17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 SAYFA CUMHUR YET HABERLERİN DEVAMI İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon Y Giresun Y B Ankara 29 33 31 30 32 34 36 26 26 26 25 25 29 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B B B B B 29 28 25 32 34 33 34 35 32 34 28 23 23 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid B Viyana B 16 17 18 21 21 20 25 23 23 22 30 32 26 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B A B A B Y A A B A B A A 34 31 26 33 23 17 33 35 25 32 22 36 36 Ülkemizin kuzeydoğu kesimleri parçalı çok bulutlu, Trabzon, Rize, Artvin ve Giresun çevrelerinin aralıklı sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik beklenmiyor. 12 EYLÜL 2011 PAZARTES TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Eylül AKP’den, solcu askerlerin af başvurularına ‘12 Eylül fişleri’ gerekçesiyle red GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Mağdura ‘solcu’ ayrımı Nükleer Felaket Yaklaşırken... Sayın Enerji Bakan’ımızın Uzanların kendilerine yapılan haksızlıklara karşı ülkemize açtığı yüklü tazminat davasının reddedilmesindeki çabaları kuşkusuz alkışlanacak bir başarıdır. Ancak eğer sözü geçen firma yolsuzluk yapmışsa bunun dava sonucu reddedilmesinden çok, bu tür yolsuzluklara yol açan nedenlerin çok öncesinden önünün kesilmesi daha uygun olurdu. Ayrıca Enerji Bakanı’nın ülkemizi Uzanlara milyarlarca tazminat ödemekten kurtarılmasında gösterdiği hassasiyeti, devleti ülkesinde yaşayanları ile birlikte çok daha büyük zararlara uğratacağı artık tartışma konusu bile olmayan nükleer felaket konusunda göstermemesi düşündürücüdür. Burada sözünü etmek istediğimiz nükleer bir savaş değil. Ama en az onun kadar yıkıcı olacağı son 25 yılda patlak veren Çernobil ve Fukuşima facialarından sonra açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Tek farkı, nükleer savaş düşmanın ateşlediği füzelerden gelmesine karşın “nükleer bombaların”, üstelik para vererek topraklarımıza inşa ettirdiğimiz nükleer santrallardan gelmesi olasılığıdır. Çernobil’den ders almayan dünya, bugün Fukuşima felaketinden ders almak zorundadır. Ama rantçı santral sevdalılarının nükleer aşk gözlerini kamaştırmakta, gerçekleri görmelerini engelemektedir. Gerçekleri görmek istemeyenlerin başını, ne yazık ki bizzat Sayın Enerji Bakan’ımız çekmektedir. Bir süre önce konuyla ilgili bir toplantıya katılmak için gittiği Ukrayna dönüşünde sayın bakan, nükleere veda konusunda başta Almanya olmak üzere kimi Avrupa ülkelerinin karar aldıklarının yazılıp çizilmesini “Yok öyle şey” diye yanıtlamış, kimsenin nükleerden çıkmaya niyeti olmadığın yinelemiştir. Oysa Avrupa’nın nükleerden çıkmaya karar verdiği ortaya çıkınca ısrarından vazgeçmiştir. Japonya’da olup bitenlerin de bakanlık çevrelerinde yakından izlendiği söylenemez. Nitekim, Japonya’nın Sinop’a nükleer santral inşasından çekileceği aylar önce basınımızda yer alırken sayın bakan olayı çok sonra Japon resmi çevrelerinden öğrenmiştir. Japon nükleer faciasına böyle yaklaşılırsa, nükleer sevdalılar Japonya’nın Fukuşima’dan gördüğü devasa zararların üstünü örtmeye çalışmalarını normal karşılamak gerekmektedir. Deprem ve tsunamiyle birlikte gelen facianın yüzbinlerce ölüye ve kayıplara, inanılmaz boyutlarda maddi zarara yol açtığı; Uzakdoğu’nun teknolojik devinin anında büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığı nedense ayrıntılarıyla sergilenmez. O kadar ki, hiçbir gerekçe bizim nükleer santral tutkunlarını geri adım atmaları için ikna edemez. Örneğin Japonya, Avrupa’nın neredeyse tümü nükleer santral konusunda geri adım atmaya hazırlanırken bizim tutkunlar, hangi kriterlere göre seçildikleri kolaylıkla tahmin edilebilen dolar burslu, iş garantili, 500 genci nükleer uzman olarak yetiştirilmesi için Moskova’ya yollayarak işi sağlama alma telaşı içinde görünmektedir. Kanımızca acelenin nedeni; Japonlar, kendi ülkesinde görmek istemediği nükleer santralların komşu ülkelerde inşasında yer almayı ahlaki yönden içlerine sindiremedikleri için işten çekildiklerini açıklamışlardır. Çernobil’i yaşamış bir Rusya’nın böylesine tehlike arz eden bir işi nasıl kabul ettiğini anlamak kolay değil. Bizim ise güvenlik açısından üçüncü nesil olarak adlandırılan Fransız EPR santrallarının bile sanıldığı kadar güvenilir olmadıklarının tartışıldığı bir sırada Rusya’nın güvenilirliği kuşkulu eski teknolojisine yazılmamız, eğer ortada vazgeçilmesi olanaksız büyük rant beklentisi yoksa, hangi akla hizmettir? Sökümü yenisinden daha fazla para ve zaman gerektiren, ucuz görünen, ne ki olası bir faciadan sonra tamah eden ülkelere hesaplanması bile başdöndüren paralara patlayan nükleer enerjinin, bizim gibi bir ülkenin atıklarının masrafını bile kaşılaması kuşkuludur. Teknolojik yeterlilik konusunun ise bize yıldızlar kadar uzak olduğunu düşünüyorum. Herkesin çıkmak için sıraya girdiği modası geçmiş nükleer enerjiye girmekte, ülkemizin yığınla temiz enerji olanağı varken onca ısrar niye? AKP, yoksa İran gibi nükleer güç olmanın mı peşinde? ERDEM GÜL ANKARA AKP, 31. yıldönümündeki 12 Eylül’le ilgili çarpıcı bir icraata imza attı. Ordudan solcu oldukları ve sol eylemlere karıştıkları iddiasıyla atılan askerlerin haklarının iadesi için yaptıkları başvuruları, 12 Eylül yönetiminin fişlerini gerekçe göstererek reddetti. Üstelik AKP’nin gerekçe gösterdiği fişlerin, Sıkıyönetim Mahkemeleri tarafından suç olarak delil kabul edilmeyen “asparagas” dosyalar olduğu ortaya çıktı. AKP’nin ordudan irticai faaliyetler gerekçesiyle özellikle 28 Şubat ve sonrasında YAŞ kararıyla atılanlarla, sol eylemlere karıştıkları iddiasıyla 12 Mart ve 12 Eylül döneminde atılanlar arasındaki ayrımcılığın altından 12 Eylül dönemi fişleri çıktı. ‘A HM’YE DEK G DECEĞ Z’ Askeri Darbe Mağdurları (ADAM) Platformu Sözcüsü re’sen emekli Üsteğmen Rahmi Yıldırım, bu durumu “yargısız infaz” olarak nitelerken, başvuruları reddedilen askerlerin ayrımcılığı Askeri Yüksek dare Mahkemesi’ne, oradan sonuç alamazlarsa Avrupa nsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını bildirdi. SB’nin çifte standardı 28 Şubat süreci ve sonrasında atılan askerlerin başvurularını kabul ederek haklarını büyük ölçüde iade eden MSB, 12 Mart döneminde atılanların başvurularını reddetti, 12 Eylül döneminde atılanların başvurularına ise ya M nıt dahi vermedi. MSB, 1983’te Şırnak’ta vurulunca ilk sınır ötesi harekâtın yapılmasına neden olan, ancak 1984 yılında YAŞ kararıyla ordudan atılan ilk Güneydoğu gazisi Üsteğmen Ahmet Şener’in de aralarında bulunduğu 14 jandarma subayına da ret kararı verdi. Hak iadesi başvurusuna ret kararı verilen üsteğmenler Mehmet Yılmaz ve Selçuk Çivit, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, kararın gerekçesini öğrenmek için Genelkurmay Başkanlığı’na başvurdular. Yılmaz ile Çivit’e verilen yanıt, 30 yıl önce atılmalarına gerekçe gösterilen 12 Eylül fişlerinin peşlerini bırakmadığını ve MSB’nin ret kararına da gerekçe oluşturduğunu ortaya koydu. Yılmaz ve Çivit’in haklarının iade edilmeme kararına gerekçe olarak, “hakkınızda tesis edilen idari işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyeti” gösterildi. Genelkurmay Başkanlığı’nın verdiği yanıta göre, MSB’nin ret kararına dayanak gösterdiği üsteğmenlerle ilgili 2 Nisan 1984 tarihinde YAŞ’a sunulan ve oybirliğiyle kabul edilen ilişik kesme gerekçeleri şöyle sıralandı: “DEVYOL siyasetini benimsemek. Harp Okulu’nda ve Piyade Okulu’nda bulunduğu sürelerde çeşitli yayınlar okumak, tartışmalar yapmak, seminer ve toplantılara iştirak etmek. Harp Okulu’nda sol görüşü benimseyenlerin protesto Suçları bıyık bırakmak mahiyetindeki eylemlerine iştirak etmek. Piyade Okulu’nun yönetimine karşı devrimci dayanışma için bıyık bırakmak. J. Subay Okulu’nda uygulanan baskıları protesto için bıyık bırakmak. J. Komando Okulu’nda da faşist tutumu protesto etmek amacıyla derslerde pasif direnmelerde bulunmak. Yazılama, pullama, bildiri dağıtma, pankart asma, İstanbul Pendik Tren İstasyonu’na bomba koyma; Göztepe yolu üzerinde BP benzin istasyonu ve Bahariye’de kuyumcu soygunu eylemlerine katılmak.” YAŞ’ın üsteğmenler Yılmaz ve Çivit’in ordudan atılmalarına gerekçe gösterilen bu eylemlerle ilgili olarak ise İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı, 17.10.1984 tarihinde üsteğmenler hakkında takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararına karşın, aradan 30 yıl geçtikten sonra, Yılmaz ve Çivit’in darbezede asker yasasından yararlanmak için yaptıkları başvurular AKP hükümeti tarafından reddedildi. sorulardan biri şu: Yeniden 1990’lara mı dönüyoruz? Soru, içinde her şeyi barındırıyor. Ankara’nın gerilimini... Terör örgütünün meydan okuma densizliğini... Güneydoğu’dan gelen şehit cenazelerini... Toplumun “vatan sağ olsun” duygusuyla, “bu cenaze son olsun” dileği arasındaki arayışını... Güvenlik güçlerinin kararlılık gösterisi yarışını... 20 yıl aradan sonra birbirine çok benzeyen iki tablo! Elbette kimi dönemsel farklılıklar var ama; 1990’ların başındaki “çözüme yakınlık” umuduyla “şiddetin yükselişi” arasında yaşanan gitgeli bugün de görmüyor muyuz? Hükümet ve çevresi bu tartışmayı tümüyle reddediyor, “Bunun sözünü bile etmeyin. Bugün inisiyatif tümüyle bizim elimizde. Bu sorunu kökünden çözeceğiz. Bizim kararlılığımız hiçbir döneme benzemez” diyor. Biraz kara mizah ama, bu sözler bile o döneme benziyor. 1990’ların başında pek çok kilometre taşı var. O dönemi gazeteci olarak çok yakından izlemiş, yaşamış bir kişi gözüyle söylemek gerekirse, bence o kilometre taşlarından biri Güneydoğu’dan seçilen milletvekillerinin daha yemin töreninin ardından Meclis dışı kalmasıydı. O dönem SHP listelerinden seçilip HEP çatısı altında bir araya gelen milletvekilleri, Meclis’i “çözüm yeri” olarak değil, “kendilerini kanıtlama yeri” olarak gördüler. “Türkiye’de Kürtler vardır”ı, “onlar özgür iradeleriyle burada temsil edilmektedir’i parlamentodan haykıracaklardı, dünya âlem bunu duyacaktı. Buna karşılık dönemin başbakanı da teröre ödün vermemeyi, terör örgütüne anladığı dilden cevap vermeyi siyaset yapma yöntemi olarak seçti. Bunun gereğini yerine getirmek için de güvenlik güçlerine yaslandı, istedikleri desteği verdi. Sonrası malum... Durumun, gazetelerin haber merkezleri açısından görünümünü şöyle özetleyebilirim: Redaktör muhabirlerden birinin görevi, her akşamüzeri şehit haberlerini toplayıp tek haber haline getirmekti. Şehit sayısı 10’un altında ise iç sayfalarda, 10 civarında ise birinci sayfada olurdu. 15’in üzerine çıkarsa manşete taşınırdı ama başlık, bir alışmışlığı da içerirdi: “Terör yine azdı!” Keşke, 1991’deki o Meclis zeminine bütün taraflar gerçekçi olarak sarılabilseydi. Aradan 20 yıl geçti. Yukarıdaki cümlenin sadece zaman bölümünü çıkarıp, şöyle desek: Keşke Meclis zeminine bütün taraflar gerçekçi olarak sarılabilse! Sağduyu sahibi kesimlerin 1 Ekim 2011’de başlayacak yeni dönemden beklentisi bu değil mi? HEP’in yerine bugün BDP var. Selahattin Demirtaş’ın bütün Türkiye’ye hitap etmek gerektiğini düşündüğü zaman yaptığı konuşmayla, oturduğu koltuğu koruması gerektiğini düşündüğü zaman yaptığı konuşma arasında Kandil’den Kaz Dağları’na kadar fark var! Çiller’in yerine Erdoğan var. Çiller attığı her adımı devlet kurumlarına dayanarak atmıştı. Erdoğan ise hem terörü bitirmek hem de geleneksel devlet kurumlarını bitirmek istiyor. İki yıldır devletin en üst katlarından, hükümet saflarından dönem dönem şu sözü işittik: “Çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık... Aman bu fırsat kaçmasın!” Şimdi neye yakınız? Herkes Edirneli şehit babası Ercan Kerman’ın sözlerini bir kez daha okumalı, sorumlular dersler çıkarmalı. Bu kanın durması gerekiyor... Bunun için tek bir reçete yok... Ama kanın nasıl durmayacağını yıllardır yaşıyoruz. Kanı, kanla durdurmak olanaksız. Baştaki sorunun yanıtı da ortada. 1991 2011... Elde var terör... Elde var Meclis tartışması... Asparagas fişler stanbul ve Ankara’da binlerce yurttaş, gösterilerle 12 Eylül’ü lanetledi ‘Darbeciler yargılansın’ İstanbul Haber Servisi 12 Eylül askeri darbesinin 31. yılı Kadıköy İskele Meydanı’nda çok sayıda siyasi parti, sendika ve demokratik kitle örgütü temsilcisinin katılımıyla kitlesel gösteriyle protesto edildi. Darbecilerin yargılanmasını isteyen göstericiler, özgürlükçü bir anayasa talep etti. 12 Eylül askeri darbesini protesto etmek amacıyla dün öğle saatlerinde Tepe Nautilus Alışveriş Merkezi önünde aralarında BDP İstanbul Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Sabahat Tuncel, Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, 78’liler Girişimi Federasyonu, EDP, İstanbul Tabip Odası, İHD, TÖP, TUAD, SODAP ve SODEV’in de bulunduğu çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisi bir araya geldi. Kadıköy İskele Meydanı’na yürüyen göstericiler 12 Eylül’de yaşamını yitirenler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundular. Mitingte konuşan Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Erdoğan’ın “Diyarbakır Cezaevi duvarlarının dili olsa da konuşsa” sözlerine atıfta bulunarak,“Diyarbakır Cezaevi’nin duvarlarının dili olsa Başbakan’a benim dediğimi diyecektir. O dönemde de tek tip insan yaratılmaya çalışılıyordu, şimdi de öyle” dedi. Tertip komitesi adına açıklamayı okuyan Tahsin Yeşildere 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 31 yıl geçtiğini ve halen darbecilerin yargılanmadıklarını belirterek, hesap sormayan siyasileri kınadığını söyledi. Yeşildere, “12 Eylül darbesi ile bu ülke yüzleşmedikçe demokrasi gerçekleşmez”dedi. 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can da Türkiye’nin bağımsızlığa kavuşması için yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu vurguladı. Miting konuşmaların ardından İlkay Akkaya ve Agıre Jiyan’ın verdiği konserle sona erdi. 12 Eylül’ü yaratan komutanların yargılanmaları istemi komutanların maketlerinin üzerine asılan yaftalarla dile getirildi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) KONFEDERASYONLAR VE MESLEK ÖRGÜTLER : 12 EYLÜL AKP LE SÜRDÜRÜLÜYOR stanbul Haber Servisi D SK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından yapılan ortak açıklamada, “12 Eylül AKP ile sürüyor” denilerek “12 Eylül bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmalı ve başta Kenan Evren olmak üzere bütün 12 Eylülcüler yargılanmalıdır” talebinde bulunuldu. Türkiye Devrimci şçi Sendikaları Konfederasyonu (D SK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından 12 Eylül askeri darbesinin yıldönümü nedeniyle ortak bir yazılı açıklama yaptı. “Hesap sorulmayan 12 Eylül anlayışı demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir” saptamasında bulunulan açıklamada, “12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 31 yıl geçti. Fakat 12 Eylül hukuku hâlâ geçerlidir, hâlâ güncelliğini korumaktadır, 12 Eylül Anayasası temel hükümleriyle hâlâ yürürlüktedir. 12 Eylül yöneticileri tarafından çıkarılan yasalar ve kurumlar da bugün yürürlüktedir” denildi. Açıklamada darbeciler tarafından hazırlanan çalışma yasalarının 31 yıldır geçerliliğini koruduğu,12 Eylül’ün siyasi, sosyal ve ideolojik sonuçlarınında hâlâ geçerli olduğu kaydedildi. Açıklamada, “12 Eylül’de çizilen toplumu yeniden biçimlendirme projesi vardır. Bu projenin sonuçları kendisini bugün her alanda yozlaşma, çürüme, çözümsüzlük olarak göstermektedir. Günümüzde ise bu erozyon AKP iktidarı tarafından sürdürülmektedir. AKP genel seçimlerden aldığı çoğunluk iradesini, devlet ve toplum üzerinde tam bir tahakküm kurma gerekçesi olarak kullanmakta, sivil toplumu ve devleti kuşatmakta, başkanlık sistemine yönelen ‘tek parti’ siyaset çizgisi izlemektedir” denildi. Şemdinli’de çatışma: 1 yaralı ŞEMDİNLİ (Cumhuriyet) Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde terör örgütü PKK üyelerince İlçe Jandarma Komutanlığı ile İlçe Emniyet Müdürlüğüne eş zamanlı saldırı düzenlendi. Teröristlerin uzun namlulu silahlar açtıkları ilk ateş sırasında İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan 1 kişi ayağından yaralandı. Güvenlik güçlerinin de anında karşılık vermesiyle çıkan çatışmanın yaklaşık bir saat sürdüğü bildirildi. Bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı. SONER YALÇIN’DAN SAVCILARA ÇAĞRI ‘Eşi ölüm döşeğinde ’ Odatv iddianamesinin kabul edilmesinin ardından Odatv internet sitesinin sahibi gazeteci Soner Yalçın, sahibi olduğu sitesine yolladığı mektupta Doğan Yurdakul’un eşinin ölüm döşeğinde olduğunu belirterek,“Ey savcılar, hâkimler, siyasal iktidar, adalet bakanı! Doğan Yurdakul’un eşi Güngör Hanım ölüyor. Bir kez eşinin gözlerine bakarak veda etmek için izin istiyor Doğan Ağabey. Merhamet edin!” dedi. Yalçın, iddianamede tutuklu bulunanların Fetullah Gülen ve cemaatle ilgili haberler yaptığını, iddia makamında da cemaatin oturduğunu söyledi. “Bakın, biz nasıl örgütüz” başlıklı yazıda iddianamede ismi geçen kişilerden çoğu ile görüşmediğini belirten Yalçın, savcılara “Merhamet edin! Yurdakul eşiyle vedalaşsın” dedi. zmir’deki miting bugün Ankara’da da çeşitli sivil toplum kuruluşları üyeleri Sıhhiye’de toplanarak Celal Bayar Bulvarı’ndan Kolej Meydanı’na yürüdü. Burada düzenlenen “Barış ve Halkların Kardeşliği” mitinginde konuşan miting tertip komitesi başkanı Hüseyin Esentürk, “Hesap sorma çabamız 1982 darbe anayasası ve darbe kurumları kaldırılana kadar, darbeciler yargılanana, rütbeleri sökülüp maaşları kesilene kadar devam edecek” dedi. İzmir’de ise 12 Eylül darbesinin 31. yıldönümü dolayısıyla bugün Basmane Meydanı’nda bir miting düzenlenecek. Birleştirilmiş’ dava başlıyor İstanbul Haber Servisi “İnternet Andıcı” olarak bilinen “kamuoyunu yönlendirme amaçlı internet siteleri” davasının görülmesine, bugün birleştirildiği “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davasıyla başlanacak. İki davanın birleştirilmesiyle davada 22’si ağırlaştırılmış müebbet olmak üzere toplam 29 sanık yargılanacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle