18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 TEMMUZ 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA DİZİ 35 kişinin yakılmasına adeta göz yumulduğu gibi yargı sürecinde de dava dosyası il il dolaştırıldı 9 Kara leke unutulmaz Bakandan sanıklara ziyaret Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını “taraflı, hukuka ve adalete aykırı” olarak niteleyerek ayrıntılı bir savunmayla temyize gitti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın “Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını “esastan” bozdu. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997’de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası’nın 146/1 maddesine göre “idam”a ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkum edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise “usul noksanlıkları” nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce yeniden “idam” cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları “müebbet ağır hapis” cezasına çevrildi. Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. insanın feci şekilde katledilmesi, Türkiye tarihine “kara leke” olarak geçerken bu korkunç durum, Başbakan’a, İçişleri Bakanı’na defalarca bildirildiği halde herhangi bir yardımın gelmemesi ve önlem alınmaması da herhalde hiç unutulmayacak... Politik yaşama kazandırdığı “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” şeklindeki veciz sözüyle tarafını çoktan belirlemiş olan dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, böyle bir ortamda da “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz” diyor, ilgilileri uyarıyordu... Cumhurbaşkanı’nın “halk”tan kastettiği ise oteli kuşatan saldırgan kalabalıktı... Dönemin Başbakanı Tansu Çiller de ondan geri kalmıyor, “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” diyebiliyordu. Daha sonra TBMM’de yaptığı bir konuşmada da Van’da yakılan bir oteli, Sivas’takiyle karıştırıyor ve “Bir vatandaş, sigortadan para almak için sigortalı oteli yakmıştır” diye konuşuyordu... İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun, otele yapılan saldırıyı, “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” şeklindeki yorumuyla saldırganları mazur göstermesi de tüm bu sözlerin üstüne “pes artık” yorumlarına neden oluyordu... Sonuçta, devlet yetkililerinin açıkça taraf tutmaları, güvenlik güçlerinin ilk soruşturmasını da etkiledi. Saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yeterince önlem alınmaması nedeniyle insanlar yakılmış, saldırgan katiller ellerini kollarını sallayarak kent dışına çıkmış ve izlerini kaybettirmişlerdi. 1015 bin saldırgandan ancak 35 kişi, katliamdan 1 gün sonra gözaltına alındı. Artan toplumsal tepkiler sonucu, gözaltına alınanların sayısı daha sonra 190’a çıkarıldı. Gözaltına alınanlar hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalafetten dolayı soruşturma başlatıldı, fezlekeler bu doğrultuda hazırlanarak cumhuriyet savcılığına sevk edildi. Soruşturmanın bu yetersiz çerçevede kalması sonucu, 190 kişiden 124’ü tutuklandı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Olay, “rejime yönelik ve arkasında ırkçışeriatçı örgütlerin bulunduğu siyasal bir gelişme” şeklinde değerlendirilmedi. Hukuki süreç bu yönde işletilmedi. Sahtecilik Cenneti Bodrum’da yaşanan sahte içki rezaleti, biraz da seçimlerin gölgesinde kaldı ve üzerinde fazla tartışılmadı. Türkiye’ye son yıllarda en çok turist gönderen ülkelerden biri olan Rusya’dan gelen turistlerin sahte içkiden ölmesi aslında tam turizm sezonunun başında terörün bile beceremeyeceği bir anti propaganda oldu. Sahte içkiler, sahte çaylar, içine ne karıştırıldığı bilinmez türlü türlü yiyecekler, doğru dürüst denetlenmediği her keresinde ortaya çıkan gıda işletmeleri ülkemizin sıradan gerçeği... Üç beş küçük işletmeyle, bir iki fırınla, bir iki lokantayla, evinde içki üreten bir iki ayyaşla sınırlı kalsa her yerde olur diyeceğimiz şeyler. Ama yazık ki iş pek o kadar basit değil. Kitabın korsanından içkinin sahtesine, eski peynirleri toplayıp yeni peynir diye pazarlayanlardan, bilmem ne tozunu kırmızı biber diye satanlara kadar bunların hepsi “organize işler”. Eskiden Uğur Dündar, Arena ekibiyle birlikte bu tür işletmeleri afişe eder ve duruma dikkat çekerdi. Şimdi herhangi bir muhabir bile kalkıp bir pazara gitse esnafa sorduğu anda hangi ürünün sahtesi kaça satılıyor rahatlıkla öğrenebiliyor. Bu organize işlerden birileri zengin oluyor ama toplumun büyük kesimi sürekli zarar görüyor. Bu konuda denetleme imkânları sınırlı gibi, yasalar yetersiz gibi çeşitli sözler söylenip durur yıllardan beri. Şimdi ne denetçileri arttırana ne de yasa çıkartana kimsenin engel olduğu yok. Ayrıca olur olmaz adamların konuşmalarını bile dinleyebilen teknoloji olduğuna göre nasıl olup da bu kadar çete hâlâ işine devam ediyor onu da anlamak zor. Çünkü bu insanlar bu sözü edilen malları bir yerlerde üretiyor, bir sürü insan çalıştırıyor, bunları şişeliyor, paketliyor, kavanozluyor, üzerlerine etiket hatta bandrol basıp yapıştırıyor, bunları birtakım araçlarla bir yerlere sevk ediyor, pazarlıyor ve satıyor. Bu zincirin gerçekleşebilmesi için bu işte farklı sektörlerden bir sürü insanın çalışması lazım. Bu kadar büyük rantın döndüğü bir yerde bu işlere yardım eden birtakım görevliler olduğunu düşünmek de çok zor değil. Türkiye bir sahtecilik cenneti. Bunun önlenmesi için yapılması gerekenler de çok bilinmeyen şeyler değil. Konu tümüyle bu işin bitirilmesi için karar verilmesiyle ilgili. Ama ne yazık ki bizde insanlar kendilerinin ve çocuklarının canlarıyla ilgili bir konuyla fazla ilgilenmez de kendisini hiç ilgilendirmeyecek konulardaki tartışmalarla hayat geçirmeyi tercih eder. 35 26 Böylece, 35 kişinin katledilmesine, 60 kişinin ağır yaralanmasına, onlarca arabanın yakılmasına neden olan katliamın düzenleyicileri olan ırkçışeriatçı örgütler ve katliamda kusuru bulunan sorumlular ortaya çıkarılmadı. nedenini Aziz Nesin’in tahrikine ve sol örgütlere bağlarken, adeta katliamı yapanlardan yana taraflı oldukları görüldü. Küfür, hakaret ve tahrik Sonunda, gözaltına alınan 190 kişiden 124’ü hakkında “laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma” suçlamasıyla dava açıldı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. Sivas’ta katledilenlerin aileleri ve avukatları içeri alınmadı. Emniyet güçleri, duruşmayı izlemeye gelenlere ve katledilenlerin yakınlarına acımasızca saldırdı. Kadınları saçlarından tutarak yerlerde sürükledi, copladı. Ağza alınmayacak küfür ve hakaretler edildi. Birçok kişi gözaltına alındı... Sanıklar da, her duruşmada müdahil avukatlara ve yakınlarını kaybeden ailelere sözle ve el hareketleriyle hakarette bulundu. Mahkeme heyeti bu tür hareketlere müdahale etmedi. Müdahil avukatlar, katliamla ilgili elde edilmiş fotoğrafları, filmleri ve benzeri belgeleri mahkemeye sundu. Mahkemeye sunulan belgelerde saldırganlar, somut olarak görülüyordu ancak mahkeme heyeti, avukatların belgelerin incelenmesi istemini kabul etmedi. Daha sonra davanın gelişimini, tanıkların ifadelerini basından ve kamuoyundan gizlemek için “gizlilik kararı” alındı. Müdahil avukatlar, mahkeme heyetinin tutumunu yanlı görerek reddi hâkim isteminde bulundular. Ancak avukatların bu istemi reddedildi. Yakan değil yanan suçlu 2 Temmuz’da saatlerce süren kalkışma sonucu 35 kişinin yakılmasına adeta göz yumulduğu gibi yargı sürecinde de dava dosyası, Kayseri DGM, Sivas, Ankara Asliye ve ağır ceza mahkemeleriyle, Ankara DGM ve Yargıtay arasında uzun süre dolaştırıldı. Böylece sıcağı sıcağına soruşturma başlatılKatliam sanıklamadığı gibi, suçrından Cafer Erçakluların çoğunluğu mak, Aziz Nesin’i çoktan kayıplara yangın merdiveninkarıştı. İddianaden itmişti. mede, “Şeytan Ayetleri kitabını Türkiye’de de yayımlayan Aziz Nesin” suçlanırken Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri ve bu şenliğe katılanlar da “DevSol, DevGenç, PKK” örgütleriyle bağlantılı olmakla suçlandı... Bu örgütlerin Sivas’ta yürüyüş yaptıklarından söz edildi. Oysa Sivas Valiliği’nin ve Emniyet Müdürlüğü’nün raporlarında, “böyle bir yürüyüş olmadığı” belirtiliyordu. Yine iddianamede, “katliamı gerçekleştiren ırkçışeriatçı örgütlerden hiç söz edilmedi”. Savcılar iddianamede, katliamın Gençlik kıyımı ivas’ta 2 Temmuz 1993’te 35 kişinin yakılarak öldürüldüğü katliamda kardeşi Serkan Doğan’ı yitiren Serdar Doğan, otelin utanç müzesine dönüştürülmemesinin acılarını arttırdığını belirtti. Madımak utanç müzesi olmadan katliamla yüzleşilmeyeceğini vurgulayan Serdar Doğan, “Kültür merkezi özel idareye ait bir yer olduğu için haftada bir muhtemelen güzel Kuran okuma günleri de yapılır. Yazıcı’nın devlet bakanı olduğu, başbakan yardımcısı olduğu hükümetten zaten biz Madımak ile ilgili insani ve vicdani bir karar beklemiyoruz” dedi. Firari sanıklara zamanaşımı Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33’e düştü. Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamadı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın geçen günlerde yapılan duruşmasında, esas hakkındaki görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, 7 firari sanığın yargılandığı davada, hakkında yokluğunda tutuklama kararı bulunan, ancak bugüne kadar yakalanamayan sanık Cafer Erçakmak ile ilgili dosyanın ayrılarak başka bir esasta görülmesini, diğer 6 sanık hakkındaki davanın ise “zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmesine” karar verilmesi talep etti. S Bir kez daha yara aldık Madımak katliamında yaşamını yitirenlerin acısı 18 yıldır hiç azalmadı. Otel 18 yıl süren bir mücadele sonrası kamulaştırıldı, ancak Alevi örgütlerinin ve toplumun beklentisinin aksine utanç müzesine dönüştürülmedi, kültür merkezi yapılacağı açıklandı. Katliamın gerçek failleri bir türlü ortaya çıkarılamazken firari zanlılar için de geçen günlerde savcı tarafından “zamanaşımı” talep edildi. Katliamda kardeşi Serkan Doğan’ı yitiren Serdar Doğan, yaşananların kendilerini bir kez daha yaraladığını ifade etti. Madımak Oteli’nin kamulaştırılması 35 kişiye mezar olan Madımak Oteli’nin kamulaştırılmasına 17 Haziran 2010’da başlandı. Otel daha önce onarılıp işletiliyordu. Katliam otelinin alt katında ise bir kebapçı hizmet veriyordu. Otel, Sivas 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 23 Kasim 2010’da aldığı kararla 5 milyon 601 bin lira bedel ile kamulaştırıldı. Ancak beklenenin aksine utanç müzesi yerine Kültür Merkezi yapılmasına karar verildi. Alevi örgütlerinin ve Madımak’ın önünde toplanan on binlerin Utanç Müzesi mücadelesi ise sürüyor. 18 yıldır yapılan anmalara devletin üst düzeyinden kimse katılmadı. Katliamla ilgili kınama mesajı yayımlanmadı... TRT aklamaya çalıştı Doğan, “Madımak tamamen hafızalardan silinmek isteniyor. En son tabelasının indirilmesiyle de bu süreç son noktasına geldi. Bizim çok masum bir talebimiz vardı. Kırıp dökmeden, kimseyi de incitmeden orasının ‘utanç müzesi’ haline getirilmesini istedik. Tek hedefimiz buydu. Ne yazık ki şu zamana kadar bu konuda bir şey yapılmadı. İçinde bir çocuk kütüphanesi olacağını söylüyorlar. Madımak bir çocuk, gençlik kıyımıdır aslında. 12 yaşındaki Koray Kaya ile birlikte burada 14, 16, 17 yaşında çocuklar öldürüldü. Onların anısına oraya bir çocuk kütüphanesi açmak dalga geçmekle eşdeğer bir şey. Kültür merkezi özel idareye ait bir yer olduğu için haftada bir muhtemelen güzel Kuran okuma günleri de yapılır” diye konuştu. “Madımak katliamı davasının başından beri insanlık suçu kapsamında ele alınmadığına” dikkat çeken Doğan, “TRT’de konu ile ilgili yayımlanan bir belgeselde, iki delinin oteli yaktığı, otelin önüne toplanmış 15 bin kişilik güruhun hiçbir tacizi yokmuş gibi anlatılmasının kabul edilir olmadığını” vurguladı. Sivas sanıklarının avukatlarından Hayati Yazıcı’nın devlet bakanı olduğuna dikkat çeken Doğan, şunları söyledi: “Yazıcı’nın devlet bakanı olduğu, başbakan yardımcısı olduğu hükümetten zaten biz Madımak ile ilgili insani ve vicdani bir karar beklemiyoruz. Faruk Çelik’in kendi ifadesiydi, ‘Madımak’a böyle bir şey yaparsak Başbağlar da, Maraş da, Çorum da ister’. Bu ülkede katliamlar Sivas’ta başlamadı. Bu ülkenin her bir tarafını utanç anıtlarıyla donatmak gerekiyor. Bugünkü iktidar geçmişte yapılan tüm katliamlar adına toplumdan özür dileyip gerekirse her tarafı bir utanç müzesi, utanç anıtı yapmalı diye düşünmek gerekiyor, ama en son Kars’taki insanlık anıtını ‘ucube’ diye yerle bir ettiklerini düşününce böyle bir şey beklemek hayalcilik olur. O nedenle ne yapılacaksa biz yapacağız. Gelecekte Madımak’ın acısını yüreğinde taşıyan insanlar, geçmişteki bütün acılara sahip çıkan insanlar, unutmayarak, unutturmayarak Sivas’ta Madımak’ın önünde olarak gerekli dersi veririz diye düşünüyorum.” özür borcu ödenmiş olur nsanlığa S ivas, Tokat ve Amasya’daki sivil toplum kuruluşları ve Alevi örgütleri yaptıkları açıklamada Madımak otelinin utanç müzesine dönüşmediği sürece katliamın izlerinin silinmeyeceğini ve katliamla yüzleşilmeyeceğini belirtti. Halkevleri Sivas Şube Başkanı Adnan Yılmaz: “Burasının müze olma sına karşı çıkan gerici, ırkçı egemen bir anlayış var. Bu tür katliamların olmaması için bu katliamcı zihniyetle yüzleşmek ve bu katliamları unutmamak gerekiyor. Sivaslı burasının müze olmasından hiçbir şekilde rahatsız olmaz. Mücadelemizi sürdüreceğiz.” Alevi Kültür Derneği Sivas Şube Başkanı Emine mren: “Burasının müze olmasıyla insanlığa bir özür borcunun ödenmiş olacak. Katliamı Sivas halkı yapmadı, burasının müze olması bu katliamı Sivaslının yapmadığının da bir kanıtı olur. Madımak Oteli’nin müze olması bence ayrıştırmaz, insanları birleştirir.” Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Sivas Şube Başkanı Cahit Albayrak: “Tüm Alevilerin or tak talebi burasının müze olması. Burada bir insanlık dramı yaşanmıştır ve insan olan herkesin bunu kabullenmesi gerekiyor. Sivaslı da zan altında kalmaktan kurtulur.” Cumhuriyet Kadınlar Derneği Sivas Şube Başkanı Nurten Yanalak: “Birileri buranın müze olmasından rahatsız olur belki ama bunu tüm Sivaslılara mal etmek doğru olmaz.” B TT C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle