16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 N SAN 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Et sorununun ardından süt besiciliğinin arttığını belirten Yetkin’e göre, tüketimin sınırlı kalması sıkıntı yaratacak Süt krizi kapıya dayandı Bu yıl başında süt üretimi 12.6 milyon tona ulaşmasına karşın, tüketim 8.6 milyon tonda kaldı. Üretici ve sanayici arasındaki protokole göre kilosu 71.5 kuruştan satılması gereken sütün fiyatı, nisanda 50 kuruşa kadar düştü. Ekonomi Servisi Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin, süt krizinin kapıda olduğuna dikkat çekti. Yetkin, yaptığı yazılı açıklamada, hayvancılıkta yaşanan et krizini atlatabilmek için ithalata ağırlık verilen Türkiye’de süt besiciliğinin de alarm verdiğini ifade etti. Et besiciliğinden süt besiciliğine kaçış sonucu Türkiye’nin süt üretiminde artış görüldüğünü belirten Yetkin, 2011 yılı başı itibarıyla süt üretiminin geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13.6 oranında artarak 12.6 milyon tona yükseldiğini bildirdi. Ancak bu süreçte süt tüketimini arttıracak yeterli önlem alınmadığı için tüketimin 8.6 milyon tonda kaldığını kaydeden Yetkin, şöyle devam etti: “Bu durum sonucunda 2011 yılının ilk 3 ayı için süt üreticileriyle süt sanayicileri arasında yapılan protokol gereği kilogramı 71.5 kuruştan alınması gereken süt, mart başında 60 kuruşa, nisan başlarında da 50 kuruşa kadar düştü. Oysa sütün üreticiye maliyeti 65 kuruş civarındadır. Maliyette en önemli unsur yem fiyatlarındaki artıştır. Sütün maliyetinin yüksekliği, sanayiciyi dışarıdan daha ucuz fiyatla süt tozu alımına yöneltiyor. Bu durumun önlenmesi için içeriden süt alıp süt tozuna dönüştüren işletmelere verilen kilo başına 2 liralık teşvik de sorunu çözmeye yetmiyor. Üretim ile tüketim arasındaki toplam açık 4 milyon ton civarında.” Her ktidar Düşer Yaklaşık yirmi altı yıl önce, 1985 yılında, ANAP’ın tek başına iktidarda olduğu, Turgut Özal’ın başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine eğilim gösterdiği, ANAP’ın, Özal’ın alternatifsizliğinin savunulduğu günlerde Milliyet’teki köşe yazımın başlığı “Her İktidar Düşer” (27 Temmuz 1985, Milliyet) idi. Günümüzde aktörler değişik ama, koşullar, savlar hemen hemen aynı. AKP tek başına iktidarda, Sayın RTE tüm yetkileri fiilen elinde toplamış durumda, başkanlık sistemine geçmeyi planlıyor; AKP’nin ve Sayın RTE’nin alternatifsizliği, Türkiye’de iktidar değil muhalefet sorunu olduğu savunuluyor; yaklaşan seçimin mutlak galibinin AKP olacağı tahminleri yapılıyor. Bu benzerlik, beni yine aynı başlık altında yazı yazmaya zorladı: “Her İktidar Düşer”. Fizik kanunlarına benzer toplumsal kurallar da vardır. İster kural deyin, ister toplumsal kanun deyin, her iktidar düşer. Bu gerçeği yazmakla 12 Haziran 2011 seçimi tahmini yapmıyorum. Sağlıklı bir seçim tahmini yapılabilmesi için yeterli veri olması gerekir. Benim yakın çevremde AKP’ye oy verecek, en azından niyetli olduğunu açıklayan kimse yok. Konuştuğum kişiler arasında, “Bu kez CHP’ye oy vereceğim”, “Birkaç seçimdir oy atmıyordum, MHP’ye oy vereceğim” diyenler var ama AKP’ye oy vereceğini açıkça söyleyen kişi yok. Bu gözlemlere bakarak bir seçim tahmini yapmak yanıltıcı olur. Kuşkusuz AKP’nin cemaatler, tarikatlar, bazı sivil toplum örgütleri gibi oy depoları var. Bununla beraber, AKP’nin oy oranının artacağı, yüzde 50’nin üstünde oy alacağı tahminlerini yanıltıcı, abartılı buluyorum. Doğal olanı AKP’nin 2007 genel seçimine göre oy yitirmesidir. Bunun nedenlerini de açıklamaya çalışayım: 2007 yılı, ekonomik açıdan 2011 yılından daha iyi bir yıldı. Büyüme hızı yüzde 4.7, işsizlik oranı yüzde 10.3, dolar ve Avro (Euro) son yılların en düşük düzeyinde. Yıl sonu itibarıyla ABD Doları/TL kuru 1.15; Avro/TL kuru da 1.70 dolayında idi. Kişi başına gelir dolar olarak yüksek düzeye ulaşmıştı. Ekonomik koşulların, yaşam koşullarının oyu etkilediği düşünülürse, 2011 yılında AKP’ye oy artışı sağlayan bir neden bulunmamaktadır. Ayrımcılık, partizanlık, servet edinme... AKP, ayrımcı, partizan, yandaş kollayan bir parti görünümündedir... Bu tutum partiye bağlı kişi sayısını arttırır ama karşı tepki de doğurur. Vatandaş, haksızlıkları, ayrımcılığı gözlüyor ve bu haksızlığa, yanlı davranışa da bir yerde isyan ediyor. Kişisel özgürlüklerin tehlikede oluşu, teknik takip diye özel yaşama saygısızlık, dinlenmeler, ev baskınları, tutuklamalar, kitap toplamalar, basılmamış kitaplara el koymalar, en azından duyarlı vatandaşlarda bir kaygı yaratmıştır. Nereye gidiyoruz? Bazıları için özgürlük yaşamsal öneme sahiptir; tüm gereksinimlerden de önce gelmektedir. Tek adamlığa özenti, başkanlık sistemine geçiş... Tek kişi egemenliği, tek bir kişinin, Sayın RTE’nin ulus adına egemenlik hakkını kullanma isteği, yine az da olsa duyarlı kesimde karşı çıkışa neden olmaktadır, olacaktır. Nükleer tehlike... Sayın RTE’nin nükleer santral, hatta santrallar kurdurma projesini yaşam hakkı açısından tehlikeli görenlerin tepkileri, sınırlı da olsa AKP’ye olumsuz oy olarak sandığa yansıyacaktır. Ama bu konuda, Almanya’da olduğu gibi kitlesel bir tepki beklememek gerekir. Yiyecek paketi, kömür, beyaz eşya dağıtımına karşı CHP’nin aile sigortası... Seçim sırasında AKP’nin ve yerel yönetimlerin yiyecek, yakacak, beyaz eşya dağıtımının özellikle yoksul kesimde oyları etkilediği gözlemlenir. Buna karşı 2011 seçiminde CHP’nin aile sigortası önerisi, en azından AKP’ye yöneliş konusunda duraksamalara yol açacaktır. Bir kesim için CHP’nin önerisi daha iyi bir seçenek olarak görülecektir. Kemal Kılıçdaroğlu faktörü. Kılıçdaroğlu alçakgönüllülüğü, gösterişten, şatafattan uzak yaşamı, halka yaklaşımı, yakınlığı ile, geniş bir kitlede olumlu izlenim bırakmıştır. Halk, Kılıçdaroğlu’nu kendinden biri olarak görmeye başlamıştır. Kılıçdaroğlu faktörü, oylar üzerinde etki yapacaktır. Tüm bu etkenler, hatta Libya olayındaki tutum, alt alta sıralandığında, mantıken AKP’nin oy yitirmesi gerekir. Ancak kesin bir sonuç tahmini yapılması da zordur. Sandık ve sayım dürüstlüğünün sağlanması koşuluyla benim beklentim, “AKP’nin oy oranının 2007 düzeyinin altına düşeceğidir”. Tüketim arttırılmalı İbrahim Yetkin, ortaya çıkan kriz karşısında süt tüketiminin ülke çapında sistemli bir biçimde arttırılması gerektiğini belirtti. Aksi halde üreticinin 34 yıl önce olduğu gibi besi hayvanını keserek sektörden çekileceğini ifade eden Yetkin, çözümü SEK benzeri yeni bir kurumun oluşturulmasında gördüklerini vurguladı. Yetkin açıklamasında, “Bugün sütte üretim fazlasından şikâyet ederken Türkiye’de ortalama süt tüketimi, gelişmiş ülkelere göre çok düşüktür. Gelişmiş ülkelerde kişi başına 100 litre olan süt tüketimi, Türkiye’de 25 litredir” ifadelerine yer verdi. Vergi levhası almak kolaylaşıyor Ekonomi Servisi Maliye Bakanlığı, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin vergi levhası alma işlemini kolaylaştırıyor. Resmi Gazete’de yayımının ardından yürürlüğe girecek olan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ Taslağı ile 6111 sayılı torba kanunda yapılan düzenlemelere göre ticari, zirai ve serbest meslek kazanç sahipleri ile adi şirketler, kolektif, komandit, anonim ve limited şirketler ile iş ortaklıkları, artık vergi levhalarını merkez, şube ve satış mağazalarına asmayacak. Ancak vergi levhası alma zorunluluğu devam edecek. Levha almak için vergi dairelerine gidilmeyecek. Mükelleflerin gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerini zamanında vermeleri halinde vergi levhası sistem tarafından otomatik olarak mükellefin internet vergi dairesi hesabına aktarılacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle