22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 OCAK 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Anketler “saygınlık” ve “güven” sıralamasında milletvekillerini hep alt sıralarda gösteriyor. Medya bile halkın gözünde, çoğu kez bir gömlek daha güvenilir ve saygın... Siyasi partiler oylarını arttırıyor. İktidarı kazanıyor. Ama milletvekilleri milletin gönlünü kazanamıyor. Bu çarpıklık ise nedense bir türlü Meclis’in gündemine giremiyor. İktidarımız, laiklikten vatan hizmetine her şeyi yeniden tanımlıyor yeniden “yapılandırıyor!” (Daha doğrusu nemalandırılıyor!). Ama, vekil saygınlığı için en küçük bir adım atılmıyor. Vekilini saygın ve güvenilir bulmayan bir halkın demokrasiye olan bağı “muta nikâhı”nın bile gerisindedir. Hukuku yapanlar vekiller olduğuna göre... Bu durum sonunda hukuka ve adalete olan inanca da sirayet eder. Sonunda demokrasi de, hukuk da kalp para gibi elde kalır! Milletvekiline güvensizliğin nedeni önyargılara sessiz kalınması... “İş biritiyorlar. Haksız kazanç elde ediyorlar!” “Dokunulmazlıkları var. Kimse hesap soramıyor!” Oysa, milletvekiline olan toplumsal güveni güçlendirmek için 2 adım yetecektir. Bu adımları TBMM Başkanlığı isterse hemen atabilir: 1 Milletvekili “mal bildirimi”, her milletvekilinin yaşamöyküsüne eklenip TBMM sitesinde yayımlanmalıdır. 2 Yüz kızartıcı suçlar, yeni anayasa beklenmeden dokunulmazlık kapsamı dışına çıkartılmalıdır! ??? Milletvekili dokunulmaz oldukça, milletin vekiline saygısı da güveni de hep eksik kalacak! Milletvekili her anlamda şeffaf ve her an hesap verebilecek durumda olmadan mesi, naçiz hatırlatmamız üzerine, geçen yıl bir grup toplantısında, medyaya “Bu konuyu araştırın!” çağrısı yaptı. Çağırış o çağırış!! Ama çıt yok. TBMM Muhafız Taburu’ndan gıcık kapan, bunu da açıkça ilan eden, “Kışlada gibiyim!” diyenler de oldu. (Hüsrev Kutlu AKP Adıyaman) Ki, bu gibiler, bu “sivil hassasiyetleri” nedeniyle ödüllendirildiler de... Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanlığı’na layık görüldüler. Hızlarını alamayıp “28 Şubat” onuruna ustura gibi keskin sözler ettiler: “Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık, biz de bir yerlerimizi kestirirdik!” (28 Şubat 2008) Keskinliğin sınırı yok. Bir gün aniden, jilet gibi bir açıklama daha yaptı: “Mareşal üniformalı Atatürk’ten rahatsızım!” Geçenlerde ‘sinir bozucu’ “Muhafız Taburu” gitti. Ama o, ne yazık ki, muhterem bunun keyfini süremedi. Lideri de onun önünü kesmişti: Listeye koymamıştı. Men dakka dukka!.. Mareşal M. Kemal tablosu ise hâlâ duvarda! Hem de mescit kapısının karşında! Acaba, “Tabloyu oraya asanlar için de bir soruşturma açılmalı!” diyecek başka hassas ruhlar da çıkar mı? İşin ucu ‘Balyoz’a değilse bile tabloyu asan marangozun çekicine kadar uzar mı? Uzarsa iş karışacak... Çünkü tablo asılırken mescit yoktu. Bu durumda sorumluluk, ‘Mareşal’ tablosunun karşısına mescit açanın üstüne yıkılacak. Bir de işin bir başka boyutu daha var: İktidar tarafı dururken mescidi muhalefet kulisinde açmak da neyin nesi? Muhalefet, “İktidar kulisinde bize de cemevi!” diye tutturursa ne olacak! OKURYAZAROKUR İbadet de açık, kabahat de Ah Vekil, Vah Vekil, Allah Vekil toplumsal güvene layık görülemez... Milletvekili kendisini de denetime açmalıdır ki, devletin her biriminden hesap sorabilsin denetleyebilsin. Güven ve saygınlığın tek yolu budur. zünden “sarhoşluk” ithamından korkuldu. Yine de “ilgisizlik/bilgisizlik” daha muhtemeldir. TBMM Hesapları İnceleme Komisyonu’nda olduğu gibi.. bu komisyon da fiilen “taburcu” edildi, muhalefetten çıt çıkmadı... Oysa halen yürülükteki TBMM İçtüzüğü bu komisyonun kurulmasını emrediyor. Ama iktidar çıkardığı bir yasayı bahane etti. Üye tayin etmeyerek komisyonu buharlaştırdı. Muhalefetin en etkili olduğu bu koskoca komisyonun yerine Maliye’den iki memur denetçi tayin etti. Böylece birçok bakanlık bütçesini kat kat aşan TBMM Bütçesi de muhalefetin denetiminden kaçırılmış oldu. Muhalefet ise bu fiili katakulliyi fark etmedi. Belki de “Sehven”. Çünkü mali ayıpların kusurların en ehveni... Sehven’dir! CHP lideri Kılıçdaroğlu, ayıptır zikretrirseniz, ülkedeki adaletsizlikler sizin suskunluğunuzdan eylemsizliğinizden güç alır! Gözlerin varsa göreceksin. Kulakların varsa duyacaksın. Ellerin varsa uzatacaksın! (20 Ocak 1975). UĞUR MUMCU Savunma Belgesi... Gandi... Ülkenin yarısı zaten işin başında AKP’yi çizmiş. Hiç değilse, Tüzük Kurultayı öncesi yine de CHP’lilere hatırlatmak gerek! İşte Hintli Gandi’ye göre 7 toplumsal günah: 1. Çalışmadan zenginlik, 2. Vicdan olmadan zevk, 3. İnsanlık olmadan bilim, 4. Karakter olmadan bilgi, 5. İlkeler olmadan politika, 6. Ahlak olmadan ticaret, 7. Özveri olmadan ibadet. Aydın Keskinok (CUMOKEskişehir) Ülke yıllardır yolsuzlukları tartışıyor, konuşuyor. Suçlamalar zaman zaman siyasetin ana malzemesini oluşturuyor. Dolayısıyla adalet, hukuk ve yargı tartışmaları... Bugün ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Tabloya bakılırsa AKP’li belediyeler, sanki sütten çıkmış ak kaşık! Birkaç istisna dışında iktidar belediyelerinde her şey usulüne uygun sürdürülüyor! Yolsuzluk yok, ihaleler usulüne uygun, rüşvet ve avanta yok, yandaşa çıkar yok... Dolayısıyla inceleme, soruşturma, müfettiş ve özel yetkili mahkemeler de yok... İktidarın belediye başkanları, adeta dürüstlük timsali, örnek yönetici! Ya muhalefet? Her türlü husumet, kirlilik, pislik, ne kadar olumsuzluk varsa hepsi onlarda! Yolsuzluk almış başını gidiyor! Başkanlar, yöneticiler yiyici! Hatta her türlü karanlık hesap, organize iş kapsamında yürütülüyor! CHP’li belediye başkanları çete kuruyor, örgüt kuruyor, tehditle, silahla yolsuzluk yapıyor!.. Çünkü muhalefet belediyelerini inceleyen müfettişler, soruşturmacılar, güvenlik güçleri, özel yetkili savcılar böyle söylüyor. İktidarın içişleri bakanları, muhalif belediye başkanlarıyla ilgili soruşturma izni veriyor, hatta görevden alıyor. ??? İktidarın ak pak, muhalefetin kapkara gösterildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Peki, halkın bilinci, vicdanı bu tabloyu kaldırır mı? Orta yerde kimi soruşturmaların siyasi olduğu savları var. Toplumun bir kesimi, muhaliflere yönelik kasıtlı davranıldığını düşünüyor. İş bu yolsuzluk savlarıyla sınırlanmıyor, gide gide hukuk, yargı ve mahkemeler de tartışmalara katılıyor... Toplumun önemli bir kesiminin kabul etmediği, vicdanına sığdıramadığı suçlamalar ve cezalar, belki yasal çerçeveye oturtulabilir, ama adaletli olabilir mi? Dolayısıyla işin adalet yanında da tartışmaların beraberinde getirdiği bir yıpranma sözkonusu değil mi? ??? Bakın çete ve örgüt lideri suçlamasıyla hakkında 397 yıl hapis istenen CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, son günlerdeki her konuşmasına, “Şu anda karşınızda ‘çete reisi’ olarak bulunuyorum” diye başlıyor. Bundan yakınmadığını, salt pozisyonunu tarif ettiğini vurguluyor... Elbet ironik bir yaklaşım ve eleştiri söz konusu. Hafta sonu basın müzesinin protokol töreninde şikâyeti olmadığını, sadece hapisteki arkadaşları için üzüldüğünü söyledi. Ama bir saptaması var ki, adalet ve hukuka ilişkin tartışmaların hangi noktaya geldiğini görme açısından ilginç. Kendisiyle birlikte 130 kişinin yargılandığı çete ve örgüt suçlamalarının yer aldığı iddianameye ilişkin şöyle diyor Kocaoğlu: “Bu iddianame, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ne kadar dürüst, ne kadar erdemli çalıştığının belgesi olarak tarihe geçecektir. İddianamede rüşvet yok, zimmet yok, zenginleştirme yok; herkesin servet beyanı ortada, herkesin durumu hali ortada.” ??? Kocaoğlu’nun karşısına değil, yanına aldığı iddianame çerçevesinde yürütülecek yargılama, bu yanıyla da dikkat çekiyor. Yani Kocaoğlu, iddianameyi “savunma belgesi” olarak görüyor! Başta Uğur Mumcu olmak üzere aydınlatılmayan siyasi cinayetlerin yanı sıra hemen her konudaki “adalet arayışı” ve beklentisi, ülkenin can alıcı gündemi olarak yerini koruyor. Adalet Bakanı’nın yeni reform paketi, bu gündemi karşılamıyor. İki adım yetecek TBMM, kendisini devletinden önce var etmiş, dünya siyasi tarihinin en özel, en istisnai parlamentosu... Bağımsızlık Savaşı’nın karargâhı!. Özel bir Muhafız Taburu’na sahip olması bu tarihi geçmişin ve misyonun gereği idi. Ama varlığı kimilerini hasta ettiği için mi nedir, tabur, geçenlerde toptan “taburcu” edildi. Böylece, birçok Cumhuriyet kurumu gibi, 91 yıllık izi de tarihten silindi. Muhalefettense çıt çıkmadı. “Militarist” damgasından mı, “Silivrilik” ten mi çekinildi? Belki de gazinosunda içki servisi yü Taburcu olan tabur İLAN TAHTASI “Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Susmayı yaşam biçimi haline geti ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Sayın Rakel Dink ve Ailesine Açık Mektup Sayın Rakel Dink, size bu satırları Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümünde yazıyorum. Bildiğiniz gibi, rahmetli eşiniz Hrant Dink dışında, öldürülen birçok yazarımız oldu. Atatürkçü veya farklı kimliklere sahip değerli insanlardı. Bu saldırılardan tesadüfen kurtulan tek isim ben oldum. Bu cinayetler hakkında, hem birçok arkadaşımı kaybettiğim, hem de hedef olduğum için, uzunca düşünme fırsatım oldu, özellikle sizin “bir bebekten bir katil yaratmak”la ilgili sözleriniz üzerine… O menfur suikast günü, kara haberi öğrenir öğrenmez Agos gazetesine gelmiştim. Gerek gazetedekilere, gerek basına bu alçak cinayet hakkında tepkimizi kendim ve temsil ettiğim kurumlar adına bildirdim. Fakat ne yazık ki, o gün bazı densizler demeç verirken ve daha sonra cenazede bana laf atmışlardı! Sanki benim ve temsil ettiğim ideolojinin herhangi bir suçlanacak noktası varmış gibi! İşi büyütmedim, çünkü eşinize son görev yapılırken o ortam, 35 haddini bilmezin kuru gürültüsüyle kirletilemezdi. Ürettikleri zavallı dedikodulara gelince, hiçbir zaman eşinizin 301 davasında ona hakaret edenler arasında olmadım. Zaten o davalara gitmedim. Maalesef o davalar vesilesiyle her ulusalcıyı, hatta her Atatürkçüyü aynı sepete atarak karalama merakı o günlerde başladı. Orhan Pamuk yargılanırken bu davanın gereksizliğini anlatmak için yazmış ve onun davasına gitmiştim. Bu farklı verileri istedikleri sahte imajı elde etmek için harmanlayan utanmazların medya kirletme taktiğiydi bu. Eşinizle yakın görüşmüyorduk, ama entelektüel saygılı diyalog çerçevesinde bir ilişkimiz vardı. Atölyem de daha önce bir Ermeni Vakfı binasındaydı ve kendisi orada beni ziyaret etti. Birçok TV tartışmasına katıldık, hepsi son derece uygarca geçti. Hrant yaşasaydı Fransa’nın özürlü antidemokratik kararına daha önce yaptığı gibi karşı çıkardı. Demokrasi kültürü almış, güzel bir insandı. Dink davasında hâkimin “örgüt olmadığına” dair kararı, vicdanı olan herkesi isyan ettirdi Rakel Hanım. Eşinizin ölüm yıldönümünde yürüyenler de bu vurguyu doğal olarak yaptılar. Çünkü bu cinayetin her noktası tersini bağırıyordu. Ancak bunun üstüne bir de öyle rahatsız edici bir vurgu yaptılar ki, bu sefer vicdanlar farklı sızladı. Dink cinayetini o anlamsızbelirsiz “Ergenekon” sözcüğüyle birleştirmek, gözümde gerek eşinize, gerek onca başka ger çek aydına bir büyük hukuk tecavüzüydü. Bu cinayette örgüt var demek, önümüze konulacak her gerçekötesi senaryoya “evet” demek olamaz. Akıl var, mantık var. Dinci, aşırı milliyetçi, baskıcı, aşırı sağ gruplarla, onlarla hem siyasi aidiyet, hem ideoloji, hem laiklik, hem yaşam tarzı olarak yüzde yüz ters ve hatta karşıt düşen Atatürkçü, sol, ulusalcı gruba ait kişileri aynı kanıtsız dev “Ergenekon” şemsiyesi altında toplamak mümkün mü? Bu gruplar arasında görüntü olarak belki tek ortak payda Türk bayrağını sevmeleri ve çoğunlukla “soykırım” iddialarını kabul etmemeleri. Bunlar üzerinden mantıklı bir insan bu gruplara “ortak” gözlükle bakabilir mi? Samast, Tuncel ve Hayal’in ait oldukları geçmiş, ideoloji, parti nerede, Balbay, Haberal, Özkan, Perinçek gibi isimler nerede? Sayın Dink, biraz empati rica ediyorum: Mesela kendinizi biraz da Sayın Gülşah Balbay’ın yerine koyun. Mesela Balbay, Haberal, Özkan, Perinçek, ve Soner Yalçın’ın aileleri, çevrenizdeki insanlar, Sayın Karin Karakaşlı, Dink cinayetinde “Ergenekon” adını telaffuz ettiğinde, ne düşünüyorlardır? Barışı bu ülkede böyle mi tesis edeceğiz? (Eşinizin 301 davasına gelerek aleyhine duruş sergilemiş olarak adı geçenlerin bile, tetikçilerle bağı olduğu bilgisine rastlamadım hiç.) Sanki Dink ailesi “yetmez ama evet”çilerin kuşatması altında Rakel Hanım. Onların bugünkü yargıdan şikâyetleri size ne derece inandırıcı geliyor bilmiyorum. Çevrenizde bugün yargıya çok güvenen fazla insan var mı? Her fikre inanabilirsiniz. Ama bence eşinizin aziz hatırasını, bu ülkede o referandumdan sonra mahcubiyet içinde yıllarca kıvranmaya devam edecek bir gruba indirgemek çok yetersiz kalır. Son olarak: Aydınlık’ın genel yorumlarından hiç hazzetmeyebilirsiniz. Ama çok net ve somut verilerle Dink cinayetinin “FTipi Gladyo” ile ilişkisini ortaya koyuyorlar. Naçizane önerim, sizin ve avukatınızın önyargısızca kendileriyle görüşmeleri ve bu ciddi belgelere dikkatle eğilmeleri. Belki bu buluşma, insaf ve mantık duygularını yok eden, sözünü ettiğim iddialarla aranıza biraz mesafe koyabilir. Bu ülkede davası ne yazık ki tutarsızlıklarla dolu tek dosya eşinizinki değil Sayın Dink! Dayanışma, adalet adına beraberce yaşama geçirilmeli. Saygılarımla. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ “Kıpçak 1 lar” da denilen göçebe bir 2 Türk boyu. 2/ 3 Uzak... Klasik 4 Türk müziğin5 de bileşik bir makam. 3/ Ve 6 rimli. 4/ Ulus 7 lararası alan 8 da karayoluyla yapılan mal ta 9 şımacılığında kulla 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nılan büyük kam 1 Ş A H D E N İ Z yon... “İşitin ey yâ 2 İ S A R U L E T renler bir güneşe 3 R AM İ U K B A benzer” (Yunus Em4 İ B İ B İ K U R re). 5/ Sıcaklık, ha5N İ Y E T A R A raret... Bir ambalajın 6 K E R İ N Ç S içinde kullanıma su7 A S T L A M E S nulan mal. 6/ Tava8 R A K A R A S U na yakın küçük penE T cere... Hintli kadın 9 P R A F A ların ulusal giysisi. 7/ Lütesyum elementinin simgesi... Tibet sığırı... İran’ın plaka imi. 8/ Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı. 9/ İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan... Tanrıtanımaz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmaniye ilinde, 2007’de “kuş cenneti” ilan edilen sulak alan. 2/ Sınır nişanı... Buhar banyosu. 3/ Doğru düşünme sanatı ve bilimi... Bakır elementinin simgesi. 4/ Götürü bir iş için ödenen ücret... İstenen sonuca göre düzenleme. 5/ Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli ve telli büyük çalgı... Karışık renkli. 6/ Eski dilde dudak... Kahveci tepsisi. 7/ Gökçeada’da bulunan ve yurdumuzun batıdaki en uç noktası olan burun... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 8/ Endonezya’nın plaka imi... Tanınmış bir beyaz şarap. 9/ “Türkmen pilavı” da denilen, soğan, et ve havuçla birlikte pişirilen pirinç pilavı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle