17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 4 EYLÜL 2011 PAZAR 12 ormanlar, Cenneti yemyeşilanlatıp pırıl pırıl kaynaklar, rengârenk kuşlarla yapın’ emrini verdi. Binlerce ormancı çalışanın bulunduğu, ormancılığın tarihini, birikimini ve belleğini yok edecek bu yaşamsal karar, nasıl olup da birkaç yetkili tarafından alınabilir? Yerleşkeyi boşaltın emri verenler, nereye taşınılacağını bile söyleyememektedirler. Türkiye’nin en eski herbaryum*larından birisi olan Araştırma Herbaryumu, basım ünitesini, laboratuvarları, kitaplıkları, ağaçlandırma alanı ve tescil edilmiş 3 adet anıt ağacı gözden çıkaranlar; bu sorumluluğun altından nasıl kalkacak, meslektaşlarının ve halkın yüzüne nasıl bakacaklar? Şeffaf olacağız, sivil toplumun görüşlerini alacağız söyleminin açılımı bu mudur? ‘Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiyoruz’ söylemi; yılların emeği, alın teri, toplumun ortak varlığı olan değerleri dağıtmak anlamına mı gelir? 1937’de devlet orman işletmeciliğine geçişte ilk olarak kurulan Karabük Orman İşletmesi alanının TOKİ’ye devriyle başlatılan süreç; günümüzde Orman Genel Müdürlüğü’nü de ‘arsa ofisi’ konumuna getirmiş bulunmaktadır. Bozkır yeşertilerek başkent Ankara’nın en önemli yeşil alanlarından birisi durumuna getirilen Gazi Yerleşkesi, başkent halkı ve orman çalışanları hiçe sayılarak yok edilemez. Yok edilişine seyirci kalınamaz, kalmayacağız.” Ahmet Demirtaş Kırsal Çevre Yönetim Kurulu Başkanı yeryüzünde orman görünce yakıp yıkarak betonlamak, kaynak bulunca pisletip kokutmak ve kuş görünce vurmak, Türklere ve Kürtlere özgü bir cehennem sevdası mıdır, yoksa Orta Asyalı, Ortadoğulu bir çöl insanlığının DNA kalıntısı mı, asla çözemedim. Geçen hafta ABD’nin Virginia eyaletini sallayan deprem anını televizyonda seyrettim, polis binalardan fırlayan insanları, “Parka gidin!” diye yönlendiriyordu. Düşündüm ki, depremini bekleyen İstanbul’un merkezinde park bırakılmadı. Nerede bir ağaçlık görseler, hemen parselleyip gökdelen dikiyorlar. Taksim Gezi’deki yegâne ağaçlık alana da ortasına cami yapabilmek için, Osmanlı taklidi bir kışla konduracaklar! İstanbul böyle de başka kentler farklı mı? Buyrun, Ankara’da hazırlanan kıyımı, çevreci bir dernek başkanının kaleminden okuyun: “Ormanlar, halklardan önce vardı. Halkları çöller izl edi.” F.R. CHATEAUBRIAN D Beton Zebanileri Fotoğraf: MERVE AKSÖYEK 2 “Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Gazi Yerleşkesi 1950’li yıllardan günümüze uzanan süreçte oluşturuldu. Yerleşke, yönetim ve hizmet binalarının yanı sıra; çeşitli ağaç ve ağaççık türlerinin yer aldığı güzel parklar ve ağaçlık alanlar kapsamaktadır. Gazi Yerleşkesi, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) sınırları içindedir. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 2.6.1992 tarih ve 2436 sayılı kararıyla ‘Doğal ve Tarihi Sit’ olarak tescillenmiş, 7.5.1998 tarih ve 5742 sayılı kararla ‘1. Derece Doğal ve Tarihi Sit’ ilan edilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü, 1. derece doğal ve tarihi sit olan yerleşke için Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılması gerekçesiyle bir çalışma başlattı. TMMOB’nin yapılan çalışmanın hukuka uygun olmadığını ortaya koyması sonucunda, plan yapımını Ankara Büyükşehir Belediyesi üstlendi. 29 Nisan 2011 tarihinde belediyede yapılan Koruma Amaçlı İmar Planı bilgilendirme toplantısı da yasa ve yönetmeliğe uygun olmadığından toplantıya katılan 15 kişi tarafından tutanak düzenlendi. İlgili belediye uyarıları dikkate almadığı gibi hukuksuzluğu görmezden gelerek planı yaptırdı. Planın askı süresinde TMMOB Şehir ve Bölge Plancıları Odası itirazda bulundular. OGM’nin başvurusu üzerine 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit olan yerleşke, 10.8.2011 tarihinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla ‘3. Derece Doğal ve Tarihi Sit’ konumuna indirgendi. Böylelikle yerleşkeyi yapılaşmaya açmak için bütün engeller kaldırıldı, kolaylıklar sağlandı. OGM yetkilisi, birim sorumlularını toplayıp ‘bayramdan sonra taşınacak biçimde hazırlığınızı 009 yerel seçimlerine bir yıl kala, AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin keyfi uygulamalarından şikâyet eden esnaf dostlarımı, bıkmadan, usanmadan uyarmaya çalıştım: “Sizin işyeriniz, ekmek tekneniz Beyoğlu. Ama hiçbiriniz Beyoğlu seçim bölgesine kayıtlı değilsiniz ve burada oy vermiyorsunuz. Eğer belediyenin uygulamaları hakkında söz sahibi olmak istiyorsanız, Beyoğlu’nda ikamet etmek ve oy vermek zorundasınız. Bu dediğimi yapmazsanız, bugün başınıza gelenler, yarın başınıza geleceklerin yanında hiç kalacak!” Beni sevdiklerinden hak verir gibi nezaketen dinleyen Beyoğlu esnafı, elbette ki sözüme kulak asmadı. Bugün, AKP’li belediyeler Asmalımescit’ten Cihangir’e, Fatih’ten Sultanahmet’e, işgaliye vergisini ödedikleri kaldırımlardan masalarını kaldırdı diye ağlıyor ve tabii ki sinek avlıyorlar. Oysa CHP’li belediyeler, salt esnaf değil, hepimiz için cehennemin ortasında birer özgürlük vahası. Sanırım artık, ne demek istediğim anlaşılmıştır. Bu Şehri stanbul ki… Şair Nedim 18. yüzyılda Sadrazam İbrahim Paşa’ya yazdığı “Kaside der vasfı İstanbul” adlı kasidesinde İstanbul’u öve öve bitiremez. Bir benzeri daha bulunmayan, ölçülemez değerdeki İstanbul’un bir taşına İran’ın tamamı feda olsun der: “Bu şehri Stanbul ki bimisli ü behadur, bir sengine yekpare Acem mülkü fedadur.” Nedim için İstanbul, iki deniz arasında eşsiz bir incidir; cihanı aydınlatan güneşle tartılsa buna layıktır: “Bir gevheri yektadur iki bahr arasında hurşidi cihantab ile tartılsa sezadur.” Tevfik Fikret için ise İstanbul “Sis” şiirinde dile getirdiği gibi “bin kocadan artakalmış bakire bir duldur”, ona “Ey bin kocadan artakalan bîveyi bakir” diye seslenir, sonra öfkesini gemleyemez, “Örtün ey facirei dehr” (Örtün ey dünya fahişesi) diye haykırır, “Örtün ve müebbed uyu!”. İstanbul “şiir yazdıran şehirdir”; Yahya Kemal Beyatlı’nın sevmediği, gezmediği hiçbir yeri yoktur İstanbul’un. “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul / Görmediğim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer…” (Aziz İstanbul) Orhan Veli Kanık gözleri kapalı İstanbul’u dinler: “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı / Serin serin Kapalıçarşı / Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa / Güvercin dolu avlular…” ‘ G ’ N O K T A S I K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] ÇYDD’nin Çevre Birimi “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nin (ÇYDD) çalışmalarına katılan “çağdaş yaşam gönüllüleri” için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettişlerince soruşturma başlatıldığını, gerekçesinin ise “sigortasız” çalıştıkları olduğunu hayretler içinde yazmıştım. (17 Ağustos 2011 Cumhuriyet) Bu “çağdışı”lığa bir açıklama henüz gelmezken ÇYDD’nin gönüllü çalışmalarını daha da arttıracak yeni bir yönergesini ayakta alkışlıyorum: “Çevre Birimi’nin Kurulması.” yönergeyle başlayacak çalışmalardan ötürü kimi SGK müfettişleri “işte yine sigortasızlar” diye ellerini ovuşturuyorlarsa vazgeçsinler. Şimdiye kadarki vahim soruşturmalardan birine daha hazırlanmaktansa, çevre için “anayasal görev”lerini anımsayıp ÇYDD’ye ceza yerine teşekkür mektupları yazsınlar... 20 yaşını geride bırakan ÇYDD aslında öteden beri doğal ve kültürel çevrenin yaşatılması eylemlerine katılmış, doğrudan kendisi de bu yönde etkinlikler düzenlemiştir... Ancak, geçenlerde yürürlüğe giren “ÇYDD Genel Merkez Çevre Birimi Yönergesi”, bu konuda “örgütlenerek çalışma”nın başlatılması açısından özel önem taşıyor. Yönergenin “amaç” maddesinde deniyor ki; “ÇYDD’nin ilkeleri doğrultusunda, küresel, ülkesel, bölgesel ve yerel çevre sorunlarına karşı, ekolojik dengenin korunması temelinde; tarihi, kültürel ve doğal çevre bilincini ve duyarlılığını geliştirmek, etkin kılmak, yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalar yapmak.” Bu amaçla oluşacak “birim”in yerel, ulusal ve uluslararası karar mekanizmalarını etkileme girişimlerinde bulunacağı da belirtilen yönergede, STK’lerle işbirliği yapılacağı vurgulanarak şu hüküm yer alıyor: “Çalışmalar genel merkez, şubeler ve çevre birimi eşgüdümüyle gerçekleşecektir.” Derneğin şubelerinde de “çevre komisyonları”nın oluşmasını öngören yönergeyi internet sayfasından edinebilirsiniz. Bu yönergenin “çevreye duyarsız yasa ve KHK’lerin ardı ardına çıkartıldığı bir dönemde” yürürlüğe girmesi ise ÇYDD’nin “çağdaşlık hedefi”ndeki tarihsel varlığını daha da güçlendiriyor. İstanbul işte böyle bir kenttir; insanı büyüleyen, kendine âşık eden, kendini özleten, kimini çıldırtan, öfkelendiren ama yine de kendinden vazgeçirtmeyen bir kent. Bir İstanbullu için o bir dünya incisidir, eşi benzeri bulunmayan güzellikte bir inci. Ama “yaşanabilir” bir kent değildir artık; yaşanabilir bir kent olmaktan epey zaman önce çıkmıştır, çıkarılmıştır. Bir kentin yaşanabilir olması için güzelliği yeterli değildir çünkü. Kent bağlamında yaşanabilirliğin yaşama koşulları, siyasal ve toplumsal istikrar, suç oranı, sağlık hizmetleri, kültürel etkinlikler, çevre, eğitim, altyapı gibi belirli evrensel ölçütleri vardır. Merkezi Londra’da bulunan “Economist Intelligence Unit (EIU)” adlı araştırma kuruluşunun 2011 yılı verilerine göre İstanbul, değerlendirilen 140 kent arasında ancak 109. sırayı alabildi. Değerlendirmede ilk 10’a giren kentler, sırasıyla Melbourne (Avustralya), Viyana (Avusturya), Vancouver (Kanada), Toronto (Kanada), Calgary (Kanada), Sydney (Avustralya), Helsinki (Finlandiya), Perth (Avustralya), Adelaide (Avustralya) ve Auckland (Yeni Zelanda). En gözde ABD kenti olarak Honolulu 26. sırada kendine yer bulurken, Londra 53.’lüğü, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle beş sıra düşen Atina ise 67.’ciliği aldı. Arap baharı da sıralamada değişikliklere neden oldu. Bir önceki raporda 107. sırada yer alan Libya’nın başkenti Trablus 135. sıraya geriledi, yoksa İstanbul’un iki sıra önünde olacaktı. Bu tür araştırmaların sonuçları insanı hüzünlendiriyor. Ne var ki elin insanı acımasız ölçüde gerçekçi bakıyor dünyaya. Bu sayılar gösteriyor ki kentin dört bir yanına beş yıldızlı oteller, gökdelenler dikmek, kıyılarını betonlaştırmak; kırlarını, su havzalarını yapılaştırmak, Boğaz’ı köprülerle donatmak, dev alışveriş merkezlerini çoğaltmak; Taksim’deki, Beyoğlu’ndaki, Asmalımescit’teki kaldırım kahvelerini, lokantalarını iş makineleriyle dağıtmak İstanbul’u yaşanabilir kılmaya, yaşam kalitesini yükseltmeye yetmiyor. Bu kentte tekerlekli sandalyeye zorunlu engelliler sokağa çıkamıyorlar, çünkü kaldırımları engelli. Bu kentin yaya geçitlerinde insanlar karşıdan karşıya geçemiyorlar, çünkü sürücüler eğitimsiz. Bu kentte kadınlar şortla otobüse binemiyorlar, çünkü çıplak bacak gören erkekler bir anda hayvanlaşıyorlar. Bu kentte karanlık bastırınca arka sokaklarda dolaşmak olanaksız, çünkü malınız da, canınız da güvende değil. Bu kentin parklarında sevgililer el ele tutuşamıyorlar, çünkü her yer gönüllü ahlak zabıtası dolu. O zaman İstanbul kendine dünya kentleri yaşanabilirlik değerlendirmesinde ancak 109. sırada yer buluyor. İstanbul adına yazık! İstanbul’u yönetenler adına ise çok büyük ayıp! Örgütlü mücadele Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY Ama önce şunu anımsatalım ki SGK bu birimde çalışanları da “neden sigortanız yok” diye sorgulayacak olurlarsa, hem Türkiye’nin onayladığı ve “yasamız” niteliğindeki uluslararası çevre sözleşmelerine, hem de doğrudan anayasamıza karşı açıkça “suç” işlemiş olacak... Çünkü aynı hukuk belgelerine göre çevre koruma çalışmalarına “gönüllü” katılımlar da devlet tarafından kolaylaştırılması gereken bir insanlık görevi... Yani devlet, kendi sorumluluklarını yerine getirirken vatandaşların yükümlülüklerini yaşama geçirmelerini de destekler. Nitekim çevreye zararlı karar ve uygulamalara yurttaşların dava açabilme haklarının olması da bu konudaki “gönüllülük ilkesi”nin hukuksallığını kanıtlar. Bu nedenle, bu UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1/ Akdeniz Bölge 1 si’nde yetiştirilen ve lezzetli kökleri 2 sebze olarak kul 3 lanılan bir bitki. 2/ 4 Bira yapmak için 5 çimlendirilip kurutularak hazırlan 6 mış arpa... Zerdüşt 7 dininde ateş tanrı 8 sı. 3/ Oyunda cezalı çocuk... Yük 9 selme, yücelme. 4/ Eski 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Mısır’da güneş tanrısı... 1 Ç A Ğ A NO Z K Birçok geleneksel top 2 İ L P A P A R A lumda yer alan temel ak 3 raba topluluğu. 5/ Bir M Y A N M A R D 4Ç A R E R A T E duvarın başını ya da iki 5 İ N İ E T A Ş duvarın köşesini oluştu6M A F İ Ş K R ran gömme ayak... Kütahya’nın Simav ilçesin 7 K A M İ K A Z E N A K A R A T de bir kaplıca. 6/ İzmir’in 8 T 9E C E L S E N A bir ilçesi... Nişan. 7/ Geleneksel Türk evlerinde, bir yüzü bahçeye açık olarak düzenlenen büyük mekân... Temel, esas. 8/ Türk halk şairlerinin etkisinde yetişen Ermeni asıllı âşıklara verilen ad... Kimi hastalıklarda yüzde, ellerde ve ayaklarda görülen şiş. 9/ Yaprak ve çiçekleri halk hekimliğinde kullanılan otsu bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gümüşhane’nin 17 km kuzeydoğusunda yer alan ünlü bir manastır... Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden yukarı olan dirlik. 2/ Tarlayı sürmeye yarayan tarım aracı.... Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi. 3/ Güreşte bir oyun... Divan edebiyatında, dört dizeden oluşan bir şiir türü. 4/ Argoda esrar... Ateş karıştırmaya yarayan, eğri uçlu demir çubuk. 5/ Vilayet... Litvanya’nın plaka imi. 6/ Filika büyüklüğünde bir deniz teknesi... Yanarken güzel koktuğu için tütsü olarak kullanılan bir ağaç. 7/ Özen... Bayağı, sıradan. 8/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Yakası kürklü ve kolsuz kaput. 9/ Mesafe... En çok, en büyük. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle