22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 TEMMUZ 2011 CUMA 16 Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileri, engelliler için ‘yeni nesil’ tekerlekli sandalye tasarımı yapıyor Yaşamları kolaylaşsın diye... PLATO’dan LÖSEV yararına film stanbul Üniversitesi odyolog yetiştirecek İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Odyoloji Bölümü, işitme ve denge bozuklukları alanında çalışacak sağlık elemanlarını (odyolog) yetiştirecek. Yeni kurulan bu bölüm, 20112012 öğretim yılında 30 öğrenci ile eğitime başlayacak. Odyoloji Bölümü’nde öğrenciler, başka ülkelerin odyoloji bölümleri ile değişim programlarına katılma, işitme cihazları ve işitmenin düzeltilmesi için kullanılan implant uygulamaları gerçekleştirme, farklı sanayi alanlarında deneyim gibi olanaklara da sahip olacaklar. Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileri, “Benim Renkli Tekerleklerim” adlı projeyle, engelli bireylerin tekerlekli sandalyelerde yaşadığı zorlukları ortadan kaldıracak yeni nesil bir sandalye ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Üniversitenin Meslek Yüksekokulu Teknik Bölümler bünyesinde bulunan “Küp Kök ArGe” birimi, tekerlekli sandalyeye bağımlı olarak yaşayanların hayatını kolaylaştırmak amacıyla, pek çok engeli ortadan kaldıracak yeni bir tasarım ortaya çıkarmayı hedefliyor. Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi İnci Zaim Gökbay, Takım Tezgâhları İşadamları Derneği (TİAD) ve Fiziksel Engelliler Vakfı (FEV) tarafından yürütülen projede, Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Teknik Bölüm öğrencileri, Koç Üniversitesi Rumelifeneri Kampusu’nda düzenlenen “Tanıtım Günleri” 7 Ağustos’ta sona erecek. Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, Tanıtım Günleri’nde, adaylara ve ailelerine eğitim sistemi ve üniversitenin sunduğu olanaklar hakkında bilgi verecek. mi’de tekerlekli sandalye tasarımı yapabilmek için CADCAM eğitimi alıyorlar. Eğitimin tamamlanmasının ardından FEV desteğiyle 5 engelli birey ile buluşacaklar. Her grup, kendi sandalyesinin tasarımını yapabilmek için kendini tekerlekli sandalyeyle yaşayan bir engellinin yerine koyarak empati kuracak. Yeni nesil tekerlekli sandalyelerin bilgisayar ortamında tasarımları yapıldıktan sonra uygulanabilirliği de test edilecek. Testler sonrasında İstanbul’da faaliyet gösteren tekerlekli sandalye üreticilerinin desteği ve önerileri alınarak Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde yer alan atölyede üretim başlayacak. Üretim sonunda “renkli tekerlekler” ihtiyaç sahibi engelli bireylere bağışlanacak. Serin Kıbrıs Notları Kıbrıs’ta Rumlarla değil iç içe, yan yana yaşayabilmek Magosalı Mehmet Salih gibiler için ölümcül bir kumar, bir tür “Rum ruleti!” (Rum ruleti, Rus ruletinin aksine tek mermi ile değil, dolu tabancaya bir eksik mermi konarak oynanırmış.) Türklerin Kıbrıs macerası 1571 yılında Sultan II. Selim’in adayı Venediklilerden almasıyla başladı. 60 yıl sonra 500. yılı dolacak ki, bu serüven, 1032 kısım tekmili birden bir uluslararası hırs, entrika, yalan dolanla dolu bir macera romanı gibi sürüyor. Sürmeye de devam edecek. Çünkü Kıbrıs’ın “Türksüzleştirilmesi”, Batı bakımından Osmanlı defterinin son sayfasının da dürülmesi demek, Anadolu’nun Ege’den Akdeniz’e çepeçevre bir Ortodoks Çemberi’ne alınması demek. (Bu saptama merhum Bülent Ecevit’indir.) Anadolu Türkleri, Kıbrıs’a nedense hep ikircikli bir ilgiyle, yani bir tür “Ne candan seversin, ne vazgeçersin!” haliyle yaklaşmıştır. Bunun son ve en üst perdeden örneğini elbette Başbakan Erdoğan sunmasaydı, Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” vecizesi öksüz kalacaktı: Tayyip Bey, “Artık yakamızdan düşün sizi yeter besledik!” çıkışının üzerinden bir yıl geçmedi ki önceki gün “3. Kıbrıs Barış Çıkartması” yapıverdi! Biz alıştık, ama yavru vatandakilerin o kadar uyum yeteneği yok. Batılılar Kıbrıs’ta Türkleri, KKTC tabelası altında bir “devletçilik oyunu” oynuyor gibi görüyor. Oysa orada kurulan toplumsal düzen ve yasal işleyiş Türkiye’den birçok açıdan daha sağlıklı, daha başarılı. Kıbrıslılar zaten, yeryüzündeki Türkler arasında belki de en yumuşak huylu, en halim selim tabiatta olanlar. Kıbrıs hapishanelerinde kavga, bıçaklama suçundan ya da cinayetten yatan Kıbrıslı yok. Tıpkı, düşünce suçundan yatan kimse olmadığı gibi. Asayişe ilişkin suçları hep Türkiye kökenliler işliyor. Türkiyelilere “Karasakal” diyorlar. Bu deyimi bizdeki “bıyıklı”ya benzer bir anlamda kullanıyorlar. Karasakal’da, bir küçümseme veya gizli bir eleştiriden çok, Türkiyelilerin mevcudiyetinden endişe duyma ve çekinme var... Rauf Denktaş’a, bir konuşmamızda “Türkiyeli tipik bir Türk ile Kıbrıslı tipik bir Türk arasındaki en temel ayrılık nedir” diye sormuştuk. “Fazla bir ayrılık yok. Bence benzerlikleri yazsan işin daha kolaydır” demişti. Biz de işin kolayına kaçmış, soruyu Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Profesör Özay Oral’a yöneltmiştik. Yanıtı şu oldu: “Pek bir fark yoktur. İkisinin de okuma ile başı hoş değildir. İkisi de kahvede oturmayı, kâğıt oynamayı çok sever. Dedikodu etmeye bayılır. Fırsat bulursa içkiyi de sever, kumarı da. Kadercidir. Bir de şiir sever ve şiir yazarlar. Ufacık adada binlerce şairimiz vardır.” (Attilâ İlhan’a göre de Türkiye’deki şairlerin sayısı 6 milyonun üzerindedir.) Kıbrıslılar telefonu “Alo,” yerine “Kim konuşur” diye açarlar. Viraja “büküm”; kaportacıya “doğrultmacı”; direksiyona “dümen”; pedala “ayakça”; klaksona “boru”; pencereye “güngiren” der. Kolay kızmaz, küfür etmezler. Çok kızınca oturuyorlarsa ayağa kalkarlar. Gıprıslılar, örneğin Annan’ın ve Rumların adı geçince yine de eskisi kadar ayağa kalkmıyorlar. 5 engelli için yaşam standartlarına uygun tekerlekli sandalye tasarımı yapmaya başladı. Proje 5 aşamalı Öğrenciler, halen TİAD Akade Koç Üniversitesi’nde tanıtım günleri Tatil yapamayan çocuklar için... YÖRET Vakfı’nın, İstanbul’da yaz tatili yapma fırsatı bulamayan çocuklara olanak sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği YOYO projesi sona erdi. Vakfın eğitim verdiği üniversitelerin psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünde okuyan Genç YÖRET’liler, ilköğretim öğrencileriyle yaz okulu uygulaması gerçekleştirdi. 20 genç YÖRET’linin denetimindeki YOYO projesine, 250 ilköğretim öğrencisi katıldı. Gençler ve ilköğretim öğrencileri, yaz okulu boyunca birlikte sokak ve rehberlik oyunları oynadılar, resim, kukla ve müzik eğitimleri yaptılar. Plato Meslek Yüksekokulu öğrencileri, sosyal sorumluluk projesi kapsamında Lösemili Çocuklar Vakfı’na (LÖSEV) yeni bir reklam filmi hazırladı. Senaryosu Plato Meslek Yüksekokulu öğrencilerinden Kaya Oturmazer’e ait olan ve Kampusta LÖSEV projesi kapsamında çekilen reklam filmi, LÖSEV yetkilileri tarafından beğenilince, Sanatçı Kenan mirzalıoğlu’nun da desteğini alan öğrenciler, çekimlere başladı. Filmde mirzalıoğlu, lösemiyi yenmiş çocuklarla kamera karşısına geçti. ‘ nsanlar Nerede?’ MER Ç VEL DEDEOĞLU K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr m.velidedeoglu@hotmail.com C MY B C MY B Geçen hafta Fransızlar, “14 Temmuz 1789”un 222. yılını görkemli törenlerle kutladılar. Bu kutlamalar o gün dünya TV’lerinde ilk haberler arasında yer alırken Türkiye’de de DTK’nin “özerklik ilanı” ilk sıradaydı. Bunu BDP’nin Van milletvekili Aysel Tuğluk, “Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz!” diye açıkladı. “14 Temmuz” tarihi bilinçli olarak mı seçilmişti, yoksa rastlantısal mıydı bilemiyoruz. Bilinen, 222 yıl önceki “14 Temmuz” günü, ülkenin doğusuyla, batısıyla, güney ve kuzeyiyle hep birlikte “tek yumruk” olarak çağ atlayan bir Fransa için ayağa kalkılması. Oysa Aysel Tuğluk, yurttaşı olduğu ülkenin “bölünme”si için ilk aşama olan “özerklik” ilanını bildiriyordu. Yemin etse de etmese de “TBMM”nin bir üyesiydi Tuğluk. TV’de onu izlerken “TBMM”nin kurucusu ve ilk başkanı olan Atatürk’ün, 84 yıl önce partisi CHP’nin “İkinci Kurultay”ında, Türkiye’nin “iki kırmızı çizgisi” olduğu vurgulamasını yine anımsamadan ve anımsatmadan duramadım. Batı emperyalizmince özenle yaratılan, Türkiye için “yaşamsal” boyuttaki bu “iki sorun”un; “Kürt Teali Cemiyeti” ve “Tealii İslam Cemiyeti” adı altındaki, bütünüyle dışa bağımlı örgütlerce kesintisiz yürütüldüğünü belirtir Atatürk. Bugün Türkiye’nin görünümünün, bu “iki kırmızı çizgi”nin 84 yıl sonra geldiği “aşama”yı yansıttığı yadsınamaz bir gerçektir sanırım. “İslamla laiklik bir arada olamaz!” diyen bir anlayışın, bir “inanç”ın kurduğu partinin (AKP) iktidarda olmasıyla, “Tealii İslam” son aşama olan “şeriat”a vardı varacak bir durumdadır artık. İkinci kırmızı çizgiyi oluşturan “Kürt Teali”nin de terör örgütü “PKK”nin desteğindeki 30 yıllık “kanlı” bir yürüyüşle varmak istediği hedefin, bir önceki aşaması olan “özerklik”e ulaştığı açıkça ortaya konmuştur. 14 Temmuz’da TV’lerde gün boyu “özerklik” ilanı art arda duyurulurken akşam haberlerinde de terör örgütü PKK’nin “13” askerimizi daha “şehit” ettiği bildiriliyordu. Ekranda, oğlunun acı haberini alan bir annenin, başını elleri arasına sıkıştırıp “Oğlum şehit olmuş! Oğlum şehit olmuş! İnsanlar nerede?” çığlığıyla bir sağa, bir sola koşturmasını izlemek dayanılır gibi değildi. Üstelik bir “düzenleme”den de söz ediliyordu. “Özerklik” ilanı ile askerlerimizin “şehit” edilmesi aynı saatlere mi denk düşürülmüştü? “Özerklik” ilanı “kan”la desteklenip “gözdağı” mı verilmek istenmişti? “14 Temmuz” gecesi, hemen hemen tüm TV’lerde bu tür sorular ve yanıtları tartışıldı, neredeyse gün ağarana dek. “15 Temmuz” gününe bu boyuttaki böyle bir “gerginlik”le girdi Türkiye. Hele, şehit anasının, “İnsanlar nerede?” sorusuna yanıt verir gibi başlayan gösteriler, yürüyüşler TV’lerde yer aldıkça gerginliğin daha da gerildiğini, zorlandığını bilmem anımsatmaya gerek var mı? “Çakma”ya hazır bu tür “şimşek” tohumlarıyla dolu bir havada başladı, “Suyun Kadınları” konseri. Sıra Kürtçe şarkıları seslendirecek sanatçıya gelince, bugün de yarın da çok üzüntü duyduğumuz, duyacağımız olaylar yaşandı biliyorsunuz. Bunları TV’lerden, “basın”dan adeta saniye saniyesine izledik, okuduk; yinelemeye gerek yok kuşkusuz. Yalnız, Murat Yetkin’in sözünü ettiği bir “ayrıntı”ya, izninizle dikkatinizi çekmek istiyorum. Konserde ön sıralarda oturan M. Yetkin, Radikal’deki (17 Temmuz) yazısında karşılıklı protestoları anlattıktan sonra: “Aynur bu koşullar altında sahneyi terk etti. Terk ederken de eliyle o meşhur ‘V’ işaretini yaptı...” diyor. Yani “zafer!” işareti yapıyor; peki ama, “Neyin zaferinin ya da hangi zaferin işaretiydi bu?” Bir gün önceki “özerklik ilanı”nın mı? Yoksa, aynı saatlerde “şehit” edilen askerler olayının mı? “Zafer!” işaretinin bunun için olduğunu insan düşünemiyor... Ayrıca M. Yetkin, “minder ve plastik su şişelerinin” Aynur’un yaptığı “zafer!” işaretinden sonra sahneye atıldığını da belirtiyor. Bu durumda büyük bir bölümü boşlukta kalacak olsa da birçok soru sorulabilir sanırım; ama olağanüstü bir “ses”le “sanat”ın; bu sesin sahibi olarak da “sanatçı”nın (Aynur Doğan), Kürt yöneticilerce “politik bir rant” uğruna kullanıldığının da ayrımına varılmalı. Kuşkusuz olup bitenler çok üzücü, çok da yazık oluyor... Ama en çok da Aynur Doğan’a... Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ 1933 Üniver 1 site Reformu’na kadar profesöre 2 karşılık olarak 3 kullanılan un 4 van. 2/ Halk dilinde tarladaki 5 sebzeye verilen 6 ad... Yolcu evi. 7 3/ Gaziantep ilindeki Zeugma 8 antik kentine ve 9 rilen bir başka 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ad... Tantal elementinin simgesi. 4/ “En sinsi 1 T E F E Ü L A S bir gibidir geçme 2 U Ğ U R M U M C U yen zaman” (Y. K. Be 3 R E N İ T İ L yatlı)... Kirpik boyası. 4 A D U T N E T 5/ Hollanda’nın plaka 5 B R A K S E R A imi... Çanakkale Bo6D O UMU E N ğazı’nda, pek çok de7 İ Z A B E U Z İ niz kazasının meydana Y geldiği bir burun. 6/ 8 N E M E S İ S T A T A R T E İşaret... Büyük kent 9 serserisi. 7/ Bir meyve... Öğütülmüş tahıl... Gümüş elementinin simgesi. 8/ Uzun tütün çubukları kullanıldığı dönemlerde odanın ortasına yerleştirilen kül çanağı. 9/ Çok kıvrak bir Küba dansı ve müziği. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı saray ve konaklarında haremle selamlık daireleri arasındaki bölüm. 2/ Muşmulaya benzer bir yemiş... Yelkenin ucunda ip geçirmek üzere yapılmış göz. 3/ Bir yapıda dış kapıyla odalar arasındaki giriş bölümü... Tanrı. 4/ Bir işi yaptırabilme gücü... Bir nota... Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı. 5/ Şarkı, türkü... Kumaşlardaki benek. 6/ Don Kişot’un atının adı. 7/ Köpek... Bir çeşit börülce... Kale hendeği. 8/ Uzun tüylü bir köpek ırkı... Büyük kardeş, ağabey. 9/ Yağda kızartılarak üzerine şerbet dökülen bir hamur tatlısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle