19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MAYIS 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 15 Türkiye, Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi’ni imzaladı Kadına şiddet insan hakkı ihlali BAHADIR SEL M D LEK İSTANBUL Kadına karşı şiddet, insan hakları ihlali olarak kabul edildi. Türkiye, dün Avrupa Konseyi’nin Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi’ni imzaladı. Türkiye’nin, kadına karşı şiddetin önlenmesinde Avrupa Konseyi’ne karşı resmen sorumlu olduğu sözleşme kadına yönelik zoraki evlilik, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, kadın sünneti, zoraki kürtaj ve kısırlaştırma, cinsel taciz ile namus adına işlenen cinayetler dahil olmak üzere kadına karşı uygulanan tüm şiddet eylemlerinin cezaya tabi tutulmasını gerektiriyor. Türkiye, dün Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı’nı İstanbul’da yapılan ve konseyin 47 üyesinin temsilcisinin da katıldığı toplantıyla Ukrayna’ya devretti. Devir teslim töreni öncesinde Avrupa Konseyi Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmeyi Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden sadece 13’ü imzaladı. Türkiye adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imza attığı sözleşmeyle, son dö karşı şiddetin önlenmesinde Avrupa Konseyi’ne karşı resmen sorumlu olduğu sözleşmeye Türkiye adına Dışişleri Bakanı Davutoğlu imza attı. nede kadın cinayetlerinin giderek arttığı Türkiye, konseye karşı önemli bir sorumluluk üstlenmiş oldu. Sözleşmeyle, kadına karşı şiddetle mücadele alanındaki mevcut mevzuat ve uygulamaların ötesine geçilecek. Uluslararası sözleşme niteliği taşıdığı için söz konusu belge TBMM’de onaylanmasının ardından anayasanın üstünde olacak. Sözleşme, avrupa konseyi sözleşmesi olmakla birlikte, üye olmayan devletlerin ka Türkiye’nin, kadına öngörüyor: Sözleşme şunları  Aile içi şiddet dahil olmak üzere kadına karşı uygulanan her türlü şiddetle mücadeleyi amaçlıyor.  Kadın hakları ve kadına karşı şiddetle mücadele konulu diğer uluslararası belgelerin ötesine geçiyor; kadına karşı şiddet, ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanıyor.  Sözleşmenin metni, 4 P ilkesi çerçevesinde kaleme alındı. 4 P ilkesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi (prevention), şiddet mağdurlarının korunması (protection), suçluların cezalandırılması (prosecution) ve kadına karşı şiddetle mücadele alanında bütüncül, entegre ve koordineli politikaların (policy) uygulanması olarak sıralanıyor.  Taraf devletlerin, ceza hukuku alanında, somut önlemler almalarını öngörüyor. Sözleşme maddeleri, zoraki evlilik, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, kadın sünneti, zoraki kürtaj, zoraki kısırlaştırma, cinsel taciz ile namus adına işlenen cinayetler dahil olmak üzere kadına karşı uygulanan tüm şiddet eylemlerinin cezaya tabi tutulmasını gerektiriyor.  Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin çoğunlukla diğer bireyler tarafından gerçekleştirilmesine karşın, devletin sorumluluktan muaf tutulamayacağına işaret ediliyor; devletin şiddet eylemlerini her koşulda önleme ve mağdurları koruma sorumluluğuna geniş yer veriliyor.  Taraf devletlerin, göç ve sığınma taleplerini değerlendirirken kadına karşı şiddetin ayrı bir veri olarak göz önünde bulundurmaları öngörülüyor.  Ulusal parlamentolar ile medya ve sivil toplum kuruluşlarının kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadele bağlamındaki sorumlukları ile bu alanda sağlayabilecekleri katkılara ilişkin düzenlenmeler getiriliyor.  Sözleşmenin taraf devletlerce uygulanmasını izlemek üzere denetim mekanizmasının oluşturulması öngörülüyor. Kaddafi Yoksa Öldü mü? Bu soru, son on gündür sık sorulur oldu: Neden Kaddafi ortada yok? Küçük oğlu ile üç torununun yaşamına mal olan nisan sonundaki NATO saldırısından bu yana Kaddafi ağzını açıp tek kelam etmedi. açıklama yapmadı, demeç vermedi. Hiçbir yerde bir video/TV görüntüsüne rastlanmadı. Ailesiyle birlikte saklandığı eve yağan NATO bombalarının üstüne bir de Bin Ladin operasyonu gelince... Acaba Kaddafi de korkusundan Saddam gibi yeraltına mı indi? NATO bombardımanında yoksa o da öldü de, saklanıyor mu? Savaşın ilk kurbanı gerçeklerdir.. denir ya.. o hesap... Kaddafi hakkında ileri sürülen rivayetin bini bir para… “Küçük oğlu Seyfül Arab’la birlikte Kaddafi de öldü ama bu bilgi gizleniyor!” savıyla ilk kez NATO saldırısının hemen ardından İtalyan televizyonuna konuşan Libya istihbaratından bir uzmanın açıklamalarında karşılaşmıştım... “Kaddafi’nin kafasının nasıl çalıştığını çok iyi bilirim!” diyordu Libyalı istihbaratçı: “1986’da ABD Başkanı Reagan’ın bombardımanına maruz kaldığında, o zaman da bir kızını yitirmişti. Ama Kaddafi o olayın ardından vakit kaybetmeden televizyonda görünüp; Libya halkına ‘Ben ölmedim ayaktayım!’ mesajı vermişti. Bildiğim Kaddafi bugün de aynı refleksi verirdi. Bunu yapmıyorsa ya NATO saldırısında çok ağır yaralandığı ya da öldüğü içindir!” Şimdilik spekülasyondan öteye gitmeyen bu iddialar İtalyan medyasının başlıklarında yer bulmaya başladı. Katolik kilisesinin etrafındaki en etkili yayın organlarından biri olan ve kilisenin dünyanın dört bucağına nüfuz eden yaygın haber alma ağlarından yararlanan “Avvenire” gazetesi örneğin dün birdenbire “Kaddafi Nerde?” manşetiyle çıktı. Manşetin altında hemen “Kaddafi On Gündür Kayıp”; “NATO: ‘Kaddafi’nin yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz’...” ifadeleri öne çıkarılıyor... Çizme’nin büyük tirajlı ana akım gazetesi “Corriere della Sera” da da; “Ya öldürüldü, ya yeraltına girdi” başlığıyla yayımlanan bir analizde özetle “Kaddafi artık ya gölgesinden korkar hale geldi ya NATO saldırısında öldü. 30 Nisan’dan bu yana kimse tarafından görünmemesinin nedeni bu!” değerlendirmesi yapılıyor. İki ihtimalin de, “Kaddafi yandaşları” için “moral bozucu olduğunu” ifade eden yazı; “Müttefiklerin böylelikle Kaddafi etrafındaki taraftar çemberini yarmak ve rejimin içindeki köstebeklerle işbirliği yapmak fırsatı elde ettiklerini” belirtiyor. Bununla birlikte aynı yazıda, “Kaddafi öldü.. iddialarının (Libya diktatörünün hayatta olması olasılığına karşın) bilhassa dolaşıma sokulmuş olabileceğine de” dikkat çekiliyor. Askeri ve stratejik konulara hâkim bir gazeteci olarak bilinen Guido Olimpo imzasıyla çıkan “Corriere”nin bu analizi; “Öldü iddiasının Kaddafi’yi ortaya çıkartmak amacıyla bir ‘olta’ olarak da kullanılabileceğine” işaret ediyor. Artık ne de olsa 1980’lerin “Jürasik Park” dünyasında yaşamıyoruz… Kaddafi’nin Reagan saldırısı ardından yaptığı gibi “Hayattayım. Buradayım!” demeci verdiği an; “akıllı bombalar” tarafından bulunup yerinin tespit edilmesi işten bile değil... Bu nedenle reis yaşamaya devam ediyorsa 2000’ler dünyasında farklı “taktikler” uygulaması gerektiğini biliyor... Kaddafi’nin cinliklerinin sonu olmadığını düşünenler, tam da bu noktada, Libya liderinin kanlı canlı ve de hayatta olduğunu; tersine şu sırada “NATO bombalarına karşı göç bombasını” kullandığını söylüyor… Bu görüşe itibar edenler, mayıs başından bu yana Avrupa’ya yönelik Libya kaynaklı göçün büyük artış kaydettiğini öne çıkararak; bunun tamamıyla Kaddafi’nin marifeti olduğunu iddia ediyor. Kaddafi’nin zamanın ruhuna uyarladığı “yeni taktik” başka deyişle bu: Libya diktatörü, zincirinden boşalan göç dalgalarını Avrupa’nın üzerine salarak, kamuoyları nezdinde AB hükümetlerini zor durumda bırakmayı ve “Schengen” nedeniyle kapışan İtalya Fransa örneğinde görüldüğü gibi AB’yi birbirine düşürmeyi hedefliyor... İspanya’dan “El Pais”, tamamıyla bu değerlendirmeye odaklanıyor... “El Pais” bunun yanı sıra Kaddafi stratejisinin; isyancıların eline geçen “kurtarılmış Libya” topraklarına.. güneyden, çölden dolaşarak nüfuz etmeyi, böylece kuzeyde sahile çıkmayı planladığını yazıyor. Libya lideri bu planları nasıl başaracak? Kimi, Suriye ve Cezayir’in Kaddafi’ye yardım ettiğini ileri sürüyor. Kimi de İran’ın Kaddafi’yi desteklemeye hazırlandığına dikkat çekiyor. Başta isyancılardan yana görünen İran, kartlarını Kaddafi’den yana oynamaya hazırlanmaktaymış. Bizzat dini lider Hamaney’in inisiyatifi altında İran; “Tripoli’ye yardım yapmaya karar vermiş!” Bununla güdülen amaç; Kaddafi’ye gerçekte el vermek değil, Batı’yı kolayına içinden çıkamayacağı yeni bir Vietnam batağına saplamakmış. Libya satrancında kimin eli kimin cebinde belli değil... İnanılmaz bilgi kirlenmesi var. Libya’da olanları takip etmek bu yüzden çok zor. 13 ülke imzaladı Anayasanın üstünde... tılımına da açık tutuldu. Sözleşmeye mümkün olabilecek en geniş katılım hedefleniyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Böyle bir sözleşme olmasaydı da kadınların korunması bizim ahlaki sorumluğumuz, devlet anlamında da sorumluluk. Çünkü mevzuattaki aksaklıklara karşı adım atma yükümlülüğü üstleniyoruz. Uygulamada hâlâ sorunlar varsa, aksaklık yapanlar da sorumluluk sahibi oluyor. Şiddetin engellenmesinde hiçbir mazeret kabul edilemez, yapılması gereken ne varsa yapılmalı” dedi. Spekülasyonlar büyüyor stanbul Bildirisi Tiflis Moskova engeline takıldı BAHADIR SEL M D LEK ANKARA Türkiye’nin Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Ukrayna’ya devrettiği toplantıda, Ruslar ile Gürcüler arasında anlaşmazlık nedeniyle İstanbul Bildirisi çıkmadı. İstanbul Bildirisi yazılırken Gürcistan Dışişleri Bakan Yardımcısı David Jalagania, RusGürcü savaşına atıf yapılacak cümlede “çatışma” ifadesinin kullanılmasını istedi. Ruslar da bu cümleye itiraz ettiler ve sadece “Gürcistan’daki durum” ifadesinin kullanılmasını istedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu devreye girdi. Yürütülen mekik diplomasisi sonuca ulaşmayınca, İstanbul Bildirisi çıkmadı. Onun yerine, Türkiye’nin girişimiyle eşbaşkanlık açıklaması yayımlandı. Açıklamada RusGürcü anlaşmazlığına hiç atıf yapılmadı. Toplantının Avrupa’nın yakın bölgelerinde önemli değişimlerin olduğu bir zamanda yapıldığına dikkat çekilerek Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da demokrasi ve sosyal adalet yönündeki haklı taleplerin bulunduğu anımsatıldı. Açıklamada, “Umarız ki bu olaylar, barışçıl, istikrarlı ve demokratik toplumların doğumuna yol açar” denildi. Konseyin temelini oluşturan değerler olmaksızın kalıcı barış ve istikrar olamayacağına dikkat çekilen bildiride, bununla birlikte bu değerlerin hiçbir zaman garanti olmadığının altı çizildi. A vrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 121. toplantısına katılan bakanlar, “Kadına Karşı Şiddet ve Aile çi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi”nin imza töreninden sonra aile fotoğrafı çektirdi. Anlaşmaya 13 ülke imza attı. (Fotoğraflar: AFP/AA) Ayrımcılığa karşı mücadele çağrısı Akil adamların Türk üyesi Ayşe Kadığolu “Farklılıklar zenginliktir ama yönetilemediği zaman problemler çıkıyor” diyor. İSTANBUL (AA) İstanbul’da toplanan Avrupa Konseyi Akil Adamlar Komitesi, Avrupa’da ayrımcılığa karşı mücadele çağrısı yaptı. Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı çerçevesinde, “Avrupa’da yükselişe geçen hoşgörüsüzlük, dışlama, ayrımcılık gibi eğilimlerin nedenlerini tespit ederek çözümünde konseyin oynayabileceği rolleri belirlemek” amacıyla oluşturulan Akil Adamlar Komitesi’nin hazırladığı rapor, önceki gün Çırağan Otel’de açıklandı. Eski NATO Genel Sekreteri ve Akil Adamlar Komitesi üyesi Javier Solana basın toplantısında, 2010 yılında hazırlamaya başladıkları raporun, “Farklılık ve özgürlüklerin kaynaştırılması” başlığını taşıdığını söyledi. Solana, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda da, Alman hükümetinin bu konuda daha az istekli olabileceğini belirtti ancak “1999’da Türkiye’nin bir AB adayı ve AB’nin parçası olmasına dair bir anlaşma imzaladık” diye konuştu. Komitenin Türk üyesi siyaset bilimci Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu da farklılıkların Avrupa’nın bir gerçeği olduğuna işaret ederek “Farklılıklar zenginliktir ama yönetilemediği zaman problemler ortaya çıkıyor. Nefret söylemi ile mücadelenin yasal düzeyde ya da kamuoyunda tartışılmasını ele aldık. Nefret söylemi ile mücadele daha çok kamuoyu tartışmalarıyla etkili olur” diye konuştu. NATO bombalarına karşı göç bombası Davutoğlu isim önerdi BERZA Ş MŞEK Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi : 00158007287986476 www.yekuv.org • [email protected] Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, En Az Gelişmiş Ülkeler’e (EAGÜ) yeni isim buldu. Önceki gün ‘En Az Gelişmiş Ülkeler’ ismini rahatsız edici bulduğunu söyleyen ve BM Genel Sekreteri Ban Kimun’a bu ismin değiştirilmesi önerisini getiren İslam Konferansı Örgütü ile birlikte gerçekleştirilen forumda bulduğu isim önerilerini açıkladı. Davutoğlu ‘geleceğin gelişmekte olan ülkeleri’ veya ‘potansiyel gelişmekte olan ülkeler’ isimlerinin kullanılmasını önerdi. Davutoğlu’nun önerisi salonda alkışlarla karşılandı. Dünyanın hem en fakir hem de en zengin ülkelerinin Müslüman ülkeler olduğunu söyleyen Davutoğlu, İslam Konferansı Örgütü’ne üye ülkeler arasında işbirliğinin arttırılması çağrısında da bulundu. Davutoğlu “Sizin ülkeleriniz bizim ülkelerimiz. Sizin kaderiniz bizim kaderimiz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle