23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MART 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA SÖYLEŞİ 9 Yaşlı sağlığında yeni açılım Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Sugetiren, evde bakım hizmetinin ve bu alanda yüksek teknoloji kullanımının önemine dikkat çekerek yeni projelerini anlattı ÖZLEM YÜZAK Bu Tavsiyeler Neden Acaba? Libya’ya başlatılan saldırı üzerine, bazı televizyon kanallarında, bazı haber kanalları eleştirildi ve “bu denli önemli bir haber yerine, saatlerce başka konularda” yayın yaptıkları söylendi, dolayısıyla habercilik görevlerini yerine getirip getiremedikleri tartışıldı. Ben o kadarını bilemem. Ama Ankara’daki ilk Cumhuriyet mitingini hatırlıyorum. Yüz binlerce kişi yürürken, Türkiye’nin en önemli iki haber kanalından birinde “terliksi hayvanların üremeleri”, diğerinde ise “akrobasi uçaklarının gösterileri” üzerine program vardı. Ve o mitingden, bir saniye bile canlı yayın yapılmamıştı. Şimdi onu hatırlıyorum da, bugünkü tartışma beni şaşırtmıyor. Ama bir şeyi daha çok iyi biliyorum; sorun sadece görevini iyi yapamama değil. En azından belli kanallar, gazeteciler, yayıncılar için değil. Türkiye’de, 1980’lerden başlayarak, özellikle de 2001’den bu yana, “açık bir oyun” sahneleniyor. Bu oyunda esas oğlan var, yardımcı roller, figüranlar var. Ama bu oyunda en önemli rollerden birini de, “medya ve bazı medya mensupları” oynuyor. Kimi yandaş gazeteci rolü oynuyor, kimi liberal, kimi dönek, kimi Cumhurbaşkanı kankası, kimi “yolunu bulan gazeteci”. Ama tümünün de ortak noktası şu: “Olanları görmezden gel, duyma, olmayanı da varmış gibi göster”. Ne zamana kadar? Oyunu esas sahneye koyan “yeter” diyene kadar. Şimdi bu söylediğimin bir sağlamasını yapmak istiyorum. Bakın bakalım, bu söylediğimde haklı mıyım, değil miyim? Geçen hafta sizlere, bir liste ve bazı isimler vermiştim. Bu listeyi Av. Ali Yılmaz’ın araştırmasından aldığımı söylemiştim. Hafta içinde aradı ve o dönemin Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Murtaza Demir tarafından yapılan bir araştırmaya dayandığını söyledi. Her ikisine de çok teşekkür ediyorum. Verdiğim listedeki isimlerin “ortak noktaları” vardı. Birincisi; bu isimlerin tümü, Madımak’ta 33 aydını diri diri yakanların avukatlığını, savunmalarını üstlenmiş olan kişilerdi. İkincisi de şuydu: Bu isimlerin neredeyse tamamı, daha sonra AKP’nin yöneticiliğini, milletvekilliğini yapmış ve AKP tarafından belli konumlara taşınmış kişilerdi. Hatırlayacaksınız, o listede kimler vardı, kimler! Ve daha sonra ne görevler üstlenmişlerdi. Ve üstelik şans, kader, kısmet, tümü de aynı partide; AKP’de buluşmuştu. Av. Hayati Yazıcı, AKP’nin Devlet Bakanı; Av. Celal Mümtaz Akıncı, AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi; Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili; Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili; Av. Hüsnü Tuna, AKP Konya Milletvekili ile başlayıp devam eden ve daha birçok milletvekili, belediye başkanı, il başkanını içeren bir liste idi. Ve “tabii ki her sanık savunulma hakkına sahiptir ve avukat, her sanığı savunabilir. Bu, mesleğin gereğidir. Ancak, böyle bir davaya bakan savunmacıların, daha sonra bir siyasal görüşte ve bir partide buluşmaları, bir mesleki gerekten çok ‘düşünsel bir birlikteliği’ ortaya koyuyor” demiştim. Ve “bu isimlerin tümünün aynı partide buluşmaları, bir tesadüf olabilir mi, yoksa gerçekten de Türkiye’de bir oyun oynanıyor, bu oyunda birileri değişik roller oynuyor ve bu oyun sürdürülüp gidiyor mu” diye bir soru ile bitirmiştim. Şimdi de başka bir soru sormak istiyorum. Dedim ya, amacım en yukarıda söylediğim “bir oyun oynanıyor, bu oyunda önemli bir rol de medyaya ait” saptamasının bir sağlamasını yapmak. Bir düşünelim bakalım, bazı gazeteciler, bazı medya mensupları, özellikle tarafsız(!) olanları, bu denli önemli bir listeyi, bu denli önemli konumlarda bulunan kişilerin “bu ortak noktalarını” nasıl oldu da bugüne kadar bir kez olsun hatırlamadılar, gözden kaçırdılar, tamamen unuttular? Bir tek kez söz bile etmediler. Ve sonra bir soru daha soralım! Madımak’ta 33 aydını diri diri yakan katillerin avukatlığını üstlenen, sonra da tesadüf(!) gereği AKP’de buluşan bu kişileri, bu listeyi bugüne kadar görmeyen, unutan, “bunların tümü nasıl olur da bir partide, AKP’de buluşur” diye tek yazı bile yazmayan bu gazetecilerden bazıları, nasıl oluyor da söz konusu Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener, Soner Yalçın olunca, yazılar yazıp “CHP çok dikkat etmeli, bu kişileri aralarına alıp tartışılır hale gelmemeli” diye sözüm ona tavsiyelerde bulunuyorlar? Ve daha da önemlisi neden acaba? Ya da acaba “oynanan bu oyun sonsuza dek sürüp gidecek, bizim rolümüz de aynı kalsın” diye mi düşünüyorlar? Türkiye’de yaşlı nüfusun hızla artması ile birlikte “evde bakım hizmetleri” giderek ayrı bir sektör haline geliyor. Sayılarla yola çıkarsak önümüzdeki yıllar içinde yaşlı nüfus nereye ulaşacak, bununla birlikte ne tür sorunlar ortaya çıkacak? Evde bakım hizmetleri hem kavram hem de sektör olarak Türkiye için oldukça yeni bir alan. Yapılan çalışmalara göre 2025 yılında Türkiye nüfusunun 83.5 milyon olacağı öngörülüyor. 2010 yılında yüzde 1 olan nüfus artış hızının da binde 1’e düşmesi bekleniyor. 2050 yılında ülkemizde 17 milyon dolayında bir yaşlı nüfus beklentisi var ve bu sayı günümüz yaşlı AB ülkelerinin ortalamasının üzerinde. Yaşlı bir nüfusta kronik ve yaşlılığa bağlı hastalıklar arttıkça evde sağlık hizmetlerine daha çok ihtiyaç duyulacak. Özellikle yaşlanan nüfusta kronik hastalıkların artması, sağlık harcamalarında artışı da beraberinde getiriyor. Sağlık harcamalarında ne kadarlık bir artış öngörülüyor? Tahminler bugünkü sağlık harcamalarının 3 misli artacağını öngörüyor. Artan tedavi harcamalarının önlenebilmesi ve bireyin yaşam kalitesinin korunmasının eşdeğerde olması için, evde sağlık hizmetleri gibi maliyetleri de olumlu yönde etkileyecek sistemlere ihtiyaç duyuluyor. Hastalık yönetimi gibi kronik hastalıkların evde takibinin yapıldığı programlarla, kişilerin yaşam kaliteleri yükseltilirken, oluşabilecek komplikasyonların önüne geçilerek maliyetler de azaltılıyor. Türkiye’de evde bakım hizmetlerinin gelişimi, 10 Mart 2005’te 25751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan bir yönetmelik ile yasal düzenleme altına alındı ve bu alanda faaliyet gösteren tüm kuruluşların Sağlık Bakanlığı Uygunluk Belgesi almaları zorunlu hale getirildi. Ancak ne yazık ki bu belgeyi alan kuruluşların sayısı 20’yi geçmiyor. Öte yandan belirlenen standartların dışında hizmet veren pek çok kuruluş bulunuyor. “Evde bakım” her isteyenin kolaylıkla “Ben de sunabilirim” dediği bir hizmet ve ne yazık ki yetkin olmayan gayri profesyonel hizmet sunucularının sayısı riskli bir şekilde artıyor. Yalnız Türk vatandaşları değil, yabancı uyruklu çalışma izni olmayan kişiler de bu hizmeti çok düşük bedellerle verebildiklerini iddia ediyorlar. Gazetelerin seri ilanlar sayfalarında 45 sütuna yayılan ilanları görmek mümkün. Bu sorunların yanı sıra bir diğer önemli nokta da bu sektörün yakın gelecekte toplumun geneline yayılmaması halinde karşılaşılacak olan diğer sorunlar. Bu yüzden evde bakım hizmetinin finansman boyutunun da yasal mevzuat çerçevesinde yapılandırılması ve geri ödemesinin uygulanır hale gelmesi, hizmeti her kesime ulaşılır kılacaktır. Avrupa Birliği ülkelerinde durum nasıl peki? Sosyal devlet ilkesi kapsamında benzer uygulamalar var. Aslında Avrupa bu alana ABD’den daha sonra el attı. 1800’lü yılların ortalarına dayanıyor evde bakım hizmeti. 1950’de bu hizmet önce ABD’de devlet tarafından karşılanmaya başlandı. Avrupa’da ise özellikle yaşlı nüfus arttıkça sistemin içine katıldı. Evde sağlık hizmetleri hem özel sektör hem de devlet ve yerel yönetimler eliyle giderek ivme kazanıyor. Neler yapılıyor, ne tür hizmetler veriliyor? Evet bu tür hizmetler yerel yönetimler tarafından da verilmeye başlandı. 2010 yılında Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı yönerge ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde evde bakım birimleri kurularak Türkiye’nin her yerine hizmet verilmesi amaçlanıyor. Bu yılın başından itibaren yaşama geçmeye başladı. Henüz çok yeni. Bu hizmetler anlık ziyaretler şeklinde; evi bir doktor ve hemşire ziyaret ediyor, tedavi PORTRE 1973 yılında doğan Anıl Sugetiren, LudwigMaximilians Universitat Münih’te ekonomi eğitimi aldıktan sonra, lisans eğitimini 1996 yılında Uludağ Üniversitesi ktisat Bölümü’nde tamamladı. ş yaşamına, 1995 yılında Halk Yaşam Sigorta’da pazarlama yönetmeni olarak başlayan Sugetiren, 1997 1999 arasında MFIHomeworks şirketinde Türkiye Satış Müdürü olarak görev yaptı. Sugetiren, 1999 2000 yılları arasında, Securitas Güvenlik’te Türkiye Satış ve Operasyon Koordinatörü, 2000 2002 yılları arasında ise Doğan Hayat Sigorta’da satış müdürü olarak görev yaptıktan sonra, 2002 2004 yılları arasında HMO Sağlık Bakım Organizasyonu kuruluşunda ülke müdürü olarak görev aldı. 2004 yılından 2010 yılı ağustos ayına kadar, Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri Pazarlama ve Satış Müdürlüğü görevini yürüten Anıl Sugetiren, 1 Eylül 2010 tarihinden itibaren Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri’nin genel müdürlüğü görevinde bulunuyor. 2 Yeni teknolojiler derken, sağlıkta ne tür yeni çözümler bekliyor bizi? Örneğin cep telefonları ve telekomünikasyon sistemiyle evden çeşitli sağlık parametrelerini alıp bunun internet üzerinden takibine başlamamız halinde yaşlanan nüfusun takibi daha kolay, sistematik ve denetlenebilir olacaktır. Maliyetler de çok daha düşük olacaktır. Bunun için o yaşlının ya da yakınındaki insanın da teknolojiyi kullanıyor olması gerekmiyor mu? Evet ama bu sistemin yaygınlaştığı dönemde yaşlanacak olan kişiler zaten teknolojiyi kullanan kişiler olacak. Ben bizlerden, bizim gibilerden bahsediyorum. Tansiyonunuzu ölçtüğünüz zaman o bir kablo ya da bluetooth ile doktorunuza ve bağlı olduğunuz veri bankasına otomatik olarak gidecek, çoğunu sistem takip edecek. Hastada oluşabilecek sorunları önceden tespit edebilecek. Hastalıklarda görülen en önemli sorunlardan biri 050 yılında ülkemizde 17 milyon dolayında bir yaşlı nüfus beklentisi var ve bu sayı günümüz yaşlı AB ülkelerinin ortalamasının üzerinde. Yaşlı bir nüfusta kronik ve yaşlılığa bağlı hastalıklar arttıkça evde sağlık hizmetlerine daha çok ihtiyaç duyulacak. Alzheimer hastalarına evden yakın takip verilen ilacın doğru ve etkin kullanılmaması. Bunun için takip sistemleri yapılıyor. Cep telefonuna düzenli olarak mesaj göndererek.. hatta televizyondan hastayı uyaran ülkeler var. Örneğin hasta televizyon seyrederken ekranda bir anda kızı ya da oğlu beliriyor ve “İlacını aldın mı?” diye soruyor. Bunu Siemens’in Hindistan’da yaptığı bir çalışmada izlemiştim. Tüm bunlar etkin sağlık ve hastalık yönetiminin yapıldığı sistemler. Ben Türkiye’nin de bunlara hızla adapte olacağına inanıyorum. Peki sizin önümüzdeki dönem projeleriniz? Hipertansiyon hastalarının hem çağrı merkezi aracılığı hem de ziyaret hemşireleri ile tüm Türkiye’de takibini yapmak gibi projelerimiz var. Bir telekomünasyon şirketi ile yürüttüğümüz bir çalışma var. Halen sürüyor. Alzheimer hastalarının teknolojiyle bütünleştirilmiş aynı zamanda telefon olarak kullanılan bir sistem ile sürekli takibi. Bu bir saat. Hastanın bileğine takılıyor. Hem hastanın lokasyonunu belirliyor, hem hastanın vital bulgularını ölçüyor, hem de telefon olarak kullanılıyor. Tüm Türkiye’de yakında tanıtımını yapacağız... planının oluşturulması ve tedavinin takibi şeklinde uygulanıyor. Ancak uzun dönem evde bakım hizmetlerini kamunun üstlenmesi söz konusu değil. Bu hizmetler bizim gibi kuruluşlar tarafından sağlanıyor. Uzun dönem bakım hizmeti tüm dünyada butik hizmet sayıldığı için özel sektör tarafından üstleniliyor. Sadece yaşlılar değil, engelliler ve evde geçici olarak bakım hizmeti almak zorunda olanlar da bulunuyor. Ne tür bir yol izliyorsunuz? Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri olarak biz, doğumundan ölümüne kadar bireylerin yaşamı süresince medikal olarak bakıma ihtiyaç duyan herkese evde sağlık hizmeti veriyoruz. Hizmet almak isteyen hasta veya hasta yakınları önce çağrı merkezimizi arayarak talepte bulunuyor, ardından kişiye yönelik hizmet çözümünü belirlemek üzere uzman bir hemşire ve doktor eşliğinde tedavi planı saptanıyor. Türkiye’de gelir dağılımına bakıldığında profesyonel evde bakım hizmeti gerçekten lüks sayılıyor. İnsanlar yaşlı ya da hasta yakınlarına ya kendileri bakıyor ya da ücretli olarak birini tutuyorlar ki burada Moldovya, Türkmenistan, Gürcistan ve Ermenistan uyruklu yabancı çalışanların sayısı da gün geçtikçe artıyor. Siz bugüne kadar kaç kişiye ulaştınız? Bizim verdiğimiz hizmet doğal olarak çok daha profesyonel. Öncelikle sağlık hizmetlerinde kişiye ve hastalığa bağlı olarak bir plan hazırlamak zorundayız. Ücret bunun neticesinde oluşuyor. Evde görevlenecek hemşire ve doktorun geri planında 300 kişilik bir filo var. Dolayısıyla da ücret de hizmetin kalitesi ile bağlantılı olarak değişiyor. Türkiye’de bugün evde bakım hizmeti almak isteyen herkes anlık ziyaretten 10 yıllık sürekli sağlık ekibine kadar geniş bir yelpazede tercihte bulunuyor. Bu yüzden ayda 100 TL’ye de hizmet almak mümkün 10 bin TL’ye de... 2001 yılında bu sektöre girdiğimizde evde bakım hizmetleri toplumun bilmediği yeni bir kavramdı. Bu yüzden bir yandan hizmet verirken bir yandan da sürekli olarak bu kavramı ve içeriğini tanıtmaya odaklandık. İnsanlar artık evlerinde ya da istedikleri her yerde mobil sağlık hizmeti alabileceklerini biliyor. Bu bilinç arttıkça bizim de hizmet verdiğimiz hasta sayısı arttı. 2001 yılından bugüne kadar yaklaşık 1 milyon hastaya yerinde sağlık hizmeti verdik. Peki şöyle bir örneklemeden gidersek... Örneğin yaşlı ve yatağa bağımlı, kişisel temizliği ve bakımı, ilaçlarının düzenli olarak verilmesi gibi sürekli bakım gerektiren bir hastaya evde tutulan bir kadın ücretli (yabancı ya da Türk) ile sizin kuruluşunuzun görevlendireceği bir sağlık elemanı arasındaki ücret farkı nedir? 2 misli daha fazla olacaktır mutlaka... Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri olarak başka alanlarda da çalışmalarınız var değil mi? Evet. Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri’nin 4 ana işkolu var. Evde bakım hizmeti; 2008 yılından beri faaliyet gösteren Evital Yaşlı Bakım Merkezi, anne ve bebek bakımına yönelik özel programları yürüttüğümüz Nurtopu adında bir eğitim alanı. Son olarak da işyeri sağlık programlarımız var. Yasa tarafından zorunlu tutulan programların ya da sağlıklı yaşam benzeri eğitimlerin şirket çalışanlarına verilmesi... Siz Türkiye’de evde bakım hizmetlerinde öncü şirketler arasındasınız. Hatta sanırım ilksiniz. Yabancı ortakla işe başladınız, hâlâ sürüyor mu ortaklık? Sürüyor. Şu anda yabancı ortağımızın payı yüzde 5.44. 2001 yılında Türkiye’ye ilk ortağımız evde bakım kavramını getirdi. Özellikle ilk 5 yıl onlardan bilgi transferi sağladık. Yeni teknolojilerin ve bu hizmetin Türk kültürüne adaptasyonu ile beraber çalışmalar yaptık. Şimdi sistem oturdu, bu hizmetleri yeni teknolojilerle bağlantılı olarak genişletmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu maliyetleri de daha aşağıya çekecektir. Sağlıklı yaşlanmak için... Bu yıl başlayan bir AB projesi bünyesinde yer aldık. Yaşlıların evde takibini sağlayan yeni ürün ve teknolojilerin geliştirilmesiyle ilgili olarak 1115 Nisan arasında İtalya’da kendi deneyimlerimizi diğer kuruluşlara aktaracağız. Projenin adı JADE: Yaşlıların bağımsız yaşayabilmeleri için çokuluslu bilgi kümelerinin kurulması, politikaların entegrasyonu ve yenilikçi yaklaşımların bir araya getirilmesi projesi. Bu yıl başladı ve 3 yıl sürecek. Türkiye’den Sabancı Üniversitesi’nin önderliğinde Boğaziçi Üniversitesi, TÜBİTAK, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İl Sağlık Müdürlüğü ile farklı sektörlerden 10 kurumun yer aldığı JADE projesinde, Türkiye, İtalya, İngiltere, Fransa ve Finlandiya olmak üzere beş ülkeden 30’u aşkın kurum birlikte çalışacak. Geliştirilecek yeni teknolojilerin hedefi ise, daha aktif bir sosyal hayat sürdürerek, sağlıklı yaşlanabilmeyi sağlamak olacak. C MY B ‘ ‘ astalık yönetimi gibi kronik hastalıkların evde takibinin yapıldığı programlarla kişilerin yaşam kaliteleri yükseltilirken, oluşabilecek komplikasyonların önüne geçilerek maliyetler de azaltılıyor. H ABD Konsolosluğu’nda protesto İstanbul Haber Servisi İşçi Partisi (İP) İstanbul İl Örgütü, Libya’ya yapılan müdahaleyi Taksim’deki Fransa Başkonsolosluğu önünde yaptığı eylemle protesto etti. Grup adına konuşan İP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, Libya’ya yapılan operasyonun asıl hedefinin petrol ve doğalgaz rezervleri olduğunu belirterek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün müdaheleye destek veren açıklamanın Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla bir ilgisi olmadığını söyledi. Önsel “Tam tersine Erdoğan ve Gül’ün yaptıkları bu açıklama yarın Türkiye’ye yapılacak bir emperyalist müdahalenin yolunu açmaktadır” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle