19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2012 CUMA 4 HABERLER Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakan’ın ameliyatında ‘tamgün’ün delinmesini değerlendirdi İşin Özü: Adil Yargı Aşağıdaki alıntı, Melih Aşık’ın “Açık Penceresi’nden” dostum Fahrettin Fidan’dan: “Bülent Arınç, ‘Tutuklu milletvekilleri bırakılsın’ demiş. Allah Allah! Bırak o zaman!” Fahrettin’i kutlarım, bu çarpıklık, ancak bu kadar veciz ifade edilebilirdi. Arınç, Erdoğan, Gül, tutuklama sürelerinin uzunluğundan yakınıyorlar. İnsanın çıldırası geliyor! Oralar yakınma değil, icra makamı. Fahrettin’in dediği gibi, “düzelt o zaman!” Bu istemde bulunurken kimi ayrıntıları ve de konunun özünü gözden kaçırmayalım. Önce belirtelim. Bugünkü uygulamalara temel oluşturan yasaları AKP kabul etmiştir. O düzenlemeler yapılırken uyarıldıklarına göre, onların yakınmaya hakları yok. Tutuklama kurumu “Katalog suçlar” düzenlemesiyle daha da otomatiğe bağlandı. Burada kaç kez ısrarla vurguladık, bir kez daha belirtelim, uzun tutukluluk süreleri, tutuklamayı yapan hâkime de köstek olmaktadır. Yıllar süren tutukluluğa karar veren hâkimlerin, hükme giderken “tutukluluğun hesabını nasıl veririm” diye düşünmemesi mümkün mü? Evet, uzun tutukluluk kararları, onu veren hâkimin de nihai kararını etkiliyor. Yani siz şimdi Ergenekon veya başka bir davada bu kadar uzun tutukluluklardan sonra, bunu çekenler hakkında beraat kararlarının verilmesi kolay mı sanıyorsunuz? ??? Ne yazık ki, olayın bu yanı pek düşünülmüyor, toplum haklı olarak sanki kendi tutukluymuş duygusuna kapılıyor. Yaşadım, bilirim, tutuklulukta ilk hedef o halin kalkmasıdır, gerisi sonra düşünülür. Şimdi toplumda da aynı psikoloji egemen. Uzun tutukluluklar, toplum vicdanında o kadar büyük tepki yarattı ki, yukarıda belirttiğim gibi, kendi yasal düzenlemeleriyle uygulamaya yol açanlar bile şimdi uygulamadan şikâyetçi görünüyorlar. İçtenliklerine inanmıyorum. Aksi olsaydı, yakınmak yerine düzeltirlerdi. Neyse, şimdi güya düzeltip tutukluluk sürelerini kısaltıyor, daha doğrusu, yargı sürecini hızlandırma yolunu tutuyorlar. Yargı sürecinin hızlandırılması kuşkusuz yerinde bir girişim. Ama sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi ben de bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. İster misiniz şimdi yargı sürecini hızlandırıyoruz derken, bu kez de tutuklu sanıkları hızlı, ama adil olmayan bir yargılamayla keyfi mahkumiyetlere çarptırıversinler? ??? Onun için meselenin özünü ortaya doğru koyalım: Sorunun özü adil yargıdır. Uzun tutukluluk sürelerine de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerine de adil yargıyla bağdaşmadığı için karşıyız. Konu ne tek başına tutukluluk süreleridir ne de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri... Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve uzun tutukluluklar olmasa bile, yargı bağımsızlığı yoksa adil yargı yine olamaz. Ortada tutukluluk olmasa da yargı süreci çabuklaştırılsa da adil yargı açısından kamu vicdanını yaralayan kararlar çıkabilir. Doğu Perinçek’in salt savunmalarından dolayı 16.5 yıl hapis cezasına çarptırılmasını kamu vicdanı adil yargı olarak kabul edip içine sindiriyor mu? Ne dersiniz? Görülüyor ki, sorun yalnız tutukluluk hali, yargı sürecinin hızlandırılması değildir. Sorunun özü adil yargıdır. Yargı bağımsız olmadıkça adil de olamaz. Aman dikkat! Yurttaşa farklı, Başbakan’a farklı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ameliyatında “tamgün” düzenlemesinin “delinmesini”, “Başbakanımızın durumu farklı” sözleriyle değerlendirdi. Akdağ, muayenehanesi ya da özelle ilişkisi olan öğretim üyelerinin acil durumlarda ya da konsültasyon ihtiyacında hastalara müdahale edebileceğini de söyledi. Akdağ dün düzenlediği basın toplantısında “Başbakan’ın ameliyatının ardından ‘tamgün delindi’ tartışmaları oldu. Acaba bu hekim ceza alacak mı, tamgün kanununda bir esneklik olacak mı” sorusu üzerine “Tabii ki Başbakanımızın durumu farklı. Bir ülkenin başbakanını ameliyat ederken birtakım güvenlik şartları oluşturmak gerekiyor. Tabii olarak belirli tedbirler almak lazım. Dolayısıyla o konuyu tartışmanın dışında bırakıyorum. Anlamsız bir tartışmayla ortalığı bulandırmak isteyenleri de iyi niyetli olarak görmüyorum, çok açık olarak ifade edeyim” dedi. Başbakan’ın sağlık durumunun gayet iyi olduğunu belirten Akdağ, “Bence eskisinden de daha iyi. Zaten kilosu yoktu. Ben, gıpta ediyorum, keşke ben de kilo verebilsem” diye konuştu. “Tamgün” düzenlemesi ile ilgili eleştirileri değerlendirirken hastanelerin vergilerle inşa edildiğini, devletin kaynaklarıyla işletildiğini anımsatan Akdağ, “Bu hastaneler birilerinin para kazanma, ticarethane merkezi gibi kullanılamaz. Türkiye’de tamgün uygulamaları yerleşmiştir. Tartışma birkaç yüz ya da bini geçmeyen bazı öğretim üyelerimiz üzerinden yürümektedir. Biz bunu da çözebilecek güce sahibiz” dedi. Acil bir durumda, hasta başka bir hastaneye götürülemediğinde ya da hizmetin bütünlüğü açısından tamgün çalışmayan bir hocanın desteğine ihtiyaç duyulduğunda buna kanunların izin verdiğini anlatan Akdağ, ancak bunun belgelendirilmesi, tutanak altına alınması gerektiğini söyledi. Akdağ, daha önce ücretsiz verilen ilaçla sigarayı bırakanların bir yıl süresince takibinin yapılacağını, ücretsiz ilaç temininin devam edip etmeyeceğinin de buna göre şekilleneceğini bildirdi. BAŞBUĞ’UN DAVASI Hükümet 19 Mayıs’ı da sınırladı 29 Ekim okullarda EB, Törenlere kısıtlama getirmeye çalışan M saması, bunun gerekçesini, ‘eğitim öğretimin ak adı öğrencilerin hastalanması’ olarak açıkl iptal edilmişti Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı öncesinde Van depremi gerekçesiyle törenleri iptal etmesi tepki çekmişti. Genelgeyle resmi geçit törenleri ve kutlama programları iptal edilmiş, öğrenciler İstiklal Marşı okunduktan sonra eve gönderilmişti. Türköne: Faşist kutlama Geçen ay Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yönetimine atanan ve geçen hafta bu görevden istifa eden Mümtaz’er Türköne, 19 Mayıs törenlerinin faşist kutlama modeli olduğunu savunmuş, kaldırılmasını istemişti. CHP’DE MUHALİFLER HAREKETE GEÇTİ 9 yıl önce... AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönem “19 Mayıs’ın stadyumlardan kurtarılması gerektiğini düşünüyorum. O sembolik hareketler dünyanın hiçbir yerinde kalmadı” demişti. 18. Milli Eğitim Şurası’nda da törenlerin kaldırılması gerektiği tartışılmıştı. Tüzük kurultayı için imza toplanıyor ALİ AÇAR ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Van depremini gerekçe göstererek Cumhuriyet Bayramı’nın okullarda kutlanmasını yasaklayan AKP, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın statlardaki kutlamalarına sınırlama getirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) milli eğitim müdürlüklerine gönderilen yazıda “havanın soğuk olması, öğrencilerin derslere ilgisinin azalması ve velilerin okullarla olan ilişkilerinin bozulması” gerekçesiyle Ankara dışında törenlerde “değişik renk ve nitelik arz eden” gösteri ve fon çalışmalarının yapılmaması, kutlamaların okullarda ve öğrencilerin katılımıyla icra edilmesi istendi. Bu durum Ankara dışındaki illerde törenlerin stadyumlarda yapılmaması olarak yorumlandı. Tepkiler üzerine açıklama yapan MEB Müsteşar Yardımcısı Salih Çelik, öğrencilerin katılımına ilişkin kısıtlama getirmediklerini savundu. Ulu Önder Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 93. yılı olan 19 Mayıs 2012’de kutlanac a k 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’na hazırlıklar başlamadan önce MEB yayımladığı genelgeyle kutlamaların coşkusuna gölge düşerecek kararlar aldı. MEB Müsteşarı Emin Zararsız tarafından bakan Ömer Dinçer adına il milli eğitim müdürlüklerine gönderdilen yazıda, “kutlamaların yasa ve yönetmelikte yer almayan bazı içeriklerle gerçekleştirildiğinin görüldüğü” ifade edildi. Yazıda, ilgili mevzuatta “kutlamaların öğrencilerin katılımıyla yapılacağına dair bir hükmün bulunmadığı” belirtilerek şöyle denildi: “Törenlerin hazırlık döneminin mevsim olarak soğuk bir zamana denk gelmesi nedeniyle sağlık sorunlarına yol açmasına, çalışma süresinin uzun olması nedeniyle öğrencilerin derslere ilgisinin azalmasına, motivasyonlarının düşmesine, gönüllü olmayan velilerin okullarla ilişkilerinin bozulmasına sebep olduğu yönünde duyumlar alınmaktadır.” Yazıda, il ve ilçelerde yapılacak törenlerin, yönetmelik hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla ve eğitim öğretimin aksatılmamasını teminen, mevzuatında belirtildiği gibi tüm gençliğin dahil edileceği bir formatta gerçekleştirilmesinin uygun görüldüğü belirtildi. Yazıda, şu ifadelere yer verildi: “Bununla birlikte, günün anlam ve önemi ile uygun kutlamaların okullarımızda ve öğrencilerimizin katılımıyla icra edilmesine devam edilecektir. Başkent dışındaki il ve ilçelerimizde yönetmelikte yer almayan senaryo, değişik renk ve nitelik arz eden gösteri ve fon çalışmaları gibi etkinliklere yer verilmemesi hususunda gereğini rica ederim.” Tepkiler üzerine bir açıklama yapan MEB Müsteşar Yardımcısı Salih Çelik, öğrencilerin katılımına ilişkin herhangi bir kısıtlama getirmediklerini savundu. Çelik, “Kutlamaların okullarımızda öğrencilerimizin katılımı ile icra edilmesine devam edilmesini istiyoruz. Sadece değişik renk ve nitelik arz eden gösteri ve fon çalışması gibi etkinliklere yer vermeyin diyoruz” diye konuştu. Başkentte fon gösterilerinde görev alan öğrenci sayısının 6 bin 150 civarında olduğunu belirten Çelik, bu çalışmaların martta başladığını belirtti. Çelik, “Oradaki amaç o bayramın ruhuna uygun sözlerin topluma aktarılması ise bu teknoloji kullanılarak da yapılabilir. Hiç olmazsa öğrencilerimiz eğitim öğretimden olumsuz etkilenmez. Öğrencilere eziyet yerine daha coşkulu olunması sağlanabilir. Ekonomik bakımdan da velilere ‘Şunu alacaksınız’ demek çok anlamlı gelmiyor” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, tutuklu eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, “Yüce Divan’da mı yoksa özel yetkili mahkemede mi yargılanması” konusundaki tartışmada, görüşünü açıkladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, “Yüce Divan’da değil, şu anda yargılandığı yerde yargılanmalı” dedi. Çelik, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Büyükanıt niye dışarıda” sözlerine de, “İnanıyorum ki günün birinde de bunların da hesabı sorulacaktır” şeklinde yanıt verdi. CHP’nin kendi içinde kaynadığını ileri süren Çelik, “Öyle takdim ettiler ki, sanki yarın öbür gün Sayın Kılıçdaroğlu alınacak, tutuklanıp cezaevine gönderilecek. O duymuş ki cezaevine girince insanlar dönüp başbakan oluyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu herkes cezaevine girince başbakan olmuyor” dedi. Çelik, “Başta Cemal Gürsel olmak üzere darbenin faillerinin kamu kurumlarından ve yer isimlerinden adlarının silinmesi gerekiyor. Bu da zaman içerisinde yapılacaktır. 12 Eylülcüler, 12 Mart muhtırasını verenler, 28 Şubat postmodern darbesini yapanlar, 27 Nisan emuhtırasının failleriyle ilgili bu böyle olmalıdır” diye konuştu. Çelik, Başbuğ’un yargılanma yeri konusunda ise parti görüşünü şöyle açıkladı: “Darbeye teşebbüs etmek zemin hazırlamak, meşru hükümeti ortadan kaldırmaya çalışmak... bunun neresi askeri suç mesleki suç? Mesleki suçla ilgili Yüce Divan’a gidersiniz bu bir askeri suç değil. Sivil mahkemelerde yargılanırsınız, doğru olan budur.” ‘Silivri’de devam etmeli’ TARHAN’DAN YANIT MEB’den 2. ‘ilginç’ açıklama ‘Sözleri değersiz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in CHP’li milletvekillerinin fezleke protestosunu Kuzey Kore’deki ağlama törenine benzetmesiyle ilgili “Değerlendirmeye değer bulmuyorum; değersiz buluyorum” dedi. Tarhan, dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Çelik’i “Van’ı ve depremi çok kolay unutmasıyla tanınan şahıs, Vanlılar tarafından Van canavarı olarak tanınan bir şahıs” olarak andı. Tarhan, Çelik’in “Her cezaevine giren başbakan olmuyor” sözlerine “Bu sözleri biz ‘ABD’ye her gidip biat eden başbakan olmuyor’ diye anlıyoruz. Ama kusura bakmasın Sayın Çelik, bizden hiç kimse böyle bir onursuzluk yapmaz” dedi. Çelik’in “CHP kendi iç çatışmaları ile ilgilensin” sözlerine de Tarhan, “Ben de önce kendi içlerindeki cemaat çatışmalarına baksınlar, diyorum” karşılığını verdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüzük kurultayına ilişkin bir televizyon kanalında, “Yeterli imzaları toplayıp getirsinler, bende tüzük kurultayına giderim” yönündeki sözleri üzerine bir grup CHP’li tüzük kurultayı için harekete geçti. Eski CHP Parti Meclisi (PM) üyelerinden Berhan Şimşek ve CHP’de demokratik tüzük isteyen partililer, delegelerle birebir görüşerek imza toplamaya başladı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduktan sonra partililere yaptığı konuşmada, “CHP’ye demokrasi gelmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez” dediğini anımsatan Şimşek, “Bizim amacımız genel başkana karşı kırıcı ya da parçalayıcı bir tavır değil. Hatırlatmamızı istediği sözünü kendisine hatırlatıyoruz. Kendisinin antidemokratik olarak gördüğü tüzükle yeni il, ilçe başkanı ve delege seçimi yapmamalı” dedi. Şimşek, 11 madde üzerinde tüzük değişikliği önerileri olduğunu ve bunun parti içindeki demokrasiyi daha da güçlendireceğini söyledi. CHP’nin kendi içinde yaptığı “gaflardan” dolayı “ortak aklı kullanarak” harekete geçiremediğini, bu nedenle de etkili muhalefet yürütemediğini anlatan Şimşek, “Tüzük değişikliği ile CHP’nin yanı sıra Türkiye kazanacak” dedi. ‘Ulusal değerleri tasfiye ediyorlar’ MAHMUT LICALI ANKARA Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı törenlerindeki stadyum programlarına sınırlama getirmesi eğitim sendikalarını ayağa kaldırdı. Eğitimİş Genel Başkanı Veli Demir, törenlere kısıtlama getirilmesini Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret olduğunu belirterek Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’i istifa etmeye çağırdı. Eğitimİş Genel Başkanı Veli Demir, AKP hükümetinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerini de daha önce iptal ettiğini anımsatarak iktidarın ulusal bayramları bir “şenlik” olarak gördüğünü ifade etti. Ulusal bayramların çocuklara ulusal değerlerin verildiği ve kavratıldığı çok önemli günler olduğuna dikkat çeken Demir, “Siyasal iktidar ise bugünlere eğlence, şenlik gözüyle bakmaktadır. Yayımlanan son genelgede de bu görülüyor” dedi. Ggetirilen sınırlamalarla MEB’in asıl amacının ulusal değerleri eğitim sisteminden tasfiye etmek olduğunu kaydeden Demir, “Artık MEB, Milli Eğitim Bakanlığı olmaktan çıkmıştır. Öğrencilerin umre turlarına götürüldüğü, adeta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın direktiflerini yerine getiren bir kurum haline gelmiştir” diye konuştu. Dinçer’in geçmiş dönemde Cumhuriyet’e yönelik yaptığı değerlendirmeleri anımsatan Demir, önce kanun hükmünde kararnameyle milli eğitimin amaçları arasından Atatürk ilke ve inkılaplarının çıkarıldığını; ardından da ulusal bayramların kutlamalarına yasaklamalar, sınırlamalar getirildiğini ifade etti. 19 Mayıs törenleriyle ilgili son uygulamayı Atatürk’ün manevi şahsiyetine yapılmış bir hakaret olduğunu vurgulayan Demir, “MEB’in yaptığı bu uygulamayı kınıyoruz. Eğitimİş olarak halkın geniş katılımıyla kutlayacağımızı belirtmek istiyorum. Atatürk’ün Cumhuriyet’in ve ulusal değerlerin tasfiyesinde son nokta budur. Bakanın artık bu saatten sonra istifa etmesi gerekiyor. Buna karşı en sert ve demokratik tepkiyi ortaya koyacağız. Ulusal değerlerden Atatürk’ten arındırılmak istenmektedir ” dedi. ‘Atatürk’e yapılmış bir hakarettir’ Cumhurbaşkanlığı’nda çalışma Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği başkanlığında 12 Ocak 2012’de yapılan toplantıda ulusal bayramların törenlerine ilişkin çalışma yapılıyor. Bu kapsamında öğrencilere “Hazırol” ve “Uygun adım marş” gibi komutlar verilmesine ilişkin düzenlemenin kaldırılması bekleniyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle