23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 13 15 gün önce 6 kuruş fiyatı artan benzine dün de 9 kuruş zam geldi. 95 oktan benzinin fiyatı 4.5 liraya yaklaştı Zam, yine zam, yine zam Ekonomi Servisi Benzinin litresi hızla 4.5 TL’ye koşuyor. Üzerindeki vergi yükü ve kâr marjlarıyla Avrupa ülkeleri arasında en üst sıralarda yer alan ülkede benzin fiyatları, uluslararası gelişmelerin de etkisiyle yakıcı boyutlara ulaştı. Uluslararası piyasalarda artan ham petrol fiyatları, neredeyse iki haftada bir benzin ve motorin zammını tetikliyor. Geçen hafta cuma günü akaryakıtta yeni bir ayarlama yapması beklenen TÜPRAŞ, benzine dünden geçerli olmak üzere 9 kuruş zam yaptı. Zam sonrasında 95 oktan benzinin litresi 4 TL 29 kuruşa, 97 oktan benzinin litresi de 4 TL 40 kuruşa kadar çıktı. Benzinde, bu zamla birlikte 5 TL için de geri sayım başladı. TÜPRAŞ, son olarak 19 Nisan’da TÜPRAŞ’ın rafineri çıkışına yaptığı zamla birlikte bugünden itibaren pompada 95 ve 97 oktan benzine 9 kuruş zam yapıldı. Maliye Bakanı Şimşek, akaryakıt istasyonlarından fedakârlık istedi. 95 oktan benzinin litresine 6 kuruş, 97 oktan benzinin litresine de 9 kuruş zam yapmıştı. Sektör yetkilileri, zamlanan benzini, motorinin izleyeceğini dile getirdi. Şimşek, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin, Danimarka Dışişleri Bakanı Lene Espersen’in Türkiye ziyareti çerçevesinde soruları yanıtladı. Şimşek, 2002’de 27 dolar olan petrol fiyatlarının bugün 127 dolara çıktığını hatırlatarak, bunu göz önüne almak gerektiğini kaydetti. Şimşek, vergileri sabit tuttuklarını ileri sürerek, benzin fiyatları üzerindeki baskıyı azaltmaya çalıştıklarını da söyledi. Benzinde, vergilerden kaynaklı bir fiyat artışın söz konusu olmadığını iddia eden Şimşek, “Ama bizim şu Fedakârlık istedi Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Akaryakıt ürünleriyle iştigal eden firmaların kâr marjlarının Avrupa’nın üzerinde olduğunu biliyoruz. Türkiye’de yüzde 9, Avrupa’da yüzde 6 civarında. Herkes üzerine düşen fedakârlığı yaparsa iyi olur” dedi. aşamada vergileri ekstra indirme gibi bir durumumuz da söz konusu değildir. Çünkü o Türkiye’nin borçlanmasını arttırır, Türkiye’nin makro ekonomik istikrarını olumsuz yönde etkiler. Muhalefetin bu yönde demeçleri vardır. Fakat bu Türkiye’yi uzun vadede kesinlikle olumsuz etkiler. Türkiye’nin kaynaklarının eğitim ye rine, sağlık yerine, altyapı yerine, Türkiye’nin kalkınması yerine böyle ucuz sübvansiyona gitmesini sağlar” dedi. Küresel Ekonomide Güvencesiz stihdam Dünya emekçilerinin “birlik, mücadele ve dayanışma günü” 1 Mayıs coşkuyla kutlandı. 1 Mayıs (Taksim) meydanındaki coşkulu kitleler, sınıfsız, savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemlerini bir kez daha dile getirirken gezegenimizin ticari bir mal olmadığını, sosyal dayanışma ve kardeşliğin önemini bir kez daha anımsattılar. Artık çok yakından bildiğimiz tarihçeye göre, 1 Mayıs coşkusu 1886’ya kadar uzanır. 1 Mayıs 1886’da, ABD’nin Şikago kentinde yüz binlerce işçi günde 12 saati bulan çalışma süresine karşı, 8 saatlik işgünü talepleriyle greve giderler. İzleyen günlerde gösteriler ve direnişler yaygınlaşır. 3 Mayıs’ta McCormick’te grev kırıcıların saldırısı sonucu 4 işçi, 4 Mayıs’ta ise Haymarket Alanı’ndaki miting sırasında bombalı bir provokasyon sonucu 7 polis yaşamını yitirir. Olayları bahane eden hükümet, sermaye yanlısı medyanın da baskısıyla gösterileri yasaklar. Yüzlerce işçi önderi idam talebiyle tutuklanır, artan baskılara karşı bir işçi intihar eder. 1 Mayıs’lar, 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de tüm dünya emekçilerinin “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kabul edilir ve 1890’dan bu yana kutlanmaya başlanır. 1890’dan bu yana 121 sene geçmiş. Emeğin, “insan onuruna yakışır iş” mücadelesi daha da çetinleşerek sürüyor. Kapitalizmin yapısal olan anarşik ve çarpık karakteri, bir yanda zenginlik ve refah, bir yanda da acımasız sömürü ve yoksulluk üretiyor: Dünya kaynaklarının daha fazla kâr hırsıyla tüketilmesi ve pazar ekonomisinin anarşik kuralları altında paylaşılması, çevre felaketlerine ve bölgesel savaşlara yol açıyor. Emeğin “8 saatlik çalışma” talebinin dile getirilişinden 121 sene sonra küresel emeğin iş koşullarını Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2011 Küresel İstihdam Eğilimleri raporundan izleyebiliyoruz. Rapora göre 2010 itibarıyla, küresel işgücü piyasalarında 205 milyon işsiz bulunmakta. Bu rakam ortalama yüzde 6.2 oranında açık işsizlik anlamına geliyor. Bunun da ötesinde, istihdam koşulları giderek enformalleşiyor, işgücü piyasaları esnekleştirilmiş koşullarda parçalanıyor, güvencesizleştiriliyor. ILO, “kendi hesabına çalışan küçük üreticileri ve ücretsiz aile çalışanlarını” güvencesiz istihdam (vulnerable employment) olarak tanımlamakta. Etnik, dini ve benzeri baskı unsurlarının da etkisiyle, bu tür “istihdamın” çoğunlukla herhangi bir sosyal güvenceden yoksun, çalışma koşullarının da enformal ve yoğun sömürüye açık olduğu biliniyor. Aşağıdaki tabloda özetlediğimiz ILO’nun hesaplamalarına göre, 2009 yılı itibarıyla küresel ekonomide güvencesiz istihdam toplam 1.5 milyon kişi düzeyinde. Bu rakam 1999’a görece 146 milyon kişi daha artmış durumda ve toplam istihdamın yarısına ulaşıyor. Söz konusu güvencesiz “istihdam biçimi”, Sahraaltı Afrika’da yüzde 75.8; Latin Amerika’da yüzde 32.2; ucuz emek cennetine dönüştürülen Güney ve Uzakdoğu Asya’da ise yüzde 65.4 olarak hesaplanmakta. Yine tablodaki verilerde özetlediğimiz üzere, emeğin yoksullaşma süreci, istihdam koşullarının enformalleştirilmesi ve emeğin sosyal hak ve ücret kazanımlarının geriletilmesiyle birlikte daha da şiddetleniyor. En dar yoksulluk sınırı olarak kabul edilen “günde 1.25 dolar gelir” (günde yaklaşık 1 TL, 80 kuruş) kıstasına göre çizilen yoksulluk sınırının altında 632 bin kişinin çalıştırıldığı ve bu oranın tüm dünya emekçilerinin beşte birine ulaştığı görülüyor. Tekrar vurgulayalım: Dünyamızda her beş emekçiden birisi günde 180 kuruşun altında bir “ücret” geliri elde edebiliyor. Bu oran, Sahraaltı Afrika’da yüzde 58.5, Asya’da ise yüzde 34.5 düzeyinde. Benzin üzerindeki verginin en yüksek olduğu ülkede, sürekli fiyat artışlarına karşın hükümet, vergi indirimi düşünmediğini bir kez daha yineledi. Benzine bu yıl başından itibaren yaklaşık ayda bir kez olmak üzere beş kez zam geldi. Müteahhitler 30.4 milyon gelir bildirip 42.6 milyon liralık satışı sumen altı etti Enflasyon yeniden yükselişe geçti Ekonomi Servisi Martta 41 yılın en düşük düzeyine gerileyen enflasyon nisanda yükselişe geçti. Enflasyonun artışında giyim ve ayakkabı grubundaki yükseliş etkili oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, enflasyon nisanda TÜFE’de yüzde 0.87, ÜFE’de yüzde 0.61 artış kaydetti. Yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 4.26, ÜFE’de yüzde 8.21 olarak gerçekleşti. Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 6.9’a çekmişti. TÜFE’de ana harcama grupları itibarıyla bir ay önceye göre en yüksek artış yüzde 10.91 ile giyim ve ayakkabı grubunda gerçekleşti. Nisanda endeksteki gruplardan ev eşyasında yüzde 1.76, ulaştırmada yüzde 1.04, lokanta ve otellerde yüzde 0.50, konutta yüzde 0.39, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 0.27, eğitimde yüzde 0.25, sağlıkta yüzde 0.11, eğlence ve kültürde yüzde 0.08 artış görüldü. Gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 0.48, haberleşmede yüzde 1.84 düşüş gerçekleşti. Tarımda yüzde 3.43, sanayide yüzde 0.01 artış görüldü. Yıllık bazda tarımda yüzde 4.59, sanayide yüzde 5.31’lik artış meydana geldi. Lükste büyük vergi kaçağı AKFEN GYO 7. BÜYÜK OLACAK Ekonomi Servisi Stratejik ortağı Accor ile birlikte, Novotel ve Ibis markalarıyla “ekonomik şehir otelciliğine” odaklanan Akfen GYO, halka arz sonrası İMKB’de işlem gören 7. büyük GYO olmayı planlıyor. Akfen GYO, hisselerinin yüzde 29.41’inin, ek satış hakkının kullanılması durumunda yüzde 33.82’sinin 2.052.50 TL fiyat aralığından halka arzından yaklaşık 110150 milyon lira gelir bekliyor. Halka arz geliri yine şehir otelleri yatırımlarında Türkiye ve Rusya’da değerlendirilecek. Akfen GYO’nun portföyünde 10 tane, yatırımları devam eden de 7 tane otel projesi söz konusu. Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın’ın da bulunduğu toplantıda verilen bilgiye göre, Akfen GYO’nun portföy değeri 722.5 milyon lira. Halka arza Oyak Yatırım aracılık ediyor. Akfen GYO Yönetim Kurulu Başkanı Süha Güçsav, “Ek satış gerçekleşirse gelirin yüzde 85’i, gerçekleşmezse yüzde 70’i sermaye artışında, geri kalanı şirketin yatırımlarında kullanılacak” dedi. İMKB gayrimenkul endeksinde şu anda 21 GYO işlem görüyor. Halka arzında talepler 2.052.50 lira fiyat aralığından 56 Mayıs’ta toplanacak. Halka arz edilecek payların yüzde 50’si yurtdışı kurumsal yatırımcılara, yüzde 39’u yurtiçi bireysel yatırımcılara, yüzde 10 yurtiçi kurumsal yatırımcılara, yüzde 1’i grup çalışanlarına tahsis edilecek. Müteahhitler her 100 bin liralık konut satışında, devlete 41 bin lira satış beyan etti, 59 bin lirayı kaçırdı. Ekonomi Servisi Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 2010 yılı Faaliyet Raporu, Türkiye’de en fazla vergi kaçağının gayrimenkul sektöründe yaşandığını ortaya koydu. AA’nın rapordan derlediği bilgiye göre, büyük kentlerdeki lüks konut projeleri incelendi. Vergi kaçıran şirketleri kullandırdıkları krediler ele verdi. İncelenen müteahhidin 282’si Konut KredileriMüteahhit Beyanları Karşılaştırılması Projesi uyarınca denetime tabi tutuldu. Denetimler, müteahhitlerin her 100 bin liralık konut satışında, devlete 41 bin liralık konut sattık şeklinde beyanda bulunduğunu, 59 bin lirayı ise kaçırdığını gösterdi. Projede 282 müteahhidin, beyan ettiği satış geliri 30 milyon 406 bin 548 lira, kaçırdıkları gelir de 42 milyon 602 bin 453 lira oldu. İncelemeler sonucunda müteahhitlere 1 milyon 876 bin lira vergi farkı çıkarıldı, 4 milyon 910 bin lira da ceza uygulandı. 227 POS tefeci de denetlendi, bunların 63.5 milyon lira kazanca karşılık 31.3 milyon lirayı gizlediği belirlendi. Vakıfbank kamudan sıyrılıp özel gibi çalışacak stanbul’a taşınmasıyla birlikte vizyonunu da değiştiren Vakıfbank, müşteri odaklı bir büyümeyle ilk dört banka arasında yer almayı hedefliyor. 2015’te şube sayısını 1000’e çıkarmayı planlayan banka, bireysel krediler ve KOB kredilerine ağırlık verecek. Ekonomi Servisi Vakıfbank Genel Müdürü Süleyman Kalkan, Vakıfbank’ı Ankara’ya sıkışmış sadece kamu bankacılığı yapan bir banka olmaktan çıkarıp, piyasa içinde bir özel banka nasıl çalışıyorsa o şekilde çalışan bir bankaya dönüştüreceklerini belirterek, Türkiye’de banka denilince ilk dört banka arasında yer almayı hedeflediklerini söyledi. Kalkan, bankanın İstanbul’a taşınmasına ilişkin düzenlediği toplantıda, “Bankacılığın başka bir dili var, o da Ankara’dan olmuyor. Taşıma suyla değirmen dönmüyor. Ankara’da çok kamusal bir hava var. İstanbul’da olmayı bunun için istiyoruz” dedi. Beş yıllık stratejik plan kapsamında bankanın yapısını ve kompozisyonunu önemli ölçüde değiştirmeyi amaçladıklarını ifade eden Kalkan, “Bankanın vizyonu ve iş yapma şekli değişecek. Müşteri tabanını genişletmek istiyoruz. Vakıfbank daha fazla sayıda müşteriyle çalışan, bireysel ve KOBİ tarafı daha ağır, daha yoğun olan bir bankaya dönüşecek. 2015’te bu banka bin şubeli bir bankaya dönüşmüş olacak” diye konuştu. Şu an olan 665 şube sayısını yıl sonunda 725’e çıkarmayı hedeflediklerini belirten Kalkan, yeni şubelerin İstanbul ağırlıklı olacağını ifade etti. Keşke Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı çılgın proje çok boyutlu bir eğitim projesi olsaydı... Keşke yerlerde sürünen, uluslararası düzeyde de nal toplayan eğitim sistemini perişanlıktan kurtarmak için bir proje açıklayabilseydi Sayın Başbakan... Kanal İstanbul’un maliyetinin 40 ile 50 milyar dolar arasında olacağı öngörülüyor. Bu paranın yalnızca bir kısmı ile eğitimde neler yapılır bir düşünün... Ama iktidardaki kafanın önceliği nitelikli eğitim değil ki, sınav sistemi ile çocuklukları, gençlikleri ziyan olan nesiller değil ki. Bir türlü anlayamadık gitti. Bu ülkenin en önemli kaynağı insan. İnsanına yatırım yapmalı. Bugün Güney Kore’yi herkesin hayranlıkla izlediği Güney Kore haline getiren en önemli unsur, eğitime yaptığı yatırım. Uluslararası eğitim ölçütlerinde üst sıralarda yer almasından yüksek katma değerli üretim ile ülke ekonomisinde yarattığı zenginliğe kadar... Ben Türkiye’de eğitimin sessiz sedasız neferlerinden birinden bahsetmek istiyorum bugün. 4 Mayıs’ta (bugün) kuruluşunun 45. yıldönümünü kutlayacak olan, son derece önemli bir sivil toplum kuruluşu olan Türk Eğitim Vakfı’ndan (TEV). Dile kolay, 44 yılda yetenekli fakat maddi olanaktan yoksun 185 bin gence okuma ve gelecek şansı yaratan bir kurum TEV. Yurtdışında yüksek lisans eğitimi için burs verdiği 1.309 genç bugün Türkiye’de önemli yerlerde. TEV Başkanvekili Adnan İğnebekçili, TEV Genel Müdürü Turgut Bozkurt ve ta kuruluşundan beri kurumda görev yapan Genel Müdür Yardımcısı Güsel Bilal ile sohbet ediyoruz. Hem İğnebekçili hem de Bozkurt, ikisi de TEV burslusu olarak yüksek lisanslarını yurtdışında yapan kişiler. Kuruma olan bağlılıkları ve yeni hedeflerini heyecanla anlatmaları masadaki herkesi etkiliyor. Bursların dışında vakfın 44 yıllık bilançosu da şöyle: 15 ilköğretim okulu; 2 Anadolu lisesi, 2 yurt binası, 1 çok amaçlı toplum merkezi, 1 çıraklık eğitim merkezi, 1 çocuk kütüphanesi ve özel yetenekli çocuklar için TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi. ‘Akıllı Proje’ Eğitim ve 45. Yıllık TEV 45. yılın ilk yeni projesi ise kız öğrenciler için kız yurtları yapmak ve onları işletmek. Turgut Bozkurt “Özellikle kız öğrencilerin öncelikli ihtiyaçları barınma. İlk olarak Trabzon’da bir arsa satın aldık ve yurt inşasına başladık. Ayrıca İzmir Balçova Belediyesi tarafından TEV’e devredilen bir yurt da kız öğrencilerin okuması için önümüzdeki dönem hizmete girecek” diyor. TEV’in bir diğer özelliği de üstün başarılı çocuklara özel bir burs veriyor olması. Burada verilen bursun miktarı ihtiyaç bursunun 3 katı kadar. Amaç Türkiye’nin liderlerini yetiştirmek. Güsel Bilal “ÖSS’de ilk 1000’e girenlere bir yazı gönderiyoruz ve bir makale yazmalarını istiyoruz. Ardından mülakata giriyorlar ve sonra liderlik testi uyguluyoruz” diyor. Diyarbakırlı Egemen Kesikli işte bu gençlerden biri. Şimdi ABD’de tam burslu olarak okuyor, hem müzik hem sosyal bilimlerde 2 anadal birden yapıyor. Bilal “Bu gencimiz ilk müzik kompozisyonunu şimdiden yaptı” diye anlatıyor. TEV’in önemli bir özelliği, yönetim kurullarında eskiden burs alan kişilerin de görev alıyor olması. Bursiyer okuyor, belli bir yerlere geliyor ve vefa borcunu bilfiil kurumda görev alarak ödüyor. Vakfın candamarı ise bağışçılar. Vasiyet ve hibe yoluyla bağışlar, şahıs ve kurum bağışları; TEV çelenkleri ve mutlu gün çicekleri ana gelir kaynağı. Bugüne kadar 905 hayırsever mal varlığını TEV’e bağışlamış. Vakıf ise elde ettiği mali desteği 4000’e yakın fonda değerlendirerek “sürdürülebilirlik ve kalıcılık” vizyonu ile bunların nemasını burslara dönüştürüyor. Son yıllarda TEV’e yapılan bağışlar ciddi biçimde artış göstermiş. Bu da toplumun eğitime gösterdiği ilgiyi açıkça ortaya koyuyor. Tabii TEV’in bugüne kadar güvenilirliği zerre sarsmayacak bir kurumsal yapı oluşturmasının da bunda büyük payı olduğunu vurgulamalıyım. Adnan İğnebekçili en çok kadınların bağış yaptığını söylüyor: Kadınlar, öğretmenler ve memurlar... “Evini ya da bankadaki küçük hesabını bağışlamayı görev olarak bilen bu yüce insanlar inanılmaz duyarlı” diyor. Fonların önemli bir özelliği “sonsuza kadar burs” veriyor alması. Nasıl derseniz... Diyelim bir bağışçı, Türkan Sedefoğlu mal varlığını bağışladı. Ana paraya dokunulmuyor ve işletiliyor, neması ile bursiyer okutuluyor. Bugüne kadar 10 bin kişi burs almış ve yenileri de alacak. Aynı şekilde Zeki Müren ve Safiye Ayla’nın da bugüne kadar 1100 bursiyerleri olmuş ve bu da sürecek... Umarız TEV ve yetiştirdiği çocuklar bu ülke için yeni umutları yeşertirler... Kapitalizm, kaçınılmaz krizlerini, daha uzun işgünü ve daha düşük ücret gerektiren daha fazla sömürü sayesinde erteleyebilmek mücadelesi veriyor. Bu koşullarda emeğin “birlik, mücadele ve dayanışması” daha da anlam kazanmakta. Nice 1 Mayıs’lara; 1 Mayıs’ın sadece birlik, dayanışma ve barış anlamına geleceği günler özlemiyle. Not: Geçen haftaki yazımda, tamamen benden kaynaklanan bir ihmal sonucunda “Köy Enstitülerinin 1954 yılında Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sirer tarafından kapatıldığı” şeklinde yanlış bir bilgi verdim. Doğru yorum, “Köy Enstitülerinin, 1946 yılından başlayarak CHP hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sirer tarafından programlarının değiştirilmeye başlandığı ve kuruluş amaçlarından uzaklaştırıldığı; resmi olarak ise Demokrat Parti tarafından kapatıldığı” şeklinde olmalıydı. Bu konudaki yanlışlık için okurlarımdam özür diliyorum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle