19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 OCAK 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Dayanışmanın gücü... “Efendim, hamile kız çocuğunun kemik yaşı 11 değil 17!” Bunu adeta savunma niyetine Bolu Valisi söylediğinde, tepkimi anında ortaya döktüm. (8 Ocak Pazar yazım). O erkektir; yaptığı “özrü kabahatinden büyük” hatayı, yanlışı hadi farkında değil ya da o bilinci, o vicdanı yok diyelim… Peki, ama çalışmalarını uzun süredir ilgiyle ve saygıyla izlediğim Bakan Fatma Şahin’in de aynı tümceyi sanki suçu hafifletir gibi dile getirmesine ne demeli? Z.Ç’nin, çocuk gelinlerin durumu, 13 değil de 16 yaşında hamile bırakılınca değişiyor mu? Onlar çocuk değil mi? Onların geleceği çalınmıyor mu? Bu aynen karakolda şiddet gören kadın için “Evet ama o kadın konsomatristi” denmesine benziyor. Yuh olsun! Ayırımcılığın bin kez daha vahim hale getirilmesine yuh olsun! Kadına yönelik şiddet, ülkemdeki genel şiddet ortamının bir uzantısı olarak da, insan hakları ihlali olarak da, yaygınlaşırken, derinleşirken... Aile içi cinayetler, “ensest” olayları, tecavüzler çoğalırken... Bütün bunfiziksel, sözel, aile içi, aile dışı, dayak, işkence, aşağılama, yok sayma, sömürme, ayırımcılık… Her tür şiddeti yaşayan farklı kadınlar, bir apartmanın farklı dairelerinde… En ciddi biçimde başlayan film, kadınların birbirleriyle dayanışması arttıkça, müthiş bir kara mizaha, sürprizlerle, şaşırtmacalarla gelişen öykülere ve giderek “absürdsaçmauyumsuz” yollara sapıyor. Ancak gerek bu kara mizah, gerek “İnsaf artık, yok deve!” dedirten gelişmeler ve film boyunca yüzünüzden eksilmeyen gülümseme, sizi olayın (erkek şiddetinin) vahametinden koparmıyor. O vahşet, o tehdit, o gerçek her an ense kökünüzde... Film dayanışmanın gücüyle sona eriyor. (Keşke final sahnesi bunca uzamasaydı!) Oyuncuların mükemmelliği, ayrıntıların zenginliği, çizilen tiplerdeki insan sıcaklığı filmin artıları. Sıradan, hafta içi bir gün, matinede izledim filmi. Salon yarı yarıya doluydu. Ve inanın, filmin sonunda hiçbir erkek izleyici ne kendisi için ne de hemcinsleri için endişe duydu; eyvah n’olacak bu erkeklerin sorunları demedi… Korkmayın, ‘Kurtuluş Son Durak’ sadece bir film! Gelecek Kuşakları Onat Kutlar’sız Bırakmanın Bedeli... Yaşlanmanın en somut göstergelerinden biri de sanırım belli bir karamsarlığın gittikçe yoğunlaşması. Aslında sinsi bir karamsarlık. Hatta, benimkisi gibi, kendisiyle genelde savaşılan da bir karamsarlık. İnsanın daha önceki hayat yıllarına yakıştıramadığı, “İşte buna asla izin vermemeliyim!” diye içinden tekrarladığı, fakat arada sırada, tekrarladıkça içine daha çok gömülür gibi olduğu türden bir karamsarlık. Tıpkı dün sabah uyanıp şöyle deyişim gibi: “Demek tam on yedi yıl geçmiş aradan. Yani tam on yedi yıl önce yeni bir güne gözlerimizi açtığımızda, artık Onat Kutlar’sız kaldığımız gerçeğiyle karşılaşmışız… Onu da almışlar bizden…” Yalnız bizden mi? Bundan böyle ya da ondan sonra, bu ülkenin gelecekteki bütün kuşaklarının elinden. Bombalı bir cinayet, göz kamaştıran bir aydınlığı, bir aydınlanma neferini daha karanlıklara boğmuş. Bir zamanlar almış olduğum hukuk eğitiminin de etkisiyle, bir soru çörekleniyor kafamda: Bir ülkenin elinden aydınlarını almak ve böylece geleceğini karartmak diye bir suç olsaydı, cezası ne olabilirdi? Çünkü ceza yasalarında sadece “öldürme fiili”nin kaydı var; “bir toplumun geleceğini karartma” diye bir suça ise henüz rastlamadım. Bunları düşünürken aklıma başka bir şey takılıyor. Onat Kutlar, 2005 Şubatı’nda, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan “Gündemdeki Konu” başlıklı deneme kitabında, Kierkegaard’dan bir alıntı yapmış: “Batan bir devir, en az farkında olduğu şey yüzünden batar. Çünkü onun farkında olsaydı, batmazdı…” Alıntının arkasından, Onat Kutlar ülkenin haline bakıp sormuş: “Ne acaba en az farkında olduğumuz şey?” En az farkında olduğumuz ya da hiç olmadığımız şeyler arasında, zamanın uçsuz bucaksız akışı ile oranlandığında ancak “kısacık” diye nitelendirebileceğimiz bir cumhuriyet tarihinin hemen her sayfasında aydın kıyımlarının da bulunması olabilir mi? Söz gelimi, Bedrettin Cömert’ten başlayıp Ahmet Taner Kışlalı’ya, oradan da Onat Kutlar’a kadar yetişen, koskoca ve kanlar içindeki bir yelpazenin yeli ile süpürüverilenlerin arkasından ortaya çıkan dev boşluğun nerelerinde debelenmekte olduğumuz, sorulabilir mi? İlhan Selçuk, Onat Kutlar’ın andığım kitabına yazdığı önsözü şu satırlarla noktalamış: “Onat Kutlar omurgalı bir yazardı, belkemiğinden yoksun sürüngenlerden değildi. İnsan eliyle enlem ve boylamları çizilmiş dünyamızda doğrultusu hiç şaşmadı. Kolay gibi görünen bu erdemi koruyabilmek, sanıldığından çok güçtür. Yaşadığımız yıllarda pusulasını şaşırmış aydınlar öylesine çok ki elini sallasan ellisi, saçını sallasan tellisi… Yaşasaydı, daha neler yazabileceğini düşündükçe, yitirdiğimizin ne olduğunu çok daha çarpıcı biçimde duyumsuyorum…” Ve kitabının sonlarına doğru, bu kez Onat Kutlar’dan bir ses: “Sevgili dostlar, umutsuzluk benim işim değil. Ama galiba biraz geç kaldık.” Kurtuluş Son Durak lar üzerine kadın kuruluşları, insanüstü bir çabayla giderken... Şeker şurup gibi bir film çıktı karşıma: “Kurtuluş Son Durak!” yvah n’olacak bu erkeklerin hali? Senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı, yönetmenliğini oğlu Yusuf Pirhasan’ın yaptığı filmi nasıl eğlenerek izledim anlata E mam! Bu film, “Pembemor bir komedi”... Bu deyiş, filmin tanıtımlarında çok kullanıldı ama doğrusu “cuk oturuyor”. Tıpkı filmin baş karakterleri kadınlarımızın kullandıkları eşarplar gibi… Film, ülkemizdeki en yaygın soruna, kadına yönelik erkek şiddetine odaklanıyor. Şiddetin her türüne dikkati çekiyor: Psikolojik, Şiddete karşı şiddet mi? Filmi henüz görmemiş olanların seyretme tadını kaçırmamak için, hiçbir ipucu vermeden bir konuya açıklık getirmek istiyorum: Yoksa, erkek şiddeti karşısına kadın şiddetini mi koyuyor bu film? Birkaç gün önce Alper Turgut bu soruyu soruyordu bu sayfalarda… Ancak yalnız o değil, başkaları da bu yolun yol olmadığını vurguladılar. Elbet, şiddetin çaresi şiddet olamaz. Bence bu film erkek şiddetinin karşısına kadın şiddetini koymuyor. Nedenlerini şöyle sıralayabilirim: Şiddete karşı şiddetle karşı çıkılmasının yanlışlığı her an vurgulanıyor. Bu bir… Olaylar öyle bir “absürd” “gerçekdışı bir uyumsuzluğa” yöneliyor ki, eylemleri ve sonuçları değil, olsa olsa dayanışmaları örnek oluşturabilir durumuna geliyor. Bir an için durumu tersinden “okumaya” bakın: Filmdeki kadınlarla erkeklerin yerlerini değiştirin, o zaman kimsenin aklına böyle bir soru sormak gelmezdi. Öyle değil mi? Bugüne dek sinema dünyasında öyle çok erkek şiddetine alışmışız ki, acaba hiç sorgulamamamız ondan mı? Son olarak: Gülmecenin gücü, kimi zaman en ciddi soruna dikkat çekmekte çok daha etkili ve başarılı oluyor… Daha da son olarak, gülümseyerek içimden şöyle demek geliyor: Sevgili erkekler, korkmayın, bu sadece bir film… “Kurtuluş Son Durak”a emeği geçenleri kutlarım! [email protected] YAPI KREDİ AFİFE TİYATRO ÖDÜLLERİ 16. YILINDA BİRÇOK YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİNE İMZA ATTI ‘Alternatif jüri’ önerisi yatro Ödülleri yönetmeliğinde yapılan değişiklikleri duyurdular. Ülkemiz tiyatrosunun en önemli ödüllerinToplantıya katılanlardan, yönetmelikteki, den “Yapı Kredi Afife Tiyatödüle aday olacak oyunların, tiro Ödülleri” 16. yılına birçok yatro sezonu içinde en az 75 kişi? Yapılan birçok değişiklik yaparak girdi. lik bir salonda oynanması zorundeğişikliğe karşın, Yapı Kredi Sanat Danışmaluluğuna ciddi eleştiriler geldi. nı Haldun Dormen, Yapı Kreaday oyunların en az Alternatif tiyatro topluluklarının di Afife Tiyatro Ödülleri Seçi75 kişilik bir salonda ödül adaylıklarının dışında kalci Kurul Başkanı Tijen Par ve masına neden olan bu koşula bir oynanması Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülçözüm bulunması gerektiği vurzorunluluğu leri İcra Kurulu Başkanı Salih gulandı. Seçici kurula ek olarak, alBaşağa’nın ev sahipliğinde ternatif tiyatro topluluklarını izledeğişmedi. Bu önceki gün Hotel Les Ottoyen alternatif bir seçici kurulun mans’da bir sohbet yemeği dü konunun gelecek yılın oluşturulması ya da 75 kişilik sagündemine alındığı zenlendi. Yeni fikirlere altyalon sınırının 50’ye indirilmesi pı oluşturması amacıyla düönerildi. Dormen, Başağa ve Par belirtildi. zenlenen toplantıya tiyatro eleşbu önerileri bir sonraki yönetmetirmenleri, tiyatro yazarları ve lik için gündeme aldıklarını söygazeteciler katıldı. Dormen, Başağa ve Par top lediler. lantıda ilk olarak bu yıl Yapı Kredi Afife TiYapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri yönetCEREN ÇIPLAK meliğinde bu yıl yapılan bazı değişiklikler ise şöyle: Seçici kurul ve oylama kurulu üyelerinin görev süreleri 5 yıldan 3 yıla indirildi. Üyeler en fazla üst üste 2 dönem (6 yıl) görev yapabilecek. Seçici kurula tiyatro dünyasından genç isimler eklendi, seçici kurul üye sayısı 7’den 11’e çıkarıldı. Oylama kurulu üye sayısı ise 16’dan 20’ye çıkarıldı. Oylama kuruluna Yapı Kredi Tiyatro Kulübü’nden 2 genç isim eklendi. Böylece kurullarda farklı kuşaklardan kişileri bir araya getirerek, kurulların kendi içinde bir denge yaratması amaçlanıyor. Seçici kurula da bu yıl en az 30 oyun izleme zorunluluğu getirildi. Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü, Genç Kuşak En Başarılı Sanatçı ödülü olarak değiştirildi. Her yıl Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen ödül töreni, tiyatroseverleri ve aday oyunların sanatçılarını tam kadro olarak törene davet edebilmek amacıyla bu yıl Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Cemil Kavukçu ‘Sözünü Sakınmadan’da ? Kültür Servisi Sabit Fikir ve İstanbul Modern işbirliğiyle düzenlenen “Sözünü Sakınmadan”, 17 Ocak Salı günü saat 19.00’da keyifli bir söyleşiye daha ev sahipliği yapacak. Semih Gümüş ve Ömer Türkeş’in konuğu bu kez Cemil Kavukçu olacak. 80’li yıllardan bu yana Türkiye’de öykücülüğün dikkat çeken isimlerinden olan Kavukçu, 1987 yılında “Patika” adlı eseriyle Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü, 1996 yılında “Uzak Noktalara Doğru” adlı öykü kitabıyla Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’nı kazandı. 2009 yılında “Angelacoma’nın Duvarları” adlı anlatısıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nün sahibi olan Cemil Kavukçu, hem yenilikçi hem de geleneğin izlerini taşıyan bir öykücülük anlayışına sahip. ‘Babamın Sesi’ Rotterdam Film Festivali’nde ? Kültür Servisi “İki Dil Bir Bavul” filminin yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Zeynel Doğan’ın yeni filmi “Babamın Sesi” Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nin ana yarışma bölümüne seçildi. “Babamın Sesi” 25 Ocak 5 Şubat tarihleri arasında 41’incisi düzenlenecek olan festivalde dünya prömiyerini yapacak ve Altın Kaplan Ödülü için yarışacak. Senaryosu Orhan Eskiköy’e ait filmin başrollerinde Zeynel Doğan’la beraber annesi Basê Doğan ve eşi Gülizar Doğan yer alıyor. TÜYAP ÇUKUROVA 5. KİTAP FUARI’NDA BUGÜN Söyleşi: “Aydınlanmanın Bilgesi Prof. Dr. Server Tanilli” Konuşmacılar: Deniz Kavukçuoğlu, Turhan Günay, Ataol Behramoğlu Düzenleyen: TÜYAP Cumhuriyet Kitapları Yer: Çukurova Salonu Saat: 17.30 18.30 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle