23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 17 N SAN 2011 PAZAR 12 DİZİ Fener alaylarıyla meşhur Hoi An mehtapta yüzyıllar öncesine gidiyor ÇinJaponVietnam füzyonu avuniçi, pembe, çimenyeşili, gökmavisi, şarap rengi, kırmızı, sarı, mor… renk renk fenerler… Kimi balon… Kimi elips… Kimi damla şeklinde… Mehtaplı gecelerde Hoi An’ı yalnız sıcak, gizemli, loş bir ışık yayan bu fenerler aydınlatıyor. Kent merkezinde elektrikler söndürülüyor ve asırlar öncesinde olduğu gibi gece boyu mehtap ve bu muhteşem fener romantizmi yaşanıyor. “UNESCO dünya kültür mirası” ilan edileliberi, Hoi An’ın alemeti farikasına dönüşen “fener festivali”, ay takviminin on dördüncü gününde her ay yapılıyormuş. Başka hiçbir şey için olmasa… Thu Bon Nehri üzerinde düzenlenen şiirsel fener alayları ve fenerleri için görmeye değer Hoi An. Hoi An fenerlerinin hepsi has ipekten yapılma. Tarihi Hoi An evleri arasında yol boyu dizilen dükkânlarda Vietnamlı kızlar sabah akşam bambu ağaçları ve rengârenk ipeklerle, bu el işi fenerleri yapıyor. Sonra bunları satıyorlar. Uzakdoğunun fener geleneğini Hoi An’a başlangıçta Çinli ve Japon tüccarlar getirmiş. Kapı önlerine “uğur” olsun diye astıkları fenerler ne denli yüksek ve büyük olursa; ev sahibinin sosyal konumu da o denli “yüksek” sayılmaktaymış. Fenerlerin renkleri, evde yaşananlar hakkında da fikir verirmiş. Beyaz fener örneğin evde “yas” olduğuna alemetmiş. Mavi “hastalık”; mutluluğun rengi kırmızı fener “evlilik” / “yeni bebek” demekmiş. K NESCO kültür mirası listesinde Çinlilerle Japonlar; Hoi An’a salt “fener kültürü” getirmekle kalmamış; Güney Çin Denizi kıyısındaki bu liman kentini 16. 17. yüzyıllarda mesken tutmuşlar. Hoi An, o yüzyıllarda Güneydoğu Asya’nın en zengin, en gelişmiş ticari limanlarından biri olarak yöreye nam salmış. Her yıl bahar aylarında gemileriyle porselen, baharat, parfüm yağları, ipek, çay, tedavi amaçlı bitki türlerinin alım satımı için gelen Çinliler ve Japonlar burada birkaç ay kalır, sonra; rüzgâr müsait olduğunda ülkelerine yeniden dönerlermiş. Derken tüccarların bir kısmı burada yerleşik dü U zene geçmişler. Ve farklı geleneklerle yönetilen Çin, Japon mahalleleri kurmuşlar. Hoi An’ın, UNESCO kültür mirasına dahil edilmesinin nedeni bu. Uzakdoğuda örneği olmayan bir “füzyon kenti” burası... Buradan da Saigon’a geçen Çinliler Hoi An ticaretini asırlar boyu ellerinde tutmuş ve bu müthiş uzakdoğu mozağine geçtiğimiz asırlarda işgalci Fransızlar eklenmiş... Hepi topu dört caddeden oluşan tarihi merkezde bu yüzden iç içe ve yan yana geçmiş VietnamÇinJaponFransız mimari tarzlarının örnekleri var. Fransız kolonyal tarzlı bir evin yanıında tipik bir Çin ya da Japon evi bulunuyor. Hoi An’ın diğer özelliği; bu özgün mirasın Vietnam’ın bağımsızlık savaşlarından hiç zarar görmeden çıkması ve korunabilmiş olmasında. Vietnam’da bu denli “hasarsız” korunmuş başka kent yok... zakdoğu minyatürü gibi Tılsımlı fenerler kentinin en özgün yapısı; bir Japon minyatüründen çıkmış gibi duran “Japon köprüsü”! Hoi An’ın sembolü sayılan köprüde sade turistler değil, Vietnamlı yeni evli çiftler/âşıklar dahil herkes resim çektiriyor. Köprünün iç kısmında bir de 16. yüzyıldan kalma ahşap bir pagoda/mabet var. Taoist mabedin girişlerinde hayvan şeklinde, “maymun” ve “köpek” heykelleriyle simgeleyen temsili bekçiler bulunuyor. Çin ve Japon mahallelerini birbirinden ayıran köprüdeki maymun Çin, köpek de Japon mahallesinin bekçiliğini yapıyor. Rivayete göre Japonlar köprüyü buraya, kuyruğu Japonya’da; başı Hindistan’da olduğu düşünülen büyük bir canavarı dizginlemek için yaptırmış. Hoi An Köprüsü’nü dikerek, canavarın sırtını burada yere getireceklerini ve onu buraya mıhlayacaklarını düşünmüşler. Okyanusa çıkan Japon denizcilerinin yaşamla U rını böylece güvenceye almayı ummuşlar. Bu kıyılarda hâlâ dehşet saçan tsunami felaketlerine bakılacak olursa canavar durdurulamamış. Japon köprüsü bu anlamda işe yaramamış. Ama günümüzde balıkçılıktan başka geçim kaynağı olmayan Hoi An’ı muhteşem turist bereketiyle kalkındırmış. Hoi An’a turistler fenerleri ve bir mücevher olan bu köprü için geliyor. Bunun yanında pagodalar ve kentte hatırlı ailelerin yaşadığı ve farklı ÇinJapon cemaatlerinin aralarında bir araya gelip, cemaat meselelerini tartıştıkları toplantı evleri geziliyor. Turistler sonra ipeklileriyle tanınan kente ün salan “gündelikçi terzilerde” , beğendikleri kıyafetleri diktirip buradan ayrılıyorlar. Yüzyıllar öncesinden gelen bu “ticareret geleneği”; “UNESCO’nun dünya mirasi” listesine girdiği son 12 yılda Hoi An’ı Vietnam’ın rakipsiz turistik destinasyonlarından birine dönüştürmüş. Tarihi merkeze adım attığınız an; burada Vietnamlıdan çok, Çinli, Japon, Tayvanlı ve her tür Batılı turistle karşılaşıyorsunuz. Hoi An’ın çift katlı evlerinin hepsi bar, kafe, restoran, “butik otel” olmuş. Uzakdoğu’nun bu “özgün füzyon kenti”; bir “alışveriş merkezi” halini almış. Her oyuk, her avlu, her veranda gömlek, kimono, yemek seti, masa örtüsü, ayakkabı, çanta satan dükkânlara dönüşmüş ve kente bir film seti havası gelmiş. Hoi An’da yerlileri görmek sade nehir boyundaki pazaryerinde mümkün. Pazarın iki cephesi var. Bir cephesi tezgâhların bulunduğu karaya bakıyor. Bu taraf günün her saati turist kaynıyor. Nehre bakan cephe daha eğlenceli. Pazarcılar, burda yaşıyor. Nehirden gelen teknelerden mütemadiyen taze balık alıyor, aldıkları balıkları ayıklıyor; balıkçılarla aralarında bitmek bilmeyen pazarlıklar yapıyorlar. Tenteler arasına yerleştirdikleri ocaklarında yemekler pişiriyor; ortak sofralarda birlikte yemek yiyorlar. Hoi An’da özünü yitirmeyen tek yer, Çin Denizi’ne dökülen bu nehir: “Thu Bon Nehri”... Nehir boyunda otellerden birinde kalıyorsanız; pazara doğrudan tekneyle gitmeli ve bu temaşaayı mutlaka izlemelisiniz. Fotoğraflar: G AN PAOLO PAPA Yıkım için çalışmalar başladı KARS (Cumhuriyet) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kenti ziyaretinde “Ucube” olarak nitelendirdiği ve kaldırılmasını istediği Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın yıkılması ihalesini alan firma, anıt çevresinde fizibilite çalışmalarını başlattı. İnceleme yaparak, anıt etrafına şerit çeken ve malzemeleri anıt önüne indiren firma çalışanları, bazı mahalle sakinleri ve çocukların tepkisiyle karşılaşırken, firma çalışanlarına taş atan çocukları ve tepki gösteren bazı mahalle sakinlerini polis bölgeden uzaklaştırdı. Polis ekipleri, mahalle sakinleriyle görüşüp taşkınlık yapmamaları konusunda uyarılarda bulundu. Anıt, 60 gün içinde parça parça yıkılacak. catlar yarıştı ‘Alçalan Ejderha Koyu’nun gizemini UNESCO’yla gelen ün yok etmiş Haber Merkezi Okyanus Kolejleri’nin Türkiye genelinde organize ettiği Fen Bilimleri Proje Yarışması’nın 3’üncüsü gerçekleştirildi. 300 farklı projeye sahip öğrenciden 60 kişi finale kaldı. Kimya alanında, İstanbul’dan katılan sanayi atık sularında bulunan ağır metalleri arıtan filtre projesi, fizik alanında Ankara’dan katılan arabaların fren pedalları için farklı türde bir spot lamba üreten öğrenciler ve biyoloji alanında ise İzmir’den katılan ve kanama süresini azaltan bir ürün geliştiren öğrenciler birinciliği kazandı. Çocuklara moral İstanbul Haber Servisi İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Oditoryumu’nda hastanede tedavi gören çocuklara 24 Nisan pazar günü saat 14.00’te “Kadife Eşek Akuçi” adlı komedi çocuk oyunu sergilenecek. Oyunun senaryosunu da yazan genç yönetmen Öymen Ulusoy, “Çocukken yıllarca Cerrahpaşa Hastanesi’nde tedavi görüyordum. Hastanede yatarken morale çok ihtiyacımız vardı. İçimde hep bu ağır tedaviden kurtulacağım, ellerimi bacaklarımı kullanacağım hayaliyle büyüdüm. Bir nebze olsun hasta kardeşlerimin yüzünü güldürmek için bu oyunu yazdım” dedi. HA LONG SÜRECEK ietnam’ın aşırı turistikleşmiş bir diğer destinasyonu da “Ha Long” Körfezi. Hoi An’ı “fenerleri” meşhur ettiyse, Ha Long’u da ejderhaları üne kavuşturmuş. Ha Long Vietnam dilinde “Alçalan ejderhanın körfezi” demek. Tarih boyu yabancı akınlar, istilalar altında kalan Vietnam’ın kuruluş efsanesinde “ejderhalar” çok önemli yer tutuyor. Vietnam mitolojisinde “ejderha”, biraz bizim Türk mitolojisindeki “kurt” gibi. Vietnam halkının bir ejderha ile bir perinin birleşmesinden türediği varsayılıyor. Ejderhalara “asalet, güç, kudret, refah” atfediliyor ve ilaveten ülkeyi düşmanlardan korudukları düşünülüyor. Bu nedenle her kentin ve her yörenin unutulmaz bir ejderha öyküsü bulunuyor. “Dokuz ejderha” adıyla anılan tarım deposu Mekong Nehri’nden tutun da; başkent Hanoi ve bu gözde turizm cenneti “Ha Long”a kadar her bölgenin ejderha masalları var. Hanoi’nin sulardan “yükselen bir ejderha” tarafından kurulduğu anlatılıyor. Gizemi, güzelliği ile dillere destan Ha Long Körfezi efsanesi de keza aynı şekilde; bu defa yükselen değil de, sulara inen, “alçalan ejderha” ile anılıyor. Vietnam dilinde “long” zaten “ejderha” demekmiş. Hanoi’den 160 kilometre uzaklıkta Güney Çin Denizi kıyılarında bulunan Ha Long Körfezi’nde de inanışa göre, kuzeyden gelen istilacı kavimlere karşı verilen savaş esnasında gökyüzünden bir ejderha inmiş. Kıyıları inleten sesiyle korku salan ejderha; düşmanı durdurmak için önce dağları yarmış. V Ardından kuyruğuyla denizdeki bu binlerce kayalık ve adacığı şekillendirmiş. Ve denizden püskürttüğü sarp adacıklarla düşmana set çekmeyi başarmış. Norveç fiyordları daha egzotik Denizden yükselen kayalardan oluşan binlerce ada, ilk bakışta Norveç fiyordlarının görkemini anımsatıyor. Ama kıyıya sürekli pulman ve otobüslerle yanaşan turistler; Norveç’in el değmemiş fiyordlarını; dünyanın öbür ucundaki bu ünlü körfezden daha erişilmez ve egzotik kılıyor. Biz “Ha Long”a, bir cumartesi varmak gafletinde bulunuyoruz. Çinliler, Japonlar, Amerikalılar, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar ve İngilizlerden oluşan kalabalık turist gruplarıyla kendimizi bu sivri adacıklardaki ilk durağımız olan bir mağraya ulaşmak için dar ve dik bir merdiveni tırmanırken buluyoruz. Denizin dört yanına serpiştirilmiş kayalardan oluşan adacıklardaki damlataş mağralarını gezmekten hemen o an cayıp tekneye geri dönmek istiyoruz. Ne mümkün? Körfezde geceyi geçireceğimiz tekneye bizi geri götürecek tek sandal ya da taka bulamıyoruz. Plastik bir sandalye üzerinde 40 dakika boyunca, mağra turunu tamamlayan grubun gerisini, iskelede uyuz bir köpeği izleyerek beklemek zorunda kalıyoruz. Öğleden sonra nihayet teknedeki kameramıza kavuşuyoruz. Ama o da ne? Catherine Denueve’ün “Çinhindi” filminden hatırladığımız muhteşem Ha Long yelkenlilerinden eser yok ortada. Körfeze açılan teknelerin hiçbirinin yelkenleri açılmıyor. Ha Long’un efsane yelkenlileri, Bodrum tekneleri gibi tıpkı artık sadece motorla çalışıyor. Gene de kıyı şeridinde birbiri ardına yükselen gökdelen boyu otellerden birinde kalmadığımız için şanslı sayılırız. Ne de olsa denizdeyiz. Gelin görün ki bizden birkaç gün önce bulunduğumuz teknelerden birisi battığı ve içindeki 12 kişi öldüğü için; kaptanımız aşırı temkinli. Sandal değil, nerdeyse sal gibi deniz üzerinde sadece salınıyoruz. ‘Canavara’ toslarız korkusu! Hava üstelik nemli, sisli, puslu ve soğuk. Yeşil bitki örtüsüyle kaplı adacık şeklinde deniz üzerinde sivrilen bu dik, sarp kayalıklar birer hayalet gibi sanki üzerimize geliyor. Bu gizemli atmosferin ortasında, gökyüzüne inençıkan ejderha masallarının boşa uydurulmadığını anlıyoruz. Kireçtaşından oyulmuş sisli adacıkların her birine doğanın başka başka şekiller vermiş olduğunu görüyoruz. Tam karşımızda burun buruna duran çifte kayalığa mesela “horoz döğüşü adacıkları” deniyor. Gerçekten bunlar döğüşen iki horoza benziyor. Benzetildikleri şekillere göre bu dik kayalık adacıkların hepsine farklı isimler verilmiş: “Fil adacıkları”, “Canavar başı adacağı”, “Pelikan adacığı”, “Kurbağa”, “Köpek” derken isimler böyle uzayıp gidiyor.... Kaptan önüne çıkan ilk “canavar başına” toslamaktan kaçındığı için açılmak istemiyor. Bu yüzden koyda sallar üzerinde yaşayan bir balıkçı köyü civarında oyalanıyoruz. Sivri kayalar yerleşime müsait olmadığından balıkçılar bu gariban sallarda yaşıyor. Sal üstünde bakkal, benzinci derken turist bereketine uyanan balıkçılar, denize takımadalar gibi yayılan sallar üzerine en son bir de yüzer gezer bir diskotek açmışlar. Ama balıklar müzik sesinden can havliyle kaçınca; “Ha Long” Körfezi’nin tek diskoteği neyse ki açıldığı gibi kapanmış! Tropik iklimde günler erken başlayıp erken bitiyor. Yılın hangi ayında olursanız olun bu coğrafyada gün sabah 6’da söküyor, akşam 6’da batıyor. Teknede yapacak fazla bir şey olmadığından karanlık basar basmaz yemeğe oturuyoruz. Buz gibi soğuk bir yerli “333” birası ile balık mahsüllerinden oluşan zengin sofra etrafında, fazla yorucu geçen günün gerginliğini unutuyoruz. Sofraya önce balık çorbası geliyor. Bunu kızarmış karides, kalamar, tatlı ekşi yengeç, “wok” tavada kızartılmış karışık sebze, haşlanmış pirinç ve tropik meyveler izliyor. Vietnam’da insanı hayal kırıklığına asla uğratmayan bir şey varsa o da mutfak! Hangi şartlar altında, nerede yemek yerseniz yiyin; taze ve hafif Vietnam yemekleri damakta unutulmayan lezzetler bırakıyor. Zanlı serbest bırakıldı ERZURUM (Cumhuriyet) Pasinler’de, okul çıkışı öğretmen A.K’yi bıçakla yaralayan ve tecavüz girişiminde bulunan zanlının çizilen robot resmine benzeyen şüpheli serbest bırakıldı. Öğretmen A.K. ile de yüzleştirilen şüpheli, 5 saat sorgulandı. Öte yandan Pasinler İlçe Emniyet Müdürü Ertan Nezihi Turan’ın görev yeri Valilik onayı ile değiştirildi. Turan, Erzurum Emniyet Müdürlüğü Sosyal Hizmetler Şube Müdürü olarak atandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle