23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 TEMMUZ 2011 CUMA 8 HABERLER başladı... Suçları solcu olmak, doğaya, akarsulara sahip çıkmak! Bulutlar geçiyor yine başımızın üstünden... Şairin “göğe bakma durağı” değil bu... Yaşamın durağı... Anımsayın Hopa’da biber gazıyla ölen emekli öğretmen Metin Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’den sivil toplum örgütü temsilcilerine soru: Türkiye nereye gidiyor? UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ardından Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick de Türkiye ziyareti sırasında demokratikleşme ve özgürlükler alanlarında yaşanan sorunları gündeme getirdi. Ankara ve İstanbul’da iki gün boyunca temaslarda bulunan Zoellick, önceki gün altı sivil toplum kuruluşunun yöneticileri ile basına kapalı bir toplantıda bir araya geldi. Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER), TÜSİAD, TEPAV, Eğitim Reformu Girişimi, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) yöneticilerinin katıldığı toplantının ana konusu Dünya Bankası Başkanı Zoellick’in stanbul’da bir araya geldiği sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine, “Türkiye Atatürk’ün yolunu açtığı modernleşme çizgisinde ileriye mi gidiyor yoksa geriye mi? Demokratik bir yaklaşımla mı karşı karşıyasınız yoksa otoriter eğilimlerle mi?” sorularını yönelttiği öğrenildi. Toplantıya katılan sivil toplum örgütü temsilcilerinden brahim Betil de Zoellick’e ‘Yapılan yardımları özgürlük ve demokratikleşme şartına bağlayın’ teklifi yaptı. Türkiye’de kadın girişimciliğinin geliştirilmesi ve gençlerin eğitim yoluyla güçlendirilmesi idi. Türkiye, Atatürk’ün açtığı modernleşme yolunda ilerliyor mu, yoksa geriye mi gidiyor” sorusunu yöneltti. Basın özgürlüğü konusuna da değinen Zoellick’in bir başka sorusu da “Ülkenizde demokratik bir yaklaşımla mı karşı karşıyasınız yoksa otoriter eğilimlerle mi” şeklinde oldu. Toplantıya katılan sivil toplum temsilcilerinden Toplum Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu üyesi İbrahim Betil, Zoellick ile görüşmeleri hakkında Cumhuriyet’e şu değerlendirmelerde bulundu: “Ben kendisine şunu önerdim. Ekonomik alanda ne kadar başarılı olursak olalım, sosyal yönden Türkiye son derece başarısız. Demokrasiden bahsedebilmemiz için yurttaşların aktif katılımını sağlamak lazım. En doğrusunu hükümet bilir yaklaşımı yanlıştır. Dünya Bankası bütün dünyada projelere destek vererek olumlu şeyler yapıyor, bir sürü kaynak harcıyor. tütürk’ün yolunda mısınız?’ Ancak Zoellick konuşması sırasında Ankara’daki temasları sırasında Atatürk’ün mozolesini de ziyaret ettiğini belirterek “Size birkaç soru sormak istiyorum. Türkiye’nin ekonomik açıdan başarısı tüm dünyada dikkat çekiyor. Peki ‘A Bu kaynakları hükümetlere verirken şartlar koyun. Hükümetleri, demokrasi ve özgürlükleri savunan, hesap verebilir sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmaya yönlendirin. Ancak bu sayede gerçek anlamda sivil katılımcılığı sağlayabilirsiniz. Ama siz sadece hükümete vermeye devam edip sivil toplumdan sadece fikir almaya devam ederseniz bizler zorlanırız. Kadının, gençliğin toplum içine, dünyaya katılımını arttırmak istediklerini söylüyorlar. Ama hem kadınları hem de gençliği dışlayan baskıcı, merkeziyetçi toplum yönetimi anlayışı hâkim Türkiye’de. Bunun yerine bu grupların daha fazla katılımını sağlayan demokratik yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu söyledim.” Yaz Şafağında Düş Kurmak... Sevdalarımız bizi bırakıp gitmişti bir gece yarısı... Şarkılarımız, türkülerimiz bitmişti. Peşimizi bırakmayan acılar vardı... Peşimizi bırakmayan hüzünler. Yıl kaçtı anımsıyor musun? Pablo Neruda’nın “Sandalcının türküsünü” söylüyorduk onun ölüm yıldönümünde... Şili’de ve Arjantin’de yaşananları... Faşizmi, ırkçılığı, işkenceyi, zulmü. Yaz şafağını severdik, yeni bir günün başlangıcında yarınları beklerdik. Yoksa unuttun mu? Bulutların üstümüzden geçişini... Tümleşen duygularımız kabarırken deniz fenerinin şavkı vururdu gözbebeklerimize. Düşüncelere dalardık... Ağlardık, gülerdik, acılarımızı, hüzünlerimizi paylaşırdık. İsyankârdık, eğilmez, bükülmezdik... Bir çınar ağacı gibi görkemli, başı göklerde... Ekmeğimizi bölüp paylaşırdık. Hatırladın mı? Dobracıydık, açık konuşmamayı, arkadan dolaşıp kazık atmayı aklımızın ucuna bile getirmezdik. Özgürlüğü sevmiştik... İnsanca yaşamayı... Silah sesleriyle bölünürdü uykularımız... Arkadaşlarımız öldürülürdü... Selimiye’yi ve Mamak’ı o yıllar tanıdık. Sevginin o güzel ezgisini, faşizme karşı direnmeyi severdik... Gözlerimizin yüksekliğinde sisten, kara buluttan, her şeyden çok aşk fırtınasından etkilenen ışıkları gördüğümüzde birbirimizi kucaklardık. Şimdilerde hiç düşündün mü? Bir mavi kâğıt parçasına yazdıklarımızı saklamışım, daha önce yazdığım bir yazıyı da: “Yağmur yağıyordu ve sen üşüyordun!” Darmadağın olmuş o umutlarda, kimi zaman bir ırmak kıyısındaydık... Malabadi Köprüsü’nde çocuklarla oynuyorduk... Lice’de dostlarla bize şöyle sesleniyordu: “Umudumuz Karaoğlan!” Umutlarımız bir türlü gerçekleşmedi... Hayatla bağımız koptu... Yıllar bir ırmak gibi akıp gitti... Bak yine Hopa’da gözaltılar Lokumcu’yu... Gidin yıllar önceye Orhan’ı (Doç. Dr. Orhan Yavuz) anımsayın Erzurum Atatürk Üniversitesi’de muştayla delik deşik öldürülmüştü... Benim can dostum ve arkadaşımdı... Yıllar geçti aradan, kim olduğunu bile anımsamıyor gençler... Aşka karşı gelenlere savaş açmış, kendimizi özgürlüğe adamıştık... İşkenceleri, işkencecileri iyi tanırdık. Faşoları da... Onları kimlerin koruduğunu bilirdik. Bizim kuşağımız “bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsin” diyenleri de yakından tanıdı, onları saklayan güvenlik güçlerini de... Böyle geldik bugünlere... Din pazarlamacılarına, şarlatanlara, yandaşlara bakıyorum, üçkâğıt tezgâhının başında şu sözde çakma yurtseverlere... Ne derdik bir düşün istersen... Dağlarımızı, ovalarımızı satıyorlar. Susuyoruz! Akarsularımızı kurutmak için hidroelektrik santralları yapıyorlar seyrediyoruz... Bakın Hopa’da yaşanan acıların temelinden bunlar yatıyor ey halkım! Aç şu gözünü artık... Başını çıkar kumdan. Sağına soluna bak.. Neler oluyor göreceksin... Yaşamın durağı olmaz... Yaşamın çiçekleri olur. Kaç kez yazdım bunları anımsamıyorum bile. Sevginin dalında, emeğin örgütlü gücünde, barışın akan suyunda, tümlüğe gereksinimimiz var... Kaç gündür Silvan’da yitirdiğimiz 13 Mehmetçiğimizin acısı yüreğime bıçak gibi saplandı. O acıyı çekiyorum ben! Ya Aynur Doğan’ın başına gelenler... İstanbul’da bir caz konserinde Aynur Doğan’ın söylediği Kürtçe aşk şarkısını içlerine sinderemeyenler ileriye değil, geriye gider. Birileri de bunu bekliyor zaten... Eh demokrasi ve özgürlükler de Tanrı baba tarafından insanlara, topluma altın tepsiyle sunulmuyor... Kır zincirlerini!.. Susma artık, konuş!.. CHP’L AK F HAMZAÇEB : Özerkliği Meclis’te anlatsınlar Demokratik özerkliğe olumlu bakmadıklarını ifade eden Hamzaçebi, “Tabii ki onu savunan siyasi partiler, milletvekilleri bu görüşlerini parlamento kürsüsünden ifade edebilirler. Kararı millet verecektir’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, demokratik özerklik tartışmalarıyla ilgili, “Yapılması gereken terörü bir kenara bırakarak özgürlükçü bir ortamda bütün sorunları tartışmaktır. BDP’ye mensup milletvekillerimiz eğer demokratik özerkliğe inanıyorlarsa bunu gelip TBMM’de anlatabilirler” açıklamasını yaptı. Hamzaçebi, dün düzenlediği basın toplantısında, Meclis TV yayınlarının sınırlanmasıyla ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaları eleştirirken “Bu konuda grup başkanvekillerine talimat verdim, istemimizi TBMM’ye bildirdim, açıklaması TBMM başkanına talimat verme gibi gizli bir niyeti içinde barındırıyor” dedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in “Demokratik özerklik Meclis’te tartışılabilir” açıklaması anımsatılarak yöneltilen bir soruya da Hamzaçebi, “Kürt sorunu dahil, bütün sorunlar, demokratik ve sivil siyaset zemininde tartışılmalı. Terörü vasıta kılan politikalar hiçbir zaman Kürt sorununun çözümüne yardımcı olmaz. BDP milletvekillerimiz, eğer demokratik özerkliğe inanıyorlarsa, bunu gelip TBMM’de anlatabilirler, konuşabilirler” yanıtını verdi. Hamzaçebi, demokratik özerkliğin kabulünün mümkün olmadığını, buna olumlu bakmadıklarını ifade ederken “Tabii ki onu savunan siyasi partiler, milletvekilleri bu görüşlerini parlamento kürsüsünden ifade edebilirler. Bu çerçevede arkadaşlarımız toplumu ikna etmeye çalışırlar, kararı millet verecektir” açıklamasını yaptı. Hamzaçebi, bir başka soru üzerine Dursun Çiçek’in eşine sürgünü “eziyet” olarak nitelendirdi. ‘Terör sorunu da anayasa ile bağlantılı‘ TBMM Başkanı Cemil Çiçek, MÜS AD yöneticilerini Dolmabahçe’deki Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nda kabul etti. Çiçek, burada yaptığı konuşmada anayasa değişikliği konusunun önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi gerektiğini belirterek yaşanan Kürt sorununun, terör sorununun da anayasa ile bağlantılı olduğunu söyledi. Çiçek, yeni anayasanın Meclis’teki partiler tarafından yapılacağını ancak o noktaya gelinceye kadar sivil toplum ve meslek kuruluşlarının aktif şekilde oluşumun içinde yer alması gerektiğini kaydetti. Çiçek, şöyle devam etti: “Çok da fazla gecikmeden gelmesi gerekiyor. Zaman aleyhimizde işler. Anayasa değişikliği, Türkiye’nin en acil, en önemli, en öncelikli meselesidir.” Gazetecilerin Meclis TV ile ilgili sorularını da yanıtlayan Çiçek, “Şunu kabul etmem: ‘Sesimiz kısılıyor. Muhalefetin sesi kısılıyor.’ Böyle olmaz. Çünkü birçoğumuz başka kanallardan da görüşlerimizi ifade ediyoruz. Bu biraz tam maksadı ifade eden şey değildir” dedi. Üniversite öğrencisi Seyfettin Bal, tuvalette asılı bulundu F Tipi’nde kuşkulu ölüm AL CAN ULUDAĞ ANKARA Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde (DPÜ) bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar sonrasında tutuklanan üniversite öğrencisi Seyfettin Bal’ın cezaevinde intihar ettiği bildirildi. Ailesi ise olayı kuşkulu buldu. Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde Kasım 2010’dan bu yana tutuklu bulunan Bal (28), iddiaya göre önceki gün gece saat 04.30 sularında banyonun parmaklıklarına asılı halde bulundu. Emlak ve Emlak Yönetimi Bölümü öğrencisi olan Bal’ın cesedi Keçiören Adli Tıp Kurumu’na kaldırılırken olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Ad li Tıp’taki otopsinin ardından Bal’ın kesin ölüm nedeni belli olacak. Ağabey Faysal Bal’ın anlattığına göre, olaydan 10 saat önce kardeşinin, eşini aradığını ve “Bana para gönderin, yeğenlerimi çok özledim, onları da ziyarete getirin” demiş. “İntihar edecek biri neden para ve yeğenlerini görmek istesin” diye soran Bal, kardeşinin “öldürüldüğünü” savundu. Kardeşinin 27 Temmuz’da duruşması olduğunu ve tahliye edileceğine inandığını belirten Bal, “Benim ciğerimi yaktılar. Bu intihar değildir. Çocuğun tek günahı Kürt olmaktı” dedi. Ailenin avu ‘Kardeşim öldürüldü’ katı ise Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen “terör davasında” jandarmayla sanıklar arasında yaşanan arbedeyi anımsatarak intihar olayıyla bu durumun aynı güne denk geldiğine dikkat çekti. Bal’ın koğuş arkadaşları ise ilk ifadede, intihar olayını fark etmediklerini belirtti. EMN YET NSAN AVINI SÜRDÜRÜYOR lk duruşma 27 Temmuz’da Dumlupınar Üniversitesi’de Kasım 2010’da “kız meselesi” yüzünden Doğu kökenli öğrenciler ile ülkücüler arasında kavga yaşanmıştı. Olaylarda ülkücü bir öğrenci ölmüştü. Davanın ilk duruşması 27 Temmuz’da görülecek. Hopa’da tutukluların sayısı 14’e yükseldi ÖMER ŞAN TBMM İnsan Hakları Komisyonu, 13 askerin ve bir çocuğun ölümüne ilişkin olayları gündemine aldı Silvan ve Samsun’a yeni inceleme ERDEM GÜL ANKARA TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Silvan’da 13 askerin şehit olduğu çatışmayla, Samsun’da 13 yaşındaki çocuğun PKK’li sanılarak öldürülmesi olayını gündemine aldı. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, “Her iki olayla ilgili olarak da bilgi toplama aşamasındayız. Uzmanlar bilgi topluyor. Olaylarla ilgili durum biraz daha netleştikten sonra gerekirse komisyon kurup inceleriz” dedi. Silvan olayıyla ilgili Genelkurmay ve İçişleri Bakanlığı’nın ardından TBMM İnsan Hakları Komisyonu da harekete geçti. Komisyon, Silvan’daki Silvan olayıyla ilgili olarak Genelkurmay ve çişleri Bakanlığı’nın ardından TBMM nsan Hakları Komisyonu da harekete geçti. Komisyon, Silvan’daki 13 askerin şehit edilmesinin yanı sıra önceki gün Samsun’da 13 yaşındaki Gökhan Çetintaş’ın dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle PKK’li sanılarak öldürülmesi, kardeşi Habip Çetintaş’ın da yaralanması olayını da incelemeye aldı. 13 askerin şehit edilmesinin yanı sıra önceki gün Samsun’da 6 yaşındaki Gökhan Çetintaş’ın dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle PKK’li sanılarak öldürülmesi, kardeşi Habip Çetintaş’ın da yaralanması olayını da incelemeye aldı. Komisyon, geçen hafta BDP dışındaki partilerin üye vermesinin ardından AKP Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün başkan seçilmesinin ardından göreve başlamıştı. Komisyon, diğer komisyonlardan farklı olarak TBMM’nin tatilde olduğu yaz döneminde de çalışma kararı aldıktan sonra ilk olarak Silvan ve Samsun olaylarına el attı. Başkan Üstün, Samsun’da PKK’li sanılarak iki kardeşe askerlerce ateş açılması sonucu birinin ölmesi diğerinin de yaralanması olayıyla ilgili komisyon uzmanlarının bilgi toplamaya başladığını bildirdi. Olayın daha çok sıcak ve yeni olduğunu, çok farklı açıklama ve anlatımlar bulunduğunu belirten Üstün, bu aşamada savcılığın olay yeri incelemeleri yapacağını, ardından soruşturma safhasının başlayacağını belirtti. Üstün, adli ve idari soruşturmaların ilerlemesiyle olayla ilgili bilgilerin daha net ortaya çıkacağını belirterek “Uzmanlarımız bir insan hakkı ihlali bakış açısıyla bilgi topluyorlar. Bu bilgilerin bizi ulaştıracağı noktayı değerlendirip komisyon olarak yapmamız gerekeni belirleyeceğiz” dedi. Üstün, her iki olayla ilgili ko Bilgi topluyoruz misyon uzmanlarının bilgi toplamasının ardından ortaya çıkacak bilgi ve belgeler çerçevesinde gerekirse alt komisyon kurup olayları inceleyebileceklerini söyledi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, yazılı bir açıklama yaparak Samsun olayının hesabının sorulmasını istedi. Tanrıkulu, “16 yaşındaki Gökhan Çetintaş’ın yargısız infazının hesabını kim verecek? Yaşamının baharında hayatını kaybeden Gökhan Çetintaş’ların yargısız infazı hususunda yıllardır yaşanılan bu sessizliğin son bulması gerekmektedir. Olayların sorumluları kimse tespit edilip bir an evvel yargı önünde hesap vermelidirler” dedi. RİZE Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 31 Mayıs’taki mitingi öncesi polisin HES protestolarına sert müdahalesi sonucu emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili önceki gün gözaltına alınan Halkevleri Karadeniz Bölge Sorumlusu ve Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Yürütme Kurulu üyesi Taylan Kaya tutuklandı. Gözaltına alınan diğer iki kişi ise serbest bırakıldı. Böylece çıkan olaylar nedeniyle tutuklananların sayısı 14’e yükseldi. Halkevleri Doğu Karadeniz Temsilcisi ve DEKAP Yürütme Kurulu üyesi Taylan Kaya, DEKAP Yürütme Kurulu üyesi Kamil Ustabaş ile Hopa Halkevleri yöneticisi Bülent Ustabaş, önceki gün parkta otururken gözaltına alınmıştı. Emniyetteki işlemlerinin ardından mahkemeye sevk edilen üç kişiden Taylan Kaya tutuklandı, Kamil Ustabaş ile Bülent Ustabaş ise serbest bırakıldı. Halkevleri Hukuk Dairesi’nden Avukat Erkut Güzeli, gözaltına alınan üç kişinin, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten suçlandıklarını ve aynı zamanda Hopa olayları nedeniyle haklarında arama kararı olan kişiler arasında bulunduklarını belirtti. KESK Ankara Şubeler Platformu’nun 30 üyesi ve Hopalı sivil toplum örgütleri temsilcileri Hopa Belediye Parkı’nda yeni tutuklamalarla ilgili basın açıklaması yaptı. Taylan Kaya’nın annesi Sevilay Kaya da basın toplantısına katıldı ve gözyaşlarını tutamadı. “Metin Lokumcu ölümsüzdür”, “Hepimiz Hopalıyız, hepimiz eşkıyayız” sloganları atan grup adına açıklama yapan KESK Ankara Şubeler Platformu Sözcüsü Mevlüt Çakmak, “Tutuklanan ve gözaltına alınan çocuklarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Polis saldırısı ile gazdan yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun katledilmesinden sorumlu olanlar yargı önüne çıkarılmalıdır” dedi. Olaylı davanın bilançosu: 2 yaralı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir “terör örgütü üyeliği” davasında, jandarma ile sanıklar arasında yaşanan arbedede bir sanığın kafasının kırıldığı, diğerinin ise yüzünden yaralandığı öğrenildi. Sanıkların avukatı Pınar Akdemir, önceki gün mahkeme salonunda yaşanan olay sonrasında, sanıkların cezaevi aracına götürülene kadar kötü muamelenin devam ettiğini söyledi. Cezaevi doktorunun, sanıkları “bu şekilde” alamayacağını, hastaneye götürülmeleri gerektiğini söylediğini aktaran Akdemir, hastaneye sevkedilen biri jandarmanın müdahalesi sonucu kafası kırılan, diğeri ise yüzü yaralanan iki sanığın hastanede gözlem altında bulunduğunu söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle