19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2012 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2011’in Değerlendirilmesi... Aynanın Arkası BÜYÜK manşetler “dışsatımda tarihe geçecek rekor” diye aynada kendini pek beğenen iktidarın sevincini yansıtıyor ama dışalım rakamlarını irdeleyen yok. Oysa, her zaman olduğu gibi dışsatım artışlarının gerisinde dışalımın daha da hızlı artması yatmakta: Artışın en büyük bölümü otomotiv kesiminde ve o kesim dıştan gelen parçaların montajından oluşmakta. Başka bir deyişle, “otomotiv sanayisi” denen ve yabancı şirketlerin yerli fabrikalarında yapım kayışının önlerine getirdiği parçaları birbirine tutturup Batılı ülkelerdekilerin altında ücretlerle çalışan teknisyenlerimizin ve biraz da yan sanayilerdeki işçilerimizin emeklerini satarak gelişen bir üretim dalının rekorudur bu. Rekorla yetinmek marifetse, böyle bir rekor pek büyük övünç kaynağı olabilir mi? Buna sevinip hiç değilse böyle imal edilen arabaların bir kısmı burada daha ucuza satılıyor diye avunacak mıyız? uhaf olan, bu çeşit düşüncelerle vardığımız noktada lojistik politikalarımızın gülünçlüğünü fark edemiyor olmamızdır. İktisatçılarımız yolcu ulaşımı ve yük taşıma alanlarında araçlar ve yakıt tüketimi açısından şimdiki otomotiv düşkünlüğü ile çok daha akılcı başka seçenekler arasındaki farkları açıkça ortaya koymak zahmetine katlanmıyor ve kimse ihmal edilen öbür seçenekler üzerinde durmuyor: Yarım kalmış demiryolu ağı hiç sağlanmayıp orası yeryüzünün demiryolsuz tek ağır sanayi merkezi olma niteliğiyle büyük ayıbımız olarak kalacak mı? Benzer örnekleri çoğaltarak üzülür ve sanayi toplumu olmakta bunca geç almış olmaktan utanırsınız. eniz yolculuğunu ve taşımacılığını unutmuşluk daha da utanç vericidir. Suriye yolu tıkanmasaydı, “roro” taşımacılığı diye bir başka yol olduğu hiç aklımıza gelmeyecekti. Şimdi, Halep’le Şam’ı bir yana bırakıp kamyonlarla sürücüleri denizden İskenderiye’ye ve Doğu Akdeniz’in başka limanlarına taşıyıp Yakındoğu’nun çeşitli köşelerine götürmeyi deneyecekmişiz. Eğer ihmal edilmiş limanlarımızın teknik altyapısı elverirse. “Günaydın” demeden durabilir misiniz? Telefon dinlemeleri, bilgisayardaki yazıların ele geçirilmesi, yayımlanmamış kitapların düşünce suçu kapsamında değerlendirilmesi bir “korku toplumu” ve bir “suskunluk” yaratmıştır. İleride bugünlerin tarihini yazacak olan siyasal tarihçiler, kanımızca özellikle bu “korku ve suskunluk” olgusu üzerinde duracaklardır. Alev COŞKUN T D 011 yılı Ortadoğu’da ve Türkiye’de hareketli geçti. Biten yılın iç ve dış politika yönünden makro düzeyde bir bakışla özetini vermeye çalışacağız. 2010 yılının son aylarında, CHP’de daha önce başlayan güçler savaşı sona eriyor, BaykalSav ikilisinin egemen olduğu Parti Meclisi Kılıçdaroğlu’nun etkinliğine geçiyordu. 2011 yılının ilk aylarından itibaren iç politika ısınmaya başladı. AKP iktidarı, öncelikle 2010 yılında yapılan referandum sonuçlarına dayanarak Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısını tamamen değiştirdi. Nisan ayında, Ergenekon ve Balyoz davalarına paralel yeni bir Odatv iddianamesi ortaya çıktı. Yeni tutuklamalar başladı. Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın, Yalçın Küçük ve birçok gazeteci tutuklandılar. Bu tutuklamalar, liberal yazarlarla AKP iktidarını ilk kez karşı karşıya getirdi. Yetmez ama evet diyenler ilk kez AKP iktidarını sorgulamaya başladılar. Hatta kendilerinin kullanıldığını yazanlar oldu. Taraf gazetesinde yazdığı yazı için Başbakan Erdoğan, Ahmet Altan’a 50 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Baba Çetin Altan bu durumu “nankörlük” olarak tanımladı. Şener ve Şık’ın tutuklanmasıyla gelişen yeni durum, AKPliberal aydınlar arasındaki kırılma noktasını simgeliyordu. 2 Genel seçimler Kuşkusuz 2011 yılının iç siyaset açısından en önemli olayı 12 Haziran 2011’de yapılan genel seçimlerdir. AKP yüzde 50’ye yakın oy olarak 3. kez iktidarını perçinledi. Oy oranı yükselmekle birlikte milletvekili sayısı 341’den 327’ye düştü. Oysa AKP seçim sonuçlarıyla, temel olarak Meclis’te anayasayı tek başına değiştirecek sandalye sayısına ulaşmak istiyordu. Bu durum gerçekleşmedi. Seçime “Yeni CHP” sloganıyla giren ana muhalefet partisi, oylarını yüzde 26’ya yükseltti, Meclis’teki sandalye sayısını da 101’den 135’e çıkardı. Siyasal iktidarın, basın, TV ve güçlü halkla ilişkiler ağı karşısında CHP’nin seçimlerde aldığı bu sonuç hiç de küçümsenemez. CHP bu seçimlerde kendisine verilen oyların sayısını 3.5 milyon artırdı ve12 Eylül 1980’den bu yana en yüksek oy oranını yakaladı. Ancak seçim öncesi CHP için beklentiler yüksek olduğu için, bu sonuçlar bir ölçüde burukluk yarattı. MHP seçimlere bir seri “kaset skandalı” gölgesinde ve zor koşullarda girdi. Aday listeleri açıklandıktan kısa bir süre sonra, patlak veren “kaset skandalı” nedeniyle partinin üst düzey 9 yöneticisi adaylıktan istifa etmek zorunda kaldılar. MHP’nin 2007 seçimlerinde aldığı yüzde 14.3’lük oy oranı yüzde 13’ler düzeyine geriledi. Aslında AKP’nin temel seçim hedefi MHP seçmeninin oyunu alarak MHP’yi yüzde 10 barajının altına düşürmek, böylece kazanacağı ilave milletvekilliğiyle Meclis’te anayasayı tek başına değiştirmeye yeterli bir güce ulaşmaktı. Başbakan bu nedenle, seçimlerde “Türkiye üzerinde operasyon yaptırmam” gibi milliyetçi sloganlara ağırlık vermiş, milliyetçileri etkileyerek MHP oylarına göz dikmişti. Ancak her türlü çabaya karşın AKP bu sonucu elde edemedi. Tarafsız kesimden ve CHP’den MHP’ye oy kayması olduğu kamuoyu anketi yapan kuruluşlar tarafından belirtiliyor. Bilinçli seçmen, MHP’nin Meclis dışında kalmasına razı olmadı. Sonunda MHP’nin milletvekili sayısı 71’den 54’e gerilese de grup olarak Meclis’te yerini aldı. Seçimlere 61 bağımsız adayla giren BDP, 35 bağımsız adayı seçtirmeyi başarmıştı. Seçimlere girmesine Yüksek Seçim Kurulu’nca (YSK) izin verilen bağımsız Milletvekili Hatip Dicle’nin, seçimler sonrasında milletvekilliği yine aynı kurum (YSK) tarafından düşürüldü. BDP’den seçilen 5 milletvekili KCK davasından tutuklu oldukları gerekçesiyle, MHP’den seçilen emekli General Engin Alan Balyoz davası ve CHP’den seçilen Prof. Mehmet Haberal ve gazeteci Mustafa Balbay’ın Ergenekon davası nedenleriyle tutuklulukları sürdürüldü. Bu durum özellikle “milli irade” konusunda yıllardır duygusal konuşmalar yapan AKP’yi tarih önünde “soru işaretli” duruma soktu. maddesi, yeni anayasanın yapılması sürecidir. Bu konu ile ilgili olarak, Meclis’te temsil edilen 4 parti, 3’er temsilci göndererek Meclis Başkanı Sayın Çiçek’in başkanlığında bir Anayasa Uzlaşma Kurulu oluşmasına katkıda bulundu. Komisyon, çalışmalarını 2012 yılı sonuna kadar bitirmeyi planlamış bulunuyor. Ancak bu konuda ciddi bir sıkıntı baş gösterdi. Meclis Başkanı ne kadar gayret gösterip, özendirici konuşmalar yapsa da, anayasa için sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerden yeterli katkı ve desteği bulamıyor. Üniversiteler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları görüş açıklamaktan çekiniyorlar. Bu suskunluğun temel nedeni, yaratılan “korku sürecidir”. Telefon dinlemeleri, bilgisayardaki yazıların ele geçirilmesi, yayımlanmamış kitapların düşünce suçu kapsamında değerlendirilmesi, bir “korku toplumu” ve bir “suskunluk” yaratmıştır. İleride bugünlerin tarihini yazacak olan siyasal tarihçiler, kanımızca özellikle bu “korku ve suskunluk” olgusu üzerinde duracaklardır. Öte yandan YAŞ ve Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında toplantı oturma düzeninin değiştirilmesi çok önemli bir sivilleşme hamlesi olarak sunuldu. Çakal... Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun yönetimine getirdikleri kişi, “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım” dedi ya... Demek ki görevinin bilincinde... Atatürkçü olsa niye orada olsun?.. ? Ben şaşırmadım... Dört yıl önce “O benim cumhurbaşkanım değil” dediğim Abdullah Gül’ün, Atatürk kültürünü, dilini ve tarihini “Atatürkçü olmayı hakaret sayan” birisine teslim etmesi çok da normal geldi bana... İyi ki “O benim cumhurbaşkanım değil” demişim... Ben Atatürkçüyüm çünkü... O gün bu gündür Atatürkçüler itilip kakıldılar... Hapishaneler bizlerle dolu... Ölenler hücrelerde öldü... Kalanlar hasta... Zindanda arkadaşlarımız... Çocukları gidip sarıldıklarında, babaları küf ve çimento kokuyor... ? Atatürkçü olsaydı hapisteydi... Normaldir; Atatürk’ün dil, tarih, kültür mirasını emanet ettikleri birisinin “Atatürkçü olmayı hakaret kabul ederim” demesi... Şimdi bir Atatürk kurumunun başında oturup, Atatürkçülerden nefret etmek gibi enteresan bir görevi var... Bu bir yıkımın... Bir istilanın... Bir intikamın... Bir kinin... Bir nefretin... Bir yokedişin görevlisi... ? Geri kalanı sadece çakalın hikâyesidir... Çakal, ava çıkmış yırtıcıları izler... Yırtıcı avının peşinden giderken, çakal saklanarak arkasındadır... Yırtıcı avını parçalayıp yok ederken, o sinip bekler... Kanlı kavgadan geri kalacak atıklarla karnını doyurmaya bakar sadece... Çakal... ? Atatürkçülük; bağımsız, özgür, demokrat, saygın, çağdaş, modern, gelişmiş bir ülkenin bireyi olma idealinin adıdır... Adam olmaktır Atatürkçülük... Sana hakaret olur... Sen olma... Yakışmaz... Tutukluluk mu, ceza mı? 2011 yılında, Ergenekon, Balyoz I, Balyoz II ve Odatv davaları sürüyor, bu gidişle daha yıllarca süreceği de anlaşılıyor... Yüzü aşkın muvazzaf general ve amiralin tutukluluk durumları sürüyor. Tutukluluk sürelerinin bir ceza haline dönüşmesi sadece içeride değil, bütün dünyada eleştirilir bir durum yaratmış bulunuyor. Bir başka tartışma konusu, tutuklu gazetecilerin sayısıdır. Bu sayı gazete emekçilerine göre 96, siyasi iktidara göre 8’dir. En sonunda Gazeteciler Cemiyeti, 8 gazetecinin içeride tutuklu olmasının bile çok büyük bir sayı olduğunu belirtmek zorunda kaldı. Bu durumlar, AKP’nin yıllardır en önemli sloganı “ileri demokrasi” kavramını içeride ve dışarıda tartışmalı bir noktaya getirdi. Son aylarda, Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 5 ya da 7 yıl oluşunun kesinleşmemesi, AKP içinde de tartışmalara neden oluyor. Belirsizliği devam eden cumhurbaşkanlığı süresi, Erdoğan cumhurbaşkanı olursa AKP’nin başına kimin geçeceği, yeni anayasanın içeriği, süren davalar ve tutukluluklar, Kürt realitesi ve anayasal gelişmeler ağırlıklarını 2012 yılında da sürdüreceklerdir. Bir sonraki yazımızda 2011’de dış politikada neler oldu, onun üzerinde duracağız. Yeni anayasa Meclis açılınca, ilk önemli olay, CHP ve BDP’nin Meclis’e katılıp ancak yemin etmemeleri olayıdır. Seçilmiş oldukları halde salıverilmeyen tutuklu milletvekilleri için yapılan bu simgesel direnişten bir süre sonra vazgeçildi. Yeni Meclis’in birinci gündem Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946’da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet’in Ulusal Bağımsızlık Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’yle zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlarını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarışma düzenlendi. Yarışmanın ilk düzenlendiği yıllarda Türkiye’de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP’nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. İsveç’te Nobel, ABD’de Pulitzer, Sovyetler’de Lenin, Fransa’da Goncourt ödüllerinin sonuçları Türkiye’de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alanda da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, altmış yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı’yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yarışma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de de yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklaşımla sakıncaları gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, bilim ve sanat konu 66. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2012 larında yapılan yatırımların çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yarışma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik yarış malar düzenlemeleri ve ödüller dağıtmaları da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, ticari tekellerin reklam amacıyla düzenledikleri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne kadar büyük olursa olsun; özü, maddi çerçevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarışması adıyla aralıksız olarak kırk yılı aşkın bir sürede düzenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkıları yaptı ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye’de tam değil; siyasal iktidarın baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çabalar sürüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ‘aydınlanma’nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi sürecek. 2012 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Ana Dalı’nda karikatür, fotoğraf; Bilimsel Araştırma Ana Dalı’nda Sosyal Bilimler Araştırması olarak sürüyor. Adaylara başarılar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2011 ile 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Hikmet Altınkaynak, Metin Celâl, Cemil Kavukçu, Osman Şahin, Celâl Üster. dosyası’ ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan, Özdemir İnce. türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatürle katılabilinir. Seçici Kurul: Behiç Ak, Orhan Erinç, Musa Kart, Kâmil Masaracı, Tonguç Yaşar. FOTOĞRAF Ödüle en çok 4 adet siyahbeyaz fotoğraf ile aday olunabilinir. Gönderilecek fotoğrafların en az 18x24 cm. boyutlarında ve daha önce başka yerde ödül almamış olması gerekmektedir. Seçici Kurul: Hikmet Çetinkaya, İsa Çelik,Ara Güler, Paul Mcmillen, İbrahim Yıldız. SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMASI Ödüle 1 Nisan 2011 ile 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yayımlanmış bilimsel araştırmalarla yayıma hazırlanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırmalar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Erdal Atabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Ahmet Mumcu. ROMAN Ödüle 1 Nisan 2011 ile 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Adnan Binyazar, Ahmet Cemal, Ülkü Tamer, Konur Ertop, Prof. Dr. Tahsin Yücel. külerini 15 Şubat 2012 Çarşamba günü saat 17.00’ye kadar ‘Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Ödülleri Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorunludur. Ödül dallarında konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçları gazetemizin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs 2012 Pazartesi günü açıklanacaktır. HER DAL İÇİN GEÇERLİ GENEL KOŞULLAR Ödüller, her dalda amatörprofesyonel herkese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numaralarını belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve adreslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşullarına uymayan yapıtları yarışma dışında tutmak zorundayız. Adayların yapıtlarıyla birlikte adlarını ve soyadlarını arkasına yazacakları iki fotoğrağlarını, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöy ÖDÜL Her dal için: 2.000 YTL. KATILMA BELGESİ ŞİİR Ödüle 1 Nisan 2011 ile 1 Şubat 2012 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap .............................................................................................................. KARİKATÜR Karikatürlerin boyutu 30X40 cm.’yi geçmemelidir. Her TELEFONUM:................................................................. KATILDIĞIM DAL:.................................................. C MY B C MY B ADIM, SOYADIM: ...................................................... ADRESİM:.............................................................................
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle