25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2012 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan’dan, Selahattin Demirtaş’a yanıt ‘Onbaşı olmak şereftir’ Uludere katliamı ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi (II) Pazartesi yazımda ABD’nin, Başkan Obama tarafından “yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” nitelemeleriyle sunduğu, savunma bakanı Panetta’nın deyişiyle “stratejik bir dönüm noktasında” hazırlanan Yeni Savunma Stratejisi Raporu’nun ana hatlarını irdelemiştim. Rapor, ABD’nin güvenlik önceliklerinde, Avrupa’dan, Ortadoğu’dan Asya Pasifik alanına doğru, öncelikle Çin’i hedef alan bir kaymaya işaret ediyordu. Savunma stratejisinde “aynı anda iki büyük savaş kapasitesi” hedefi, yerini “bir büyük savaş ve bir yerel istikrar sağlama operasyonu kapasitesi” hedefine bırakıyordu. Güvenlik teknolojilerindeyse “siber uzay” ve “siber güvenlik” alanlarına, hava ve uzay güçlerine, denizaltılara, füze savunma sistemlerine, “IV. Kuşak savaşçılarına” (özel güçler, uzmanlar) doğru bir yönelim öneriliyordu. “QDR 2001” ve “Yeni Savunma Stratejisi” (2002) ABD’nin ekonomik, kültürel liderliğinin, çekiciliğinin kaybolmakta olduğunu kabul ederek, çıkarlarını, üstünlüğünü korumayı, bir başka rakip gücün yükselmesini engellemeyi, rakipsiz askeri gücünde dayanarak başarmayı amaçlıyordu. (ABD’nin savunma harcamaları kendisinden sonra gelen en büyük 20 ülkenin toplam savunma harcamalarından daha büyüktür.) Bu kabule dayanan bir liderlikten, “hegemonya” konumundan, kimseye aldırmadan tek başına davranabilen küresel bir imparatorluk kurma stratejisine geçildiği anlamına geliyordu. Bu geçişin ilk operasyon alanı olarak da “Büyük Ortadoğu” seçilmişti. Ancak, bu proje başarısız olmakla kalmadı, hegemonya kaybı sürecini hızlandırdı. Obama, başkan seçildiğinde, ABD’nin çekiciliğini, liderlik konumunu yeniden kazanarak bir “hegemonya restorasyonu” sürecini başlatabileceği beklentisi oluştu. Ancak Irak ve Afganistan’daki başarısızlıklara ek olarak, hem mali kriz, hem de Çin’in bir büyük güç olarak yükselme sürecinin başlamış olması, ABD’nin Çin’e mali bağımlılığı, bu restorasyon projesi umutlarını kısa sürede söndürdü. Şimdi karşımızda, bir “American Emporium” kurmanın, ABD hegemonyasını restore etmenin olanaksızlığını kabul etmiş, ama küresel çıkarlarını askeri üstünlüğüne dayanarak korumaya kararlı bir büyük güç var. “Yeni Savunma Stratejisi”, ABD’nin artık savunmaya çekilmeye başlayan konumunu koruyabilmek için “uzaktan dengeleme” stratejilerine giderek daha çok dayanmaya kararlı bir güç olduğunu düşündürüyor. Büyük güçler arası ilişkilerin, bir “hegemonya” altında kurulan “düzenden”, bir “güçler dengesi” ortamına geçmeye başlamasıysa, ekonomik mali kriz içinde çok tehlikeli bir döneme girilmiş olduğunu düşündürtmektedir. Tazminata utanç zammı İLHAN TAŞCI ANKARA Uludere’de yaşamını yitiren köylülerin yakınlarına ödenecek “terör tazminatı”na, memur maaş katsayısındaki artışla birlikte kişi başına 604 lira “zam” yapıldı. Köylülerin yakınları “terörle mücadele amaçlı bir eylem” sonucunda öldükleri için “Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Yasası” hükümleri işletilecek. Bu çerçevede Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu toplanarak, ölen her bir köylü için, yasal mirasçılarına ne kadar tanzimat ödeneceğine karar verecek. Yasa gereği, illerde oluşturulan bu komisyonlar memur katsayısının 7 bin gösterge rakamı ve ortaya çıkan bu miktarın da 50 katına kadar ödeme yapılmasını kararlaştırıp ölenin mirasçıları ile sulhname imzalanmasını sağlayabiliyor. Bu durumda oluşturulacak komisyon, ölenlerin yakınlarına, 22 bin 561 lira tazminat ödenmesini önerebilecekti. Bakanlar Kurulu’nun belirlediği yeni memur maaş katsayısı 0.06446’dan 0.066187’ye yükseldi. Bu durumda, yaşamını yitirenlerin yakınlarına ödenecek en fazla tazminat bedeli 23 bin 165 liraya yükselmiş oldu. VALİLİK: ÖLÜ SAYISI 34 Şırnak Valiliği’nden yapılan açıklamada Uludere’de 28 Aralık 2011 tarihinde meydana gelen olayda yaşamını yitirenlerin sayısının 35 değil 34 olduğu belirtildi. Açıklamada, “Hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ilgili olarak daha önce ayrı bir müteveffa vatandaşımıza ait olduğu değerlendirilen uzuvların, medfun iki vatandaşımıza ait olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede nihai bilgiler sonucunda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 34 olarak belirlenmiştir” denildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığı’nın da dava edeceğini açıkladığı BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Onbaşıdan daha değersiz” sözlerine, “Değil general, onbaşı bile olmak bu toprakların tamamında bir gurur bir şeref vesilesidir” diye karşılık verdi. Erdoğan, partisinin grup toplantısında BDP’yi Uludere’de 35 sivilin öldürülmesi sonrasındaki olaylar ve onbaşı tartışması çerçevesinde sert bir dille eleştirdi; Irak ve Cezayir ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan şunları söyledi: Genelkurmay Başkanımıza hakaret etmek açık söylüyorum densizliktir. Onbaşı olmak bu toprakların tamamında bir gurur vesilesidir. Sen onbaşıları tanımıyor olabilirsin. Silahlı efendilerine sor, onlar onbaşıların kahramanlığını sana çok güzel anlatırlar. Onbaşılar bizim canımız ciğerimiz. Değil TSK’de onbaşı olmak, sana uşaklığını yaptığın terör örgütünde on tane koyun bile emanet etmezler. Haddini bileceksin. Apo ne diyor bunlar için? ‘Şarlatan, şovmen satılık saf, zırtapoz’ diyor. Biz demiyoruz lider olarak, hatta peygamber olarak söyledikleri Apo söylüyor. Kendi hür iradeleriyle hiçbir şey söyleyemiyorlar. Bunlar Kandil’deki şefle Saldırıya uğrayan kaymakama ödül Başbakan Erdoğan, İdareciler Günü kutlama ve ödül töreninde Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’a “başarılı idareci” ödülü verdi. Yavuz’un Uludere olayından önce ödül kazandığı bilgisinin kendisine verildiğini anlatan Erdoğan, “Doğu ve Güneydoğu’daki bazı illerimizde, terör örgütü ve onların uzantılarının başarıya tahammülsüzlükleri de bu olayda bir kez daha net olarak ortaya çıktı. Sivrisinekten kurtulmanın yolu, hepiniz biliyorsunuz ki tek tek haşaratı öldürmekten değil, bataklığı kurutmaktan geçer” dedi. ‘Geçiş’ ama nereye? rinden onay gelmeden ağızlarını açamazlar. Diyorlar ki “Güvencemiz silahtır.” Milletvekili elbisesini bunun için giydiniz, öyle mi? O zaman bu çatı altına niye geldin? Silahlı parlamenter sistem yok. O zaman sen de dağa çıksaydın. Bugün BDP’nin kapatılması gibi şeyler var. AKP Genel Başkanı olarak söylüyorum, kesinlikle tüzelkişiliklerin kapatılmasına karşıyız. Kişilerin suçlarını çekmesi lazım. Anayasa değişikliğinde partilerin kapatılması tarihe karışacakken biz parti kapatmayı önlerken ana muhalefet partisi kaçtı mı, kaçtı. BDP de kaçtı mı, kaçtı. Ama biz kesinlikle partilerin kapatılmasına karşıyız. Partilerin kapatılmasından yana değiliz. Eğer bir kişi suç işliyorsa hatasını kendisi çeksin. O partilere gönül vermiş kişilere suç vermek olmaz. Son dönemde yargıya intikal eden davalar hakkında bizim konuşma durumumuz yok. Kimse yargılananlar hakkında sonuç çıkmadan suçlu açıklaması yapmamalıdır. Ayrıca yargılayanlar haksız yargılananlar haklı sonucu da çıkarılmamalıdır. Biz AKP olarak süreci saygıyla izliyor ve adaletin ivedilikle sonuçlanmasını istiyoruz. Yargıyı etki altına alacak sözlerden herkes imtina etmeli. Bir kısım davalarda ortaya konulan iddialar, siyasi iktidarı alaşağı etmek gibi çok ciddi iddialardır. Türkiye’nin Eski manzaraları Bizim meselemiz kişilerle değil, demokrasi dışı zihniyetle hesaplaşmaktır. Siyasi zeminde yanlışları ortaya koyarken yargı kendi açısından hesap soruyor. Yeni Türkiye ileri demokrasiyle sivilleşmeyle şekilleniyor. 12 Eylül hakkında soruşturma başlatıldı biliyorsunuz. Bizim meselemiz kişilerle değil, bizim meselemiz darbeci, vesayetçi zihniyetledir. Darbeciler, andıççılar eski Türkiye’nin manzarasıdır. Başbuğ‘un tutuklanmasına tepki gösteren Bahçeli’den Silivri yorumu ‘Bekirağa Bölüğü’ne dönüştü’ ? Bahçeli, “Cumhurbaşkanı ve Başbakan terörist faaliyete göz yummuş, azmettirmiştir” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP lideri Devlet Bahçeli, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına sert tepki gösterirken, gelinen noktada Silivri Cezaevi’nin “mütareke yıllarında” siyasi ve askerlerin tutuklanıp konulduğu Bekirağa Bölüğü’nden farkı kalmadığını belirtirken, “hukuku iğfal eden yüzsüzlerin de Binbaşı Bekir’den hiçbir farkı kalmamıştır” dedi. MHP lideri Bahçeli, partisinin grup toplantısında Başbuğ’un tutuklanmasına sert tepki gösterdi. AKP’nin özel yetkili mahkemeleri “sindirme ve terbiye etme aracı” olarak kullandığını, hedef seçtiklerini de Silivri’ye gönderdiğini kaydeden Bahçeli, “Tecrübelerimiz, tehdidin yalnızca demokratik alan dışından değil, yanlış siyaset, taraflı adalet ve yaralı demokrasi tercihinin de en az darbeci zihniyetler kadar tahribat vereceğini göstermektedir” dedi. Bugün yaşanan sıkıntıda, 12 Eylül referandumunda verilen ve yargının siyasallaşması ve AKP’nin “dümen suyu”na girmesinin yolunu açan “evet” oy CHP’den rapor: ‘Bakanlar istifa etmeli’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Uludere’de inceleme yapan CHP’lilerin hazırladığı raporda, “hükümetin olayın sorumluluğunu üstlenmesi İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ile Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın hemen istifa etmesi ve haklarında gensoru verilmesi” gerektiği vurgulandı. Uludere’ye giden CHP milletvekillerinin hazırladığı raporda “olay öncesi kaçağa gidenlerin olduğunun herkes tarafından bilindiği, kaçakçıların 70 katır ile dönmesinin de gelenlerin terörist değil, kaçakçılar olduğunu bilinebilir hale getirdiği, bombardıman boyunca köylülerin yardım isteyen telefonlarına askerlerce yeterli duyarlık gösterilmediği, operasyon bittikten sonra ambulansların gelmemesinin ölü sayısını arttırdığı” saptamalarına yer verildi. Raporda, TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması istenirken şu önerilere de yer verildi: “35 ölünün sorumluları açıklanmalı ve haklarında dava açılmalıdır. Ölenlerin ailelerinden derhal özür dilenmelidir. Olay hakkında askeri yetkililer hakkında geçiş noktalarının tutulması sebebiyle idari soruşturma açılmalıdır. MİT ve istihbarat teşkilatlarının ve bölgede faal ajanların olay günü istihbarat ve ihbar akışı, istihbaratların değerlendirilme yöntemi ve operasyon için düğmeye basılması süreci tüm şeffaflığıyla kamuoyuna açıklanmalıdır.” Devlet Bahçeli AKP’yi, darbe iddialarından çıkar sağlamakla suçladı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) larının büyük payı olduğunu kaydeden Bahçeli, “Bugün geldiğimiz aşamada, Silivri’nin mütareke yıllarındaki Bekir Ağa Bölüğü’nden, hukuku iğfal eden yüzsüzlerin de Binbaşı Bekir’den hiçbir farkı kalmamıştır. Bundan sonra tek eksik vardır, o da yeni bir Malta sürgünü için kolların sıvanmasıdır. Nasıl olsa AKP zihniyeti, tıpkı aynı anlayıştan türediği bedbahtlar gibi yabancı emellere teslim olmuştur. Ve istediği yerde, istediği gibi sürgün şartlarını oluşturabilecektir” dedi. Başbuğ’un “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla tutuklanmasını, TSK’nin “terörist imal ve üretim merkezi” gibi gösterilmesini “küstahlık ve mantığın iflası” olarak nitelendiren Bahçeli, 30 Ağustos resmi geçidinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “önünden geçen teröristleri neden fark edemediği” sorusunu yöneltti. Bahçeli, “Hem Başbakan, hem de sözü edilen şahsiyetin Genelkurmay Başkanlığı’na atanması için onay veren Cumhurbaşkanı terörist faaliyetleri bilinen bir komutana göz yummuş ve bir suç varsa iştirak etmişler veya azmettirmişlerdir” görüşünü dile getirdi. Başbuğ’un nerede yargılana cağı tartışmalarını da değerlendiren Bahçeli, anayasa ve Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş Yasası’na göre Başbuğ’un Yüce Divan dışında yargılanamayacağını kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül’ün “Hukuk düzeni içinde bir yargılama sürecine şahit oluyoruz” sözlerine de tepki gösteren Bahçeli, “Gül, herkesin hukuk önünde eşit olduğunu düşünüyor idiyse, sorarım sizlere, rahmetle andığımız muhterem Erbakan Hoca’yı mahkum eden hukuk kaideleri aynı iddialarla suçlanan Sayın Gül’e neden dokunamamıştır” sorusunu yöneltti. Uzaktan dengeleme stratejileri, “güçler dengesi” politikaları, büyük güçler açısından iki vektörden oluşan, son derecede patlayıcı bir dış politika ortamının şekillenebileceğini düşündürüyor. Birinci vektörde, rakip ülkeler arasındaki çelişkileri sürekli kaşıyan, yeni çelişkiler icat etmeye çalışan etkinlikler yer alır. Bu etkinlikler, gizli örgütlerin desteklendiği, istihbarat kuruluşlarının, askeri ve güvenlik bürokrasilerinin devlet politikalarını belirlemeye başladığı, hukuk düzeninin, “demokratik” teamüllerin hızla yok olduğu, Umberto Eco’nun “Prag Mezarlığı” yapıtında kurguladığından çok uzak olmayan bir dünyaya açılır. Böylece, rakiplerin, bölgesel sorunlar içinde boğularak, küresel hesaplara girecek bir konuma ulaşmalarının engellenmesi amaçlanır. Rakip ülkeler (egemen sınıfları ve rejimleri), ülke içinde veya bölgesel düzeyde desteklenecek, hatta yaratılacak, siyasi istikrarsızlıklar, çatışmalar, savaşlar aracılığıyla ekonomikaskeri kaynaklarını ve halkları gözünde meşruiyetlerini tüketmeye zorlanır. İkinci vektörde de, rakipler arasındaki çatışmalara son anda müdahale ederek avantaj elde etmeye yönelik, sürekli değişen ittifak arayışları yer alır. Böylece, giderek herkesin herkesle savaşmaya hazırlandığı, kaynaklarını, enerjisini bu çabalar içinde tüketmeye başladığı “Hobbesian” bir dünya “yeniden”(!) şekillenir... Raporda, İran ve Çin’in birlikte anılması, Suriye’de sürmekte olan istikrarsızlaştırma operasyonu, Hamas’a değinilmezken Hizbullah’ın vurgulanması, bu gelişmelerin en yoğun bir biçimde Ortadoğu’da yaşanacağını düşündürüyor. ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi ABD yönetimi “üstünlüğünü” işte böyle bir dünya içinde, böyle bir dünyanın oluşmasını hızlandırarak korumaya hazırlanıyor. Bu “yeni yönelim”, Bush dönemindeki savunma stratejisi söz konusu olduğunda, en azından iki alanda sürekliliğe işaret ediyor. Birincisi, esas olarak askeri güce dayanma, dış politikayı militarize etme çabası, bu “yeni yönelimde” de belirleyici. İkincisi, yeni savunma stratejisinin, hızlı, ileri teknolojiye dayalı, ağlara bağlı küçük ama uzmanlaşmış savaş birliklerine verdiği önem, Donald Rumsfeld’in “Askeri Alanda Devrim” projesinin gerçekleşme sürecinde, Pentagon’un direncinin kırılarak ileri bir aşamaya geçildiğini düşündürüyor. ‘Güçler dengesi’ politikası... ‘Yenilik’, süreklilik Kışanak, Erdoğan’ın ‘Başbuğ tutuksuz yargılansın’ açıklamalarını eleştirdi Hilmi Özkök: Başbuğ’un hedef alındığını düşünmedik İZMİR (AA) Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, “2008 yılında İzmir’de meydana gelen patlamayı gerçekleştirenlerin, o gün kendisini ziyaret eden eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’u hedef aldığı” yönündeki iddiaya ilişkin, “Bir olay oldu Yağhaneler’de. Olayın İlker Paşa’yla ilgili olduğuna dair bir düşüncemiz ve değerlendirmemiz olmamıştı” dedi. Özkök, Orgeneral Başbuğ’un kendisini ziyaret ettiğini ancak tarihi tam olarak hatırlamadığını söyledi. Özkök, ziyaretin “olağan bir ziyaret olduğunu” dile getirdi. ‘Mesai arkadaşının yanına git’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan “mesai arkadaşım” diye söz etmesini ve “tutuksuz yargılanması” temennisinde bulunmasını eleştirerek “Sayın Başbakan mesai arkadaşına ihanet etme, o içeride sen de onun yanına git” dedi. Kışanak, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Uludere’de 35 sivilin katledildiği olayın üzerinden 13 gün geçtiğini anımsatarak bu olayın sorumluluğunun doğrudan AKP ? Uludere’de 35 sivilin katledildiği olayın sorumluluğunun doğrudan AKP hükümetinin üzerinde olduğunu ifade eden Kışanak, “Ordu yaptıysa bunun sorumluluğu hükümete ait demektir” dedi. hükümetinin üzerinde olduğunu ifade etti. Kışanak, “Ordu yaptıysa bunun sorumluluğu hükümete ait demektir” dedi. Başbuğ’un tutuklanmasını da değerlendiren ve “önemli” bulduklarını belirten Kışanak, Türkiye’de uzun tutukluluk sürelerinin büyük sorun olduğunu, binlerce insanın da bunun mağduru olduğunu ifade etti. “Parlamentonun iradesinin uzun tutukluluk nedeniyle tutsak” olduğunu ve hâlâ milletvekillerinin tutuklu olduğunu anımsatan Kışanak, durum böyleyken Başbakan Erdoğan’ın Başbuğ’un tutuksuz yargılanması talebinde bulunmasının dikkat çekici olduğunu ifade etti. Kışanak, “Başbakan bir gün ‘bu milletvekilleri Meclise gelsin’ demedi, ama Başbuğ tutuklandı, ikinci gün ‘Tabii ki arzumuz tutuksuz yargılanması, mesai arkadaşım’ diyor. Başba kan! Bu ülkede özgürlüklerden yararlanmak için senin mesai arkadaşın mı olmak lazım? Hamili kart verecek ki vatandaş olarak haklarımızdan yararlanalım” dedi. Eylem planları ve andıçların Başbakan Erdoğan’ın bilgisi ve imzası dahilinde üretilen “hukuk dışı uygulamalar” olduğunu savunan Kışanak, “Bizi susturmak için beraber çok mesai harcadılar. Bunun için mesai arkadaşı. Sayın Başbakan! Mesai arkadaşına ihanet etme, o içeride sen de onun yanına git. Orada tek başına bırakma, yoldaşlık yap” diye konuştu. ‘Biz de işimizi yapalım’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP milletvekili Hakan Şükür’ün Lig TV ile aylık 150 bin TL’lik anlaşma yapmasıyla ilgili tartışmalar sürerken CHP’li milletvekilleri mesleklerini yapmak istediklerini belirttiler. CHP’den iki milletvekili, milletvekilliklerinin yanı sıra kendi mesleklerini yapmak için TBMM Başkanlığı’na başvuruda bulundu. CHP Milletvekili Kazım Kurt, daha önce serbest avukatlık yaptığını belirterek ancak milletvekili olduktan sonra bürosunu kapattığını söyledi. “Hakan Şükür’e izin verdilerse bana da versinler” diyen Kurt, Avukatlık Yasası’nda buna engel hüküm bulunduğunu söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle