Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 HAZ RAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 13 Birimlerin tek çatıda toplanması ve Vergi Denetim Kurulu’nun Maliye Bakanlığı’na bağlanması gündemde Denetime siyaset gölgesi Ekonomi Servisi Maliye Bakanlığı vergi denetim birimlerinin tek çatı altında toplanmasına dönük çalışmalar sürüyor. Merkezi denetim birimleri, vergi denetmenlerinin de içinde yer aldığı 4’lü yapılanmaya karşı çıkarken oluşturulacak kurulun Maliye Bakanlığı’na bağlanması da gündemde. Denetim birimlerinin Bakanlığa bağlanması, “denetimi siyasallaştırma” endişelerini doğururken Maliye Teftiş Kurulu’nun kamudaki denetim yetkisi de tümüyle kaldırılıyor. AA’nın haberine göre Maliye Bakanlığı’nda seçim öncesi başlayan ve yeni dönemde hayata geçirilmesi planlanan yeniden yapılandırılmada, vergi denetim elemanlarının “Vergi Denetim Kurulu” adı altında örgütlenmesi planlanıyor. Kurulun, halen Maliye Bakanı’na bağ Maliye Bakanlığı’nda başlatılan vergi denetim birimlerinin yeniden yapılandırılması çalışmasında, vergi denetim elemanlarının Vergi Denetim Kurulu adı altında örgütlenmesi planlanıyor. Gelir daresi’ndeki denetim birimlerinin özerk yapısı tamamen bitecek. lı Teftiş Kurulu ve Hesap Uzmanları Kurulu ile Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesindeki Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı ve vergi denetmenlerini bir çatı altında toplaması düşünülüyor. Halen 170 dolayında maliye müfettişi ve 330 dolayında hesap uzmanı görev yapıyor. Gelir İdaresi Başkanlığı’na bağlı Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı’ndaki denetim elemanı sayısı 360, vergi denetmeni ve yardımcısı sayısı da 4 bin olarak belirleniyor. Denetim birimlerinin öne çıkan endişeleri ve uyarıları şöyle: Vergi denetmenlerini de içine alan 4’lü birleşme, şu anki hizmetlerde ciddi sıkıntılara neden olur. Vergi Denetim Kurulu’nda merkez ve taşra ayağı ayrı ayrı olmalı. Müfettiş, hesap uzmanı ve gelirler kontrolörlerinden oluşan merkezi yapı, şimdi olduğu gibi büyük mükellef incelemelerine odaklanmalı. Bugün miktar olarak vergi kaçağı en fazla büyük mükelleflerde görülüyor. Büyük mükelleflerin incelenmesi de belli bir ihtisas ve tecrübeyi gerektiriyor. Yabancı ülkelerde de büyük mükellef ve küçük mükellef incelemeleri şeklinde ikili yapı var. Bu farklılık, aynı zamanda hizmetin de bir gereği. Türkiye’de geniş yelpazesi olan küçük işletmelerde daha çok fatura ve belge düzenine dönük vergi denetimleri gerçekleştiriliyor. Denetimlerin dörtte üçünü de bu tür işler oluşturuyor. Ancak bu denetimler, çok vasıflı denetim elemanlarını da gerektirmiyor. Ülkemizde en büyük vergi kaybının görüldüğü büyük mükelleflerin denetiminde ise uzmanlaşmaya ihtiyaç bulunuyor. Bu nedenle Vergi Denetim Kurulu’nda, merkezi denetim elemanları mutlaka merkezde bırakılmalı, vergi denetmenleri de vergi denetiminin taşra ayağını oluşturmalı. Dörtlü birleşme halinde, merkezi denetim elemanlarının moral ve motivasyonları kaybolur. Özel sektöre kaçış başlar. Hiper Birikim, Hiper Sömürü, Açık Faşizm Bu haftaki Ekonomi Politik konusunu Kaliforniya Üniversitesi sosyoloji profesörü William Robinson’un Focus on Trade sitesinde yayımlanmış olan bir yazısına ayırmayı düşündüm. 12 Haziran seçimlerinde Türkiye’nin siyasi tercihlerine de güncel bir bakış getireceğini umduğum bu yazının bir özetini aşağıdaki satırlarda sizlerle paylaşmak dileğindeyim. Küresel sermayenin son derece derin bir yapısal krizi ile karşı karşıyayız. Beşinci senesine girmek üzere olan küresel kriz, sadece iktisadi ya da siyasi sonuçları değil, çevresel/ekolojik ve sosyal boyutlarıyla da gezegenimizdeki yaşam alanlarını tehdit etmekte. Kapitalizm yaklaşık son otuz sene içerisinde niteliksel olarak önemli bir yeniden yapılandırma içine girdi. Ulusal sınırların dışına taşan sermaye, küresel ölçekte artık ulusötesi (transnational) şirketleri tarafından yönlendiriliyor. Bir yandan da finans sermayesinin spekülatif birikimleriyle beslenen ulusötesi sermaye, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş ölçekte sanal bir hiperbirikim uğraşına yöneldi. Gezegenimizin tüm kaynaklarını piyasanın kâr ve birikim mantığının emrine sunan bu dönüşüm, insan emeğinin acımasız bir ölçekte sürdürülen hipersömürüsüne dayanmakta. Söz konusu hiperbirikim, hipersömürü rejimi emeğin geçmişteki tüm sosyal kazanımlarını teker teker yok ederken, sermayenin mantığına karşı çıkabilecek tüm sosyal, toplumsal ve kültürel direnç noktalarını da parçalıyor ve küresel sermayenin tahakkümüne bağımlı kılıyor. Tüm ülkelerde gelir dağılımının emekçi sınıflar aleyhine bozulması, sosyal dışlanma ve çaresizlik ile sonuçlanıyor. Yığınsal işsizler ordusu hızla toplumsal kutuplaşmaya ve etnik, dini ve benzer sosyokültürel boyutlarda şiddete varan ayrımlara itiliyor. Sınıf bilincini kazanamayan yığınlar giderek çaresizliklerinin nedenlerini “başkalarında” arıyor; sosyal tabakalar birbirine düşman hale dönüşüyor. Bütün bu gelişmeler giderek açık faşizmin sosyal tabanını oluşturmaya başlıyor. Hiper birikim dünyası bütün bu çelişkilerin bir sistem dışı çözüm arayışına yönelmemesi için bir yandan da kontrolü altında tuttuğu medya olanaklarıyla birlikte emekçi yığınlara borç batağına dayalı bir hipertüketim ve sahte cennetler dünyası vaat ediyor. Medyanın popüler ekonomi programları sürekli olarak pazarladığı “Ayşe teyze” miti aracılığıyla, çözülmekte olan orta sınıfları küresel kumarhane kapitalizminin spekülatif finans oyunlarının pasif bir seyircisi haline dönüştürüyor. (Ekonomi programlarına dikkat ediniz, finans piyasalarındaki yatırımcılar bir yandan da oyuncu sözcüğü ile tanımlanıyor!). Profesör Robinson’a göre mevcut askericezaevisanayifinansmedya’nın karmaşık ilişkilerine dayalı ulusötesi, küresel kapitalizmin üç ana dayanağı bulunuyor: Birincisi, militarize olmuş, askeri harcamalara dayalı birikimin giderek artan önemi. Kapitalizmin yeni teknolojileri ve yeni kaynakları askeri teknoloji tarafından yönlendiriliyor; 1980’lerin uzay savaşları projeleri yerini mikrobiyolojik savaş teknolojisi ve benzeri tasarımlara bırakıyor. Yugoslavya’nın parçalanmasıyla şiddetlendirilen ve Afganistan, Irak, Libya müdahaleleriyle tırmandırılan “terörle savaş” miti artık dünyamızda savaş olgusunu sürekli bir olgu haline getirmekte. Kapitalizm, dünyamızı savaş teknolojisi ve militarist baskı olanakları olmadan idare edemez hale sürüklenmiş durumda. Ulusötesi sermayenin ikinci müdahale alanı kamusal varlıkların ve kamusal/sosyal tüm hizmetlerin talanı. Ulus devletlerin kamu gelirlerine spekülatif finansal sermaye araçlarıyla (borsalar, menkul kıymetlendirilmiş borç senetleri vb.) el konulmasıyla birlikte, iflasa sürüklenen devlet bütçelerinin onarılması gene emekçilerin sosyal kazanımlarının ve sosyal haklarının daha da daraltılmasına ve sosyal/kolektif olan her varlığın yağmalanarak, küresel kapitalizmin kâr mantığına terk edilmesine yol açıyor. Yığınsal kitleler doğrudan kendi aleyhlerine olan bu dönüşümü bir yandan sadaka kültürüne dayalı dini motiflerle, bir yandan da popüler medyanın popülizm ve kriz tehditlerinin baskısıyla onaylamak ve desteklemek zorunda bırakılıyor. Parçalanmışlık ve sosyal dışlanma, örgütsüzlük ile birleşince siyasi yaşam pervasızca açık faşizme yönelmekten çekinmeyen aşırı sağ, milliyetçi muhafazakâr iktidar odaklarına terk ediliyor. Finansal spekülasyona dayalı birikim rejimi bu sistemin kuşkusuz üçüncü ve belki de en önemli dayanak noktası. Ulus ötesi sermaye, trilyonlarca dolarlık (sanal) fonları konut veya petrol, gıda ve benzeri emtia piyasalarında spekülatif köpükler yaratmak suretiyle çoğaltmaya ve sanayi birikiminde karşılaştığı tıkanıklıkları aşmaya çalışıyor. Sahte değerler dünyasına dayalı sanal kültür, insanlık tarihinin tüm sosyal ve kültürel değerlerini acımasızca tahrip ediyor ve sermayenin hiper birikim ve hiper sömürüsünün açık faşizan siyasi rejimler altında sürdürülmesine olanak sağlıyor. Tüm bu karamsar tespitlerden emekçilere ve emek örgütlerine düşen görev ne olmalı? Profesör Robinson’un yanıtı açık ve net: Sınıf bilincini ve sınıfa dayalı siyaset anlayışını canlı tutmak. (*) William Robinson, “The Crisis of Global Capitalism and the Spectre of 21st Century Fascism” http://www.focusweb.org/ ‘10 numara yağ’a göz yumuluyor Ekonomi Servisi Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS) Genel Başkanı Muhsin Alkan, hiçbir akaryakıt istasyonunda 10 numaralı yağ satışı olmadığını belirterek, “Bunlar kesinlikle istasyon dışında satılandır. Ancak ne EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) ne Maliye ne de bir kolluk kuvveti bunlara ‘Niçin satıyorsunuz?’ demiyor. Zan altında kalan akaryakıt sektörü ve bizleriz” dedi. Muhsin Alkan, düzenlediği basın toplantısında, kaçak akaryakıtın yıllardan beri Türkiye ekonomisinin kanayan yarası olduğunu, milyarlarca liralık vergi kaybına yol açtığını söyledi. Bir süre önce Giresun’da meydana gelen trafik kazasında 9 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Alkan, bilirkişi raporu yayımlanmasa da genel kanaatin, bu feci kazanın 10 numara yağ kullanımından kaynaklandığı yönünde olduğuna işaret etti. Petrol piyasası sisteminin yeniden yapılandırılması konusunda talepleri ve önerileri de olduğunu ifade eden Alkan, şunları dile getirdi: “Kalitesi belirsiz maddelerin akaryakıt olarak satışını engellemek gerekir. Bunun için de iki yol var. Birincisi, bu maddelerin vergilerini arttırarak fiyatını cazip olmaktan çıkarırsınız. İkincisi, sıkı denetim ile piyasaya sürülmesini ve pazarlanmasını engellersiniz. Biz de bunları istiyoruz.” ABD’nin en hızlı büyüyen şirketi Türk 300’Ü TAK PTE nternette filtre uygulamasına karşı devlet sitelerine “siber saldırı” başlatan Anonymous adlı gruba yönelik Türkiye’de yapılan operasyonda gözaltına alınan 32 kişiden yaşları 18’den küçük olan 9 kişi serbest bırakıldı. Anonymous adlı gruba üye yaklaşık 300 şüphelinin ismi belirlenerek, bunların IP adresleri mahkeme kararıyla engellendi. Anonim hacker’lar yine işbaşında Ekonomi Sevrisi Türkiye’de kanallarında gruba yönelik tutuk harekete geçecek. Bu defa bir ön22 Ağustos’ta yürürlüğe girmesi lama haberlerinin yer aldığı anım ceki atak tiplerinden daha yükbeklenen internete yönelik filtre satıldı. Açıklamada, şöyle denildi: sek seviyede bir operasyon ger“Bu haberlerin gözdağı ver çekleştirilecek ancak herhangi uygulamasını protesto için bazı kabir sızma ve bilgi çalınmu kurumlarına ‘siber saldırı’ ması söz konusu olmayabaşlatan Anonymous (Anonim) Ağustosta yürürlüğe girecek filtre cak. Ayrıca başlayacak adlı siberaktivistler grubu yaptığı açıklamada, ‘yeniden ha uygulamasını protesto eden siberaktivistler operasyonda hedefler son rekete geçileceğini’ bildirdi. grubu Anonymous ismini vermediği bazı ana kadar açıklanmayacaktır. Operasyonda siGeçen hafta Telekomünikashedeflere saldırı başlatacağını açıkladı. yasi sitelere ve basın yayona İletişim Başkanlığı’nın yın organlarına ait sitesitesine iki gün süreyle atakta bulunan Anonymous adına yapılan mek ve korku yaratmak için lere atak yapılmaması yönünaçıklamada, seçim sürecinde atak yayımlandığına inanıyoruz. de karar alınmış olup atakların lara ara verildiği belirtilerek, bazı Anonymous oluşumu, bu ha süresini paylaşamadığımızı bemedya organlarında ve basın yayın berleri yalanlamak için yeniden lirtmek istiyoruz.” NEW YORK (ANKA) Uzay, havacılık, uçak gibi alanlarda faaliyet gösteren bir Türk şirketi, ABD’de aynı zamanda en hızlı büyüyen ilk 10 şirket arasında yer aldı. Fatih ve Eren Özmen çiftinin sahip olduğu Sparks, Nevada merkezli, elektronik, uzay, havacılık, mikro uydu, uçak, iletişim sistemleri ve güneş enerjisi alanlarında faaliyet gösteren Sierra Nevada Corporation (SNC), ABD hükümetinden iş alan bir iş kadınının sahip olduğu en büyük şirket. Inc. Magazine tarafından 2010 yılında ABD’nin en hızlı büyüyen 10 şirketinden biri seçilen SNC, ABD dışında gelişmekte olan ülkelerde yenilenebilir enerji, telemedicine, nano teknoloji, uzay ve siber operasyon alanlarında şirket satın almalara gidiyor. Özmen çiftinin öncülüğünde 1994 yılında 20 kişinin çalıştığı SNC, şu an yedi farklı işkolunda 15 farklı eyalette, 29 farklı lokasyonda 2100 çalışanı ile faaliyet gösteriyor. New York merkezli global iş portalı Turkavenue.com’un konuyla ilgili haberine göre, 1963’te kurulan SNC’de 1981’de çalışmaya başlayan Fatih Özmen, mühendislik birikimini şirkete taşıyarak yüksek teknoloji sistemi geliştirilmesine öncülük etti. Eşi Eren Özmen de, University of Nevada’da MBA’nın tamamlamasının ardından 1988 yılında SNC’ye katıldı. Türkmenistan’daki yatırımcılar endişeli Akdeniz Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Tarık Bozbey, Türkmenistan’daki Türk yatırımcıların onaylanmış alacaklarını tahsil edememeleri nedeniyle endişe içinde olduklarını söyledi. Bozbey, Türkmenistan’da iş yapan 40’a yakın başta müteahhit olmak üzere bazı tarım ve sanayi yatırımcılarının zor günler geçirdiğini belirtti. Türk yatırımcıların onaylanmış olmasına rağmen tahsil edemedikleri alacaklarının 1 milyar 350 bin dolara ulaştığını ifade eden Bozbey, firmaların alacaklarını tahsil edebilmek için Türkmenistan Devleti ile mahkemelik olduğunu aktardı. Bozbey, hakedişlerin ödenmesi konusunda bugün Türkmenistan’ın Ankara Büyükelçiliği yetkilileriyle bir araya geleceklerini açıkladı. IC çtaşAstaldi Pulkovo’yu genişletecek Türk inşaat firması IC İçtaş ve İtalyan inşaat grubu Astaldi ortak girişimi Rusya’nın dördüncü büyük havalimanı olan St. Peterburg’daki Pulkovo Havaalimanı’nın genişletilmesi için açılan ihaleyi kazandı. Yapılan mühendislik, tedarik ve inşaat sözleşmesi gereğince Pulkova 1 Terminali’nin yenilenmesinin yanı sıra yeni bir terminal de inşa edilecek. Bu projeler tamamlandığında havalimanı yılda 14 milyon yolcu kapasitesine ulaşacak. Proje kapsamında 95 bin 475 metrekare alan üzerine yeni bir Pulkova Havaalanı ana binası inşa edilecek. 85 checkin masasına sahip olacak bina için ayrıca yeni jet köprüleri ve otoparklara direkt bağlantılar inşa edilecek. Bilgisizliğin ne olduğunu araştıran bilim dalına agnotoloji deniyor. Platon, bilgiyi kanıtlanmış gerçek inanç olarak tanımlar. Bilgi kavramının karşısında tanısızlık (agnosia) yer alır. Stanford Üniversitesi’nde 2005 yılında “Agnotology” konusunda yapılan bir konferansta bu kavram “göz ardı etmenin kültürel üretimi” olarak tanımlandı. Bunu bilgisizliğin kültürel üretimi, cehaletin kültürel üretimi diye de çeşitlendirmek mümkün. Kavramı bilim dünyasına kazandıran kişi ise Stanford Üniversitesi’nden bilim tarihçisi Robert N. Proctor. Bugün dünyada kanserden sigaranın zararlarına, iklim değişikliğinden genetiği değiştirilmiş organizmalara kadar pek çok alanda gerçek ile gerçek olmayan arasında toplumun manipülasyonunun alabildiğine sürdüğü bir dönem yaşıyoruz. Bilimin kimi zaman bilinçli olarak çarpıtıldığı, bilginin yanlış kullanıldığı ve pazarlamaya alet edildiği bilinen gerçekler... Bilişim ve iletişim teknolojilerinin dünyayı avuç içi büyüklüğünde ekranların içine sokması başdöndürücü bir gelişme, buna itirazımız yok ama bilgi erozyonu, dezenformasyon, yanlış bilgi gibi tehlikelerin de farkında olmak gerekiyor. Tuzağa düşmemek için tek yol eğitim, gelen bilgiyi aklın süzgeçinden geçirerek değerlendirebilmek, sentez yapabilmek... Cehaletin Kültürel Üretimi ya da Agnotoloji Bir toplum bilimi, aklı dinlemek veya “agnotoloji”ye yem olmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir. Ve ne yazık ki Türkiye, R.T. Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı ile birlikte agnotoloji üretiminde müthiş bir patlamayı yaşıyor. Eğitimden, işsizliğe devasa sorunlarda arpa boyu yol alınmamışken, Başbakan çıkıp “çılgın projelerini” anlatıp oyları toplayabildi. “En az 3 çocuk yapın” söylemi ile kadınları eve kapatmanın en doğrudan formülünü uygulamasına, “Kadınerkek eşitliği yoktur” demesine karşın bu ülkenin kadınlarının oylarını alabildi. 1.7 milyon üniversite adayı gencin geleceğini hiçe sayarak üzerinde onca şaibe ve şüphe olan YGS’yi iptal etmedi; buna karşın gençlerin de büyük çoğunluğunun oylarını aldı. Demek ki seçmenin beklentilerini karşıladı. Herkes kendi önüne konulan parçayı yemekle meşgul. Kafalarını kaldırıp şöyle bir etraflarına bakıyorlar diğerleri de kendileri gibi. Önlerine konulanı yemekle meşgul. “Tamam” diyorlar. “Eskisi gibi değilim ya, karnımı öyle ya da böyle doyurabiliyorum. Taksitle harcamamı da yapıyorum, televizyonum, ev aletlerim var, taksitle ev hatta araba bile alabilecek haldeyim. Sağlık sorunum çözüldü neredeyse... Tatilde çoluk çocuğu arabaya doldurup köye gidebiliyorum. hafta sonları alışveriş merkezlerinde dolanıp vakit geçiriyorum. Daha ne isteyeyim...” Büyük resme bakmaya gerek görmüyor, istemiyor. Zaten büyük resim de ona gerçeğinden çok daha farklı anlatılıyor. Görsel medya (yazılı medya çoğunun ilgisini çekmiyor bile), dev ekranlar, sloganlar, açılışlar, söylemler hepsi algıyı pekiştirmeye yönelik. Büyük Türkiye’nin büyük lideri imajı o kadar güçlü ki artık zihinlerinde, ötesine gerek yok bile. Cari açığın artık son derece tehlikeli boyutlara gelmesi, gelir dağılımındaki uçurum, işsizlik, adalet ve eşitlik ilkelerinin sürekli erozyona uğraması, taşın toprağın, akarsular da dahil olmak üzere her şeyin satılıp paraya ve ranta dönüştürülmesi umurlarında değil. Türkiye’de yaşanan toplumsal dönüşüm tam da AKP’nin istediği gibi. Ne zamana ve nereye kadar süreceğini kestirmek hiç de kolay değil. Belli ki CHP’nin söylemi “şimdilik” onlar için fazla bir şey ifade etmiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi 8 farklı raporla eğitimden ekonomiye, sağlıktan gençliğe, kadın sorunundan anayasal değişikliğe kadar toplumun yapısal sorunları üzerinde saptamalar ve öneriler sundu. İzledikleri yol doğru ancak AKP’nin inşa ettiği topluma bunları anlatabilmek, inandırabilmek hiç kolay değil. Öncelikli bunu anlayıp kabul edelim. CHP’nin “Adalet ve eşitlik üzerine kurulu bir sosyal dönüşüm modeli”ni topluma öyle raporlarla, mitinglerle, kuru söylemlerle benimsetebilmesi mümkün değil. Tıpkı AKP’nin kadın ve gençlik kolları ile yanına aldığı kurmaylarıyla yaptığı gibi büyük bir insan gücü ile yola çıkması lazım. Her eve, her mahalleye girerek insanların yaşamlarına “dokunması” lazım. Yeni bir Türkiye toplumu inşa etmeye başlamak için ise hiç dinlenmeden hemen kolları sıvayarak başlaması gerekiyor. Ancak unutmayalım. Bu sadece CHP’nin sorunu ya da CHP’nin sorumluluğu değil. Büyük resmi ve AKP’nin agnotolojisini görebilen herkesin görevi. Oturduğumuz koltuktan ahkâm kesmenin zamanı çoktan geçti. C MY B C MY B