18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 2 TEMMUZ 2011 CUMARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18. Yıldönümünde Sivas’ı Düşünmek, Sivas’tan Ders Çıkarmak Keskin Sirke SON tutumların sonuçlarını değerlendiriyor mu acaba CHP’yi yönetenler? Sonuçlar pek parlak değil. Seçildikleri halde tutuklu kalanlar yine hapiste. AKP milletvekillerinin boykotlar sürerken işi gücü bırakıp tahliyeler konusunda yasa değişiklikleri yapacaklarını sanmak safdilliktir. Üstüne üstlük, geçmişte de sık sık görüldüğü gibi Başbakan’dan bir yığın laf işitildi. İçeridekilerle gönül birliği gösterelim derken tam tersine görevden ve davadan kaçmak gibi bir durum ortaya çıktı. Daha da kötüsü, saçma ve yersiz bir yemin boykotu yüzünden Meclis’e girmeyen BDP’lilerle aynı çizgiye düşülmüş oldu. Oysa, o cenahtaki hedef, ortalığı karıştırıp İmralı’dakinin çıkmasına elverişli bir zemin oluşturmak. abii, bu tür eleştirileri okuyan birtakım CHP yöneticileri “Size ne? Hataysa biz yaptık, ceremesini de bir çekeriz” diyecektir. Sanki, yüze göze bulaştırılmış bir boykot kararı yüzünden insanların tutuklu kalması CHP’lileri üzüyormuş ve başka üzülen yokmuş gibi. u nokta önemli ve üzerinde biraz durmak gerekir. CHP’yi yönetenler partilerinin bir özelliğini unutuyorlar galiba. Ya da bilinçli olarak öyle davranıyorlar. Farkında değiller ki, toplumun hiç küçümsenmeyecek bir kesimi, üye olmasalar ve oy vermeseler bile, CHP’ye Atatürk’ün ya da ana babaların emaneti olarak bakar ve partinin itilip kakılmasını, dışlanmasını, hor görülmesini istemez. Gönüllerinde öksüzlere ayırdıkları yere CHP’yi de koymuşlardır ve onun başarısızlıklarından onlar da incinirler. Tuhaf ama, CHP’nin hem kısmeti, hem de şanssızlığıdır bu. Böyle bir halk ilgisiyle neler yapılmaz ki? Hem bu nimeti bilmemek ve değerlendirememek hem de üzülenler partiyi eleştirdikçe kızmak, küsmek. CHP, bu işte. oykot beceriksizliği ya da başka eleştirilere gocunan CHP yöneticileri bilmelidirler ki, özellikle son seçim öncesinde yapılan gaflar, yanlışlar, örneğin Başbakan’ın oyununa gelip tuzağa düşmeler, kısacası aslında şiddetle eleştirilmesi gereken başarısızlıklar yine CHP’nin yüzü suyu hürmetine görmezden gelinmiş, sorumlularına fazla yüklenilmemiştir. Doğrusu, politika tarihinde benzeri az görülen bir hoşgörüydü bu. Ama, bilinsin ki, bundan sonra böyle olmayacak ve Mustafa Kemal’in emanetine yeterince sahip çıkmayışlar artık hoşgörülmeyecektir. Nefret söylemini etkisizleştirmede siyasal önderlerin tavrı, duyarlılığı büyük önem taşır. Kamuoyunu etkilemede, barışçı anlayışı toplumda yaygınlaştırmada, linç kültürünün önüne geçmede büyük sorumluluğun siyasi parti lider ve yönetim kadrolarının omuzlarında olduğu unutulmamalıdır. Bülent TANIK Çankaya Belediye Başkanı Temmuz 1993’te bir “toplumsal nefret Sivas’ta Madımak suçudur”! Toplumsal Oteli’nde nefret suçu bir gruba veya yaşananlar, üzerinden ona mensup kişilere karşı bunca yıl geçmesine ırk, dil, din, cinsiyet veya rağmen hâlâ kapanmayan cinsel yönelim bir toplumsal yaradır. 35 konularında oluşmuş cana kıyılan Sivas önyargılardan doğan olayları 1980 öncesinde nedenlerle işlenen ve Kahramanmaraş ve genellikle şiddet içeren Çorum’da yaşananların suçlardır. Son birkaç on bir benzeridir. Faili çok yıldır dünya toplumsal kişi olan topluluk nefret suçunu hukuk ve öldürmedir. “Sivas” siyaset dilinde Alevi ve solcu tanımlamıştır. Kavram katliamıdır. Mahkeme yenidir ama suçun tarihsel önünde yargılanma belki geçmişi ne yazık ki hiç de zamanaşımına yeni değildir. Çok uzun uğrayabilir, ama bedeli yıllardan bu yana ödenmemiş toplumsal Anadolu’da Alevilere suçların unutulması, karşı işlenen nefret suçu zamanaşımına uğratılması 20. yüzyılda hedefi içine mümkün değildir. solcuları ve laikleri de Sivas Madımak katarak Sivas’ta Oteli’nde işlenen tekrarlanmıştır. katliamın ve tüm önceki, eterince kitlesel terör ve sorgulanmıyor öldürmelerin kamu vicdanında mahkum Alevilerin yaşadığı olması zorunludur. Böyle Maraş, Çorum, Sivas, suçları işleyenlerin Gazi benzeri utançtan toplum içine yerleşmelerdeki ayrımcı çıkamaz hale saldırıların, “belli getirilmesine, şiddetle odakların” ve belli kınanmasına ihtiyaç hesapların sonucunda vardır. olduğu öne sürülür ama Toplum olarak içimizde bu olayların nasıl bu gerçekleşen bu kadar kolay meydana cinayetlerin bedelini geldiği ve neden bu kadar ödemez, suçun tanımını büyük öfke ve kin içerdiği bile yapmaz isek, çok yeterince sorgulanmaz. daha büyük acıların Nefret ve önyargıların yaşanması kapımızdadır. sadece toplumda değil, 2 Temmuz 1993’te devlet yönetiminde de Sivas’ta yaşananlar tipik karşılık bulması bu suçun 2 çok daha hunharca ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bütün bu olaylar adli olaylar olarak görülür ama buradaki nefret suçu ve bu suçun gerisindeki tarihsel önyargılar kırılmaz ise köken ve inanç bağlamında yaşanan sorunların şiddet sarmalından kurtulamaması kaçınılmazdır. Bilinçsiz, örgütsüz, tatminsiz ve önyargı yüklü kitlelerin her an kışkırtılabilir olması çok büyük bir kültür sorunudur, yönetim sorumluluğudur. T Nefret söylemleri Türkiye tarihsel olarak örgütlenmiş nefret söylemlerinin yansımalarını yaşamaktadır. Farklı etnik ve mezhepsel kategori içindeki herkes bir biçimde yaftalanabilmektedir. Her kategoriye ilişkin olarak bir söz ve söylem bulunmaktadır. Pek çok kişi bu söylemleri sanki atasözüymüş gibi kimi zaman da anlamını bilmeden kullanmaktadır. Olumsuz yargılar taşıyan nefret söylemleri belli durumlarda şiddet ikliminin oluşması doğrultusunda kalabalıkları sevk etmekte kullanılabilmektedir. Sivas bu çerçevede belli değerleri kendi tekelinde görenler ve en ufak eleştirileri bu değerlere yönelik saldırı olarak yorumlayıp kendi “adaletlerini” gerçekleştirmeye yönelenlerin işlediği bir nefret suçudur. 2 Temmuz’u anarken B Y B Arap dünyasında olanlara da dikkatle bakmak gerekiyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da devletler parçalanıyor, mevcut iktidarlar yönetemez oluyor. İç savaşlar yaşanıyor. Taraflar çoğunlukla aynı inancın (İslamiyet) farklı mezhep ve hizipleri olarak bölünmüş görünüyorlar. Yer yer de aşiretler üzerinden çatışma zeminleri ürüyor. Bölgenin dikkatle izlenmesi ve ibret alınması önemlidir. Türkiye bunlara benzemenin yanı sıra; Afrika, Ortadoğu ve Avrupa arasında bütünleştirici ve barışçı bir siyasal iklimin anahtarı olma potansiyelini de taşımaktadır. Bu anahtar konum için Sivas’tan ve yaşanmış son kırk yıldan ders çıkarmak, gereken bedeli ödeyerek havadaki gerilimi yok etmek görevdir. Nefret söylemini etkisizleştirmede siyasal önderlerin tavrı, duyarlılığı büyük önem taşır. Kamuoyunu etkilemede, barışçı anlayışı toplumda yaygınlaştırmada, linç kültürünün önüne geçmede büyük sorumluluğun siyasi parti lider ve yönetim kadrolarının omuzlarında olduğu unutulmamalıdır. Her türlü ötekileştirici önyargının karşısında özgürleştirici ve barıştırıcı siyasal hedefler gelecek yılların yaşanabilir kılınması için zorunluluktur. Kimin Cumhurbaşkanıymış... “MHP Cumhurbaşkanı’nın davetini reddetti...” Oysa MHP istemeseydi, Abdullah Gül asla cumhurbaşkanı olamayacaktı. Niçin şimdi ret?.. 2007 sonu... Arka bahçe duvarımızın ötesinden bir silah sesi geldi... Andree namludan çıkan ateşi görmüştü. Bağırdı... Ben hedef küçülterek, karşı duvardaki elektrik düğmesine atılıp ışıkları kapattım... Ki, adam bir daha sıkarsa bizi göremesin... Savunma pozisyonu almamız gerektiği gelmişti aklıma: “Tabancam nerede?..” Muhterem karım sordu: “Ne tabancası?..” “Hani ruhsatlı tabancam yok mu?..” Aradık, saklamışız, bulamadık... Andree, “Turna Hanım kaldırmıştır, kimbilir nereye koydu, telefonla arayıp yerini soralım...” dedi. Ama Turna Hanım düğüne gitmişti... Bu arada muhterem karım, uzun bir aramanın sonunda tabancanın ruhsatını bulup getirdi... (.......) Karanlıkta biraz bekledik... İçimden “Vurulduk ey halkım unutma bizi gibi bir şey yazmalı insan...” gibi düşünceler de geçmedi değil... Bir daha ses çıkmadı. Belki bizimle ilgili değildi, belki öylesine birisi yeşil alanda keyfine havaya sıkmıştı, belki uykusu kaçmış bir çocuk 02.00’de maytabını patlatmıştı... Belki zor günler yaşayan bir yazarın endişesi, evhamıydı... Üzerinde durmadık zaten... Sadece bir dönemi anlatmaya çalışıyorum size... Muhalif insanların başına tuhaf tuhaf işler gelirken düşüncesini yazmanın cezasını tek başına çeken yazarın o günlerde söylediğini, Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapan MHP beş yıl sonra, önceki gün söyledi aslında: “O bizim cumhurbaşkanımız değil...” Demek ki anladılar... Beş yıl geçmişti aradan... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle