17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul B Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale B İzmir PB Manisa PB Denizli Y Zonguldak Y Sinop B Samsun B Trabzon Y Giresun B B Ankara 25 28 26 27 31 33 31 21 22 22 21 21 27 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B Y Y PB PB PB PB PB PB PB B B Y 25 28 22 29 30 28 31 36 29 29 22 21 17 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra PB AmsterdamB Brüksel PB Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte Y Madrid Y Viyana Y 24 24 24 24 23 25 28 26 25 27 29 24 24 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y Y Y PB PB Y Y PB PB Y Y B B 25 24 23 26 25 24 35 33 24 33 27 33 32 Ülkemizin kuzey kesimleri ile öğle saatlerinden itibaren güneybatı kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Trakya, Karadeniz’in iç kesimleri, Doğu Anadolu’nun kuzeyi, Kocaeli, Sakarya, Sivas, Zonguldak, Bartın, Trabzon, Rize ile öğle saatlerinden sonra ve akşam Batı Akdeniz’in iç kesimleri, Denizli ve Konya çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. 3 HAZ RAN 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Haziran GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Kürt sorununda statükoya dümen kıran RTE, meydanı 2007’de olduğu gibi dolduracak mı? Bugüne dek her mitingde Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi’ne, teröristlikten sivil faşistliğe dek demediğini bırakmayan RTE, Diyarbakır’da bu partiye aynı tonda yüklenebilecek mi acaba? Başbakan, Diyarbakır’da kalabalığı topladı. Ama 2007’deki coşku yok! BDP’ye yüklenmeye gelince? Yandaş gazete ilan etti: “Cesur yürek!” Kim? RTE! Neden? BDP’yi yine teröristlikle, sivil faşizm uygulamakta suçlamayı yinelediği için… Maşallah! Diyarbakır’a ağzını bozarak geldi... Muhaliflerini sürekli eleştiren, konuşmalarda bir argo sözcüğü yakaladı mı: yüzüne masum, terbiyeden nasibini almış bir insan kimliği vererek: “Edep yahu, biraz edep!” diye yakınan RTE... ...Diyarbakır’dan önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na; Hopa olayları nedeniyle “Rüzgâr eken fırtına biçer” dediği için edep dışı, siyasal terbiye sınırlarını çok aşmış biçimde… “…Bunun kadar edepsiz, alçak, ahlaksız değilim” diye hakaret etti. Kem söz de, edep de, terbiye de sahibine aittir elbette. Kılıçdaroğlu, daha ağır ve hak ettiği ölçüde yanıt verirdi ama, siyasette küfrün yeri olmadığını sürekli yinelediği için RTE’ye; “Kendisini tanımlamış” demekle yetindi. Bir başka açıdan bakarsak, şöyle mantıksal bir sonuç çıkıyor: “Bunun kadar” (Kılıçdaroğlu kadar) “edepsiz, alçak, ahlaksız değilim” dediğine göre, bir bakıma edepsiz, ahlaksız olduğunu kabul etmiş olmuyor mu? Konuşmasının özü, tabii din! Sürekli Araplarla kardeşliğimizden söz eder. Bu kez bir ek yaptı. Haçlı Seferlerine direnen Kürt kökenli Arap Selahattin Eyyübi’nin torunları olduğumuzu söyledi. Nedense şu veya bu Türk büyüğünün kardeşi, torunu olduğumuzu söyleyemez. Türk sözcüğüne ağzı kilitli! Söylemi; Türk, Kürt, Laz, Roman... Sözüm ona birleştirici lider rolünde! Günlerdir kamuoyunda “bir beklenti” vardı. İki büyük partinin, Diyarbakır mitinglerinde; 12 Haziran seçiminden sonra oluşacak parlamentoda Kürt sorununu nasıl çözeceklerini açıklamaları bekleniyordu. Kılıçdaroğlu’nun konuşması beklentiyi karşılamadı. Bayrak hepimizin bayrağı, dedi. Ülkenin bölünemeyeceğini söyledi. Vaatte bulundu: “Bu kardeşiniz Kürt sorununu çözecek!” Bir de Kürt siyasal liderlerinden Ahmet Türk’ün 3.5 yıl önce önerdiği bir yöntemi, her partiden iki üyenin katıldığı Akil Adamları işaret etti. Dikkatler RTE’de toplandı. Kürt sorununa bakış açısında değişiklik vardı. Statükoculuğa kaymış, aşırı milliyetçi bir kimlik sergilemeye başlamıştı! 2005’lerde Kürt sorunu vardır diyen RTE, 2011’de Kürt sorunu yoktur. Kürtlerin sorunları vardır demeye başlamıştı. Oysa; iki olgudan rahatsızdı RTE: (1) Bir türlü sindiremediği “yeni” CHP’deki, hemen her konudaki değişimden. (2) Kürt sorununa bakış açısındaki yeni görüşlerinden. Diyarbakır’da önce kendini savundu: “Kürt sorunu benim sorunum. 2005’te söylediklerimin arkasındayım” dedi. Amma, Kürt sorununun çözümüne dair bir şey söylemedi. Kürt sorunu konusunda “yeni” CHP’yi hırpalayacak bir kanıt, bir olay bulamayınca… 72 yıl önceye sığındı. Ne bugünü ne de yarını simgeleyen kel alaka dedikleri cinstensaldırılarda bulundu ana muhalefete! Daha öncekileri, Diyarbakır mitinglerini izleyen kimi yorumcular, gelecek açısından karamsarlık içeren yazılar döktürüyorlar. RTE, üç muhalefet lideri ve hatta BDP ile ipleri kopardı! Bu dört siyasal anlayış, küfürlü bir seçimden sonra bir araya gelerek beklenen yeni anayasayı nasıl yapacak ve Kürt sorununa ulusal bir çözümde nasıl anlaşacaklar? Karamsarlığa gerek yok. Geçmiş seçimlerde bu denli ağır, küfürlü lider konuşmaları izlemedik ama… …o seçimlerden sonra “Yahu bunlar seçimden sonra nasıl olacak da birbirinin yüzüne bakacak, konuşacak ve ülkenin sorunlarına çözüm arayacaklar” diye hayıflandığımız günlerden geçtik. Bir de baktık ki; “Seçimlerde söylenenler geride, o seçimde kaldı” dediler. Hiçbir şey olmamış gibi el sıkışıp kucaklaştılar! Geride büyüyerek bugünlere gelen toplumun bilinçaltında yerleşik… sorunlar bıraktılar. Ama hâlâ farkında değilmiş gibi görünerek! İçişleri Bakanlığı koltuğunu seçim nedeniyle bırakan Beşir Atalay, iktidar partisi AKP’nin seçim stratejisinin şekillenmesinde kritik öneme sahip. Atalay başkanlığındaki ekip her hafta kamuoyu yoklaması yaptırıyor, haftada iki kez toplandıktan sonra da Başbakan Tayyip Erdoğan’a kısa bir rapor sunuyor. Atalay ile Diyarbakır’a giderken yaptığımız sohbetten Başbakan’ın önüne koydukları son raporlar hakkında bazı veriler edindim. Son dokuz güne girerken AKP karargâhından çıkan görüntü şu: Kılıçdaroğlu’na yakın takip: AKP seçim karargâhı CHP’yi ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanyasını yakından takip ediyor. Kılıçdaroğlu CHP liderlik koltuğuna oturduğunda AKP’nin kendi anketlerinde CHP’nin oyu yüzde 30’ların üzerinde gözüküyormuş. Ancak Atalay’ın iddiasına göre son anketlere göre bu rakam yüzde 26.5 civarına düşmüş. AKP karargâhında, CHP’nin en iddialı projesi “aile sigortası” başta olmak üzere projelerini “halka ulaştıramadığı” ve bu nedenle de iddia edilen yüzde 30’lar seviyesine ulaşmasının mümkün olmadığı havası hâkim. Atalay, CHP’nin 2007’deki olan yüzde 20 seviyesinden altı puanlık artış sağlamasının ardında “rejim ve laiklikle ilgili konuların gündeme getirilmemesinin yattığı” düşüncesinde. Emeklilerin beklentisi: gerçekleşeceğini ise Kılıçdaroğlu’ndan öğreniyoruz: “Gençlerden, özellikle YGS skandalları sonrasında CHP’ye büyük ilgi var.” CHP liderinin tek düşüncesi seçim gününe kadar en çok sayıda vatandaşa ulaşabilmek. Kampanyasını başlattığı 23 Nisan’dan bu yana 65 il 180 ilçe gezmiş. Toplam 55 bin km. yol yapmış. CHP’yi bir adım ileri götürecek her fırsatı değerlendirme çabasında. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY 55 bin km yol yaptı Seçim karargâhlarından notlar AKP’yi Emekliler ve şsizler Düşündürüyor Başbakan’ın önüne konan raporlarda AKP 2007 yüzde 48 gözüküyor. Tabii kampanyanın eksikleri de vurgulanıyor. Atalay’a göre “özellikle emeklilerin beklentileri tam anlamıyla karşılanamamış durumda.” AKP analizlerinde “işsizlik” de muhalefet için önemli bir koz olarak vurgulanıyor. gelince, Kılıçdaroğlu “kamuoyu yoklaması yaptırmadığını ancak seçim meydanlarından AKP’deki düşüşü ve CHP’deki yükselişin anlaşıldığını” belirtiyor. Sokaktaki sıcak ilginin de bunun göstergesi olduğunu düşünüyor. Temkinli kurmayları “Yüzde 30’u aştık” demekle yetinirken “sürpriz” beklentisi içinde olan bir yardımcısı “Son günleri iyi değerlendirebilirsek yüzde 35’i görürüz” diyor. Sürprizin kimin sayesinde ktidar yanlısı kanallar çağırmıyor Kılıçdaroğlu seçim gününe kadar en çok ulaşmak istediği kesimi “Bugüne kadar CHP tarafından AKP’ye bırakılmış olan müdedeyyin kesimler” diye özetliyor. Gezilerine hükümete yakın gazetelerden katılan yazarlar olmuş. STV’ye ikinci kez çıkacak. Kendisi istemesine rağmen Kanal 7 ve TV24 davet etmiyor. Aslında, okurumuz Hüseyin Işık’ın da vurguladığı üzere Batı demokrasilerinde olduğu gibi işin doğrusu Başbakan ve önde giden muhalefet liderlerinin bir ya da bir seri halinde yapılacak açık oturumlarda Türkiye için önerilerini karşılıklı tartışması. Maalesef Başbakan 9 yıldır rakipleriyle tartışmaktan kaçınıyor. Çarpıcı biçimde, CHP lideri halktan en çok desteği de bu talebini yineledikçe alıyor. HP cephesi: Yüzde 35 sürprizi CHP karargâhındaki duruma C Tatlıses ve CHP CHP liderinin Şanlıurfa gezisinde sanatçı İbrahim Tatlıses’in CHP’den milletvekili adayı olmak istediği ve bu talebin Kılıçdaroğlu’nun haberi olmadan Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum tarafından reddedildiği iddiası gündeme gelmiş, CHP lideri “Haberim olsaydı listeye koyardım” demekle yetinmişti. Batum dün arayarak “Tatlıses’in CHP adaylığıyla ilgili iddialar hayal mahsulüdür” dedi. tasarladığım zaman dilimini de okurun önüne koymayı sorumluluk edindiğimi yazmıştım. Geldiğim noktayı da paylaşmalıyım. Her yazar olabildiğince çok okura ulaşmak ister. Benim arzum şu oldu: “Balbay kardeş, dilerim bu kitapların sana saldıran kitaplardan çok satar.” Üç kitap, çerçevesi genişleyerek devam edecekti. Silivri Toplama KampıZulümhane’yi iddianame analizi, savunmam ve hapiste yaşam çerçevesinde tuttum. Düşünüyorum O Halde SanığımZulümhane’de dili ve duruşu öne çıkarmak istedim. Cumhuriyet Kitapları’ndan arkadaşlar bu “duruşu” selamlamak için kitabı güvercine sardılar “Silivri’ye binlerce güvercin uçuyor” sloganı Türkiye’nin dört bir yanından yankılandı. O güvercinlerin arkasına yazılanları, beraberindeki mektupları toplasam, abartmadan söylüyorum, ayrı bir kitap olur. Her yaştan, her kentten, her meslekten duyarlı insanlar yalnız olmadığımı hissettirdi bana. Antalya’nın Kaş ilçesi Yeşilköy beldesinde oturan Ahmet Bucak’tan Mustafa Denizli’ye kadar geniş bir yelpazeden gelen güvercinler yalnızlık ormanını cıvıl cıvıl yaptılar. Ahmet Bucak, “Ömrümde ilk kez bir kişiye mektup yazıyorum” diyordu. Bir anaokulu öğretmeni, 6 yaş çocuklarına, “Özgürlük sizin için ne ifade ediyor, çizin” demiş. Güvercin eşliğinde orijinal çizimleri göndermiş. Bir çocuk, hayvanat bahçesindeki hayvanları kafesten çıkarmaktır, demiş. Bir diğeri, kapının anahtarına sahip olmaktır demiş, onu çizmiş. Bir başkası, prensesin şatosunun olmasıdır deyip, dağ gibi bir şato çizmiş. Birine göre de özgürlük annebabanın kollarını ona açması. Bütün güvercinlere bir kez daha teşekkür ediyorum. Üçüncü kitap, Demokrasi TanrısıZulümdar’ın açısını biraz daha geniş tuttum. Dini kullanarak iktidara gelen, demokrasiyi kullanarak iktidarını değişmez kılmak isteyen, bunun için her yöntemi denediğinden, halk arasında adı “Zulümdar”a çıkan bir kişiyi anlatıyor. Anlatımı roman türünde denediğim için taslağı bir ustaya okutmak istedim. Hücrede de yapayalnızım. Aklıma Adnan Binyazar geldi. Tam o sırada basılmamış kitap toplatma baskınları vardı. Bir an düşündüm, ya taslak Binyazar’a ulaştığında başına bir şey gelirse... Ya, “Ergenekonun edebiyat kolunu da bulduk” diye Binyazar’ın üstüne giderlerse... Yaşamı romanlara sığmayacak çilelerle geçmiş Binyazar’la ilgili böyle bir tatsızlığın olasılığı bile beni rahatsız etti. Taslağa son şeklini verdim, kapattım. İki gün hiç ilgilenmedim. Üçüncü gün bir yabancı gibi alıp, bulutlarla ve demir parmaklıklarla birlikte okudum. Ertesi gün duruşmalar başlıyordu, yayınevimize gönderdim. Mayıs 2010’da başladığım, bir yılda bitirmeyi tasarladığım üçleme Nisan 2011’de tamamlandı. Mayıs başı güzel bir iç rahatlığım, topluma karşı sorumluluğumu yerine getirmiş olma huzurum vardı. Kapalı bir yerde iç rahatlığı çok geniş bir durumdur. Bu kitapları, içeride, her şeyi yaşarken yazmak istedim. Hem bugüne hitap ederim, hem de geleceğe miras bırakırım diye düşündüm. Bugünü görmek istemeyenler, yıllar sonra geçmişe baktığında zorlanmamış olur! Silivri’de ilk bir yıl tamamen okumaya dayalıydı. Şu tabelayı asmıştım kendime: Silivri dolum tesisleri! Üçlemeyi yazmaya başlarken tabelayı değiştirdim. İkinci yıl şu asılıydı: Silivri üretim tesisleri. Mayıs başında kendime bir hafta izin verdim. Beşinci gün, içimdeki ses “yeni tabelayı as” diye bağırıp duruyordu. Mecburen izni kesip döndüm. Tabelayı astım: Silivri planlama tesisleri. Dört görev birden Prof. Yılmaz Can, GÜ Rektör Vekilliği’nin yanı sıra aynı anda iki fakültede dekanlık, bir enstitüde de müdürlük görevini yürütüyor MAHMUT LICALI ANKARA YÖK’ün iki oy almasına karşın listeye soktuğu Giresun Üniversitesi (GÜ) Rektör Vekili Prof. Yılmaz Can’ın aynı zamanda Tirebolu İletişim, İktisadi ve İdari Bilimler fakültelerinin dekanlıkları ile Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevlerini yürütmesi GÜ’deki yönetici kadrolarının “tek elde” toplanmaya başladığını gösteriyor. GÜ’de bir yıldır süren rektör krizi YÖK’ün Haziran 2010’da yapılan seçimlerde en çok oy alarak birinci olan Prof. Dr. Halil İbrahim Bahar’ı çizerek iki oy almasına karşın Prof. Dr. Can’ın Cumhurbaşkanı’na sunulan listeye girmesiyle başlamıştı. Kamuoyunda tepki çekmesinin ardından rektör adaylığından çekilen Prof. Can, YÖK’ün onayıyla önce Eylül 2010’da GÜ’de uzmanlığından yararlanılması amacıyla görevlendirilmiş, sonra da Kasım 2010’da asaletten atanamadığı rektörlük görevini vekâletten atanmıştı. Can, GÜ’de rektör vekili olarak görev yaptığı sekiz aylık süre içerisinde rektör vekilliğinin yanı sıra aynı ayda Tirebolu İletişim ile İktisadi ve İdari Bilimler FaYılmaz Can kültelerinin dekanlıklarını da vekâleten yürütmeye başladı. İlahiyatçı olan Prof. Can’ın GÜ’de tıp kökenli pek çok profesör bulunmasına karşın sağlık bilimleri alanında yüksek lisans ve doktora derslerinin verildiği Sağlık Bilimleri Enstitüsü’ne müdür olması üniversitede yönetimin tek elde toplandığını gösterdi. “Türbana Özgürlük Bildirisi”ne destek veren ilahiyat kökenli Prof. Can’ın aynı anda dört farklı yönetici pozisyonunda olması, üniversite hakkında her türlü kararın alındığı GÜ Yönetim Kurulu ve GÜ Senatosu’ndaki etkinliğini arttırdı. Yedisi fakülte, üçü enstitü olmak üzere toplam on akademik birimin bulunduğu GÜ’de dört koltuğa birden oturan Prof. Can’ın, “rektör baş danışmanı” olarak görevlendirdiği Prof. Dr. Edip Özer’in sağlık bilimleri fakültesinde dekanlık yapması üniversitedeki kadrolaşmayı da gözler önüne seriyor. Kenan Evren evinde sorgulanacak 31 yıl sonra ilk sorgu zmirli bir grup hukukçu: Sağlık enstitüsü müdürü Doktorası geri alınsın H CRAN ÖZDAMAR C MY B C MY B İZMİR 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e 1982’de İstanbul Üniversitesi Senatosu’nca verilen “Fahri Hukuk Doktoru” unvanın geri alınması istendi. 12 Eylül yöneticilerinin yargılanmasını istediği için meslekten ihraç edilen ve AİHM kararıyla avukatlık yapan Sacit Kaya, avukatlar Senih Özay, Hüseyin Baha Coşkun, Yahya Murat Alpaslan, Bahattin Özdemir ve Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi’nce, İstanbul Üniversitesi Senatosu’na gönderilmek üzere kaleme alınan dilekçede, senatonun yanlışlıktan dönmesi gerektiği vurgulandı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 12 Eylül 1980 askeri darbesine ilişkin yürütülen soruşturmada önemli bir aşamaya gelindi. Soruşturmayı yürüten savcı, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in ifadesinin sağlık sorunları nedeniyle evinde alınmasına karar verdi. Evren’in avukatı Ömer Nihat Özgün, öğleye doğru Ankara Adalet Sarayı’na gelerek terör ve organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla görevli Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen ile bir süre görüştü. Soruşturmayı yürüten Görüşen, Avukat Özgün’e, sağlık sorunları nedeniyle 94 yaşındaki Evren’in ifadesinin evinde alınacağını bildirdi. Evren’in ifadesinin, seçimden hemen önce, önümüzdeki hafta, ikamet ettiği Merkez Orduevi yakınındaki askeri lojmanda alınacağı kaydedildi. fadenin önümüzdeki pazartesi veya salı günü alınabileceğini belirten Özgün, Evren’e 12 Eylül öncesiyle ilgili sorular sorulmasını beklediğini kaydetti. Bu arada dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın ifadesinin nasıl alınacağına ise talimat yazılan stanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın karar vereceği belirtildi. zmir’de Meksika usulü hırsızlık İZMİR (AA) İzmir’de bir bankada takibe aldıkları işadamının, benzin istasyonunda verdiği moladan yararlanarak, camını kırmak suretiyle aracın içindeki dizüstü bilgisayarı ve çek koçanlarını alarak kaçtıkları iddia edilen Meksikalı çift, 2 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldı. İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya tutuklu sanıklar Victor Manuel Samaniego Garcia ve Monica Madrid Reyes, müşteki Coşkun Zengin ile tarafların avukatları katıldı. fade seçimden önce Sarıyer firarisi intihar etti İstanbul Haber Servisi Sarıyer’de 26 Mayıs’ta kayınvalidesi Emine Malkoç’u (52) tabancayla öldürüp eşi Cevriye Balta’yı (36) ağır yaralayan Selçuk Balta (41), Ayazağa’da saklandığı evde intihar etti. Evde bulunan ruhsatsız silah, cinayet ve yaralamada kullanılan tabancayla aynı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle