19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli Y Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara PB 30 33 29 32 34 35 34 25 25 26 28 25 31 Eskişehir Konya Sivas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB A A A A A A A PB PB Y 29 31 28 32 34 34 39 37 35 38 32 27 27 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki Y Stockholm Y Londra B AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih PB Berlin PB Budapeşte B Madrid Y Viyana A 20 19 21 22 20 24 28 30 28 27 30 33 29 Belgrad A 29 Sofya Y 29 Roma A 32 Atina A 34 Zürih Y 32 Moskova Y 26 Aşkabat A 39 Taşkent A 38 Baku A 31 Bişkek A 37 Tiflis PB 31 Kahire A 35 Şam A 36 Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Karadeniz kıyıları ile Kırklareli, Sakarya, Kocaeli, Amasya, Tokat, Artvin, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. 18 AĞUSTOS 2011 PERŞEMBE TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Ağustos GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun; “Şam, askeri operasyonları durdurmazsa konuşacak bir şey kalmayacağını” söylemesi, içeride dışarıda askeri müdahale olasılığını öngören ve giderek yoğunlaşan yorumlara konu oldu. Fakat bir süredir müdahale olasılıklarına hükümetten yanıt yok... Yoktu demek daha doğru olacak. Ta ki Dışişleri Bakanı Davutoğlu bir iftar yemeğinde giderek güncelleşen bu konuya değinene kadar… Başkalarını bilmem ama ben Başbakan’ın, bakanların bulunduğu iftar yemeklerini özellikle izliyorum. Zira Başbakan, bakanlar duyarlı, önemli konularda açıklamalarını, örneğin bir basın toplantısında değil, iftar yemeklerinde yapıyorlar. Başbakan teröre karşı hükümetin sonuç vermeyen sayısız kararlılığını bir kez daha AKP il başkanları için düzenlenen iftar yemeğinde, bıçağın kemiğe dayandığını söyleyerek açıklamadı mı? Dışişleri Bakanı da Başbakanı’nı izledi ve… Konyalı bürokratların geleneksel iftar yemeğinde, BM Genel Sekreteri ile son gelişmeleri konuştuğundan söz ederken; “Suriye’ye ‘dış müdahale’ istemiyoruz ama sivil halka yönelik operasyonları da kabul etmiyoruz” dedi. Dış müdahale istemiyoruz demek; Türkiye’nin Suriye’ye askeri bir müdahale yapmayı düşünmediği anlamına geliyor. Günlerdir müdahale edecek miyiz sorusuna yanıt arayan basınımız her nedense Davutoğlu’nun iftarlık açıklamasını görmedi, göstermedi. Ne ki; haberlerde yorumlarda kulağı hükümette olan yandaş basın başka havalarda. Örneğin dün Sabah’taki haber, kanlı operasyonlara son vermeyen Esad için Ankara’nın üç aşamalı şu yol haritasını açıkladı: “Beşşar Esad rejimi uluslararası alanda yalnızlaştırılacak BM kararına paralel olarak (ekonomik) yaptırımlar uygulanacak, şiddet devam ederse uluslararası operasyon kaçınılmaz hale gelecek.” Önce Şam’a uygulanacağından söz edilen ekonomik yaptırımlara göz atalım. RTE’nin Esad’la çoook yakınlaştığı günlerde Türkiye ile Suriye arasında sayısı 20’nin üzerinde çeşitli konuları içeren anlaşmalar imzalandı. Son genel seçimden önce bu anlaşmaları TBMM onayladı. Bu anlaşmaların arasında biri var ki “su” ile ilgili ve kuşkusuz Suriye için çok önemli. Bu anlaşmaya göre TürkiyeSuriye sınırında bir motopomp istasyonu kurulacak ve Türkiye, Dicle’den yılda 2 milyon 250 bin metreküp suyu Suriye’ye verecek. Operasyonları durdurmayan Esad’a yaptırımlar uygulamaya karar verirse hükümet: Suriye için yaşamsal önemde ve değerde olan bu anlaşmayı uygulamaya almayacağını açıklayabilecek mi? Göreceğiz! Bugünlerde üzerinde durulmayan ama sürekli tartışılan bir diğer olasılık Davutoğlu’nun “dışarıdan müdahale istemiyoruz” içeriğindeki açıklamasına karşın hâlâ gündemdeki yerini koruyor. Kaddafi’yi askeri müdahale yerine NATO savaş uçakları ile Libya’dan uzaklaştırmayı öngören uluslararası uğraşılar aylardır sonuç vermiyor. Bu nedenle Esad rejimine karşı Suriye’ye askeri müdahale gündeme gelirse; kara harekâtı 800 km uzunluktaki güney sınırlarımızdan gerçekleşebilir. Bu olasılıkta, uluslararası askeri güç Güneydoğu illerimizde konuşlanacak demektir. Havadan müdahaleye karar verilirse havaalanlarımızın kullanılması kaçınılmaz olacak. Hükümet her açıdan Türkiye’yi içinden çıkılmaz sorunlara bulaştıracak, türlü çeşit sakıncaları olan bu olasılıkları gerçekleştirmeye cesaret edebilecek mi? Bekleyip göreceğiz! Oysa bekleyip görmemizi gerektirmeyen, ama gerçekleşen bir olgu, oluşum var önümüzde. Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı’na getirildikten sonra izleyeceği dış politikanın temel öğelerini açıkladı. Batı’yla (özellikle ABD ile), AB ile ilişkilerde zaten bir değişim beklenmiyordu. Ama Davutoğlu özellikle Batı’nın ilgisini çeken bir başka önemli öğe getirdi izleyeceği politikalara: “Komşularla sıfır sorun politikası!” Diğer komşularımız bir yana, sınırdaş olduğumuz Suriye ile izlenen politikaların sonuçları meyvesini verdi: Sıfır sorun politikası çöp sepetine! “Şu mübarek ramazan ayında, maalesef yavrularımız şehit ediliyor. Bu bölücü terör örgütüne karşı bu mübarek ay vesilesiyle sabırla devam ediyoruz. ‘Artık bıçak kemiğe dayanmıştır,’ diyorum. Ama ramazandan sonra barışın miladı, bu barış ayıyla dayanışma ayıyla birlikte çok farklı olacak.” Yukarıdaki sözler herhangi bir kimseye değil, Başbakan Tayyip Erdoğan’a ait. Okuduğum zaman o kadar şaşırdım ki, acaba yanlış mı gördüm diye bir daha baktım. Lütfen siz de bakın! Ve Allahaşkına bana söyleyin! Ben buradan özetle şu sonucu çıkarıyorum: Maalesef yavrularımız şehit ediliyor. Ramazan dolayısıyla sabrediyoruz. Ramazan bir geçsin görürler! Ben mi yanlış anlıyorum? Yoksa siz de aynı sonucu mu çıkarıyorsunuz? Son günlerde tırmanan terör korkunç boyutlara ulaştı, dün de sekiz kişinin canını aldı. Şimdi buna karşı, ramazan falan diyerek sabredilebilir mi? Evlatlarımız şehit ediliyor efendiler! Bunun karşısında sabır olmaz, bunun karşısında ramazan geçsin de o zaman görürsünüz olmaz. Buna karşı ne yapacaksan, bir an bile kaybetmeden yapmalısın. Ramazan bittikten sonra ne yapacaksan, bitmesini beklemeden şimdiden yap da kan dinsin! Bu “hele ramazan bir geçsin de” söylemi bana Nasrettin Hoca’nın heybe hikâyesini anımsatıyor. nından geniş çapta oy alan bir partidir. Demek ki, Kürtler ile arasında belirli bir empati de vardır. Ama bütün bunlara karşın AKP’nin gerçekten bir Kürt politikası yoktur. Kimseye haksızlık etmeyelim. Çözümü kolay bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu söylemiyoruz. Terörsüz geçen yılların heba edilmesi sonucunda bugün çözüm daha da güçleşmiş durumdadır. Ayrıca, sorunun Kürtlerin mutabakatı alınmadan çözülmeyeceğinin bunca yıl sonra anlaşılmış olması çok önemli bir kazançtır. Ama şimdi de başka bir sorunla karşı karşıya bulunmaktayız. O da hem Kürtlerin hem de Türklerin üzerinde mutabık kalacakları bir çözüme ulaşmaktır. BDP’nin her çıkışının kamuoyu ve siyasi kadrolarda yarattığı tepkiler, bu konuda uzlaşmanın kolay olmayacağını göstermektedir. Doğrusu her iki tarafta da aklın, sağduyunun sesini dinlemeye çalışanlar olmasına karşın, aşırı bağnaz, şoven unsurlar da hâlâ etkilerini sürdürmektedirler. Böyle bir ortamda, hem iki tarafın birlikte yaşama iradesini soldurmayacak, hem de her ikisinin de mutabık kalacakları bir çözüme varmak çok kolay değil. Bunun yolu karşılıklı empati, özgürlük, demokrasi ve şovenizmi kabartmadan tartışma yöntemi olmalıdır. Ama bütün bunlar yapılırken, elde silah dövüşen terör örgütüne karşı polisiye mücadele de tavsatılmaz. Bu mücadele de, “hele bir ramazan geçsin de görürsünüz” zihniyetiyle yürütülemez. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ‘Hele Şu Ramazan Bitsin!’ Efendim, Hoca gittiği misafirlikte, heybesi kaybolunca etrafı velveleye vermiş: Bulun benim heybeyi yoksa ben ne yapacağımı bilirim haaa! Aramışlar taramışlar, sonunda Hoca’nın heybesini bulmuşlar. Bulmuşlar bulmasına, vermişler kendisine vermesine ama, yine de dayanamayıp sormuşlar: Hoca neyse heybeni bulduk, ama merak ediyoruz, bulamasaydık ne yapacaktın? Hiç demiş hoca, ne olacak, eski bir kilimim vardı onu heybe yapacaktım. Şimdi bir ülkeyi yönetme mevkisinde olan kişi ramazandan sonra yapacak bir şeyi varsa, onu şimdiden, hemen yapmalıdır. AKP kuruluşunun onuncu yılını idrak etti. İktidarda dokuz yılını doldurdu. Birçok alanda Türkiye’yi değiştirdi. (İyi ya da kötü onu tartışmıyoruz.) Şimdi böyle bir kuruluşun, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu Kürt sorunu konusunda bir görüşü, bir çözüm önerisi olmalıdır. Unutmayalım ki, AKP ayrıca Kürt taba Afrika’da açlık en çok çocukları vuruyor. 3 ayda 30 bin çocuk açlıktan öldü. Milyonlarca insan kuraklık sonucu baş gösteren açlık nedeniyle yollara düştü. Libya’dan kaçıp İtalya’ya sığınmak için tekneyle Akdeniz’i aşmaya çalışan 300 kişiden 100’ü açlık ve susuzluk nedeniyle öldü. Yunanistan, mülteci sızmalarını önlemek için Türkiye sınırına kanal kazma projesini uygulamaya koydu. Küresel kriz bütün dünyayı etkiliyor. ABD Fransa’yı tetikledi, Fransa’nın durumu tüm Avrupayı etkiliyor, Asya borsaları panikte. Birbirinden çok farklı gibi görünen bu haberlerin pek çok ortak paydası var. Birincisi şu: 21. yüzyılda insanların özgür dolaşımı yasak, paranın sınırsız dolaşım özgürlüğü var. 2008’de yaşanan küresel krizin dönemsel değil, yukarıda paylaştığımız gerçeğin sonuçlarından biri olduğunu söyleyebiliriz. 2000’li yılların başında sermayenin sınırsız özgürlüğünün yarattığı, daha da yaratacağı olumsuzluklara değinip şu sözcük oyununu sıklıkla yapmıştım: Küreselleşme! Küre, pek çok bakımdan selleşiyordu. Doğa sabırla bekleyip yerizamanı geldiğinde acımasızca kendisine yapılanı ödetiyordu. Sermaye, egemenliğin kendisine verilmesinin getirdiği gücü sonuna kadar kullanıyor, neresi işine gelirse yakıp yıkıp anında oraya gidiyor. En ufak bir rahatsızlıkta aynı yöntemle terk ediyordu. Bu selleşme karşısında çaresiz kalan insanlar çözümü yollara düşmekte, paradan kurulu kulelerin bulunduğu coğrafyalara göç etmekte buluyordu. Bunun sonucunda “insan kaçakçılığı” ya da “insan ticareti” adı altında, ucunda sıklıkla ölümün olduğu “selleşmeler” yaşandı. Bu durum beraberinde yeni uçurumları getiriyor. Çağımıza, iletişim çağı diyoruz; New York’un sadece Manhattan bölgesinin iletişim ağı tüm Afrika kıtasındakinden daha fazla. Bugün Afrika’da çok küçük bir harcamayla tedavi edilebilecek hastalıklar nedeniyle binlerce çocuk yaşamını yitiriyor. Televizyonda bir baba, iskeleti görünen iki çocuğuna sarılmış, anlatıyor: “5 çocuğumla yola çıktım. 3’ü yolda öldü...” Bu haberler bittikten sonra ekranı grafikler kaplıyor. Tümünün yönü aşağı doğru! Piyasalardaki krizin, ülkelerin karşı karşıya olduğu borç batağının kalıcı bir bunalıma dönüşmemesi için milyarlarca dolar bir çırpıda gözden çıkarılıyor. Mesele feda edilecek dolarlar değil, bunun ne ölçüde yaraya merhem olacağı. Sermaye küreselleşmesinin dünyayı küçük bir köye çevireceği, devletin ekonomiden tümüyle çekilmesinin piyasaları kendi içinde bir dengeye sokacağı mutlak doğru olarak dayatılıyordu. O günlerde bunun sürdürülebilir bir durum olmadığını savunmuştuk. Bunun için uzman olmaya, derin araştırmalara girişmeye gerek yoktu. Her şeyin ama her şeyin devletin kontrolü altında olduğu bir ekonomi ne kadar sağlıksızsa tersi de o ölçüde sağlıksız sonuçlar verecekti. Bu, bir uçtan öteki uca sürüklenmekten başka bir şey değildi. 2008’de ABD’nin yaptığı “devletleştirme” sermaye küreselleşmesinin geldiği durumun fotoğrafıydı. Gelinen noktada çözüm; insanın, sosyal devletin yeniden ekonominin merkezine alınmasından geçiyor. Sıcak tartışmalar halen bu noktadan uzak. Mevcut yapının seçeneği olmadığını düşünenler telaşla krizin alışacağını, hemen köşeyi dönünce her şeyin daha güzel olacağını anlatmaya, bu iklimi yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunun da sonuç vermeyeceği kısa sürede anlaşılacak. Önce insan, önce sosyal devlet, daha adaletli daha dengeli bir zenginleşme kavramları öne çıkmaya başladığında bu düşünceler etekemiğe bürünecek. Tarihin sonuna değil ama... Tarihin soluna doğru yol alıyoruz... Genelkurmay Adli Müşaviri ve iki komutan daha ‘andıç’ soruşturmasında tutuklandı Çubuklu da cezaevinde İstanbul Haber Servisi İnternet andıcı davasında “hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçundan haklarında yakalama kararı olan Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, Albay Hulusi Gülbahar, dün tutuklanarak cezaevine gönderildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargıç karşısına çıkan Çubuklu, adli müşavirliğin, Genelkurmay’a adli konularda danışmanlık yaptığını, yerindelik incelemesi yapmadığını kaydetti. Bütün karargâh çalışmalarıyla ilgili gelen her belgeye hukuka uygunluk denetimi yaptıklarını söyleyerek, şunları anlattı: “Parafladığım 2009 yılındaki andıç 5651 sayılı yasaya göre hazırlanmış gerçek bir evraktır. Parafımdan sonraki işlem, belgeyi hazırlayan başkanlığa aittir. Bu da komuta katının imzasından sonra olur.” Çubuklu, 4 Haziran 2007 ve 21 Nisan 2008 tarihlerinde Milli Savunma Bakanı’nın imzasıyla hazırlanan ve psikolojik harekât için internet sitesi açmaya onay veren belgeleri mahkemeye sundu. Çubuklu, “2009’da hazırlanan andıç eski suçlara kılıf hazırlıyorsa, hürmet Balyoz’da 7 kişi daha ifade verdi İstanbul Haber Servisi Balyoz planı soruşturması kapsamında Korgeneral Rıdvan Ulugüler, Tuğgeneral Kubilay Baloğlu, sivil memur Güllü Şalkaya, Kurmay Albay İbrahim Özdem Koçer, Albay Cüneyt Küsmez, Deniz Kurmay Albay Erhan Şensoy, Balyoz davası sanıklarından İbrahim Fırtına’nın 2 yıl özel sekreterliğini yapan emekli Albay İsmet Çıngı, İstanbul Adliyesi’nde savcı Hüseyin Ayar’a ifade verdi. 7 kişi tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk edildi. “Balyoz Harekât Planı” davasına ise iki aylık aranın ardından bugün devam edilecek. Mahkemede yaptığı savunmada hakkındaki iddiaları reddeden Tümgeneral Çubuklu, cezaevine gönderildi. (AA) ettiğimiz bakanımızın da imzaladığı andıçla, bu mahkemede ara yönetici olması lazım” diye konuştu. Görev süresinde hiçbir hukuk dışılığa izin vermediğini vurgulayarak, “Parafladığım andıç, aynı amaçla 20072008 yıllarında hazırlanan, bakanın onayını taşıyan belgeler gibidir. Olmayan suç nedeniyle tutuklanmak istemiyorum. Serbest bırakılmayı istiyorum” dedi. Balyoz davasında tutuklu Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu da 2009’da Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) Başkanı olduğunu belirterek, “Andıç bana sadece bilgi olarak gönderildi. Rutin bir işlemi yerine getirdim. Koordine olarak paraf attım. Hazırlanmasında görev almadım” dedi. Bilgi Destek’te 5 ay görev yapan Albay Hulusi Gülbahar ise 4 Şubat 2009’da internet sitelerine ilişkin haberlerin gazetelerde yer alması üzerine sitelerin kapatıldığını anlattı. Gülbahar, “Bu birimde görev yaptığım sürede, ‘türkatak’ ve ‘özgürgen’ isimli internet siteleri benim sorumluluğumdaydı. İnternet sitelerini adıma aldım. Bu örgütsel bir faaliyet olsa niye adıma alayım?” dedi. Çarkın, Metin Vural’ın 1994 yılında bir siyasetçinin ricası üzerine öldürüldüğünü söyledi Yeni bir cinayeti açıkladı AL CAN ULUDAĞ B TL S’ N ÖLDÜĞÜ UÇAK KAZASI ‘Darbeci ayrımı olmaz’ İstanbul Haber Servisi 78’liler Girişimi, BDP ve İHD’nin de aralarında olduğu çok sayıda örgüt temsilcisi, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesini protesto amacıyla 11 Eylül’de Kadıköy’de yapmayı planladıkları mitinge izin alabilmek için İstanbul Valiliği’ne başvurdu. 78’liler Girişimi Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Bircan, “Darbe yapanların yargılanmasında ayrım gözetilmemelidir” dedi. ANKARA Başkentte 1994 yılında işlenen 4 faili meçhul cinayete ilişkin soruşturmada tutuklanan eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın, savcılığa verdiği ek ifadede işlenen 5’inci cinayeti açıkladı. Çarkın, 1994’te öldürülen ANAP Milletvekili Alparslan Pehlivanlı’ın katil zanlısı Hacı Vural’ın kardeşi Metin Vural’ın “dönemin üst düzey siyasi bir yetkilisinin ricası üzerine arkadaşları tarafından infaz edildiğini” ifade etti. 5 Haziran’da çıkarıldığı mah kemece tutuklanan Çarkın, soruşturmayı yürüten savcıların talimatı üzerine dün yeniden Ankara Adliyesi’ne getirildi. Çarkın’ın ifadesi yaklaşık 2.5 saat sürdü. Çarkın, götürülürken de bir gazetecinin “Arkadaşlarınız ifadelerinde sizi yalanladı; ne diyorsunuz” demesi üzerine “Adalet yerini bulacak” karşılığını verdi. Cumhuriyet’in “Emirleri kim verdi” sorusu üzerine ise Çarkın “Adaleti takip edin” dedi. Ayhan Çarkın dünkü sorgusunda tutuklanan eski özel harekâtçıların kendisini yalanlaması konusunda “Ge tirin devletin kayıtlarını her şey ortaya çıksın” dedi. Ayhan Çarkın, ifadesinde 1994’te Kırıkkale’de öldürülen ANAP’lı Alparslan Pehlivanlı’nın katil zanlısı Hacı Vural’ın kardeşi Metin Vural’ın infaz edilmesine ilişkin bilgileri de ilk kez açıkladı. Çarkın, cinayetin içinde bulunduğu özel harekât polisleri tarafından “dönemin üst düzey siyasi bir yetkilisinin ricası üzerine” gerçekleştirildiğini iddia etti. Çarkın’ın bu üst düzey yetkilinin ismini bizzat O ismi savcıya verdi savcıya söylediği de öğrenildi. Öldürülen eski özel harekâtçı Oğuz Yorulmaz’ın annesi Nurhan Yorulmaz, Pehlivanlı’nın öldürülmesinde oğlunun kullanıldığını iddia ederek “O zamanın Başbakanı Alparslan Pehlivanlı öldürüldükten sonra Abdullah Çatlı’ya telefon ediyor ve Pehlivanlı’nın kanı yerde kalmasın diyor. Çatlı da bu durumu oğluma havale ediyor” demişti. Bu ifadelerin üzerine soruşturma başlatılmıştı. Alparslan Pehlivanlı, ülkücü Abdullah Çatlı’ya yakın bir isim olarak tanınıyordu. Çiloğlu dosyasında delil aranacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in 1993’te uçağının düşmesi sonucu ölümüne ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan Albay Kazım Çillioğlu’nun şüpheli ölümüyle ilgili soruşturma dosyasının örneğini istedi. Çillioğlu’nun ölümüyle ilgili soruşturma dosyasında, Bitlis’in ölümü konusunda herhangi bir delil bulunup bulunmadığı araştırılacak. Savcılık kaynakları, Bitlis soruşturmasında takipsizlik kararı verileceği haberlerini de yalanlarken, soruşturmanın devam ettiğini belirtti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle