan ilişkilere bakmayın, Türkiye, şu üç örneğin de kanıtladığı gibi, Fransa benzeri süreçler yaşıyor. ??? Fransız Devrimi’nin dünyaya yayılmasının öncüsü Napolyon Bonapart, bilindiği gibi, Rusya yenilgisinden sonra tutuklanıp Elbe Adası’na sürgüne gönderilir. Napolyon 7 Mart 1814’te Elbe’den kaçar; kaçıştan sonra Paris’e uzanan yolculuğu sırasında Fransız gazetelerinin sergilediği tutum, basınyayın derslerinde kullanılacak kadar öğreticidir. Napolyon’un Elbe’den gizli kaçışı ilk duyulduğunda Paris gazetelerinin manşeti aşağı yukarı şöyle: Ayı ininden çıktı. Napolyon Marsilya’ya geldiğinde gazete başlıkları: Napolyon Fransa kıyılarına ulaşmış. Birkaç gün sonra Lyon’a vardığı haberi geldiğinde gazeteler: Eski imparator Lyon’a varmış. Napolyon Paris’e yaklaştığında ise gazete başlıkları şöyle: Paris, Büyük İmparator Napolyon Bonapart’ı görülmedik bir coşkuyla bağrına basıyor! Türkiye basınyayını da birilerini iyice bağrına basıyor! ??? Napolyon’un, “İmparatoruma suikast düzenleyeni affedebilirim, ama polisime suikast düzenleyeni asla affetmem” gibisinden sözler eden ünlü polis müdürü de ilginç bir kişilik sergilermiş. Müdür, emrindeki polislere “Yakaladığınız şüphelilere işkence filan yapmayın, yalnızca boş bir kâğıda bir tümce yazmalarını isteyin” dermiş. Herhangi bir tümceden de sonuca ulaşmak kolay. Yakalanan şüpheli boş kâğıda örneğin: Bugün Paris’te hava bulutlu diye yazarsa, gitti. Vay sen İmparatorun ülkesini karanlıklar içinde gösterdin; seni gidi hain diye gereken yapılabiliyor. Burada verilen örnek, karikatürlerin, yontuların ve diğer kültür ve sanat eserlerinin suç aracı olabileceğinin öne sürülebildiği günümüz Türkiyesi’nin yöneticilerini çağrıştırmamalıdır; bu öykücüğün, öyle bir anımsatma amacı bulunmuyor. ??? Öğrencilik yıllarımda Doğan Avcıoğlu’nun kurucusu olduğu Sosyalist Kültür Derneği’nin bir konferansında Şevket Süreyya Aydemir anlatmıştı. Yüz yıl öncesinin Fransası’nın ünlü sosyalist lideri Jean Jaures, yönetim kurulundaki arkadaşlarını şöyle uyarırmış: Bakın, her sol partide, devletin ajanları ya da gizli polisleri parti yönetimine sızarlar; bu bir bakıma kaçınılmazdır. Ancak dikkatli olun, bunlar parti yönetiminde çoğunluğu elde etmesinler! İdeolojik açıdan at izinin it izine karıştığı, her türlü sağcılığın el üstünde tutulduğu; genel başkanların, kendisinin işbaşına getirdiği il başkanlarını ve diğer parti yöneticilerini, onların kişiliklerini hiçe sayarak sorgusuz sualsiz görevden aldığı; yine kendisini iyi niyetle uyaran eski siyaset arkadaşlarını, Brütüsler, yok olup gidecekler diye suçlayabildiği bir ortamda, o saf ve temiz Jaures örneğini birilerinin üstüne alması için sanırım hiçbir neden bulunmuyor! ??? Sonuç olarak, Osmanlı, Fransa’nın hiç olmazsa, siyaset, yönetim, sanat ve bilimde iyi taraflarını örnek almaya çalışıyordu. Şimdi Cumhuriyetteyiz! Cumhuriyet, giderek onlarca yıl öncesi Fransası’nın en olumsuz; baskıcı, özgürlükten uzak yanlarıyla özdeşleşen ya da özgürlüklere bu kadar Fransız kalan bir noktaya mı geldi? hizmet bedelleri pahalılaştırılarak dağıtım şirketleri adına buharlaştırıldı. Sayaç okumaya yapılan yeni düzenleme ile tüketiciler aleyhine olan uygulamadan yargı kararıyla vazgeçilirken, konutlardan yüzde 150’ye ulaşan zamlı sayaç okuma bedeli alınmasının yolu açıldı. EMO, sayaç okumaya ilişkin Danıştay’ın verdiği kararla kilovat saat başına tüketicilerden yapılan tahsilatın haksız olduğu tespit edilmişken, bu haksızlığı gidermesi gereken EPDK’nin onayladığı yeni tarife ile tüketicilere yapılan haksızlığı gidermek bir yana katmerlendirdiğini tespit etti. EMO’nun saptamaları şöyle: L Özelleştirmeler nedeniyle elektrik kullanım verileri açıklanamaz hale geldiği için eldeki 2009 yılı verileri esas alınarak hesaplama yapıldığında tüketimin yüzde 25’ini oluşturan 26 milyon 596 bin 872 mesken abonesinin 39 milyar 147 milyon kilovat saat elektrik tükettikleri dikkate alınarak, uygulamanın sürdüğü 1 yıl içinde 40.7 milyon TL’nin bu abonelerden sayaç okuma adı altında dağıtım şirketlerine aktarıldığı ortaya çıkıyor. L EPDK’nin 1 Ocak 2012’den itibaren geçerli olan yeni tarife ile alçak gerilimden dağıtım hattına bağlı olanlardan sayaç okuma başına 0.416 TL tahsil edilecek. Buna göre konut abonelerinden aynı işlem için bu yıl 100 milyon TL’yi aşkın tahsilat yapılacak. Yani sayaç okumadaki haksızlık giderilecek diye beklenirken, adeta “öyle olmaz, böyle olur” denilerek, yüzde 150’yi bulan zamla sayaç okumanın tahsil edilmesine yol açıldı. TMSF’de Gül dönemi sona eriyor Ekonomi Servisi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül ’ün Şubat 2010’da başlayan Fon Kurulu başkanlık görev süresi 29 Şubat’ta sona erecek. 1 Mart itibarıyla da yeni başkanın göreve başlaması bekleniyor. AA’nın haberine göre TMSF Başkanlığı için Fon Kurulu üyeleri Mukim Öztekin ve Recep Süleyman Özdil ile Ankara’dan bir bürokratın adı öne çıkıyor. Bakanlar Kurulu’nca, Fon Kurulu başkanlık görevine atama yapılıncaya kadar geçecek sürede başkanlık görevini İkinci Başkan Abdullah Demiröz yürütecek. Bakanlar Kurulu, ayrıca boşalacak üyelikler için de atama yapacak. ‘2012 zor bir yıl olacak’ 2012’nin zor bir yıl olacağını belirten Ahmet Kırman, “Önümüzü göremiyoruz. Bazı sektörlerde şayet dengeli gidebilirsek Türkiye ekonomisinin 2012 büyümesi yüzde 4’ü tutturur” dedi. Kırman, Türkiye’nin gelecekte göreceli rekabet üstünlüğünü bugünden kurabilmesi için 2012’nin bu anlamda önemli bir fırsat yaratabileceğini işaret ederek, “Dünya çok küçüldü. Artık mevcut pazarlarda etkinliğimizi arttırmaya odaklanacağız” diye konuştu. “Afrika’daki fillere mi bardak satalım?” diyerek çok geniş bir coğrafyada üretim ve satış yaptıklarına işaret etti. Şişecam’ın ajandası yatırımlarla dolu ? Dünya cam liginde ilk 3’e yerleşmeyi hedefleyen Şişecam’ın Bulgaristan, Tataristan, Polatlı ve Eskişehir’de devam eden yatırımlarının tutarı 600700 milyon dolar. Ekonomi Servisi Şişecam Yönetim Kurulu Başkanvekili ve Genel Müdür Prof. Dr. Ahmet Kırman, dünya cam liginde orta vadeli hedeflerinin ilk 3’e yerleşmek olduğunu söyledi. Mersin’deki yatırımların temel atma töreninden önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kırman, bugün grup olarak sodada 160 ülkeye, cam ev eşyasında 140 ülkeye ihracat yaptıklarını belirterek, ajandalarında 600700 milyon dolarlık yatırım planları olduğunu belirtti. Kırman, bugün düz cam, cam ev eşyası, cam ambalaj ve kimyasallar alanlarında 8 ülkede faaliyet gösteren Şişecam’ın cam ev eşyası üretiminde Avrupa’da 2. dünyada 3., cam ambalajda Avrupa’da 4. dünyada 5.; sodada AB’de 4., dünyada 10.; cam elyafta AB’de 5., dünyada 11.; düz camda Avrupa 4. dünya 7.; kromda ise dünyada bir numaralı şirket olduklarını söyledi. Kırman, grubun 2010’da 2.8 milyar dolar cirosu olduğunu, 2011’de ise 3 milyar doları biraz geçeceğini ifade ederek, devam eden yatırımlarıyla peyderpey 1500 2000 kişilik ek istihdam yaratacaklarını açıkladı. Bulgaristan, Tataristan, Polatlı ve Eskişehir’de devam eden yatırımlarının 600700 milyon dolar olduğu bilgisini verdi. Kırman, ArGe’ye her yıl 40 milyon lira bütçe ayırdıklarını kaydetti. vurgulanıyor. Tüm bu hedeflere yönelik olarak ABD ordusunun kapasitelerinin geliştirilmesi açısından, yeni hayalet bombardıman uçaklarının, denizaltıların, füze savunma sistemlerinin, uzay temelli sistemlerin ve bu sistemlerin dayanıklılıklarının geliştirilmesine özellikle vurgu yapılıyor. “Siber uzay”ın, dijital ağların da yeni savaş alanları olarak ortaya çıkmaya başlamış, savunma stratejilerinin, ekonomik süreçlerin bunlara bağımlı hale gelmiş olmasıysa raporda kaygı duyulan, özellikle önlem alınması gereken bir alan olarak dikkat çekiyor. Raporun son bölümünde ABD ordusunun iç örgütlenmesi, güçlerin dağılımıyla ilgili sorunlar ele alınıyor; “ordunun yapısının” korunmasıyla “harekete geçme hızı” arasındaki ilişkiyi, mali kaynaklardaki daralmanın getirdiği koşullarda dengelemenin ilkeleri ortaya konuyor. Özetle, raporda ABD’nin güvenlik önceliklerinde Avrupa’dan, Ortadoğu’dan Asya Pasifik alanına doğru bir kayma görülüyor. Güvenlik teknolojilerindeyse “siber uzay” ve “siber güvenlik” alanlarına, hava ve uzay güçlerine, denizaltılara, füze savunma sistemlerine, “IV Kuşak savaşçıları”na ( özel güçler, uzmanlar) doğru bir yönelim öneriliyor. Tüm bunlar, ABD güvenlik konseptinde “nereden” “nereye geçiş” anlamına geliyor? Bu geçiş ne kadar yenilik, ne kadar süreklilik içeriyor; küresel ve bölgesel düzeyde, diğer ülkeler açısından ne anlama geliyor? Çarşamba günü bu sorulara cevap arayacağım. Geçen hafta perşembe günü Başkan Obama ABD’nin yeni savunma stratejisini, Pentagon’da yanına kuvvet komutanlarını, savunma bakanını alarak yaptığı bir basın toplantısında açıkladı. Medyada aktarıldığına göre Obama, “yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” kavramlarını vurgulayarak sunduğu bu savunma stratejisinin hazırlanma sürecine her aşamada doğrudan katılmıştı. İlk kez, bir ABD Başkanı “yeni savunma stratejisini” bizzat Pentagon’a gelerek orada açıklıyordu. Tüm bunlar, Bush yönetiminin Afganistan ve Irak savaşlarını başlatmadan önce 2001 Kasım ayında açıkladığı, sonra da üzerine “yeni savunma stratejisini” inşa ettiği “Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme (QDR 2001)” raporundan bu yana en önemli “yön değişikliği” beyanıyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Obama, yeni stratejinin ana hatlarını çizen, “ABD’nin Küresel Liderliğini Korumak İçin 21. Yüzyılın Savunma Öncelikleri” başlıklı rapora (www.defense.gov/news/Defense StrategicGuidance.pdf ) konan sunuş yazısına “Ulusumuz bir geçiş anındadır” (momentinde) saptamasıyla başlıyor. Ardından, Obama, Irak savaşının tamamlandığını, Afganistan’da, yönetimi Afganlara bırakmaya olanak verecek ilerlemelerin gerçekleştiğini, Bin Ladin’in öldürüldüğünü, El Kaide’nin bir yenilme sürecine sokulduğunu vurgulayarak “nereden geldiklerini” söylüyor; nereye “geçmeye” başladıklarına geçmeden önce. Küresel güvenlik ortamı ABD’nin ekonomik gücünün yenilenmesinin önemine dikkat çekiyor. Çünkü bu rapor, bir mali kriz içinde, savunma harcamalarından yapılması öngörülen 450 milyar dolarlık kesintinin gölgesinde hazırlandı. ABD’nin bu raporda ortaya konan hedeflerini gerçekleştirebilmesi için ekonominin hızla toparlanmaya başlaması gerekiyor. Obama, raporun amacının ABD’nin liderliğinin korunması, askeri üstünlüğünün sürdürülmesinin sağlanması, gelecek 10 yılda bunların başarılması için savunma, harcama önceliklerini belirleyecek stratejik çıkarların saptanmasına yönelik olduğunu vurguluyor. Obama’nın raporun tonunu belirleyen sunuşunda, Asya Pasifik bölgesine, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da tarih sahnesine çıkan yeni kuşağın özgürlük, ekonomik, siyasi reform taleplerinin desteklenmesine, yerel ittifakların derinleştirilmesine vurgu yapılıyor; “siber uzay” ve gerçek uzay da dahil olmak üzere her alanda hâkim olmalarına olanak sağlayacak yatırımları yapmaya kararlı olduklarını belirtiyor. Savunma Bakanı Panetta’nın “Bu ülke bir stratejik dönüm noktasındadır” saptamasını da içeren kısa açıklamasından sonra raporun, “Küresel Güvenlik Ortamı”nı ABD açısından betimleyen ‘1. Bölümü’ başlıyor. Burada ABD’nin güvenlik yöneliminin Asya Pasifik bölgesinin öneminin artmasına bağlı olarak takdirde manevra kabiliyetlerinin artacağına işaret ediliyor. BD Silahlı Kuvvetleri’nin öncelikli görevleri Raporun ikinci bölümü, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin bu “yeni güvenlik ortamında” yeniden düzenlenmesine ilişkin ilkeleri on başlık altında saptıyor. Özetle, ABD aynı anda iki büyük savaşı birden sürdürme kapasitesine sahip olma ilkesinden bir büyük savaş, bir de yerel çatışmayı sürdürme kapasitesine sahip olma hedefine geçiyor. Bu yeniden düzenlemede, her alanda hız ve bilişim öne çıkıyor; hızlı hareket etmeye, hızlı haberleşmeye, sibernetik ağlara, teknolojik üstünlüğe özellikle vurgu yapılıyor. Bu yeni dönemde, ABD ordusunun büyük kapsamlı, Irak ve Afganistan benzeri işgallerden daha çok düzensiz savaşların (“IV. Kuşak Savaşlar” gerilla savaşları) gereksinimlerine göre, belli bölgeleri kısa süre için bile olsa hızla ele geçirebilecek, elde tutabilecek ya da erişime kapatabilecek biçimde uzmanlaşması, dolayısıyla “özel güçler”in öneminin artması da öngörülüyor. Bu bağlamda, bölgeleri erişime kapatabilecek ülkeler olarak İran ve Çin’in isimleri ilk kez ve birlikte anılıyor. ABD’nin bundan sonra geniş çaplı uzun süreli, istikrar sağlama operasyonlarına girişmeyeceği vurgulanırken gerektiğinde bu amaca yönelik kısa süreli operasyonların gerçekleştirilebileceği de A ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi (I) “yeniden dengelendiğini” öğreniyoruz. Ortadoğu bölgesiyse ikinci sıraya düşmüş. Avrupa ve Latin Amerika’nın bu aşamada sözü edilmiyor. Ama Avrupa, küresel güvenliğin sağlanması açısından ABD’nin en kararlı, öncelikli ortaklarının evi olarak saptanıyor. Böylece yine bir “Batı ve geri kalanlar” resmi oluşuyor. Rapor bu aşamada, Asya Pasifik bölgesinde yükselirken dengeleri değiştirmeye başlayan Çin’e karşı Hindistan ve Japonya’yı dengeleyici unsurlar olarak saptıyor. Raporda, Ortadoğu söz konusu olduğunda, “Arap uyanışı” olarak nitelenen gelişmenin ve İran’ın nükleer silahlar edinme olasılığının en önemli güvenlik sorunları olarak öne çıktığı görülüyor. Bu bölgede güvenlik, ABD’nin doğrudan müdahalesinden çok Körfez ülkelerine ve diğer ülkelerle işbirliğine dayandırılıyor. Tüm bu yaklaşımların arkasında küresel ekonominin kaynaklarının, kaynaklara ulaşım yollarının açık kalmasını, erişime engel güçlerin etkisizleştirilmesini amaçlayan bir mantık yatıyor. Bu tür güçlerin kitle imha silahlarına sahip oldukları Sosyal tesis ve kreşlere zam Ekonomi Servisi Maliye Bakanlığı, kamuya ait eğitim ve dinlenme tesisleri, misafirhaneler, kreş ve çocuk bakımevleri ile spor tesislerinden yararlanma ücretlerini yeniden belirledi. 1 Şubat 2012’den itibaren geçerli olacak tebliğe göre kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilen yüzme havuzu, hamam, sauna, sıcak su, plaj gibi 21 özellikli eğitim ve dinlenme tesislerinde kişi başına günlük 12.20 lira yemek ve 4.75 lira (1 Temmuz 15 Ağustos döneminde 6.30 lira) konaklama bedeli alınacak. Misafirhanelerden yararlanan kurum personeli, kişi başına her gece için en az 6.30 lira ödeyecek. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait kreş ve çocuk bakımevlerine kabul edilecek kamu personelinin her çocuğu için aylık bakım ücreti asgari 115 lira olarak tespit edildi. Her türlü futbol, basketbol, voleybol salon ve sahalarından, tenis kortlarından, yüzme havuzlarından, su ve kış sporlarının yapıldığı yerlerden veya diğer spor tesislerinden bir saatliğine yararlananlar en az 4.15 lira ödeyecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle