25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Y Edirne PB Kocaeli Y Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop PB Samsun PB Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 8 4 6 6 13 11 15 6 7 7 7 6 10 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB PB PB PB B B B B B B B 9 12 8 19 20 19 16 14 12 13 5 6 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB 4 Belgrad B 3 Helsinki PB 2 Sofya B 3 Stockholm PB 1 Roma Y 13 Londra PB 6 Atina B 11 AmsterdamPB 5 Zürih B 8 Brüksel PB 5 Moskova K 1 Paris B 7 Aşkabat Y 6 Bonn B 8 Taşkent PB 4 Münih B 8 Baku B 5 Berlin B 7 Bişkek Y 1 BudapeştePB 8 Tiflis B 7 Madrid Y 11 Kahire B 24 Viyana B 7 Şam PB 22 Ülkemizin kuzey ve iç kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın doğusu ve Doğu Karadeniz ile Ankara, Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri, Nevşehir, Bolu, Zonguldak, Karabük ve Düzce çevreleri yağışlı geçecek. Yağışlar yağmur ve sağanak, Batı Karadeniz’in iç kesimlerinin yüksekleri ile Trabzon, Rize ve Artvin çevrelerinin yükseklerinde karla karışık yağmur ve kar şekilinde olacak. Hava sıcaklığı kuzeybatı kesimlerde 24 derece azalacak. 4 MART 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Gün gelecek kapınızı sütçü çalacak diyen Kılıçdaroğlu’nun düşüyle yatan çoğu gazeteci, yazar, haklarında gözaltı kararı olduğu duyurulan 16 kişi... …kargaların kahvaltı yaptığı saatlerde karşılarında birden sütçü yerine, Ergenekon savcılığının emriyle arama yapacaklarını söyleyen polislerle karşılaştılar. Sonra neler mi olur? Daha önce izlediğimiz film yine ekranlara yansır. Evler saatlerce didik didik arandıktan sonraki süreç yine başlar işlemeye... Sonra?.. …Sağlık denetiminden geçenler… emniyete sorguya. Sonra?.. …Savcının sorgulamasından sonra ya serbest kalır ya da… doğru Silivri Zulümhanesine! Günler ayları, aylar yılları kovalar. Tutukluluk cezaya dönüşür. Ama hapishanecilik bitmez! Hukukun, hukuk üstünlüğünün, insan haklarının kuruduğu, laftan ibaret masala dönüştüğü yıllar yaşanıyor. Balbay’ın, Özkan’ın ve diğer Ergenekon tutuklusu olan gazetecilerin, bilim adamlarının, gençyaşlı emekli muvazzaf subayların Silivri’deki yaşamları yıllar sürer. Kimin umurunda! Bir gece yarısına doğru hücrelerden alınırlar. Sabaha karşı tek başlarına çile dolduracakları hücrelere kapatılırlar. Bu işkencenin nedeni nedir? Adalet Bakanı Sadullah Ergin der ki; Balbay ile Özkan, düne kadar yer kıtlığı nedeniyle aynı hücrede kaldı. Devletimiz sağ olsun; yeni cezaevleri inşa etti ve: Ankara’dan bir emir: Fazla direnirlerse zor kullanacaklarını söyleyerek Balbay’ı bir hücreye, Özkan’ı bir başka hücreye tıkıverdiler.. Herkesin bir zanaatı var. Kiminin görevi gördüklerini yazmak, halka duyurmak… kiminin görevi ise gerçekleri yerine göre yalanlamak veya saptırmak! Adalet bakanımız, adaleti temsil ediyor ya. Kahvaltı, yemek yok diyen, zorbalığın dik âlâsı uygulamayı yeren gazetecileri bir güzel yalancı ilan ediverdi. Sanık avukatları bakanın yasaları da saptırdığını, tek hücre uygulamasının Balbay ve Özkan ve benzeri suçlardan tutuklu olanlara uygulanamayacağını açıkladı. Avukatlar gerçeği söylemesine söyledi de Adalet Bakanlığı ne yaptı? Kös dinledi! Fakat ülkemizde iktidar yaptırımlarını savunan öyleleri var ki, Adalet Bakanı bunların yanında yaya kalıyor. Balbay’la Özkan galiba demokratik bir ülkede yaşadığımızı, halkın temsilcisi TBMM’nin halktan gelen seslere kulak vereceğine inanıyorlar. Son Silivri uygulamasındaki zorlu dramatik uygulamaları şikâyet eden bir yazıyı Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na postaladılar. İki aydın, iki yazar; komisyon derhal olaya el koyacak. Silivri’ye gelecek. Tutuklularla görüşecek ve… hükümet emri uygulamaları en azından eleştirecek diye bekleye dursunlar. Vatan’da okuduk: Komisyon başkanı, üstelik anayasa profesörü, anayasanın insan hakları, tutukluluk haklarıyla ilgili kayıtlarını bilen galiba bir zamanlar solcu, lakin pek çok solcu gibi bugün AKP’li Komisyon Başkanı Zafer Üskül, nakle “itiraz eden” Balbay ve Özkan dışında 54 Ergenekon davası sanığının 52’sinin sorun çıkarmadan yeni binaya taşındıklarını açıkladı. 54 tutukludan 52’sini kuzu, Balbay’la Özkan’ı asi ilan eden Komisyon Başkanı’nın demecini aynı gün yalanlayan haber Aydınlık gazetesinde yayımlandı. Haber, gazetenin yazarı Hikmet Çiçek’in Mehmet Demirtaş’la birlikte hücreye gitmeyi reddettiklerini… Balbay, Özkan gibi 1 No’lu cezaevine nakledilen İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de “nakil işleminin tamamen hukuksuz” olduğunu, kimi yaptırımlara başvuracağını yakınlarına söylediğini duyurdu. Rezaletler birbirini kovalıyor. Örneğin 35 bin kişinin ölümünden sorumlu MHP liderinin söylemiyle İmralı canisi Öcalan’ın cezasını evde çekmesi isteniliyor. Suçlarının ne olduğunu hâlâ bilmeyen gazeteciler ise… hücrelere kapatılıyor. Durumu Uğur Mumcu’nun bir yazısından alıntıyla özetleyelim: “Hukuku, egemen güçlerin bir baskı aracı yapmak isteyen iktidarlar, her ülkede hukukçuların vicdanlarına ipotek koymak istemişlerdir. Böyle dönemlerde, hukukun yerini yasadışı yargılar ve korkular almıştır. (12 Aralık 1975)”. Uğur Mumcu’nun 36 yıl önce saptadığı, açıkladığı aynı gerçekleri, 36 yıl sonra da yaşıyor Türkiye. Böyle bir Türkiye’yi yaratanlar, yaşatanlar utansın! Başbakan Erdoğan, 28 Şubat’ı 1 Mart’a bağlayan gece bir grup meslektaşımıza uçağında verdiği demeçte “Artık ileri demokrasiyiz” değerlendirmesini yaptı. Aynı saatlerde Silivri’de iki gazeteci, Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan tecride alınarak hücrelere kondu. Hem de Balbay’ın ‘Zulümhane’ kitabına gönderme yapılarak “Asıl zulümhaneyi şimdi göreceksiniz Mustafa Bey” sözleri eşliğinde... Üzerinden 48 saat geçmeden Ankara ve İstanbul’da yeni bir Ergenekon dalgasıyla aralarında dünyanın en prestijli basın ödüllerine de sahip Nedim Şener başta olmak üzere çok sayıda meslektaşımızın olduğu 11 kişi gözaltına alındı. Bunlarla birlikte cezaevindeki gazeteci sayısı 60’ı aştı. Toplumda, son operasyonun “muhalif seslerin susturulması” amacını taşıdığı yönünde yaygın bir algı oluşmuş durumda. Hoşuna gitmeyen kararlar çıktığı zaman yargıyı topa tutan hükümet ise bu kez yargı bağımsızlığının arkasına sığınıyor. Bu tavır Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in Silivri’deki tecridin “yasa ve yönetmeliklere uygun” ve “savcılığın yaptığı bir işlem” olduğu şeklindeki açıklamasında; Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in de dünkü gözaltılar konusunda yaptığı “yargının tasarrufu” değerlendirmesinde net bir biçimde ortaya çıkıyor. Oysa ki hükümet yetkililerinin yargıyı ve mevcut yasaları gerekçe göstermesi inandırıcılıktan uzak. Hükümetin, ‘yargı işleyişi’ni hiçe sayarak istediği konularda süratle yasa değişiklikleri yapabildiğinin örnekleri biliniyor. Örneğin, Ergenekon sanıklarınca açılan davalarda hâkimlerin tazminat ödemesini önleyecek yasa ‘ leri Demokrasi’den Manzaralar değişikliği jet hızıyla geçirilmişti. Tartışmalı tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, yasalardan kaynaklanan bir eksik ya da yanlış yorumlama varsa, hükümet, istediği takdirde, kamuoyunun vicdanını rahatlatacak ve hâkimleri de eleştirilerden uzak tutacak düzenlemeleri kolaylıkla yaşama geçirebilir. Bu yapılmadığı sürece AKP hükümetine ilişkin olan “kendi yargılarını oluşturdu, muhalif sesleri yargıyı kullanarak susturuyor” kanısı değişmeyecek, hatta daha da güçlenecektir. olabileceğini söyledi. Ancak Arınç’ın kastettiği farklı bir ümit. Arınç, “Açılan yüzlerce dava var. Adli görevi etkileme ve soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamasıyla. Bu, dava tehdidi altında olanları kurtarabilecek bir düzenleme” diyerek hükümetin niyetini ortaya koydu. Hükümet, muhalif her gazetecinin “terör örgütü üyesi olmak ya da terör örgütü propagandası yapmak” gibi gerekçelerle tutuklanmasını önlemek yerine, cezaevine konan gazetecilerin tutuklanmasının ne kadar haklı olduğunu yazıp çizen, hatta “Şu isimler de tutuklanmalı” diyen gazetecileri korumayı hedefliyor. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Tunus, Mısır, Libya, Cezayir, Fas bir başka yanıyla Afrika kıtasının Akdeniz hattı. Bugün gelişmelere “21. yüzyıl biçimlenirken Afrika” gözlüğüyle bakalım. Bahtı kara Afrika’da ilan edilmemiş bir paylaşım yaşanıyor. Derler ya; av öykülerini hep avcılar anlattığı sürece kaybeden hep aslanlar olur. Tarihi egemen devletler yazdığı sürece, baskın olan doğal olarak bu ülkelerdir. Yelpazeyi genişçe tutup satırbaşlarıyla Afrika turu yapalım: Mısır 7. yüzyılda Arapların eline geçtikten sonra bir asır içinde bütün Kuzey Afrika Araplaştı. Bunun için kullanılan başlıca güç şuydu: Dil ve din. Magrib ülkeleri Fas, Cezayir, Tunus 9. yüzyıla kadar Bağdat Halifeliği’ne bağlı kaldılar. Sonra bağımsız krallıklar, ardından Osmanlı. Kuzeyi, güneyi dahil bütün Afrika kıtası, özellikle 15. yüzyıldan itibaren çok sistemli bir şekilde köle ticaretinin merkezi oldu. 1441’de Moritanya kıyılarından 12 Afrikalının yakalanıp Portekiz’e götürülmesiyle yüzyıllarca sürecek köle ticareti başladı. Afrika’dan en büyük köle ticareti Amerika’ya yapıldı. 16. yüzyılda götürülen köle sayısı 130 binken 17. yüzyılda bu sayı 1 milyon 300 bin, 18. yüzyılda 6.5 milyon oldu. Tarih boyunca Afrika’dan Amerika ve Avrupa’ya götürülen köle sayısının 150 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Beyazlar köle ticaretini büyütürken en büyük yardımı yine Afrikalılardan aldılar. Kıyılarda yaşayan kabilelere, “Size dokunmayacağız, Afrika’nın iç kesimlerinden kabileleri yakalayıp getirin, bize satın. Siz rahat yaşarsınız” dediler. Böyle bir “işbirliği” kurmasalardı, köle ticareti bu kadar yoğun ve uzun süreli olamazdı. 20. yüzyılın başında Avrupa ülkeleri Afrika’yı paylaşmaya girişti. Birinci Dünya Savaşı sürecinde Afrika’nın 3.7 milyon milkaresi İngiltere’nin, 3.6 milyonu Fransa’nın, 1 milyonu Almanya’nın, 900 bini Belçika’nın, 800 bini Portekiz’in oldu. Üzerinde en ciddi çekişmenin olduğu yerlerin başında Mısır geliyordu. İngiltere’ye Fransa da ortak oldu. Kıtada en etkin kazanım İngiltere’nindi. 20. yüzyılın ortasına doğru Afrika kabilelerinde uyanış başladı. Topraklarının mülkiyetini beyazlardan almak istiyorlardı. Beyazlar buna karşı kiralama yöntemini geliştirdiler. “Bu topraklar tabii ki sizin, biz sadece kiralayıp işletmiş oluyoruz” dediler. Bu alanda rekor sanırım Amerikan Başkanı Obama’nın köklerinin olduğu Kenya’dır. Beyazlar 999 yıla kadar toprak kiralayabiliyorlardı. Kenya’nın toprak zenginliğini şöyle anlatalım: Bilinen 3 bin çeşit tıbbi bitki yetişiyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında art arda bugün tanıdığımız ve halen iç karışıklıklar nedeniyle gündeme gelen ülkeler kuruldu. Bunların çoğu sömürgecilik döneminin biçim değiştirmesinin koşutu olarak uluslararası konferansların sonucunda bağımsız devlet oldu. Geldik 21. yüzyıla... Sözünü ettiğimiz ülkeler yine iç hareketliliklerinin yanı sıra uluslararası kurumların, büyük devletlerin gündeminde. Başta vurguladığımız gibi; Akdeniz’in güneyindeki ve doğusundaki toplumsal hareketlere bir bütün olarak Afrika’nın yeniden biçimlenmesinin parçası olarak da bakmak gerekiyor. Önümüzdeki günlerde sık işleyeceğimiz bir konu başlığını soru olarak yöneltelim: Afrika’nın kuzeyinde demokrasiyi arayan toplumsal dinamikler mi öne çıkıyor, 21. yüzyıla yön veren ülkeler yerli müttefik mi değiştiriyor? Demirel: Ülke rahatsızdır 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dünkü görüşmemizde, yeni gözaltı dalgası için, “Büyük üzüntüyle karşıladım. Basın mensuplarına yönelik bu tutum Türkiye’de ‘korku imparatorluğu’nu takviye etmeye yarıyor. Ülke rahatsızdır” diyerek toplumdaki kaygıları paylaştı. “Aslında ‘suçu olanın suçu yanına kalsın’ diyen yok. Ama herhalde bu insanlar gözaltına alınmadan da suçları varsa mahkeme edilebilirler. Gözaltı ve tutuklamalar infaz haline dönüşüyor” diyen Demirel, Türkiye hakkında yurtdışında oluşan algıya dikkat çekerek şunları söyledi: “Gazetecilerin bu kadar tutuklandığı ülke algısı rahatsızlık yaratıyor. Dışarıda artık Türkiye için ‘melez rejim’ deniyor. Hukuk devleti zayıf, basın üzerinde baskılar var. O nedenle Türkiye’deki demokrasiye ‘melez’ diyorlar. Pek çok kişi bugün aylardır, yıllardır tutuklu bulunuyor. İstedikleri tek şey adil muhakeme edilmek. Muhakeme edilmeleri bu kadar uzun sürecekse adalet etkisini kaybediyor...” Kime ümit? Ne var ki hükümet, bu konuda hiçbir adım atmadığı gibi Ergenekon soruşturmalarında “gizlilik” kararlarına karşın, delil niteliği kuşkulu bazı belge, bilgi ve telefon konuşmalarını yazan hükümet yanlısı kalemleri kurtarmaya dönük yasal hazırlıklar yapıyor. Son gözaltılar üzerine dün görüştüğümüz Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gerek Silivri’deki tecrit gerekse son gözaltılarla ilgili yorum yapmaktan kaçınırken ceza yasalarında yapılması planlanan değişikliğin, gazeteciler için “bir ümit” TAYAD Başkanı Behiç Aşçı, F Tipi’nin kişileri olumsuz etkilediğini kaydetti ‘Tecrit hastalık üretiyor’ AL CAN ULUDAĞ ANKARA F Tipi cezaevi uygulamasını 294 gün boyunca tuttuğu “ölüm orucu” ile protesto eden Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) Genel Başkanı Behiç Aşçı, son günlerde tartışma konusu olan F Tipi cezaevlerinde temel sorunun “tecrit ve idarenin keyfi uygulamaları” olduğunu kaydetti. Tecridin insan sağlığı üzerinde ağır etkileri olduğunu vurgulayan Aşçı, “Tecrit hastalık üretiyor. Çoğu tutuklu ve hükümlünün psikolojik sağlıkları bozulmuştur” dedi. Gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ın Silivri 1 No’lu Cezaevi’ne sevk edilerek tek kişilik hücrelere ko nulması tartışma yarattı. TAYAD Başkanı ve avukat Behiç Aşçı, F Tipi hapishanelerde öncelikli ve temel sorunun “tecrit” olduğunu kaydetti. Diğer sorunların da tecrit koşullarından dolayı ortaya çıktığına dikkat çeken Aşçı, şunları kaydetti: “F tipi hapishanelerde kalan tutuklu ve hükümlülerin 10’ar kişilik gruplar halinde, günde 2 saat bir araya gelmelerini sağlayan sohbet hakkı halen uygulanmamaktadır.” F Tipi’ndeki diğer bir sorunun ise “idarelerin keyfi uygulamaları” olduğunu dile getiren Aşçı, “Hapishane disiplin kuralları tamamen itaat etme üzerine düzenlendiği için tutuklu ve hükümlülerin hemen her şeyleri cezalandırılmaktadır. Bu cezalar aile görüşü yasakları, kitap alımı yasakları, mektup yasakları, telefon yasakları, ortak alanlara çıkmadan yasaklanma şeklinde oluyor” bilgisini verdi. Tecrit koşullarının hastalıklar ürettiğini vurgulayan Aşçı, “Hapishane koşullarında yeterli muayene ve tedavileri yapılmadığı için insanlar dışarıda olsalar tedavilerini yaptırabilecekleri hastalıklardan ölmektedir. Nitekim bugün tecrit hemen herkesi etkilemiştir. İç organ bozuklukları, duyu kayıpları, yürüme ve konuşma bozuklukları, kalp hastalıkları, tansiyon hastalıkları en sık görülen hastalıklar. Ayrıca çoğu tutuklu ve hükümlünün psikolojik sağlıkları bozulmuştur” dedi. Silivri canlı yayınlansın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Silivri duruşmalarının TRT’den canlı yayınlanmasını istemesinin ardından, zmir’de bu yönde imza kampanyası düzenlendi. zmir Emekli Subay Eşleri Derneği’nin düzenlediği “Silivri Duruşmaları TRT’den naklen yayınlansın” adlı imza kampanyası dün Konak Alanı girişinde başladı. zmirlilerin yoğun ilgi gösterdiği imza kampanyasına zmir Cumhuriyet Kadınları ve Cumhuriyet için Güçbirliği Platformu da destek verdi. Ergenekon ve Balyoz davalarında suçlananların mahkemede yaptıkları savunmanın mahkemece dikkate alınmadığını belirten zmir Emekli Subay Eşleri Derneği Başkanı Nevin Yenilmez, tüm Türkiye’nin bu davaları canlı olarak izlemesi gerektiğini söyledi. (Fotoğraf: EMRE DÖKER) TBMM NSAN HAKLARI KOM SYONU YARGITAY ONURSAL BAŞSAVCISI KANADOĞLU ÜNLÜ P YAN ST FAZIL SAY Hasdal Cezaevi için ‘tuhaf’ rapor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül başkanlığındaki cezaevleri alt komisyonunun raporunda Ergenekon ve Balyoz davaları nedeniyle tutuklu subayların bulunduğu Hasdal Cezaevi’nde buzdolabı, klima, koşu bandı sağlanmasını “ayrıcalık” olarak nitelendirerek diğer askeri cezaevlerine de yaygınlaştırılmasını istedi. Gazeteci Tuncay Özkan’ın kendilerine Silivri’de uygulanan tecrit nedeniyle “can güvenliğimiz yok” diye başvurusunu görmezden gelen komisyonun hiçbir şikâyetin bulunmadığı “askeri cezaevleri”ni gündemine alması dikkat çekti. CHP’li Komisyon Üyesi Malik Ecder Özdemir, raporda alaycı bir üslupla Hasdal Cezaevi’nin “hedef gösterildiğini” belirterek “Alaycı dille, ‘paşalar gibi yatıyorlar’ demeye getiriyorlar” dedi. ‘Yargı bağımsızdır diyenler yalancıdır’ İstanbul Haber ServisiYargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını söyledi. Kadın Araştırmaları Derneği, Üç Devrim Yasalarının kabul edilişinin 87. yılı nedeniyle dün Akatlar’daki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde “Yok sayılan hukukun üstünlüğü ve devrim yasalarımız” konulu panel düzenledi. Panelde konuşan Kanadoğlu, ileri demokrasi adı altında bir yutturmaca içinde yasama, yürütme, yargıya egemen bir dikta yönetiminin olduğunu dile getirererek “Çoğulculuk ve katılımcılık, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü yok edildi. Türkiye’de yargı bağımsız değildir. Söyleyen yalan söyler” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum AKP hükümetinin demokrasiyi istemediğini savundu. ‘Odatv’de yazmaya devam edeceğim’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, gazetecilerin tutuklanması ile ilgili olarak, “Herkesin kaygılandığı bir ülkede yaşamak hoş bir şey değil” dedi. Ankara’daki Kentpark Alışveriş Merkezi’nde 4 Boyutlu Balmumu Heykel Müzesi’nin açılışı yapıldı. Açılışta konuşma yapan dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, Ergenekon davası kapsamında yaşanan gelişmelere ilişkin “Bizi en çok kaygılandıran, insanların suçunun ne olduğunun anlaşılamaması ve bilinmemesi. Herkes kaygılanıyor. Herkesin kaygılandığı bir ülkede yaşamak hoş bir şey değil. İktidarın muhalefetin bu kaygıları yok edici aşamalar sergilemesi bekleniyor. Odatv’de yazmaya devam edeceğim” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle