18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 TEMMUZ 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Türkiye’de eğitimli erkek oranı artsa da hâlâ erkeklerin büyük çoğunluğu kadınları eve kapatmaktan yana Kadın çocuk baksın Türkiye’de çalışma yaşındaki kadın nüfusu 27 milyon civarındayken, istihdam edilen toplam kadın sayısı sadece 6.4 milyon. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği ve GFK’nin araştırmasına göre erkeklerin yüzde 58.7’si ‘çocuk büyütmeyi’ kadının temel görevi olarak görüyor. Ekonomi Sevrisi Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve GFK Türkiye’nin ‘Kadınların İş Gücüne Katılımı Kamuoyu Araştırması’na göre, ‘çalışmakpara kazanmak’ kadınların yüzde 53.4’ü tarafından kadının temel görevi olarak görülürken, bu oran erkekler arasında yüzde 42.5’e düşüyor. Araştırmaya göre kadının toplumdaki görevleri arasında ‘çocuk doğurmakbüyütmek’, ‘ev işleriyle ilgilenmek’, ‘çalışmakpara kazanmak’ ve ‘sivil toplumda gönüllü işler yapmak’ öne çıkıyor. Kadınerkek ayrımında bakıldığında ‘çocuk ve ev işleriyle ilgili konuların’ kadınlara oranla erkekler arasında daha fazla kadının temel görevleri arasında sayıldığı tespit ediliyor. Erkeklerin yüzde 58.7’si ‘çocuk büyütmeyi’ kadının temel görevi olarak görüyor. Araştırmada öne çıkan çarpıcı tesbitler şunlar: Bekâr bir kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 89.3 iken evliçocuklu bir kadının çalışmasını destekleyenlerin oranı yüzde 75.6. Her üç kişiden biri evli ve çocuklu bir kadının hangi koşulda olursa olsun isterse çalışabilmesi gerektiğini düşünüyor. Kentsel Türkiye’nin yüzde 34.4’ü kadının çocuğuna/çocuklarına aile büyüklerinden biri bakıyorsa çalışabileceğini düşünüyor. Kadınlar arasında her koşulda isterse çalışabilir diyenlerin oranı yüzde 38.4 iken bu oranın erkekler arasında yüzde 25.5’e düştüğü görülüyor. Kadının çalışmasını kocasının iznine bağlayanların oranı da yüzde 25.8 ile erkekler arasında çok daha yüksek. Erkekler yüzde 26.8 ile erkekleri, kadınların ise yüzde 33.6 ile kadınları iş hayatında daha başarılı buluyor. Kadınlar için ideal olduğu düşünülen mesleklerin başında yüzde 65.8 ile öğretmenlik geliyor. Türkiye’de çalışma yaşındaki (15 yaş üstü) kadın nüfusu 27 milyon civarında, toplam istihdam edilen kadın sayısı ise sadece 6.4 milyon. Bahçeli’nin Üçlemesi ya da Siyaseten İnsan Olmak! Ülke siyasetinin kalitesinin yerlerde süründüğü görülüyor. Seçimlerden sonra daha bir ay dolmadan, siyaset kargaşa içindedir; bırakınız ülkenin ağır sorunlarına eğilmeyi, kendisi sorun oluyor. Böyle bir ortamda, son bir yılda üç konuda yaptığı açıklamalarla MHP lideri Devlet Bahçeli ülke siyasetine önemli kayıtlar düşüyor. Geçen yıl yapılan 12 Eylül halkoylaması öncesinde, Fethullah Gülen’in “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda evet oyu kullandırmak lazım” açıklamasına tepki gösteren Bahçeli, “Son yıllarda cemaat ve tarikat liderlerinin siyasete çok yoğun bir şekilde karıştığına şahit olmaktayız. Sayın Fethullah Gülen ölüleri mezardan kaldırıp oy kullandıracağına ABD’den gelerek 12 Eylül’de oy kullansın” dedi. Bu açıklama, Gülensiyaset ilişkileri üzerine ilk önemli eleştirilerden biriydi ve üstelik ülkücü bir partinin başkanından geliyordu.. Benzer bir karşı çıkışı Bahçeli 12 Haziran seçimlerinden hemen önce, 1 Nisan 2011’de yaptı; bazı dava süreçleriyle Gülen cemaati arasında bağ kurulmasına dikkat çekerek şöyle dedi: “Türkiye’nin geleceği bakımından ve Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaatinin zan altında kalmaması ve yıpranmaması düşüncesiyle Hocaefendi’nin, bu konuda sessiz kalmayarak inisiyatif almasının, net ve kararlı bir tavır koymasının gerekli olacağı düşünülmektedir.” Bahçeli’nin bu sözleri yazılı olarak açıkladığı günlerde, CHP’nin kimi üst düzey yöneticileri ve milletvekili adayları, ikide bir, yerli yersiz, Pensilvanya’ya selam gönderiyor; ve Gülen’i “bilge” diye öve öve bitiremiyor ve seçimlerde cemaatlerden boş yere destek bekliyordu! Oysa Bahçeli’nin Gülen’le ilgili bu iki çıkışı aslında olumlu bulunmalıydı. Ancak, her gün “ılımlı” İslamcı sisin kuşatması altına biraz daha fazla giren Türkiye kamuoyu, medyası ve siyasetçisiyle, bu olumlu çıkış nedeniyle desteklemek bir yana Bahçeli’yi çok ağır bir biçimde eleştirdi; siyaseten intihar ettiğini öne sürdü; sandığa gömülmesi gerektiğini yazdı! Bahçeli’nin oy kaybedebileceğini göze alarak sergilediği kararlı tutum ve yaptığı bu uyarı, din işleriyle devlet işlerinin ayrı tutulması gerektiği yönündeki Cumhuriyet’in kuruluş düşüncesi ve ülkenin geleceği açısından yerinde ve çok önemliydi. İkinci olarak, Bahçeli’nin aynı ölçüde olumlu bir tutumu, 12 Haziran seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret etmemesi; Çankaya’nın çağrısını reddetmesi oldu. Oysa, anımsanacağı gibi 2007’de Gül’ün seçilmesinde MHP kilit rolü oynamıştı. Ancak, Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, pek çok konuda, özellikle de kimi rektör ve üst düzey yargı atamalarında, AKP’ye yakın bir görüntü sergilediği de biliniyor. Bahçeli, bu reddiyle, gerçekte, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’a yakın durduğunu görüyor ve tarafsız olması gerektiği bilinciyle, uyarı görevi yapıyordu. Gerçekten Başbakan, izleyen günlerde, yemin krizi konusunda Cumhurbaşkanı’yla aralarında hiçbir görüş ayrılığı bulunmadığını tam bir rahatlıkla açıkladı. Bahçeli burada da devletin sağlıklı işleyişi için cumhurbaşkanının tarafsızlığının vazgeçilmez bir önkoşul olduğunu vurguluyordu. Bahçeli’nin üçüncü tutumu siyasetin insani boyutuyla ilgilidir; 4 Temmuz 2011 MHP Meclis Gurubu’nda yaptığı konuşmada şöyle diyor: “... CHP Genel Başkanı’nın, Meclis’i protesto ederken; ‘arkadaşlarımızı satmayız’ sözleriyle bizi tariz yollu itham etmesi içine düştüğü ölçüsüzlüğün ve kafa karışıklığının bariz deşifresi olmuştur. Bize derme çatma siyasi delikanlılık gösterileri yapan Sayın Kılıçdaroğlu, önce aynaya bakmalı ve kimin arkadaşlarını satma ile ilgili engin tecrübeye sahip olduğunu orada görmelidir.” MHP politikalarının ana eksenine katılabilirsiniz ya da benim gibi katılmayabilirsiniz; o ayrı konu. Ancak, ünlü benzetmesiyle at izinin it izine karıştığı bir siyaset ortamında Bahçeli ilkeli davranıyor; cemaatçi akıntıya kürek çekmiyor; Cumhuriyetin kuruluş değerlerine, cumhurbaşkanının tarafsızlığına ve yalnız bütün bunların değil, öncelikle her şeyin temeli olması gereken akadaşlık, dostluk ve vefa gibi en temel insanlık değerlerine sahip çıkıyor. Çünkü, siyaset ilke işidir; tutarlılık işidir. Kaldı ki CHP, seçilen ve fakat salıverilmeyen milletvekillerini, AKP’ye yalvar yakar olmadan; yalpalamadan, Meclis çatısı altında çok daha etkin bir biçimde savunabilirdi; savunmalıydı! ‘Cari açığı nükleer santralla kapatırız’ AB D N YAĞMUR MERSİN Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Türkiye’nin cari açık sorununun temelinde “doğalgaza bağlılık ve enerji ithalatının” yattığını belirterek “cari açığın belini nükleer santralla kıracaklarını” söyledi. Seçim bölgesi Mersin’de gazetecilerle bir araya gelen Çağlayan, “Bazıları diyor ki ‘ben nükleere karşıyım’. Tamam başım üstüne. Ama yerine ne koyacaksın? Tezekten mi üreteceksin? Varsa öyle bir teknoloji getir. İki nükleer santral 85 milyar kilovatsaat enerji üretecek. Cari açık fazla diye eleştirenler cari açığın ne olduğunu, neden kaynaklandığını biliyorlar mı? E, eskiden bu kadar büyük değildi diyorlar. Eskiden Türk ekonomisi de bu kadar büyük değildi. Büyük dağın büyük karı olur” dedi. Talih kuşuna ilgi azaldı ANKARA (A.A) Zengin olma hayallerinin önemli adresi Milli Piyango İdaresi’nin satış gelirleri, geçen yıl bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 10 düşerek, 1 milyar 761 milyon TL’ye geriledi. İdare bunun 777 milyon 681 bin lirasını ikramiye olarak dağıttı. Sayısal oyunlara ilginin azalması düşüşte bir numaralı etken oldu. İdare’nin sayısal oyun satış gelirleri yüzde 15.64 azalarak 1 milyar 242 milyon lirada kaldı. Geçen yıl sayısal oyunlar içinde önceki yıla oranla geliri en fazla düşen Süper Loto oldu. Süper Loto’dan 2009 yılında 573 milyon 301 bin lira gelir elde edilirken, geçen yıl bu rakam 382 milyon 121 bin liraya geriledi. Buna karşılık sayısal oyunlar içinde önceki yıla göre gelirlerini artıran tek oyun On Numara oldu. Bir yılda 7 bin 405 yeni milyonerimiz oldu Ekonomi Servisi Türkiye’de milyonerler kulübüne son 1 yılda 7 bin 405 milyoner eklenirken, milyonerlerin hesaplarında tuttukları mevduat ise 60 milyar 158 milyon TL artış gösterdi. 2011’in ilk 5 ayı itibarıyla milyonerlerin toplam mevduat hesaplarındaki tutar 2010 sonuna göre 13 milyar 558 milyon TL artarken, 5 aylık dönemde milyoner mudi sayısı 4 bin 562 kişi arttı. BDDK mayıs verilerine göre, Türk bankacılık sisteminde 2011’in mayısı itibarıyla 644 milyar 109 milyon TL’yi aşan mevduatın yüzde 47.2’si milyoner hesaplarında tutuluyor. şsizin fondaki parası yağmalandı Ekonomi Servisi Bugün itibarıyla yaklaşık 50 milyar TL’lik bir kaynağa ulaşan işsizlik sigortası fonu, 2 milyon 816 işsizin bulunduğu Türkiye’de işsizler için büyük bir umut kapısı. İşsizlik sigortasından yasaya göre kapsam dahilinde olanların yüzde 10’u toplam işsizlerin sadece yüzde 3’ünün faydalanabildiği tespit edildi. Fondaki parayla, fonun gelirine dokunulmaksızın, 2 milyon 812 bin işsize, 46 ay boyunca maaş ödenebileceği belirlendi. Bu da işsizliğin Türkiye’de kısmi olarak sona ereceği anlamına geliyor. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü’nün İşsizlik Sigortası Raporu’na göre Türkiye’de, işsizlik can yakıcı bir biçimde etkisini devam ettiriyor. İşsizlerin, yaşadıkları gelir kaybı nedeni ile zor durumda kalmasını engellemek için oluşturulan fondan yararlanma koşullarının son derece güç olması nedeni ile oluşan devasa kaynağın kamu erkinin ihtiyaçları ekseninde ‘yağmalandığı’ vurgulandı. Geçen hafta, Çin ‘Komünist’ Partisi’nin 90. kuruluş yılı kutlamaları ve Başbakan Wen’in Avrupa Birliği gezisi bağlamında gündeme gelen tartışmaları aktarmaya çalışmıştım. Bu tartışmaların odağında Çin’in Avrupa Birliği’ne “yardım elini uzatmasının” anlamı, Çin’in dünya sisteminde liderlik konumuna yükselme olasılığının dinamikleri vardı. Geçen hafta boyunca Çin’le ilgili tartışmaların odağında, Çin ekonomisinde mali (kredi) kriz riski, gerçeklemesi durumunda dünya ekonomisi üzerindeki olası etkileri vardı. Çin’in hegemonik ülke konumuna yükselme süreci üzerine When China Rules The World... başlıklı kitabıyla dikkat çeken Martin Jacques’ın (Britanya Komünist Partisi’nin postmodern teorik yayın organı Marxism Today’in 1977’den 1991’de kapanmasına kadar editörü) geçen hafta, muhafazakâr eğilimi Amerikan dış politika dergisi The National Interest’te ilginç bir yorumu yayımlandı. Jacques, Batı merkezli mali krizin ABD ve Çin arasındaki dengeleri değiştirdiğini, Çin’in ABD’yi yakalayarak geçme sürecini kısalttığını ileri sürdükten sonra, Çin’in hegemonyası altında dünyanın yeni bir biçim alacağını vurguluyordu. Batı dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturuyordu, “yeni düzen” çok daha geniş bir kesimi kapsayacağından daha demokratik dolayısıyla daha iyi olacakmış, Jacques “bu düzenden korkmamak, bir an evvel hazırlanmak gerekir” diyor. Jacues’ın, başka yorumcular tarafından da benimsenen, adeta “zamanın ruhunu” temsil eden bu savı gerçekten de çarpıcı somut verilere dayanıyor ama, önemli bir zaafı var. Sürecin kesintiye uğramada ilerleyeceğini var sayıyor. Halbuki Çin’den kaynaklanan bir mali kriz, bu krizin dünya ekonomisindeki etkileri, bu etkilerin olası siyasiaskeri yansımaları karşımıza, bugünden çok farklı ama, hiç de demokrasi, istikrar vadetmeyen bir senaryo koyabilir. olmaya doğru... ‘Bir numara’ Çin’in Yükselme Süreci ve Yeni Bir Mali Kriz Olasılığı abii, bu arada ‘patlamazsa...’ Gerçekten de, geçen hafta benim izleyebildiğim tartışmaların odağında, Çin’deki hızlı ekonomik büyümenin beraberinde getirdiği borç köpüğü ve bir banka krizi olasılığı vardı. Örneğin Foreign Policy dergisinin altı Çin uzmanını bir araya getiren tartışmasında, katılanların hepsi, sorunun Çin’de devletin ekonomik büyümeyi sürdürmek için yatırımları teşvik etmesinden kaynaklandığını savunuyorlardı. Bu teşviklerin sonucunda yerel yönetimlerin, borçları 1.3 trilyon dolarla 2.2 trilyon dolar arasında bir büyüklüğe ulaşmış. Tartışmaya katılan uzmanların bir kısmı, bu kredi köpüğünün eninde sonunda patlayarak bir resesyona yol açacağına inanıyorlar. Buna karşılık bir kısmı, alacaklıların devlet bankaları olmasından hareketle, bu köpüğün, patlamasına izin verilmeyeceğine, patlasa bile kontrol altına alınabileceğine inanıyorlar. Hatta, George Town Üniversitesi’nden ve Atlantik Konseyi üyesi Prof. Albert Keidel, ‘Yeni düzen geliyor’ Goldman Sachs’ın 2005’te yayımladığı bir çalışma Çin’in 2027’den sonra ABD’yi geride bırakacağını ileri sürüyordu. Martin Jacques’a göre kriz bu tarihi daha yakına, 2020’ye çekti. Çünkü, ABD ekonomisi mali krizde iyice yavaşlarken Çin ekonomisi yüzde 89 gibi yüksek bir hızla büyümeye devam ediyor. Bu farklılaşmanın sonuçlarını da görmeye başladık. Çin 2010 yılında Almanya’yı geçerek dünyanın en büyük ihracatçısı, Japonya’yı da geçerek ABD’den sonra ikinci büyük ekonomisi oldu: 2011 başında, 110 yıldır kesintisiz dünyanın en büyük imalatçısı konumunda olan ABD’yi geride bırakarak birinci sıraya yerleşti. Pazartesi yazımda aktardığım gibi, Çin dünyanın en çok kredi veren ülkesi konumuna yükselmiş durumda. Çin Kalkınma Bankası ve Çin Exim Bank’ın 20092010 yıllarında gelişmekte olan ülkelere verdikleri kredilerin toplamı, Dünya Bankası kredilerini geçti. Sırada Dünya Bankası ve IMF’nin marjinalleşmesi, Remninbi’nin doların yerine geçerek uluslararası rezerv para konumuna yükselmesi var... ...t Çin’in daha çok alt yapı yatırımına gereksinimi olduğunu savunuyordu. New York Times’ın aktardığına göre Harward’dan ve sekiz yüz yıldır tekrarlanan mali çılgınlıkları araştıran bir çalışmanın ortak yazarı Prof. Kenneth Rogof, Prof Keidel’in iyimserliğini paylaşmıyor, bu köpüğün patlayarak, tüm dünya ekonomisini etkileyecek bölgesel bir resesyona yol aşacağına inanıyor (David, Barboza 06/06/11). Çin’de inşaat sektöründe oluşan kredi köpüğünü, Çin’in dokuzuncu büyük kenti Wuan örneğinden hareketle inceleyen New York Times araştırması, Çin’de sabit sermaye yatırımlarının GSMH’nin yüzde 70’ine eşit bir büyüklüğe ulaştığına dikkat çekiyor. Mali krizden önce ABD’de tüketici harcamaları benzer bir büyüklüğe ulaşmıştı. Köpük patlayınca, tüketim hızla gerileyerek resesyona yol açtı. Çin’de de benzer bir durum oluşmaya başlayınca devlet, kamu harcamalarıyla büyümeyi sürdürmeyi deneyebilir ama, nereye kadar ve bunun enflasyon, gelir dağılımı ve Remninbi’nin değeri açısından etkiler ne olur? patlamasının kaçınılmaz olduğunu, hatta Chancellor’un bu köpük, internet (dot.com) köpüğümün son aşamasını andırmaya başladı saptamasından hareketle yakında patlayacağını ileri sürüyor. Bu ‘10 kırmızı bayrak’ kısaca şöyle: Çok cazip ama abartılı bir büyüme öyküsü; ekonominin yönetimindekilere aşırı güven; yatırımlarda hızlı ve sermayeyi doğru yönlendiremeyen bir artış; yolsuzluklarda ani bir artış; para arzında, ucuz kredilerin büyümesinde hızlanma; esnek olmayan bir döviz rejimi; aşırı risk almayı teşvik eden bir açgözlülük; kaldıraçlı yatırımlar artarken, getirilerinin giderek düşmesi (Minski’nin Ponzi piramidine benzettiği durum), gayrimenkul karşılığı verilen aşırı riskli (eşik altı) krediler. Kredi köpüğü patlar ve Çin ekonomisinin büyümesi belirgin bir biçimde, örneğin yüzde 5 düzeyine, gerilerse Fitchs Ratings’e göre emtia fiyatları yüzde 20 düşebilir. BCA Araştırma Grubunun Global Stareji Müdürü Chen Zao’ya göre, Çin ekonomisindeki yavaşlama, dış ticarette sert bir gerilemeye yol açarsa, dünya ekonomisinde bir deflasyonist şok yaratabilir. Nihayet köpük patlayınca, bankalar, nakit yaratabilmek için ellerindeki ABD borç kâğıtlarının satmaya başlayabilirler. Bu satışlar dolar faizlerini yükselmeye zorlayarak, ABD’de yeni bir mali kriz ve yavaşlama döngüsü yaratır. İlginç olan şu ki, Çin’den kaynaklanacak bir mali kriz, göreli olarak çok daha kırılgan olan Batı ekonomilerini Çin’e göre daha çok sarsacağından, 1930’lu yıllarda, ABD ekonomisinin konumunu anımsatan bir biçimde, Çin’in yükselmesini hızlandırabilir... Peki ya patlarsa? KOB kredileri 140 milyar TL’ye çıktı Ekonomi Servisi KOBİ kredilerindeki artış, mayıs ayı itibariyle, yüzde 46.3’e ulaştı ve toplam kredi artışının üzerinde gerçekleşti. Aynı dönemde toplam kredilerde yıllık artış hızı yüzde 36.2 oldu. KOBİ’lere kullandırılan krediler son 1 yıllık dönemde 44 milyar 250 milyon TL artışla 139 milyar 841 milyon TL’ye ulaştı. Kredi kullanan KOBİ sayısı yüzde 14.3 artışla 1 milyon 422 bin 35’e çıktı. KOBİ’lerin takibe düşen kredileri ise yüzde 18.4 azalarak 5 milyar 264 milyon TL düzeyine gerilerken kredisi takibe düşen KOBİ sayısı yüzde 12.4 azalışla 181 bin 289 oldu. depresyon’ Patlarsa ‘küresel 1980’den bu yana bir finans bülteni yayımlayan Mark Skousen, 97 milyar dolarlık varlıkları yöneten küresel yatırım kurumu GMO’nun uzmanlarından, mali piyasalarda ‘spekülatif köpükler’ üzerine en yetkin analistlerin başında gelen Edward Chancellor’un 2010 yılında hazırladığı ‘Çin’in 10 kırmızı bayrağı’ (risk göstergesi) çalışmasına dayanarak bu köpüğün C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle