17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon Y Giresun Y Ankara B 27 26 25 25 30 30 30 23 22 25 22 23 24 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B Y PB Y Y Y Y Y 24 23 22 32 33 31 30 30 29 28 21 18 19 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte A Madrid B Viyana B 14 14 16 23 18 21 23 21 24 18 26 28 22 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam A A A B B B B B B B Y B B 24 23 27 24 21 13 23 29 19 29 20 32 32 Ülkemizin doğu kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu, Doğu Anadolu’nun güneydoğusu, Güneydoğu Anadolu’nun doğusu ile Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Hopa, Kars ve Bingöl çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. 27 EYLÜL 2011 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Uçağın sürekli konuğu gazetecilere, Hürriyet, Zaman, Yeni Şafak gibi Başbakan’ın özel uçağına sürekli konuk olanlara yeni isimler katıldı. Örneğin bunlardan biri, Kanal D’nin yönetmeni, ana haberlerin değişmez yıldızı Mehmet Ali Birand. RTE’nin Amerika’dan ayrıldığı gün ABD gezisini yorumladı. Başbakan; BM, Obama, Suriye, İsrail... aklına hangi devlet veya başkanı gelirse hepsini bir güzel fırçalamış. TV’lerde konuşmayı, ertesi günü medyadaki övgüleri (örneğin Hürriyet’te Enis Berberoğlu’nun New York’tan “dünya bu sese kulak vermeli” diye özetlenebilecek yorumunu) izleyen Müslüman halkımız da İslam ülkelerinin fatihi, BM’de kimi devletlere fırça atan RTE’yi alkışlıyor. Tabii medyamız Amerikan basınında ObamaRTE ilişkilerine değinen bilgilerden habersiz görünmeyi yeğliyor. Örneğin New York Times gibi ağırlığı olan bir gazete, (22.9.11’de) Obama’nın RTE’nin dostluğunu kazanmaya çok çalıştığını ama başaramadığını yazarken, ABD Başkanı’nın “özel görüşmelerde RTE için sert sözler kullanmaktan da kaçınmadığını” özenle belirtiyor. Kimin umurunda? Halkımız ve medya; dünyaya kafa tutan (MHP liderine göre ‘dünyayı kurtaran adam’) rolündeki RTE’ye övgülerini esirgemiyor, destekliyor ya; ötesi hava civa! Başbakan’ın özel uçağı ile geziye katılan Mehmet Ali Birand, “RTE’nin New York’ta hemen her gün gece gündüz oradan buraya koşarak çoook yorulduğunun” altını çizdikten sonra, sözü özel uçağın yetersizliğine getirdi. Başbakan özel uçağında bugün üstü koltuk, çekme yatakta yatıyormuş. Ya’vu hem dünyayı kurtaracak, hem adını Türk kamuoyunun kafasına kazıyacak konuşmalar yapacak bir başbakana böyle küçük bir uçakla taa Amerika’lara gidip gelmek yakışıyor mu? Adeta işkence uygulanıyor! Medyatik yalakalık, yandaşlık o denli gelişti ki ülkemizde, sorsanız şimdi kimilerine: Uçakta RTE’ye reva görülen rahatsızlıkla aylardır tek başına hücrede yatan Mustafa Balbay, daha rahattır diye bir kıyaslama yapabilirler. Bu yorum yadırganmaz da! Şöyle fabrikadan yeni çıkmış, ısmarlama; geniş yatak odalı, bir de çalışma ofisi. Eşi Emine Hanım için dolaplar. Seçilmiş gazetecilere gündem yaratacak konuşmalar yapacak ayrı bir salon. Neden esirgeniyor RTE’den? Peşin fiyat değeri 600 milyon dolarcık, yeni uçağı hak etmiyor mu? Daracık hücreye benzer bir kabinde RTE, terörün ülkeye egemen kıldığı kasvetli havayı dağıtacak açıklamalar yaptı. Terörü sonuçlandırmaktan aciz kalınca, halka yeni, peşine takılacağı, tabii yeni umutlar vermeye özen gösteren açıklamalar… Bir kere martnisan aylarına dek terörün öldürmeye devam edeceğini Başbakan’dan öğrendik. Bu aylara kadar “hudut birlikleri kurulduğu zaman çok daha rahatlayacakmışız”. Çünkü bu aylarda 5 bin 100 kişilik “araziyi de halkı da tanıyacak olan” ilk hudut birliği eğitimini tamamlayacak ve… açıklamadan çıkan anlama göre teröristlerin önünü keseceklermiş! Başbakan demek istiyor ki, sıkın dişinizi martnisana kadar. Hudut birlikleri göreve başladı mı… terör daha az öldürecek, rahatlayacağız! Ama son sözü şu: “Siyasetle müzakerePKK ile mücadele.” Lakin, hemen “Kiminle müzakere edeceğiz, kiminle mücadele” diyen RTE, terörün “Siyasi ayağı iki parça. Dağ kadrosu iki parça” diyor, ama kendi sorularını kendi yanıtlayamıyor. Kafiyeli politik saptamasının içi de boş kalıyor. Durum böyle ise siyasal görüşmeler İmralı ile mi yoksa Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile mi yürütülecek? Durmadan değiniyor, “Operasyonlar ancak PKK silahı bırakırsa durabilir” diyor. Oysa, PKK’nin silah bırakmasını istemekteki amaç, örgütün silahları teslim edip Kandil’den inmesi ise elbette gerçekleşmesi istenilen budur ama… Evet bir ama’sı var bu amacın. PKK, hükümetle yapacağı görüşmelerde temel dayatmalarını elde etmeden ne silahtan ne de terörden vazgeçer! Ateşkestim der, ama silah elde görüşme sonuçlarını bekler! Hava destekli kara harekâtı gerçekleşmedikçe, Kandil tamamen temizlenmedikçe ve çevresi sürekli denetim altına alınmadıkça, dillerinden düşürmedikleri söz gibi, “terörün asgari düzeye inmesini” beklemek.... ...kimi, yeni önlemlerle terörün önleneceğini topluma şırınga etmek, düşsel bir beklentinin gerçekleşmesine umut bağlamak anlamına gelmiyor mu? Obama’ya, Erdoğan “İsterseniz, gelip seçim mitinglerinizden birinde konuşayım!” dediğinde; tercümanın cebinde filan olmayı doğrusu çok isterdim. Obama gülsün mü, ağlasın mı şaşırmış. “Sabah”tan Erdal Şafak anlatıyor: New York’ta ObamaErdoğan görüşmesinin sonu. Erdoğan ayrılırken, “Bundan böyle seçim çalışmalarına ağırlık verirsiniz. Şurada 1314 ayınız kaldı” diyor… “Obama sıkıntılı, ‘Siz seçim sınavını bir kez daha başarıyla atlattınız. Ne mutlu. Benim işim sizin kadar kolay değil’” diye iç çekiyor.. Erdoğan da buna işte yazının girişindeki sözlerle yanıt veriyor. Obama ne diyeceğini bilemiyor ve afallıyor. Şafak, olayı kendisine nakleden “danışmana”; “Obama ‘Gel’ dese, Erdoğan gelir mi?” sorusunu yönelttiğinde şu karşılığı alıyor: “Vallahi de gelir, billahi de gelir ve Obama’ya destek için çatır çatır miting yapar.” “Erdoğan ve Topal Ördekler” başlıklı yazısını Sabah yazarı “Obama, Merkel, Sarkozy, Zapatero, hepsi topal ördek… Erdoğan, Batı dünyasının en güçlü liderlerinden biri” diyerek bitirmiş. (Sabah, 25 Eylül 2011) Topal Ördek Obama ve Erdoğan pırt, kolaylıkla el değiştirebilmesi”, “sistemin ne şartlar altında olursa olsun, kendi içinden iktidar alternatifleri üretebilmesi”… oluyor yalınkat demokrasi. Obama sakın ola; “Benim işim sizin kadar kolay değil!” derken… bunu düşünmüş olmasın? Erdoğan’a bakarken ABD Başkanı içinden “Aaah ah! Benim ki de seninki gibi bir ‘ileri demokrasi modeli’ olacaktı da; sen beni görecektin. Beni de senin gibi kimseler durduramazdı” diye hesap yapmış olamaz mı? “Topal ördeklerin” bir an önce yapması gereken şey aslında, “alelade, basit demokrasi”den, seri biçimde “ileri demokasi”ye geçmek olmalı…. Obama, Merkel, Sarkozy, Zapatero… başları kel mi? Onlar da “ileri demokrasi” yöntemleriyle, bulundukları konuma kendilerini tekrar tekrar seçtiremezler mi? Neden olmasın? İş ki bunu böyle yapmayı istesinler! leri demokrasiden nasip almayınca… Erdoğan, Ortadoğu’nun da en güçlü lideri değil miydi? Yukardaki tanım bence eksik kalmış. “Ortadoğu ve Batı’nın en güçlü lideri” betimlemesi kullanılmalıydı… Ama her neyse! Yazıda ben, gerçekte adı geçen öbür liderler için kullanılan “topal ördek” ifadesine takıldım. Sözü edilen isimlerin hepsi de hakikaten icabında gidici… Sıkıntısız üst üste iktidarlar ancak ve ancak neylersiniz, “ileri demokrasilerde” mümkün olabiliyor. Bildiğiniz düzayak demokrasilerde; seçmenler görev başına getirecekleri liderlere sandık başında, incir çekirdeğini doldurmayan; olduk olmadık nedenlerden ter döktürüyorlar. Başka sıfatlar almayan, sıradan demokrasilerin tarifi de bir bakıma zaten bu: “iktidarın zırt Çarlar ve sultanların dansı… “İleri demokrasi”yi gözleri kesmiyorsa; Rusya’da kullanılan “yönetilebilir demokrasi”yi hedefleyebilirler… “Yönetilebilir demokrasi” de biliyorsunuz “demokrasi uygarlığına” Putin’in yapmış olduğu bir katkı... Bizdeki gibi tıpkı… Rusya da öyle sıradan, kıy tırık bir demokrasi ile idare edilmiyor. İktidarın el değiştirmesinin neredeyse imkânsız olduğu Rus demokrasisine de ileri derecede gelişmiş bu “istikrar”(!) yönü münasebetiyle “yönetilebilir demokrasi” diyorlar. “Yönetilebilir demokraside”, aynı bizim “ileri demokrasi” modelimizde olduğu gibi “topal ördek” olmak şeklinde bir seçenek bulunmuyor. Bir kez lider oldununuz mu; Allah uzun ömürler versin… ölene dek… “emanetçiydi”, “kardeşimdi”… şuydu buydu… derken ilelebet lider kalıyorsunuz. Bakın Putin’e… 2024’e dek Allah yazdıysa bozsun!sürpriz yok. Planlar hazır, masada. Putin; 20002008 yılları arasında Rusya’nın zaten başında devlet başkanı olarak bulunmuş… İkiden fazla üst üste seçilmesine olanak vermeyen Rus Anayasası’nı hukuka büyük saygısından! zorlamamak adına; üçüncü turu “emanetçi” Medvedev’e bırakarak ardından “başbakanlık koltuğuna” çekilmiş. O arada nasıl olduysa, anayasa değişmiş. Dörder yıldan maksimum 8 yıl olan devlet başkanlığı süresi altışardan üst üste 2 defa! toplam 12 yıla çıkarılmış. Putin şimdi Kremlin’e geri dönüyor. Rusya Federasyonu Başkanlığı’na tekrar aday oluyor. 2012’deki seçimleri alması halinde ki eli mahkum alacak! 2024’e dek başkanlık koltuğunda.. toplam 24 yıl oturmuş olacak. 192853 yılları arasında, çeyrek asır boyunca Sovyet Rusya’nın kaderine hâkim olan Stalin gibi tıpkı… 2024’te Putin artık 72 yaşında olacak. Hayatta kalırsa, ardından Medvedev, “emaneti” bir 12 yıl daha devralıp büyük liderin misyonunu 2036’ya dek sürdürecek. “Yönetilebilir demokrasi”nin bu acayip pürüzssüz görev bölüşümü; “Çarların dansı” olarak adlandırılıyor. “Yönetilebilir demokrasi”nin düşman çatlatan iktidar valsini; bizler “Sultanların dansı” şeklinde uyarlamak şansına sahibiz…. Batı’nın “topal ördek” liderlerine kapak olsun! Bu da Devlet Eliyle şlenmiş Cinayet Geçen hafta ABD’nin Georgia Eyaleti’nde Troy Davis isimli bir zenci mahkum, 1989 yılında bir polisi öldürdüğü gerekçesiyle idam edildi. Dünyadaki çoğu devletin aksine ABD’nin kimi eyaletlerinde ölüm cezası hâlâ infaz ediliyor. Bu sefer de 21 Eylül’de Troy Davis’e iğne ile zehir zerk edilerek idam edildi. 22 yıl önce meydana gelen olayda Troy Davis’in gerçekten katil olup olmadığı konusunda ciddi şüpheler var. Onun aleyhine ifade veren dokuz tanıktan yedisi ifadesini geri almasına rağmen karar değişmedi, infaz gerçekleşti. Ama bu kez Papa 16. Benedict, eski ABD Başkanı Carter, eski bir FBI başkanı, hatta kimi muhafazakâr politikacıların da aralarında bulunduğu milyonlarca kişi bu idama karşı çıktı.Troy Davis idam edildi ama kamuoyunun vicdanında onun gerçek suçlu olduğu kanısında ciddi kuşkular var. Belki aradan bir süre geçtikten sonra ortaya yeni bulgular çıkacak ve Davis’in masumiyeti, böylelikle ABD’de devletin cinayet işlediği kesinleşecek. Bir masumun idam edilmesi halinde, artık olayın telafisinin mümkün olmadığı... İdam karşıtlarının çokça kullandıkları ama aslında marjinal olan bir savdır. Sallandıracaksın üçbeş kişiyi bak bir daha oluyor mu, zihniyetinin hâlâ egemen olduğu bir ülkede Troy Davis olayı vesilesiyle idamı tartışmalıyız derim. Evet, Davis olayında muhtemel olduğu gibi eğer sanık gerçekten suçlu değilse, “devlet eliyle cinayet işlenmiştir” denilebilir. Ama sanık gerçekten suçluysa da infazı başka türlü tanımlamamız mümkün değildir. İdam, yalnız sanığın suçsuz olma ihtimalinin olduğu hallerde değil, diğer ahvalde de meşru sayılamaz. İdam, cezanın kendisinden beklenen sonucu vermediği için gayri meşrudur. Kimi uzmanlar, cezanın asıl amacının caydırıcılık öğesi olduğunu söylerler. Ama yapılan araştırmalar idamın caydırıcı olmadığını kanıtlamıştır. Modern çağlardan önce, İngiltere’de yankesicilik suçuna ölüm cezası verilirken en fazla yankesicilik suçu nerede işlenirdi biliyor musunuz? Ölüm cezalarının aleni infaz edildiği o meydanlardaki törenlerde... Cezadan maksat mahkumun ıslah olması ise (ki, bunun ne kadar mümkün olduğu tartışmalıdır) bu da mümkün değildir. Çünkü idam ıslah değil, ifna eder. Devletin, idama bir ibret olarak başvurması gerektiği savını ileri sürenler ise insanları yanıltmaktadırlar. Gerçekten de ünlü yazar Albert Camus’nün bu adı taşıyan eserinde de belirttiği gibi, eğer devlet, idamın ibret olduğu konusunda samimi ise bunu neden alenen meydanlarda yapmıyor da gizlice dört duvar arasında infaz ediyor? Öyle yapıyor, çünkü artık kamuoyu aleni infazdan tiksinti duyuyor. Kısacası, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, idam, cezanın kendisinden beklediği amacı gerçekleştirmediği için, devlet eliyle işlenmiş bir cinayettir ve meşru değildir. Ne yazık ki, çağımız dünyasında bile, hâlâ kimi tutucu çevreler devlet eliyle işlenmiş cinayetlerden toplumsal fayda beklemektedirler. Ülkemizde idam kaldırılmış olmasına karşın, kimi tartışmalarda hemen idamın getirilip konunun göbeğine oturtulduğunu görüyoruz. ABD’deki son infazı bahane ederek, konuyu burada gündeme getirmemin nedeni de önümüzdeki günlerde tartışmanın yeniden ısınacağını tahmin edip sorunlara devlet eliyle işlenmiş cinayetlerle çözüm aramanın saçmalığını vurgulamak istememdir. Evet, idam cinayettir ve bunu her vesileyle tekrarda yarar vardır. Hopa beraat etti Erdoğan’ın Artvin’in ilçesinde düzenlediği mitingin ardından çıkan olaylarda örgüt progandasını yaptıkları iddia edilen sanıklar aklanırken dava da kapandı RECEP KAPUCU ERZURUM Başbakan’ın 31 Mayıs’ta Artvin’in Hopa ilçesinde düzenlediği mitingin ardından çıkan ve öğretmen Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili haklarında “terör örgütü progandasını yapmak” suçlamasıyla dava açılan 7 sanık beraat etti. Böylece Erzurum Özel Yetkili Mahkemesi’ndeki Hopa olaylarıyla ilgili dosya kapandı. Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın olayla ilgili başlattığı soruşturmanın ise sürdüğü bildirildi. Başbakan’ın mitinginde HES’leri protesto etmek isteyenlere polis, sert müdahale etmiş ve çıkan olaylarda Lokumcu yaşamını yitirirken sabaha karşı evleri basılan onlarca kişi gö zaltına alınmış, ülke genelinde 35 kişi tutuklanmıştı. Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, dosyayı Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiş, yedi kişi hakkında ise “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan dava açmıştı. Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4.5 yıl hapis istemiyle yargılanan Ali Aksu, Erhan Köse, Görgü Demirpençe, İbrahim Aksu, İdris Akbıyık, Önder Öner, Şafak Ustabaş dün ikinci kez hâkim karşısına çıktı. Savcı Mehmet Bayram, sanıkların terör örgütü propagandası yapmak suçundan ayrı ayrı beraatlarını istedi. Kararını açıklayan Mahkeme Başkanı Mustafa Kahya da sanıkların tahliyelerine karar verdi. ALTIOK’A ALEV ÖRGÜTLERDEN DESTEK stanbul Haber Servisi Pir Sultan Abdal Derneği, Hubyar Sultan Kültür Derneği, Dersim Dernekler Federasyonu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda Alevi örgütü, Sivas katliamında yaşamını yitiren şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok Akatlı’nın Doğuş Üniversitesi’ndeki işine son verilmesini, üniversite önünde düzenledikleri eylemle protesto etti. Gruplar adına açıklamayı Esra Öztürk okudu. Üniversite yönetimi ise Altıok’un karşılıklı olarak yapılan görüşmeden sonra ayrıldığını belirtti. BALKIZ’A SU KAST DD ASI ÇEBER’E ŞKENCE DAVASI Atabek suçlamaları reddetti HAT CE TUNCER ‘Zamanaşımına takılabilir’ H LAL KÖSE ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aydınlıkevler Harman Sokak’ta bir iş merkezinin altında bulunan marketteki doğalgaz tesisatında bakım ve onarım çalışması yapıldığı sırada patlama meydana geldi, 11 kişi yaralandı. Daha sonra markette meydana gelen patlamada 2 kişi daha yaralandı. C MY B C MY B Ankara’da patlama: 13 yaralı 2. Ergenekon davasında eski Emniyet Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’de bulunan “Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız’a tedhiş planı” olduğu iddia edilen belgede adı olduğu öne sürülen eski Elazığ Özel Harekât Daire Başkanı Ayhan Atabek savunmasını yaptı. 21 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen sanık, “Benim bilgim haricinde ismim kullanılmıştır. Şahin ile irtibatımızın olmadığı 29 Ağustos 2008’deki Behçet Oktay ile telefon kaydından anlaşılıyor” dedi. Tutuklu sanık İbrahim Şahin de söz alarak “Ali Balkız’a ‘Size suikastı önlendik’ demişler. Ama o adresten 8 ay önce taşınmış” dedi. Duruşmada tutuksuz sanık ve İbrahim Şahin’in halasının torunu Erdal Şahin’e de Balkız, Kazım Genç, Mesropyan, Minas Durmaz Güler’e suikast planları ididaları ile tutuklu sanık üsteğmen Taylan Özgür Kırmızı ile yaptıkları görüşmeler soruldu. Metris Cezaevi’nde tutuklu bulunan Engin Çeber’in işkenceyle öldürülmesinden sorumlu kamu görevlilerinin yargılandığı davada, son sözü yarın Yargıtay 8. Ceza Dairesi söyleyecek. Yargıtay kararı bozarsa, birçok sanık hakkındaki hapis cezaları zamanaşımına girebilir. Engin Çeber’in ölümüne neden olan 39 gardiyan, 3 cezaevi müdürü, 13 polis, 4 jandarma ve 1 doktor olmak üzere toplam 60 sanık, “iş kence sonucu adam öldürmek”, “eziyet”, “kasten yaralama”, “resmi evrakta sahtecilik”, “suçu bildirmeme” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından yargılandı. Dosya temyiz nedeniye Yargıtay 8. Ceza Dairesi’ne gönderildi. Çeber ailesi avukatları, dairenin bozma kararı vermesi durumunda, “işkenceyle adam öldürme” suçundan verilen ceza dışında, diğer hapis cezalarının zamanaşımına girme tehlikesinin olduğuna dikkat çekiyor. Katil zanlısı polise emniyet koruması H LAL KÖSE Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanı Alaattin Karadağ’ın 2009’da Esenyurt’ta polis kurşunuyla öldürülmesine ilişkin davada, emniyet, MOBESE kayıtlarını mahkemeye göndermiyor. Müdahil avukatları, “Mahkemeye bu konuda bir yanıt verilmiyor. Olay yerinde keşif yapılırsa birçok konu aydınlığa kavuşacak” dedi. Müşteki ağabey Abdullah Karadağ da “Kardeşimin katili tutuksuz yargılanıyor. Yargılamada mahkemenin taraf tuttuğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle