23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 17 N SAN 2011 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Yalta’daki ‘füze rampası’ iflis’te bir bakanlık, Petersburg’da bir enstitü, Leningrad’da liman yapıları, Estonya’da bir sinema, Kazakistan’da bir düğün salonu, Moldavya’da bir sirk... Bunlar eski Sovyetler Birliği’nde değişik mimarların 20. yüzyılda değişik yörelerde gerçekleştirmiş olduğu gizemli dev yapılardan sadece birkaçı. Tiyatrolar, üniversiteler, oteller, tören salonları, dinlenme kampları, sinemalar, anıtlar... Tümü de alışılmamış boyut ve stilde. Onları sanki başka bir dünyadan gelmiş insanlar Sovyet topraklarına kondurmuş. Litvanya’da, Estonya’da, Ukranya’da, Kazakistan’da, Moskova’da, Ermenistan’da, Yalta’da, Tataristan’da, Beyaz Rusya’da karşınıza çıkıyorlar. Çoğu inşa edildikleri yörelerde aşırı boyutları ve mimari stilleriyle çevrelerine hiç uymuyor. İçlerinde günümüzde artık kullanılmayanları, çürümeye bırakılmışları da var. Onlar aşırılığa kaçan bir Sovyet gerçeği. 1985’te Küba’da inşa edilen Sovyetler Birliği Büyükelçiliği binası yere saplanmış dev bir kılıcı andırıyor! Sanki karşı kıyıdaki “ezeli düşman”ı kışkırtmak istermiş gibi... Gazeteci Frédéric Chaubin 2003 yılından sonra Rusya’nın batısından doğusuna, en uzak köşelerine yaptığı sayısız yolculukta eski Sovyetler Birliği’nin değişik cumhuriyetlerinde 1970’li yıllardan sonra inşa edilmiş çok değişik, alışılmışın dışında devasa yapılarla karşılaşır. Fütürist bir sciencefiction diyebileceğimiz bu yapılar görene geleceğin dünyasını anımsatıyor. Fransız fotoğrafçı ve gazeteci Chaubin’in tam 80 adet büyük boy, çoğu siyahbeyaz fotoğrafında görülen yapıların tümü de anıtsal eser. Karlsruhe’deki sanat müzesinde sergilenen bu fotoğraflarda, yöresel yapı geleneğinden Amerikan yapı stili ile rekabete STUTTGART kadar uzanan bir çizgide inşa edilmiş çok AHMET ARPAD değişik mimari karakterler görülüyor. Hele 1980’li yılların yapılarındaki modern ve avangard stil Sovyetler Birliği’nin sonunun yaklaştığının habercisi gibi. Sanki mimarlar giderayak dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen, yabancı meslektaşlarının değil gerçekleştirmek, akıllarına bile getiremeyeceği stilde bu dev yapıları ülkenin dört bir köşesine kondurmuş. İçlerinde biri var ki, Yalta’da, Karadeniz’e tepeden bakan bir “dinlenme yurdu” şaşılacak boyutlarda. Öyle ki, betondan üç dev temel direğe oturtulan yapı 1985 yılında inşa edilirken Türk ve Amerikan gizli servisleri Sovyetler’in Karadeniz kıyısına dev bir füze rampası kondurduğunu sanmışlar. Direklerin üzerinde, arı kovanlarını çok andıran büyük bir konaklama alanı var. Altında da, havada duruyormuş izlenimi veren, içi deniz suyu dolu dev bir yüzme havuzu... Sergiden çıkarken Fransız gazeteci Frédéric Chaubin’in bu olağanüstü emeğine hayran kalıyorsunuz. Fotoğrafları ile bilmediğimiz bir Sovyet gerçeğini belgelemiş, dünyada bir benzeri olmayan bu yapıları unutulmaktan kurtarmış olduğu için de ona candan teşekkür ediyorsunuz. www.ahmetarpad.de Medeni cesarete ödül ir ülkede yaşayan iyiler, kötüler kadar cesur ve gözü kara olmazsa, o ülkenin geleceği çok karanlıktır.” Binlerce kez duymuşuzdur. Çok söylenmesi acaba medeni cesaret sahibi iyilerin toplumda kötüler kadar fazla olmamasından mıdır? Batı’da “Civil Courage” diyorlar. Son birkaç yıl içinde çok konuşulur oldu. Sokakta, işyerinde, bir toplulukta haksızlığa, saldırıya karşı medeni cesaret gösterip başkaldıranların azaldığından yakınılıyor. Sorunun iki yanı var. İnsanlar ya korkudan seslerini çıkaramıyor ya da bencillikten susuyor. Hangisi olursa olsun gidişat sağlıklı değil. Bu da modern dünyanın sorunlarından birisi olsa gerek. Batı’da çok konuşulduğundan haliyle cesaretleriyle adını tarihe geçirmiş kişiler de anılıyor. Bunlardan biri de İsveçli diplomat Harald Edelstam. 19621966 yılları arasında İstanbul’da başkonsolos olarak görev yapmış olan İsveçli diplomatı İstanbul’daki dostları mutlaka anımsayacaktır. Harald Edelstam 1989’da 76 yaşındayken öldü. Onun İstanbul’daki “B T dostlarını bilmiyoruz ama o sırada sadece yaz Edelstam ne yapmış? İsveçli diplomat, aylarında babasının yanına gelen oğlu Erik, Salvador Allende’nin devrilmesinden sonra Türk arkadaşlarını isimleriyle tek tek yaşamı tehlikede olan binlerce Şililiyi, önce büyükelçilikte barındırıp sonra da İsveç’e anımsıyor. Erik Edelstam ile hafta içinde babası adına kurulmuş olan vakfın gönderip kurtarmasıyla tanınıyor. Cesareti ve toplantısında tanıştım. Kızı soğukkanlılığıyla faşist rejimin Caroline, insan hakları konusunda subaylarını atlatmayı beceren STOCKHOLM uzmanlaşmış diplomatlar ve Harald Edelstam’ın Küba aralarında Nobel Ödüllü İranlı Büyükelçiliği’ndeki personeli ve Şirin Ebadi ile Pinochet hakkında sığınanları kurtarması da apayrı bir dava açan İspanyol Hukukçu öykü. Darbeden sonraki günleri Baltasar Garzon’un da anlatan kaynaklara göre İsveçli bulunduğu ünlü ve saygın kişiler diplomatın Kübalıları kurtarma OSMAN İKİZ operasyonu da şöyle: Küba Edelstam Medeni Cesaret Ödülü için bir araya geldiler. Kimi jüride büyükelçiliğini saran askerlerin, üye, kimi aday komitesinde. Ödül iki yılda bir içeriye girip herkesi öldürmeye hazırlandığı verilecek. İlki gelecek yıl. Ödül kişilere, sırada Harald Edelstam, 10 dakikalığına politikacılara, ulusal ya da uluslararası elçiliğe girebilmek için baskına hazırlanan örgütlere verilebilecek. Ödüle aday askerlerin komutanını ikna ediyor. İçeri gösterilenlerin, baskıcı rejime başkaldıran, girdikten sonra da üç gün çıkmıyor. Üç gün insan haklarını savunan, başka bir ifadeyle içinde İsveç ve BM’nin devrede olduğu yoğun Edelstam’ın mücadele ruhuna uygun hareket diplomatik trafikle Kübalı personelle, edenler olması gerekiyor. Peki Harald sığınanların Şili’yi terk etmelerine izin veriliyor. Tabii faşist yönetim İsveçli diplomata uzun süre katlanamıyor. Kısa bir süre sonra istenmeyen adam (Persona non grata) ilan edilen Harald Edelstam ülkesine dönüyor. Medeni Cesaret Ödülü’nü benzer ödüllerle karıştırmamak gerek. Vakıf Başkanı Henrik Janbell’e göre bu ödülün tam benzeri yok. İlk ödül sahibi belli olduktan sonra ödülün karakteri daha iyi anlaşılacaktır; ama Harald Edelstam’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında, kariyerinin ilk yıllarında Alman işgali altındaki Norveç’te görevliyken yaptıkları da Şili’de yaptıklarını hatırlatıyor. İsveçli diplomat çok sayıda Norveçli direnişçi ile Yahudinin de İsveç’e geçmesine yardım etmişti. Harald Edelstam yaşadığı sırada yaptıkları için ödül almadı. Tersine Şili’de fazla ileri gittiği ileri sürülerek bakanlıkta dışlandı. Kahramanların kaderlerinde bu da var. Edelstam o sırada dışlandı, şimdi adı ölümsüzleştiriliyor. osman.ikiz@tele2.se Veba, arada bir ortaya çıkar! “A Ancak bunlara hiç gerek kalmadan, merika’da aynıyla vâki” kendisiyle uğraşan laboratuvar bu dehşet haberi vermeden meraklısı profesörlere doğrudan evvel, üstat Oktay Akbal’ın yapışır, sonra sırası gelirse halk çevirisiyle Varlık Yayınları’ndan içinde önüne gelene sataşır. Bu kez, yıllar evvel çıkmış Albert ABD Federal makamları, bizlerden Camus’nün Veba adlı romanının habersizce önlem almış, vebayı son paragrafına bir göz atmalıyız: şimdilik önlemiştir. Ne ki Roman boyunca vebadan telef unutmamalıdır, Camus’nün dediği olmuş insanların acıklı, korkunç gibi, veba mikrobu asla hikâyelerini okuyup iyice tere yeryüzünden silinmez, hele battıktan sonra rahatlarız, zira Amerika’dan hiç! O bir yerlere salgın geldiği gibi gider. Vebadan saklanır, zamanı gelince yine ortaya kurtulan Oran kenti halkı bayram çıkar. Şimdi, bu ürkütücü yapmaktadır. Ama Camus hikâyemizden yararlı bir bilgi sevincimizi yarıda bırakmayı çıkaralım da okurumuzu azıcık, unutmaz, o kadar umutlanmayın, “Neyse, bu kadar iç karartısına veba bir yere gitmez diye korkuyu değdi, bir şeyler öğrendik” diye içimize salar: “Çünkü bu neşe sevindirelim: Eli çabuk gizli işler içindeki kalabalığın, kitaplardan yapan Amerikan servisleri, da öğrenilebileceği gibi, veba sonunda, profesöre otopsi yapıp mikrobunun hiçbir zaman ölmediği ya da yok olmadığından, durumu gün ışığına çıkarır. Profesörün, bedeninde bol miktarda yıllarca mobilyalarda ve demire rastgelinir. Latincesiyle çamaşırlarda uykuya yazmazsak, okurumuzu buna daldığından, odalarda, inandıramayacağımızdan, hemen mahzenlerde, sandıklarda, ekleriz: Hemochromatosis adı mendillerde ve kâğıtlarda verilen demir fazlalığı, meğer veba beklediğinden ve belki bir gün, bakterilerinin ilgisini çekermiş! Her insanların bir mutsuzluk 400 kişide bir görülen demir yaşaması ya da bir şeyler fazlalığı profesörde bolca varmış; öğrenmesi için vebanın kendi otopsi öyle gösteriyor. farelerini uyandırıp mutlu bir Laboratuvarda bakterilerin hoplayıp kente ölmeye yollayabileceğinden zıplayıp insana doğrudan bulaştığı haberi olmadığını biliyordu ilk vaka bu değildir, 1959’da Rieux...” Rieux, romanda vebaya benzeri NY. Üniversitesi’nde karşı savaşan idealist doktordur. olmuştur. O vakit yine hocalardan Geçen yıl vebaya karşı Amerika’da birisi görev şehidi olur. 30 yıldan beri araştırma Biyolojist Sharon yapan bir profesör PURDUE Moalem’in, doktor da benzer “Hastalıklarda Ayakta biçimde onunla Kalmak” adlı yapıtında savaşmış, olan biten kanıtladığı gibi, beyaz kamuoyundan kan hücrelerinde bulunan saklandığı için bundan MAHMUT demir, tamı tamına veba gecikmeli olarak ŞENOL bakterisinin iştahını haberimiz olmuştur. kabartırmış... İşte Zira veba ABD’de haberin açıklaması bu: mobilyalardan, Demiri kendi hücrelerine aktarmak çamaşırlardan, kâğıtlardan dışarıya üzere profesöre saldıran bakteriler, çıkıp ortalığı bir kolaçan etmiştir. birkaç saat içinde adamcağızı Kendisiyle uğraşan bu profesörü de hurdaya çevirmiştir. Üstü örtülü yakaladığı gibi yatağa sermiş, 24 olarak bugünlerde ortaya çıkan saat içinde canını teslim almıştır. habere fazla parmak dolamayalım Bilgilere göre, tamı tamına 18 ay diye, ilgili makamlar “Siz dert evvel, Şikago Üniversitesi’nin etmeyin, biz çaresini bulduk” laboratuvarlarında veba bakterileri demekte, bizleri güya üzerine çalışmakta olan Prof. rahatlatmaktadır. Ama Camus’nün Malcolm Casadaban, vebaya Veba’sını yıllar önce okumuş yakalandıktan birkaç saat sonra bulunan bendeniz, bugünlerde ölmüştür. Profesör 60 yaşındadır, demir ihtiva eden gıdalara ara ölümü üzerine üniversitede, kentte vermiş bulunmaktayım. Bunda da “1. derecede alarm” yaşanmıştır. haksız sayılmam... WHODünya FBI ve merkezi Atlanta’da bulunan Sağlık Örgütü’nün açıklaması “ABD Salgın Hastalıklar Kontrol ürküntüye korku katar: Her yıl en Başkanlığı” duruma el koymuş, ne az iki bin kişi bu dünyadan ötekine ölen profesörden geriye iz gitmektedir. Şimdi sıkı durun ve bırakılmış ne de veba bakterilerinin sakın şaşırmayın: Bu rakamın yarısı cirit attığı laboratuvar ortada kalmıştır. Her şey büyük bir gizlilik ise ABD’de saptanmaktadır. Başka hastalıklardan vefat etmiş gibi içinde, birkaç saatte temizlenmiş, görünen bu fanilerin asıl ölüm kimsenin ruhu duymamıştır. nedeni, vebadır! Zaten o nedenle tıp Vebanın farelerden kaynaklandığı ve bilim dünyası hâlâ gibi ortaçağ zamanlarına ait yanlış laboratuvarlarda bu bakterilerle bilgiyi burada biraz eğip büküp uğraşır ama veba bir yerde düzeltmemiz gerekiyor. saklanıyordur. Camus’nün dediği Fareler bu işte aracıdır; veba gibi her yerde; belki kâğıtların isterse, yersinia pestis adı verilen içinde... Kitaplığımı bir bakterilerini başka canlılar havalandırsam iyi olacak! aracılığıyla insanoğluna gönderebilir. Bunun için kedi msenol34 @yahoo.com köpeklere bile başvurduğu olur. En güzel savaş su savaşı Tayland, Budistlerin yeni yıl olarak kutladığı Songkran Festivali nedeniyle su savaşlarına sahne oluyor. Tai dilinde “su” anlamına gelen “songkran” festivali boyunca Taylandlılar, birbirlerine su atarak yeni yılı kutluyor. Tapındıkları heykeller de üzerilerine su dökülmesi sayesinde festivalden nasibini alıyor. Beş günlük festivalin ilk günü olan 13 Nisan’da başkent Bangkok’ta toplanan 3 bin 477 kişi, en uzun süreli ve en büyük katılımlı su savaşı rekorunu kırarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başardı. (Fotoğraf: AP) Solak seçenek meclislerde insanları kendine elişkin, normal bir insan hem yakınlığına göre sağdan başlatarak sağını hem solunu bilir, değil sola doğru oturttururmuş. mi? Refleks olarak “evet” Emekçilerin, işçilerin temsilcileri dedikten sonra bir düşünürseniz, etrafımızın sağını solunu bilmeyen en solda yer alırmış... Şimdi çok adım ileri gidelim. Paris çok sayıda insanla dolu olduğunu Komünleri, Jean Jaurès’li görürsünüz! Evet ama onların Sosyalist Partiler, Halk Cepheleri, körlüğü, bilgisizliği sağsol Direniş Hükümetleri, Ortak gerçeğini ortadan kaldırmaz ki... Programlı Sol iktidarları geçelim. Aynen toplumlarda olduğu gibi. Fransa artık kendi “solak” Nasıl gerçek hayatta, insanların eğilimlerini şeytanlıktan çıkartıp çoğunluğu özellikle de mecazi anlamda sağını, solunu bilmiyorsa, icabında toplumun çoğunluğunu yanına çekebilecek toplumsal ve yeryüzündeki birçok toplum da siyasal hareketlere, seçeneklere sağını solunu tanımaktan, daha dönüştürmesini biliyor. Zaman doğrusu kullanmaktan acizdir, zaman bu toplumun sa(ğ)laklarına dersek acaba çok mu ileri gitmiş attığı sol tokatlar sayesinde oluruz? Solaklar azınlık kapitalist dünyada duruma göre olduğundan, sa(ğ)laklar en doğru istisna, örnek veya küstah, ukala hareket edenin, normalin kendileri addediliyor, hatta tehlikeli olduğuna kafadan inanmışlardır. Çünkü etraflarındaki çoğu insan da niteleniyor. Fransa gaflet uykusuna daldığı kendilerine benzer. günlerden birinde Kendilerine PAR S Sarkozy diye bir benzemeyenlerden de zaten adamı başına pek hoşlanmazlar. Halbuki musallat etti. günümüzün en “rahat” Sırada yeniden toplumlarında solaklar, solakların sa(ğ)laklardan daha “tokat”ı var. revaçtadır. Özgün, yaratıcı, UĞUR HÜKÜM İnsanoğlunun asi diye bilinirler; ilgi hatta korku ve istikrar hayranlık uyandırırlar. gibi zaaflarına güvenip kendilerini “İyi(lik) melekler(i) sağda, kötü doğal iktidar görenler sıcacık melekler solda” diye düşünsel koltuklarını bıraktıklarında hayatın emekleme çağında “tokat”la gittiklerini sanıyorlar da yaşayanlarla, İncil’in ilk onun için “tokat”! Biz adına yorumcuları arasındaki akrabalık demokratik “seçenek” diyoruz. bağı pek sıcaktır. Aziz Matthieu 16. Louis’nin 2.5 asır önce boşuna mı koyunları sağına, masanın en soluna oturttukları tekeleri soluna yerleştirmiş! Aziz (!) Nesin’in hatırlattığı gibi aslında (oturtmak zorunda kaldığı) dahil hepsi bu seçeneğin getireceği her toplumda sa(ğ)laklar “değişim”e hazırlanıyor. Şu çoğunluktur... 1789 Devrimi’nin sıralar kocaman bir sol parti ve bir meclisinde kraliyet vetosu de onun “solak”ları farklı öneriler yanlıları sağda, karşıtları da solda sunuyorlar. Hepsinin ortak paydası yer alınca siyasi “solak”ların adı sosyal adaletsiz ve eşitsiz konmuş olmuş. Aslında bir adım zenginleşmeye, doğanın vahşice geriye gidilirse “talihsiz” Fransa sömürülmesine “dur” diyebilmek. Kralı 16. Louis’nin (1754Kocaman sol parti, Sosyalist Parti giyotinle 1793) kaçınılmaz kendi ve “demir leydisi” Martine sonunu da hazırlayacak bu yolu Aubry 5 Nisan’da toplumsal kendisinin açtığını ekleyiverelim. “değişim” taslağını kamuya açtı. Fransız krallarının en reformisti, Devrimci laftan ziyade, değişimci 16. Louis tebaasıyla düzenlediği G ugur.hukum@gmail.com C MY B C MY B eylemi amaçlayan taslağın en göze çarpan, yani “solak” noktalarının başında kamunun kamuya daha fazla karışması geliyor. Fransa’nın rekabet gücünü arttırabilmek için kamu yatırım bankacılığı güçlendirilecek. Ekonominin maliyenin egemenliğinden kurtulabilmesi için vergilendirme sistemi ilerici bir yaklaşımla değiştirilecek. Mülk, rant, tasarruf ve çeşitli sermaye gelirlerinden alınan vergiler arttırılacak; kaçan sermayeler ciddi harca tabi tutulacak. 300 bin gence zorunlu istihdam alanı yaratılacak. Eğitim, sağlık ve güvenlik gibi üç kamu hizmetine öncelik tanınacak. Bu sektörlerin son yıllarda liberalleşme adına kaybettikleri telafi edilecek. Anlamını yitiren, başta laiklik ve yurttaşlık ilkeleri olmak üzere cumhuriyetçi değerlerin toplumdaki yerini bulması; insancıl ve saydam bir göçmenlik politikası uygulanması için gerekli bütün önlemler alınacak. Demokrasiyi derinleştirebilmek amacıyla yerel ve katılımcı demokrasiye olanak sağlanacak. Adaletin iktidardan bağımsızlığı, basınyayının tekelleşmeden korunması için yasal reformlar gerçekleştirilecek. AB’nin daha korumacı bir çizgiye çekilmesi için mücadele edilecek. “Değişim” önerileri parti içi ve dışında tartışmaya açıldı. Tasarı 19 Mayıs’ta militanlar tarafından oylandıktan sonra 2012 seçimlerinin temel programı olarak adaylara açılacak. 916 Ekim tarihlerinde düzenlenecek cumhurbaşkanlığı önseçimlerine tüm sol sempatizanlar davetli. Fransızların yüzde 30’u bu oylamaya katılmak istediklerini söylemiş. İşte “solak seçenek” böyle hazırlanıyor. Darısı “sol elini” saklayan toplumların başına...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle