25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 13 dolayısıyla hasbel kader ruhban saflarına katılmış, ama inançlı bir din adamıydı. Ne var ki güçlü kuvvetli bir erkek için, bekâret yemini edilen Katolik papazı olmak zor değilse de, kalmak pek kolay sayılmazdı. Çiçeği burnunda bir papaz olarak 1885 yılında Rennes Le Chateau kasabasına atanan genç Sauniere, ekmek teknesi kilisenin harap halini görünce, kadim tapınağı tamire karar verdi. Ama kendi parası yoktu, mesleki üstleri de zırnık vermiyordu. Altı yıl uğraştı didindi, sonunda kasaba belediyesinden borç aldığı parayla 1891 yılında kilisenin restorasyonunu başlattı. Bu sırada öteki sorunu da çözmüş ve Marie Denardau adlı pek dindar hanım müridini, hem hizmetçi, hem metres tutmuştu. Kasabanın Katolik cemaati ikinci durumdan haberdar olsa bile, biçare papazların Kilise tarafından yasaklanan cinsel ilişkiyi bir şekilde yaşamaları gerektiğini biliyor ve çocukları istismar etmelerindense, kendi aralarında ya da gizli metreslerle çözmelerine göz yumuyordu. 1893 yılında kilisenin restorasyonunda çalışan işçiler, papazın dikkatini, duvarı kaplayan taş levhalardan birindeki rölyefe çektiler. Levhanın üstüne, çok eski olduğu belli, at üstünde şövalye figürleri kazınmıştı. Sauniere, Malta Şövalyelerine ait olduğunu anladığı levhayı görünce çok heyecanlandı. İşçilere duvarın arkasını kazdırdı ve yemek molası verip kilisede yalnız kaldı. Söz konusu taş levha günümüzde “Şövalye” adıyla Rennes Müzesi’nde sergileniyor. yoksul ve çok çocuklu ailesinin, “karnı Berenger Sauniere,teslim ettiği, doysun” diye kiliseye Papaz Sauniere’in apansız zenginliği kasaba ahalisinin hışmını çekerken, Katolik Kilisesi de Magdala Kulesi’nin bir çeşit deniz feneri! yasadışı bağışlarla ilişkisinden kuşkulanıyor. Önce Rennes Belediye Başkanı, çok eski yüzyıllarda yaşamış Blanchefort markizinin mezar taşındaki kitabeyi sildiği ve hatta taşın yerini değiştirdiği anlaşılan Papaz Sauniere’in, mezarlıklarda dolaşmasını yasaklıyor. Ardından Katolik Kilisesi de restore ettirdiği kilisede papazlık yapmak yetkisini alıyor elinden... Berenger Sauniere, 1917 yılında sırlarıyla birlikte gömülüyor. Tüm servetini bıraktığı ve 1953’e kadar yaşayan Marie Denardaud’yu da kimse konuşturamıyor: Papazın gizemli serveti o gün bugündür 500 kitaba konu oldu. Kimileri, papazın yasadışı bağış toplayarak zengin olduğunu, kimileri de Vizigot’lardan Malta Şövalyelerine geçen hazineden, mezarlara dağıtılmış kadarını bulduğunu ileri sürüyor. Başka bir deyişle hayali geniş araştırmacı yazarlar, Sauniere’in gizemli servetinden ekmek yiyorlar. Ama aralarından sadece biri Sauniere’inkine fark atacak bir servet kazandı, o da Azize Magdala ile Hz. İsa’yı gizlice evlendirerek çoluk çocuğa karıştırmakla yetinmeyip, Kudüs’ten Fransa’ya göç ettiren Dan Brown... Öyle ya da böyle, Fransa’nın Rennes Le Chateau kasabasının günümüzdeki en büyük gelir kaynağı, Papaz Sauniere’in ardında bıraktığı üç anıtı görmeye gelen turistler ve hazine yazarlarıyla hayal avcılarının rüyalarını süsleyen, bulmaktan asla umudu kesmedikleri Kudüs Hazineleri... “Toprak tepelediğini sa nan kişi, sonuçta çukur kazıy or da olabilir.” ERNEST BRAMAH takdirle izlediğim İsa İlkeli direnişini saygı veGök haricindeki CHP’li Efsaneden Hazineye Ama olayın gizemi, Sauniere’in levhanın gizlediği zulayı keşfinden öteye tuhaflaşmasıyla başlıyor: Her gece, kasabada el ayak çekildikten sonra ininden çıkan papaz, peşinde metresi Marie dağ tepe dolaşıyor, nerede bir mezar bulsa eşiyor, deşiyor ve... Birden bire zengin oluyor! 1897 yılında biten restorasyon masraflarının tamamını üstlenip Hz. Meryem’in adını verdiği kiliseyi hiç alışılmadık renklere boyatıyor, heykellerle donatıyor ve vaftiz kurnasına da Şeytan figürü oyduruyor! Para öyle çok ki, hızını alamayıp mertesi/hizmetçisinin üstüne 6 dönüm arazi alıyor, üstüne Bethanya adını verdiği muhteşem bir villa, arazinin en tepesine de Hz. İsa’nın bağışladığı günahkâr Azize Magdala’nın adına bir kule dikiyor. Ne var ki kendisi, ömrü boyunca kilisenin arkasındaki papaz evinde oturuyor. Yaptırdığı villa ve kulede, akın akın gelen ve kimliği gizli tutulan konuklarını ağırlıyor. milletvekillerine sormak için yanıp tutuşuyorum: N’aber? Aralarında sevdiğim arkadaşlarım da var, ama kusura bakmasınlar, çenemi tutmak benim için onları gücendirmekten daha azap verici: Bir ay dayanamadınız, koltuklarınıza oturmamaya. Bir telaş, bir heves koşup ettiniz yemininizi, kendi elinizle taktınız demokrasi maskesini ceberutluğa. Aranızda kaçınız Silivri’de bir duruşma izlemişti ki hukuka “Ay ay katlediliyor” diye bağırmaktan başka bir iradeyle karşı durasınız... Kaçınız zahmet edip bir Ergenekon tutuklusunu ziyaret etmişti ki, milletvekilliklerine sahip çıkasınız... Kaçınız Balyoz davasıyla ilgilenmişti ki, komutan istifaları derdiniz olsun bugün... Yemini de ettiniz. Şimdi bakalım neyi, acaba nasıl bir muhalefetle kurtaracaksınız artık? Kurtarılacak bir şey kalmadığına göre, bari koltuklar rahat mı? Büyük Mesele ya da Hoptirinam Durumları Pazartesiden bu yana en büyük meselemiz Yüksek Askeri Şura’nın kuvvet komutanlarına ilişkin nasıl bir karara varacağı idi. Neyse, bugün her şey açıklığa kavuşmuş olacak. İtiraf edeyim, ilgim şu sıralar günlük hayatın içinden bana daha yakın konulara odaklandığından bu büyük mesele üzerine kafa yormadım; daha doğrusu yormak istemedim. Siyaset ya da askeri stratejist olmadığımdan konunun beni aşar boyutta olduğunu düşündüm. Doğal ki bu, “müstafi” Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in veda mektubunu birkaç kez okuma gereksinimi duymama engel oluşturmadı. Özellikle şu satırlar bana ilginç geldi: “Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 generalamiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tehdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır. (…) Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması, Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkânını ortadan kaldırmıştır.” Bir de “müstafi” Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in veda mektubuna bir göz atalım. “2009 yılı Nisan ayında başlayarak, görev sürem boyunca devam eden davalar nedeniyle, 2’si koramiral rütbesinde 15 amiral, 51 üstsubay (binbaşı ve üzeri), 7 subay ve 3 astsubay olmak üzere toplam 76 personelimin tutuklanması, yüzlerce personelimin ise muhtelif davalar kapsamında soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulması, görev kuvvetlerimizin görev etkinliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Disiplin ve moral kaybından harbe hazırlığa kadar geniş bir yelpazede karşılaşılacak sonuçlara yönelik endişe ve kaygılarım ile bahse konu personelimin masumiyetine ilişkin mesnetli inancımı açık kalplilikle ve doğrudan ilgili tüm yasal platformlarda dile getirmiş olmama rağmen, gelinen durum, Deniz Kuvvetlerimizin kurumsal yapısını ve görev fonksiyonlarını derinden etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır.” Kafama bir soru takıldı. Sayın Koşaner de Sayın Yiğit de hiç kuşkusuz bu saptamalarını çok önceden yapmışlardı; öyleyse bu komutanlar YAŞ toplantısının hemen arifesinde istifa edecekleri yerde, daha önce istifa edip silah arkadaşlarına yazdıkları mektupları kamuoyuna yönelik kaleme almış olsalardı bu istifalar toplum üzerinde daha etkili olmaz mıydı? Benzer durum Kara ve Hava Kuvvetleri komutanları için de geçerliydi. Ama dedim ya, ne siyasal ne de askeri stratejistim ben, sade bir vatandaş olarak aklıma takılanları paylaşıyorum. Değerli komutanların elbette bir bildikleri vardır. Bizim mahallede eskiden bir kedi vardı; arka iki ayağını bir araba ezmiş, veteriner ikisini de kesmek zorunda kalmıştı. Neden sonra bu iki bacaklı kediyi sahiplenen iyi yürekli bir hayvansever zavallı kediciğe arka bacakları yerine iki tekerlek yaptırdı. Hem acıklı hem de komik bir görünüşü vardı tekerlekli kedinin. O ise başına gelenlerin farkında değilmişçesine yeniden eski neşesine, ağaçlara tırmanma söz konusu olmasa da eski hareketliliğine kavuştu. YAŞ toplantısına ilişkin görüntülere her baktığımda o kedicik gözlerimin önüne geliyor. Belki doğru bir benzetme değil ama yarısı kırpılmış bu YAŞ’ı benzetecek başka bir örnek bulamadım. Başbakan alışılmışın dışında tek başına oturuyor, Genelkurmay Başkanı yeni atanan bir “vekil” ile temsil ediliyor. Kuvvet komutanlarının yeri boş; toplantıya katılan orgenerallerden Ege Ordu Komutanı Nusret Taşdeler hakkında çıkan “yakalama emri” uygulandı uygulanacak. Saldıray Berk ise Ergenekon Davası Erzincan yapılanması sanığı. Üst görev sıraları gelip de gerçekleşmesi pek olanaklı görülmeyen generaller var; örneğin, Jandarma Genel Komutanlığı için ilk sıradaki aday Org. Aslan Güner’in Cumhurbaşkanı’nın eşinin elini sıkmaması gibi bir “sabıkası” var. Kimi “Ergenekon”, kimi “Balyoz”, kimi “andıç”, kimi de “irticaya karşı eylem planı” şüphelisi. Aziz Nesin ustanın deyişiyle “memleketin birinde hoptirinam” durumları yani… Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Norveç Gerçeği İşte asıl bu soru zihinleri kurcalarken, yıllardır Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da yaşayan mimar Abdullah Tuncel’den gelen bir emektup, bu toplumsal gerçekçiliği aydınlatan bilgileri özetliyordu. Tuncel, 12 Eylül darbesinde Türkiye Mimarlar Odası Başkanlığını üstlenmiş; meslek odasını dönemin faşizmine karşı ayakta tutmuş; izleyen yıllarda ise bilinen nedenlerle Danimarka’ya yerleşmek zorunda kalmıştı… Kopenhag’daki Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu ve emektarları arasındaydı.. 25 Temmuz’da ilettiği mektubunda “günümüz Avrupa’sının en sakin ve en barışsever ülkelerinden olan Norveç’ten bazı örnekler” oplumsal yapı vererek medyada ve siyasi Olay tüm ülkelerle birlikte ortamda “aşırı sağ”cı olarak bizde de büyük yankı tanımlanan saldırganın, aslında uyandırdı. ve özünde “faşist” olduğunu vurguluyor; faşistlere “sağcı” denilerek adeta aklanmalarını sağlayan söylemden neden vazgeçil(e)mediğini sorguluyordu.. Katliamı gerçekleştiren Breivik, herhangi bir kişi değil, “Nordisk” isimli bir “Nazi Forumu”nun “Faşist” diyemiyorlar; neden? üyesi... Bu forum, günümüzdeki Nazilerin Norveç gibi “demokrasinin birbirleriyle ilişki kurdukları, beşiği” sayılan bir ülkede gizli olmayan, açık ve legal bir nasıl olabilirdi? Katliamın örgüt. Norveç’teki “resmi” üye ardında yatan asıl gerçekler sayısı ise 22 bin. neydi? Norveç nüfusunun 4 buçuk Soruyu, “Toplumsal milyon civarında olduğu göz gerçekler nelerdi” şeklinde önüne alındığında, yaklaşık her sormak; aynı zamanda Kuzey 200 kişiden biri Nazi Avrupa’daki “herkesin Forumu’nun üyesi. Aynı imrendiği” barış ve demokrasi ülkenin 2. Dünya Savaşı’nda kültürünü de sorgulamak Nazi işgalini yaşadığı da anlamına geleceğinden fazla dikkate alınırsa, bu oran rağbet görmedi. Hele şu AB düşündürücü değil midir? hayranları böyle bir Bir diğer vurgusu ise Norveç irdelemeye asla yasalarına göre, bu faşist yaklaşmadılar. Olanı biteni caniye verilecek olan ceza 21 sıradan bir “cani”nin ürünü yıl olacakmış... yani, 100’e olarak görmek ve göstermek, yakın genç insanı öldürdüğü sayısız yazarın, medya düşünüldüğünde işlediği sözcüsünün ve siyasilerin cinayet başına sadece “üç yeğlediği yöntem oldu... ay”... Oysa katliamı yaratan Tuncel, “İşte size Avrupa’nın “toplumsal yapı” çok en ünlü demokrasi ve hukuk önemliydi. Olayın bu yanını devletinden bir kesit” diyerek yorumunu bizlere bırakıyor.. sorgulamak ise gerçeğe Avrupa’da nazizm yeniden ulaşmanın temelini hortluyor. AB ise bunu görmek oluşturuyordu. ve önlemlerini almak yerine, Peki, ama bunu kim faşizmin doğuşundaki dönemi yapabilecekti? “Caniyi ve anımsatırcasına “sömürgeci” katliamı yaratan koşullar”ı, politikalarını geliştirmeyi Norveç demokrasisindeki yeğliyor.. sosyal gerçekliği irdeleme Önce “dünyayı sarsan” haberi özetleyelim... Geçenlerde Norveç ardı ardına katliamların şokunu yaşadı. Başkent Oslo’daki bombalı saldırıdan birkaç saat sonra 80’e yakın genç silahla taranarak öldürüldü. Her iki saldırının polis üniforması giyen sanığı 32 yaşındaki Anders Behring tutuklandı. İlk patlamada 7 kişi ölmüş, 15 kişi yaralanmıştı… Başbakan Stoltenberg’in lideri olduğu İşçi Partisi’nin gençlik kampında ise etrafa rastgele ateş açan sanık sözün tam anlamıyla ‘katliam’ gerçekleştirmişti. Adalet Bakanı Storberget tutuklanan kişinin Norveç vatandaşı olduğunu açıklayarak dedi ki; “Norveç demokrasisini yıkamayacaklar ve ülkemiz bu sınavı da başarıyla verecektir”. (23 Temmuz 2011Ajanslar) pahasına kim açıklayacaktı? animarka’dan mektup D HARB SEM H POROY T BULMACA HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 59 PL 183 plakalı aracımın ruhsatını kaybettim. Hükümsüzdür. Şükrü KIRAÇ T.C. KIRIKHAN KADASTRO MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS NO: 1992/6 Esas DAHİLİ DAVACILAR: 1 HÜLYA ÇAPKIN (GÜNDÜZ) Ahmet ve Gülüzar kızı, 1951 D.lu. 2 MELEK GÜNDÜZAhmet ve Gülüzar kızı, 1966 D.lu 3 ZİYA GÜNDÜZAhmet ve Gülüzar kızı, 1970 D.lu Davacılar Reşit Kınalı ve arkdaşları tarafından davalılar Şevket Uzun aleyhine Kırıkhan Alaybeyli Köyü 300, 326, 381, 382 ve 386 sayılı parseller nedeniyle açılan Kadastro (Tespite İtiraza İlişkin) davasının yapılan yargılamasında; Mahkemenizce dava dilekçesinde belirtilen adresinize duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmış olup, adresinizden ayrıldığınız gerekçesiyle tebligat yapılamamıştır. Adres araştırmasından da bir netice alınamadığından dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 30/09/2011 günü saat: 09:30’da duruşmada bizzat hazır bulunmanız, veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, Aksi takdirde H.U.M.K.’nun 3156 sayılı yasa ile değişik 213/2 maddesi uyarınca yargılamaya yokluğunuzda devam olunacağı hususu, Dava Dilekçesi ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 25.07.2011 (Basın: 49769) YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya ilinde, Likya döneminden kalma ünlü antik kent. 2/ Avrupa Birliği’nin ortak para birimi... Silis grubundan değerli bir mineral. 3/ Niğde ve Nevşehir illerinde yetişen, kaliteli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi... Bir nota. 4/ Bir ya da daha fazla çalgı için yapılmış beste formu... Tavlada “üç” sayısı. 5/ Ayak direme... Yeteneği ve saygınlığıyla ünlü kadın şarkıcılar için kullanılan sözcük. 6/ Sodyum elementinin simgesi... Aziz Nesin’in bir öykü kitabı. 7/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Güreşte bir oyun. 8/ “Kaptırma” da denilen kollu testere... İlaç. 9/ I. Dünya Savaşı yıllarının ünlü kadın casusu. 1 SOLDAN SAĞA: 1/ Eskişehir’in Siv 1 rihisar ilçesinde ünlü bir antik kent. 2/ 2 Derviş selamı... Ta 3 mir etme. 3/ Boğa 4 güreşi yapılan alan... Kırkpınar gü 5 reşlerini düzenle 6 meyi üstlenen kişi7 ye verilen ad. 4/ Bademden yapılan şer 8 bet... Satrançta bir 9 taş. 5/ Köpek... İzmir’in bir ilçesi. 6/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Adın durum eklerinden biri... Sevinç belirten bir ünlem. 7/ Kalın bükülmüş sicim... Eğitilmiş hayvanların ve cambazların gösteri yaptıkları yer. 8/ 15011732 yılları arasında İran’da hüküm süren hanedan. 9/ Bir nota... Kansızlık. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 K A R A Y L A R 2 A M A D E U S 4 A R E N S A T A L T O P Ü R 3 Ç O T 5 6 7 8 R L A R A L U R AM İ AME R E L S İ C İ R E MA K A E N F 9 P İ Y A L E A C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle