23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 TEMMUZ 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 19 Dünyaca Ünlü Soprano Renée Fleming stanbul’da: Abidin Dino’dan Günümüze Üniversite Kavramı... 1923 yılında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla başlayan ve ömrü Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra ne yazık ki çok kısa süren “Türk aydınlanması”nın kurucu adlarından, büyük sanat ve kültür adamı Abidin Dino (19131993), “Kültür Açlığı” başlıklı yazısını 1939 yılında “Ses” dergisinde yayınlamış. Bu haftaki yazıma oradan bir alıntıyla başlıyorum: “Münevverlerimiz halkı tanımıyor, ondan bir umacı gibi korkuyor. Halk münevverlerimize ısınamıyor, çünkü onunla çok az temas ve rabıtası var. Birbirine kaynaşması lazım ve zaruri olan bu iki kutbun vahdet (birleşme) sırrı birdir: Halkı Okutmak, Halkı Öğretmek. Halktan Okumak, Halktan Öğrenmek. Tahsil ve terbiye sistemimizi işte bu esasa göre ıslah etmeliyiz. Liseden başlıyalım. Bugünkü şartlar içinde, bizde lise tahsili ve lise programı, talebeyi üniversiteye layıkiyle hazırlayacak vaziyette değildir. Yegâne çare, lise tahsilini, sipasiyalize etmek [özelleştirmek], ihtisaslaştırmaktır. Böylelikle mesleki, ortamektep sonunda taayyün eden (ortaya çıkan) talebe, lisede daha çok kendi mesleğinin hazırlık ve ihtisas derslerini görecek ve üniversiteye, kendi ihtisas şubesinde kuvvetli bir hazırlık tahsiliyle gelmiş olacaktır. Üniversiteye gelince üniversite tahsilinin kısaltılmasına değil, daha çok amelileştirilmesine [uygulamalılaştırılmasına] taraftarız. …Bütün bu tedbirler, şehirle köy, şehirli ile köylü ve entelektüelle halk arasındaki ayrılık ve boşluğu kısa bir zamanda doldurur ve onlar arasında sıkı bir beraberlik ve birliğin temellerini kurar. …Kısa bir formül halinde verdiğimiz kültür kalkınmamızın icapları, süratle ve ciddiyetle düşünülüp, hallolunmadığı takdirde, bugün hissolunan kültür iştahı, çok yakın bir gelecekte, büyük ve tehlikeli bir ‘kültür açlığı’ haline gelebilir. Başımızın çaresine bakalım.” (Abidin Dino, Kültür, Sanat ve Politika Üstüne Yazılar, Derleyen ve Yayına Hazırlayan: Turgut Çeviker, Adam Yayınları, İstanbul 2000, s.32 vd.) Abidin Dino, bu yazıyı 1939’da, yani üniversite reformundan altı yıl sonra, hazırlıkları bitmek üzere olan Köy Enstitüleri’nin açılmasından da bir yıl önce yazmıştır. “… Şehirle köy, şehirli ile köylü ve entelektüelle halk arasındaki ayrılık ve boşluğu kısa bir zamanda” doldurmanın en etkili ve gerçekçi aracı olan Köy Enstitüleri’nin defteri 1946’dan başlanarak, yani daha tek parti döneminde dürülmeye başlanmış, kapısına resmen kilit vurmanın onuru (!) ise1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’ye nasip olmuştur. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim tarihinde liseden üniversiteye güçlü bir hazırlıkla geçişin en etkili yolu tıkanmıştır. Sonraki yıllarda bu geçişi hazırlama görevi, devletin ortaöğretim politikasının iflası anlamına da gelen özel dershanelere ait olmuştur. Abidin Dino’nun yazısının üzerinden geçen yetmiş iki yılda sayısı yüzü aşan üniversitelerimiz, ülkede “bilimsel bir geleneği” oluşturabilmek bir yana, dünya ortalamasında ilk binin dışında kalmıştır. “Başımızın çaresine bakalım” diye noktalamıştı yazısını Abidin Dino. Bu çareye, yetmiş iki yılda kadrolarıyla birlikte bütün bir Türk aydınlanmasını tasfiye ederek mi baktık? Cevabı haftaya! Yetenek, duyarlık ve karizma oksesli müzikle biraz ilgilenen herkes onu biliyor. Devlet başkanları, krallar, kraliçeler önünde yerlere eğiliyor. Yeryüzündeki tüm belli başlı olaylarda, Olimpiyat Oyunlarından dünya fuarlarına, devletlerin kuruluş yıldönümlerinden aklınıza gelebilecek tüm kutlamalarda, ama aynı zamanda yeryüzünün ortak acılarında mutlaka onun sesi duyuluyor… ABD Başkanı Obama için söyleyen o, Putin’in önünde St. Petersburg’un 300. yıl kutlamalarında söyleyen yine o. Blair’ler ve Clinton’lar en sıkı hayranları, onlar için de söylüyor; Havel’i, kadife devrimini kutlamak için de... Ama yine de “Halkın Divası” olarak biliniyor… Onun sesi günümüzün “en olağanüstü seslerinden biri” olarak niteleniyor… Lirik soprano bir ses… Bu olağanüstü sesin sahibi, Amerikalı ünlü soprano Renée Fleming. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, yine yapacağını yaptı: Bu yılki uluslararası İstanbul Müzik Festivali, bu muhteşem sanatçının bu akşam Aya İrini’de, Sacha Goetzel’in yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde vereceği konserle noktalanıyor. (Konserin sponsoru Borusan.) Ç Dünden bugüne Renée Fleming 1959 Indiana doğumluydu. Annesi de babası da orta eğitimde dereceli okullarda müzik öğretmenliği yapıyordu. Rochester New York’ta yetişti. Kendi deyişiyle “doğal” olarak müzikle yetişmiş, müzikle büyümüştü. New York Devlet Üniversitesi’nde caza yöneldi. Caz şarkıcısı olmaya niyetliydi. İki yılı aşkın bir süre gece kulüplerinde caz söyledi… Öğrenim döneminde hocalarının dikkatini çekmesi, “Fullbright” bursu kazanıp Avrupa’ya gelmesi ve orada Arleen Auger ve Elizabeth Schwarzkopf gibi ustalarla çalışması, birbirini izledi… Ardından Juillard Müzik okulu… Buradayken ilk rol teklifi: Puccini’nin “La Bohem” operasında Musetta… Ardından Metropolitan Operası’yla kontrat! Repertuvarını, birlikte çalıştığı maestroları ve orkestraları, çıktığı sahneleri, doldurduğu plak ları , kazandığı ödülleri sıralamaya kalksam, sayfalar yetmez… En iyisi bu akşamı beklerken ben sizlerle Renée Fleming karşılaşmalarımı paylaşayım. Sahne Karizması Onu ilk kez New York’ta Carnegie Hall’da dinlediğimde (90’lı yıllardaydı) önce sesiyle, sonra sahnedeki duruşuyla, tüm salonu nasıl avucunun içine aldığına tanıklık ettim. Geniş bir yelpazeye yayılan sesi mükemmeldi, tekniği mükemmeldi ama özellikle sahnedeki duruşuyla farklıydı. Gençti, güzeldi ve kendine sonsuz güvenini cömertçe sergiliyordu. Ama en çok, en çok şarkı söylemekten aldığı o sonsuz tadı ve sevinci karşısındaki dinleyicilere geçiriyordu. “Sahne karizması” denilen şey onun ayağının ucundan saçının tepesine, her zerresine işlemişti. O karizmayı içselleştirmişti Renée Fleming. 2001 yılında İtalya’daki Spoletto Festivali’ndeydim: Ünlü besteci Menotti’nin 90. yaşgünüydü. Ve Renée Fleming, Pavarotti ve Placido Domingo, büyük besteciye konser verecekti. Konser öncesi basın toplantısı vardı. Festival bahçesinde en öne yerleştim. Üç “Star” gelip kolumu uzatsam dokunabileceğim mesafeye yerleştiler. Elbet Pavarotti, bol bol rol çaldı ama ben gözlerimi Renée Fleming’den ayıramıyordum. Sahnedeki karizma, bu bahçede bir masa başında otururken de sürüyordu. Aydınlık ve ışık saçan bir kişiliği vardı. Ona sorulan düşmanca sorulara bile gülümseyerek yanıt veriyordu. (Kimi eleştirmenler onu eklektik buluyor; kimi neden bunca farklı türler arasında gidip geldiğini; kimi neden ha bire reklama çıktığını soruyordu örneğin…) O akşam konserde Pavarotti son anda sahneye çıkmayınca, Fleming ile Domingo’nun sahnede yarattıkları büyüyü asla unutmayacağım. Menotti ve Verdi aryalarıyla iki ateş parçasıydılar. Yıllar sonra Stockholm’de 2006 yılında, Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü’nü aldığı Nobel konserinde o karizmanın ne denli arttığını görecektim. Sahne sanki yatak odasıydı… Stockholm Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nı, Hollandalı Şef Lawrence Renes yönetiyordu. Richard Strauss’la başlayıp Verdi’nin, Puccini’nin en bilinen aryalarıyla, “opera repertuvarının mücevherleriyle” sürdü program.. Renée Fleming ise sesinin tüm niteliğini ve rengini ortaya koyan, tekniğiyle, söyleme tavrını bütünleyen muhteşem bir yorumla tüm salonu avucunun içine aldı. Programın son bölümü Bernstein, Gershwin, Cole Porter, Frederick Loewe eserlerinden derlenmişti. Her parçayı ayakta alkışlıyorduk. Fleming’in muhteşem meslek yaşamında şunlar da var: “Verismo” adlı plağıyla geçen yıl kazandığı üçüncü Grammy Ödülü; kızlarıyla birlikte rock ve pop müziğe yönelmesi; caz albümü “Haunted Head”; film müzikleri; Leonard Cohen ve Peter Gabriel’in şarkılarından oluşan “Dark Hope” adlı plak… Adına parfüm, tatlı, porselen tasarılarının yaratılması; hocalık; televizyon programları; “The İnner Voice” (İç Ses) adlı otobiyografisi… O kitapta okumuştum: Şuna benzer bir şey diyordu: “Bütün bu başıma gelenler, boğazımın içindeki iki kıkırdak yüzünden oldu… Yani çok hassas, gizemli, sürprizlerle dolu ses telleri…” Kubat senfoni orkestrasıyla Kültür Servisi Türküleri kendine özgü yorumlayan şarkıcı Kubat yarın saat 21.00’de Turkcell Kuruçeşme Arena’da müzikseverlerle buluşuyor. Şef Kamil Coşkun yönetimindeki senfoni orkestrası ve misafir sanatçıların katılacağı etnik ve klasik tınıların buluşacağı konserde Kubat 22 eser seslendirecek. Konserde Kubat’a Funda Arar, Özlem Tekin ve klarnet ustası Hüsnü Şenlendirici birer şarkıyla eşlik edecek. Paul Oakenfold stanbul’da Kültür Servisi Dünyanın en başarılı DJ’lerinden biri olarak kabul edilen Paul Oakenfold yarın Solar Beach’e geliyor. Paul Oakenfold, “Never Mind the Bollocks… Here’s Paul Oakenfold” adlı yeni albümünü ilk kez İstanbullu hayranları için çalacak. Mini bir festival tadındaki bu organizasyonda, gündüz saatlerinde plaj ve hovercraft, bungee jumping, go kart, tırmanma duvarı, skateboard, skimboard, atv, ginger gibi birbirinden farklı aktivitelerinden yararlanabilecek olan katılımcılar aynı zamanda Hakan Henry, Junior, Soul Stamp, Unus Emre ve Dj Gürhan’ın müzikleriyle de eğlenme fırsatı bulabilecekler. NHKM’de türkü şöleni Kültür Servisi Nâzım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) bahçesinde bugün saat 20.30’da, Erdal Erzincan ve Şeyhmus Fidan beraber aynı sahnede olacaklar. İki usta konserde sözlü repertuvarın yanı sıra geleneksel müziğin kaynaklarına dayanarak iki enstrüman için geliştirdikleri düzenlemelere de yer verecekler. 2011 MTV V DEO MÜZ K ÖDÜLLER ’N N ADAYLARI BELL OLDU 28 En iyi klip ‘Hurt’ Kültür Servisi Dünyanın önde gelen müzik dergilerinden NME, internet sitesinde müzik tarihinin en iyi video kliplerini seçti. Listenin birinci sırasında, efsane Johnny Cash’in “Hurt” şarkısına Mark Romanek’in çektiği video klip bulunuyor. Bu klibin hemen ardından ise Jamie Thraves imzalı Radiohead’in “Just” ve Herb Ritts’in çektiği Chris Isaak’ın “Wicked Game” klibi yer alıyor. MTV’nin favorisi Katy Perry S YAH BEYAZ 50 FOTOĞRAF SATILDI Ağustos’ta düzenlenecek MTV Video Müzik Ödülleri’ne Katy Perry 9 dalda, Adele 7 dalda, Lady Gaga ise 3 dalda aday gösterildi. 2011 MTV Video Müzik Ödülleri’nin adayları belli oldu. Amerikalı pop şarkıcısı Katy Perry 9 dalda, sıra dışı giyimi ve klipleriyle tanınan Lady Gaga ise sadece 3 dalda aday gösterildi. kinci albümü “21” ile bu yıl dünyanın en çok satan, şarkıcıları arasına giren ngiliz şarkıcı Adele, “Rolling in the Deep” single ile 7 dalda aday oldu. Rapçi Kanye West, hem Katy Perry ile çalıştığı “E.T” hem de kendi videoları “All of the Lights” ve “Power” ile 7 dalda aday. “Grenade”in şarkıcısı Bruno Mars, Beyonce, Eminem ve rock grubu Thirty Seconds ile birlikte 4 dalda aday gösterilenler arasında yer alırken kadın rapçi Nicki Minaj 3 dalda aday gösterildi. Ödül sahipleri, Los Angeles’ta 28 Ağustos’ta düzenlenecek gösteride halkın oylarıyla belli olacak. Otomatik Portakal şarkıları Kültür Servisi İngiliz yazar Anthony Burgess’ın kaleme aldığı ve Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye aktarılan “Otomatik Portakal” müzikal haline geliyor. 1980’li yıllarda Burgess tarafından kendi romanının müzikal uyarlaması için bestelenen şarkılar, ilk kez İngiltere’de görücüye çıkacak. Müzikal, önümüzdeki yıl romanın 50. yıldönümü kutlamaları nedeniyle, Manchester’da Royal Northern College of Music mezunları tarafından düzenlenecek etkinliklerde sergilenecek. 17. SARAYBOSNA F LM FEST VAL Beatles fotoğraflarına rekor fiyat Kültür Servisi Efsane İngiliz grup Beatles’ın ilk Amerika konserine ait daha önce hiç görülmemiş fotoğrafları açık arttırmada satıldı. New York’ta gerçekleşen açık arttırmada, 100 bin dolara (yaklaşık 165 bin TL) alıcı bulması beklenen Beatles’ın 50 adet siyah beyaz fotoğrafı, 361 bin dolara (yaklaşık 610 bin TL) satıldı. Tüm grup üyelerinin arkadan çekildiği ve başlarının üzerinde ince bir ışık hüzmesi olan fotoğraf ise 86 bin dolarla (yaklaşık 145 bin TL) en yüksek fiyata alıcı bulan kare oldu. Topluluğun fotoğrafları, o zamanlar 18 yaşında genç bir fotoğrafçı olan Mike Mitchell tarafından çekilmişti. “Fotoğrafı çektiğimin farkında bile değildim. Beş altı sene önce negatiflere bakarken buldum. Düşük ışıklı olduğu için gözden kaçmış ve geleneksel yöntemlerle basılamazdı. Ancak dijital teknoloji sayesinde kurtarabildim” diyen Mitchell, arşivini elden geçirip fotoğrafları satmaya karar vermiş. Saraybosna kalbini ‘Kırık Midyeler’e kaptırır mı? Kültür Servisi Avrupa’nın önemli film festivalleri arasında yer alan 17. Saraybosna Film Festivali bugün Saraybosna’daki halk tiyatrosu binasında düzenlenecek törenle başlıyor. 30 Temmuz’a kadar sürecek olan festivalde Seyfettin Tokmak’ın ilk filmi “Kırık Midyeler” de festivalin büyük ödülü olan “Saraybosna’nın Kalbi” için yarışacak. Uluslararası prömiyeri bu festivalde yapılacak “Kırık Midyeler”in dışında, Türkiye’den belgesel dalında Metin Akdemir’in “Ben Geldim, Gidiyorum”, In Focus dalında ise Seyfi Teoman’ın “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filmleri de yarışacak. Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmi de festival programında yer alıyor. Festivalde Oscar ödüllü Bosna Hersekli ünlü yönetmen Danis Tanoviç’in “Bagaj” ve İrlandalı John Michael McDonagh’ın “The Guard” (Koruma) adlı filmlerinin de aralarında bulunduğu 205 film izleyiciyle buluşacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle