24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli K Çanakkale PB İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak K Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun K PB Ankara 6 10 4 9 10 9 6 3 6 6 6 5 1 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB K A Y PB Y Y K K K K K 0 0 1 14 15 15 8 10 6 6 1 1 0 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki K Stockholm K Londra PB AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn Y Münih PB Berlin Y BudapeştePB Madrid Y Viyana B 0 1 3 11 9 10 11 11 14 10 14 12 12 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B PB PB B PB K Y Y B Y Y PB Y 13 7 14 11 12 2 14 17 5 10 10 18 12 Ülkemizin kuzey, iç ve doğusu parçalı bulutlu, Doğu Akdeniz, Orta ve Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu’nun doğusu ile sabah saatlerinde Marmara’nın doğusu, Batı Karadeniz yağışlı geçecek. Yağışlar; Doğu Akdeniz kıyı kesimlerinde yağmur, yağış alan diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Hava sıcaklığı doğu kesimlerde 3 ila 5 derece azalacak. 11 MART 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Mart GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Oysa medya, siyasetçiler günlerdir seçimle değil, bir “başka konu” ile ilgili. Tartışmaların odağında “başka konu” yer alıyor. İlgili tarafların açıklamalarına, TV’deki birbirini tutmayan söylemlerine bakılırsa “o konunun” kahramanı; ruhbilimcilerin saptamalarına göreün peşinde koşan, belden aşağı bir olay yaratarak gündeme damga vuracağını sanan bir kişilik sahibi. Gazeteciliği de kuşkulu. Yaratmak istediği olaya bakılırsa kafası başka iklimlerde geziyor. Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor. Fatih Altaylı, İklim Bayraktar’ı TV’ye çıkardı. Durmadan insanlıktan söz eden, söylediklerine kimsenin inanmadığından şikâyetçi görünen Bayraktar’a; Altaylı, “Kemal Kılıçdaroğlu ile ne konuştunuz?” diye soracak oldu. Altaylı’yı da programı izleyenleri de şaşırtan bir yanıt aldı: “Konuşmadım!” dedi Kaleli, Bayraktar İklim! Şöyle bir baktı yüzüne Altaylı; “kısa bir ara” dedi. Reklam arasında Bayraktar’a; Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarında kendisiyle görüştüğünü ifade ettiğini söylemiş olmalı ki Altaylı; skandal kadın, CHP lideri ile konuştuğunu kabul etti. Bu konu dün yine medyanın gündemindeydi; seçim yine rafa kaldırılmıştı. Aslında bu konuyla ilgili tartışılması gereken başka konular var ama, nedense pek rağbet edilmiyor. Günlerdir siyaset dünyasını sarsan, kamuoyunun yakından ilgilendiği bir komplo konuşuluyor. Örneğin savcılar tribünde: Deniz Baykal’ı olmadık cinsel yaklaşımlarla bir kez daha sahneye taşıyarak olay ve ün yaratan kadın gazeteci olmak isteyen Bayraktar’ın kanıtlayamadığı söylemlerini… CHP liderine önemli bir AKP’linin benzeri yaşantısıyla ilgili sözlerini ihbar sayıp harekete geçmiyor. Ya da CHP’den, “o AKP’linin kim olduğunu açıklamasını” isteyen iktidar koltuklarından savcılara, ha bre davranın, “büyük balık” kimmiş AKP’de ortaya çıkarın, diyen tek bir ses çıkmıyor. AKP de, kadını sıkıştırıp, namuslu, onurlu bir insan isen Kılıçdaroğlu’na söylediğin AKP’li büyük balığı açıkla, diyemiyor. AKP siyaset malzemesi yapacak ya olayı; sözlüklerde hakaret ifade eden ne kadar sözcük varsa hepsini CHP lideri Kılıçdaroğlu’na kullanıyor. CHP’ye komplonun adeta parçası, hatta yaratıcısı izlenimi vermeye çalışıyor. Ana muhalefetin bir kez daha bir cinsel skandalla sarsılmasını, hatta parti genel merkezinin skandalın tetikçisi olmasını dileyen ve bekleyen bir tavır sergiliyor. Kılıçdaroğlu, AKP sözcülerinin söylemlerine en azından bir yuhhh çekebilirdi. Terbiyeli kişiliği elvermedi. Bu iktidar: Avrupa Parlamentosu’nun kabul ettiği Türkiye gerçeklerini eleştiren son raporundaki; “Ergenekon ve Balyoz darbe planına ilişkin soruşturmaların Türk demokrasisinin ve yargısının şeffaf, bağımsız ve güçlü biçimde işleyişini göstermediğini… Tutukluluk sürelerinin uzunluğundan endişe ettiklerini… Bütün şüphelilere etkili yargı garantisi verilmediğini... Son tutuklamaların bu davalara olan güvenin kaybolmasına neden olduğunu…” ifade eden saptamalarına karşı çıkan, yalanlayan açıklamalar yapar. …Ama klinik vaka Kaddafi’nin Kürtlerin bağımsız devlet kurmalarına destek çıkan sözlerine sıra geldi mi iktidardan bir açıklama ara ki bulasın! Halkına silah sıkan Kaddafi ile PKK ile savaşan Türkiye’yi ve ordusunu aynı kefeye koymasını duymazlıktan gelir. Bu iktidarın büyüğü küçüğü aynı. İşlerine geldi mi halkı överler. Kimileri de sorumluluklarını, suçlamaları örtmek istediler mi halkımız tu kaka! İşte, AKP kadrosunda üçüncü, dördüncü sıradan bir kişiden örnekler. Ankara son günlerde yıllardır yaşamadığı kar afeti ile karşılaştı. Belediye Başkanı Melih Gökçek’e göre belediye alabildiği önlemleri aldı. Olan biten kazalardan, halkın yollarda mahsur kalmasından sorumlu kim Gökçek’e göre? Belediye mi? Ne münasebet! Afete hazırlıksız yakalanan halk elbette! Taşıt kazaları mı oldu? Gökçek’e göre kazaların nedeni ne buz, ne yeterli tuzlanmayan yollar. Suçlu: Arabaların aşınmış lastikleri! Ana yollar mı kapandı? Kilometrelerce kuyruk mu oluştu? Yol ortasında arabalarını kilitleyip gidenlerin eseri! Yolların gerektiği kadar tuzlanmadığını yazan, söyleyen mi oldu: Gökçek’in yanıtı, “yala asfaltı gör tuzlandığını!”... Bu açıklamaları üstelik sırıtkan bir suratla TV’lerde halkın gözünün içine baka baka yapan adam, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek! Bu örnekler iktidarın yukarısı aşağısı aynı tornadan çıktığını belgelemiyor mu? Başbakan Erdoğan, “NATO’nun ne alakası var?” dese de, NATO üyesi ülkelerin savunma bakanları Libya konusunu görüşmek üzere dün Brüksel’deki Karargâh’ta bir araya geldi. İki günlük toplantıların dünkü oturumunun sonunda açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Rasmussen, “Somut talep, yasal dayanak ve bölgesel destek olması halinde NATO’nun Libya halkına yardıma hazır olduğunu” açıkladı. NATO’daki tartışmaları yakından izleyen kaynaklar gelinen noktayı şöyle değerlendiriyor: 1. İnsani duruma NATO kayıtsız kalamaz: Libya liderinin ülkesindeki sivilleri hedef alan tutumuna NATO’nun kayıtsız kalamayacağı ortaya çıkmış durumda. Ayrıca enerji güvenliği açısından da Libya, AvrupaAtlantik ittifakı için çok önemli bir ülke. NATO üyeleri Kaddafi’nin halkına karşı tutumunu benimsememekle birlikte, Libya’nın yönetilemez bir ülke haline gelerek terörist grupların Avrupa’ya sıçrama tahtası haline gelmesini de istemiyor. 2. Askeri müdahale şartları yok: İttifak içinde Libya’ya NATO’da ‘Çekiç Güç’e Koşullu Evet NATO askerlerinin ayak basması demek olan fiili bir operasyona kimse taraftar değil. Bunda ABD’nin “ikinci kez Müslüman bir ülke ile savaşıyor” algısını yaratmama kaygısının yanı sıra, mevcut durumda Kaddafi’nin yerini dolduracak güçlü bir oluşumun ortada olmaması da etkili. Doğrudan askeri müdahale kadar, muhalefete silah ve eğitim yardımı konusuna da genel olarak sıcak bakılmıyor. 3. Libya için Çekiç Güç modeli: Ancak muhalif güçlerin dolaylı desteklenmesi konusunda ise genel mutabakat oluşmuş durumda. ABD, İngiltere ve Türkiye’nin, 90’lı yıllarda Saddam Hüseyin yönetiminin Kuzey Irak’taki Kürt gruplara saldırmasını engellemek için oluşturduğu ‘uçuşa yasak bölge Çekiç Güç’e benzer şekilde Libya hava sahasının kontrolü için hazırlıklar yapılıyor. Nitekim bunun ilk işareti NATO erken uyarı uçakları (AWACS) Akdeniz üzerinde 24 saat kesintisiz uçmaya başladı. Geçmişte İncirlik’in üstlendiği görevi şimdi İtalya üstlenecek gibi görünüyor. Amaç hava kontrolünü elinden alarak Kaddafi’yi muhalif gruplar karşısında zayıflatmak. Kaddafi’yi ikna için Latin Amerika ülkesine göndermek ve dokunulmazlık vermek gibi öneriler de diplomasi koridorlarında sıkça işitiliyor. 4. BM şartı: Rasmussen’in açıklamasında yer alan “yasal dayanak” ifadesi bizim için oldukça tanıdık. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Irak’a müdahale için Türkiye’nin desteğini isteyen ABD yönetimine uluslararası meşruiyet olan yasal dayanak, yani BM Güvenlik Konseyi Kararı çıkarma koşulunu istemişti ısrarla. Şimdi, Libya hava sahasının kontrolü tartışmasında da NATO üyelerinin arasında “BM kararıyla talep gelmeden olmaz” anlayışı genel kabul görmüyor. Hatta BM kararının yanı sıra İslam dünyasının da desteğinin alınması gündemde. Başbakan’ın NATO’yu baştan dışlayan tavrına rağmen gelinen aşamada Türkiye’nin de resmi görüşü, BM kararı alınması yönünde. 5. ‘Ya sonra’ kaygısı: Tartışmalar yaşanırken her NATO üyesinin aklında tek bir hayati soru var: Kaddafi ayakta kalmayı başarırsa ne olacak? Lockerbie faciası sonrasında yıllarca ambargolara direnen birinden bahsediyoruz. Türkiye 17.2 milyar dolarlık inşaat ihalelerini, 2 milyar dolarlık makine parklarını ve 25 bin kişilik istihdam potansiyelini; İtalya ise petrol ihtiyacının üçte birini nasıl karşılayacağını kara kara düşünüyor. O nedenle bu yola çıkarken herkesin tek dileği var. Kaddafi’siz bir son... Çetin Emeç’in mezarı başında konuşan Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, basının Emeç’in ölümünden bu yana geçen 21 yılda daha iyi bir yere gelemediğini söylerken o günleri düşündüm. O günden bugüne basın büyüdü, şirketleşti, profesyonelleşti, gazetelerin baskı kalitesi yükseldi, çalışanların eğitim düzeyi arttı. Gazeteciliğe ilk başladığım yani Çetin Emeç’in Hürriyet yayın yönetmeni olduğu yıllardaki binalardan şimdiki plazalara geçildi. Kimi zaman tuşlarını elimizle düzelttiğimiz, şeritleri parçalanmış daktilolar yerine bilgisayarlar geldi. Bazen beş muhabir bir arada kullanılan telefonların yerine herkesin kendi telefonu var artık. Görsel ve işitsel medya da gazetecilerin eliyle şekillendi. Yayınlar çeşitlendi, yazar sayısı arttı. Bütün bu gelişmeler oldu ama aynı zamanda gazeteler el değiştirdi. Holdingleşti. Gazeteciler başka işlere girdi. Büyüdükçe hükümetlerle ilişkilerin şekli değişti. Kimi medya grupları kendi sayelerinde kimileri de başkaları sayesinde el değiştirdi. Eskiden gazete demek, haber ve fotoğraf demekti. Uzun yıllardır ana sayfada bizi sarsacak bir fotoğraf görmüyorum. Aynı zamanda özel haberler yapan, bir haberiyle gündemi değiştiren muhabirler de yok... Çünkü gazetelerin haber anlayışı artık böyle değil. O muhabirleri, fotoğrafçıları kimse istemiyor. Onun yerine yazı işlerinin attığı bir başlıkla, çoğu zaman birisinin söylediği bir cümleyle çıkıyor birinci sayfa. İktidar yanlısı yayın yapmayı çok doğal görüp muhalefet yapanları “suçlu” ilan eden bir gazetecilik anlayışı doğdu. Devlet ne yaparsa yapsın iyidir deyip eleştirenleri ihbar eden gazeteciler çıktı. Çok uzun zamandır aslında gerçeğin peşinde koşan, kendisini bunun için tehlikeye atan bir gazeteci tipi tarihe karıştı. Onlar artık iş bulamaz oldu. Ya savunduğu bir yerleri ya da kendi yıldızını parlatmak dışında bir derdi olmayan ünlü gazeteci tipi doğdu. Röportaj yapılandan çok yapanın fotoğrafları yayımlanmaya başlandı. Türkiye’nin çok küçük bir bölümünü ilgilendirebilecek konularda yazı yazmak, haber yapmak, ek çıkartmak moda oldu. Kişisel çıkarlarını ya da intikamlarını almak için kalemini kullanmak sıradan bir hale geldi. Ama bir şey pek değişmedi. Gazetecilerin başı yine de dertten kurtulmadı. Gazeteler Nereden Nereye Uyarıya rağmen kaçtılar Tartışmalara neden olan tahliyelerinin ardından takip edilmeyen Hizbullahçılar, kısa bir süre sonra rahat bir şekilde yurtdışına kaçtı KIVANÇ EL ANKARA AKP hükümetinin, Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde tahliye edilen bölücü ve irticai terör örgütü üyelerinin 5 yıl boyunca takip edilmelerine ilişkin genelgesini dikkate almadığı ortaya çıktı. Tartışmalara neden olan tahliyelerinin ardından izlenmeyen Hizbullahçılar, kolaylıkla yurtdışına kaçtı. Cezaevinden tahliye olduktan sonra güvenlik birimlerine imza vermeye gitmeyen, aralarında Hizbullah örgütü liderlerinden Edip Gümüş’ün de olduğu Hizbullahçıların kaçmalarına engel olabilecek bir yazının yürürlükte olduğu ortaya çıktı. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü tarafından dönemin Başbakanı Bülent Ecevit imzalı 3 Nisan 2001 tarihinde “B.02.0.PPG.0.1232052975” sayı ile İçişleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda Türkiye’de faaliyet gösteren bölücü ve irticai terör örgütü üyesi olup tutukluluk ve hükümlülük halleri sona eren kişilerin izlenmeleri isteniyor. Yazı, İçişleri Bakanlığı’na gönderilirken Adalet, Milli Savunma bakanlıkları ile MİT Müsteşarlığı’na da bilgi için gönderildi. Yazıda, “Tahliye olduktan sonra da üyesi oldukları örgüt adına faaliyetlerine devam ettikleri bilinmekte, bu nedenle bu kişilerin tahliyeleri sonrasında mevzuat hükümleri doğrultusunda ‘takipli şahıslar’ kategorisine alınarak etkin bir şekilde izlenmesi gerekmektedir” denildi. Yazıda konunun emniyetin alt birimlerine de bildirilmesi isteniyor. Hizbullahçıların 5 yıl boyunca takip edilmelerine ilişkin genelgenin dikkate alınmadığı ortaya çıktı. A LE MAMLIĞI UYGULAMASI TARTIŞMA YARATTI Kaçak Kuran kursuna olaylı yıkım Yurt Haberler Servisi Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde Kuran kursu inşaatını ruhsat ve tapusu olmadığı gerekçesiyle çevik kuvvet polisi eşliğinde yıkmak isteyen zabıta ekipleri, yaklaşık 70 kişinin taşlısopalı saldırısına uğradı. Saldırı sırasında Çınar Belediye Başkan Yardımcısı Ramazan Dengiz, zabıta görevlisi Nimet Basut ve belediye basın görevlisi Sabahat Çelik darp edildi. BDP’li Belediye Başkanı Ahmet Cengiz, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Mustazaflar Derneği çevresinden olduğunu iddia ettiği Tekdal ailesinin, yıkımı din karşıtı olarak göstermeye çalıştığını öne sürdü ‘AKP’nin Diyanet oyunu’ FIRAT KOZOK ‘5 yıl izleyin’ Kişilerin mağdur edilmeden ve aksaklığa neden olmadan takip edilmelerine ilişkin düzenleme yapılan yazıda, “İl Emniyet Müdürlükleri ve İl Jandarma Komutanlıkları, takipli şahıslar kategorisine alınan kişilerin durum ve temaslarını ilk aşamada 5 yıl süreyle takip edeceklerdir” ifadelerine yer verildi. ANKARA Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı Aile İmamlığı Uygulaması ile imamların ev ev gezerek dini konularda yurttaşlara bilgi vermeye başlaması tartışma yarattı. Kamuoyuna ilk kez Cumhuriyet’in 12 Eylül 2010 tarihli sayısında “İmamlı yaşam başlıyor” başlığıyla duyurduğu aile imamlığı uygulaması, pilot illerin ardından Türkiye genelinde bir bir yaşama geçirilmeye başlandı. Uygulama ile imamlar, ev ev gezerek yurttaşlara dini konularda bilgi verecek, onların sorularını yanıtlayacak. Ancak proje, Diyanet’e anayasal sınırları aşan yetkiler verildiği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Siyasiler, ilahiyatçılar ve konunun uzmanlarının görüşleri şöyle: Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Şahin Filiz: Burada bir kere Diyanet’in yetki ve görev alanı ile ilgili yetki ve görev alanı aşımı söz konusu. Aile ve irşat bürolarıyla ilgili mevzuatta büroların kendisine başvuran yurttaşlarla ilgileneceği ve psikolojik sorunları olanları psikiyatrlara, hukukla ilgili problemi olanı avukata yönlendireceği belirtiliyor. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı anayasada belirtilen görev ve yetkilerinin ötesine geçerek psikoloji, sosyoloji ve diğer bütün bilimlerin uzmanlık alanı içerisindeki bilimsel alanlara müdahale etmektedir. Ortaçağda kilisenin bile kendi görev ve yetki alanlarının bu kadar genişletil mediğini görüyoruz. Hurafeleri, batıl inançları, her türlü bilginin önünde tutmaya alıştırılmış bir ortamda, tutup bir de bütün bilim dallarını sadece din alanında eğitilmiş insanların tekeline vermek bilimi katletmektir. Üniversiteleri işlevsiz hale getirmektir. Bunu AKP’nin bir Diyanet oyunu olarak görüyorum. Ankara Üniversitesi lahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün: “Diyanet bu kadar halkın içine giriyor, bu ne kadar doğru” sorusu yanlış değerlendirmelere yol açabilir. Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki, dinin daha çok revaçta olduğu kentlerde fonksiyonel olabilir. Ancak çok ciddi bir eğitim kadrosuyla yapılmazsa çok kısa sürede fiyaskoyla sonuçlanabilir. Diyanet elemanları içerisinde cami dışında, camiye uğramayan insanlara hitap edebilecek bir dil geliştirilmesi konusunda şüphelerim var. CHP TBMM nsan Hakları Komisyonu Üyesi Ahmet Ersin: Diyanet İşleri siyaset yapıyor. Yani hükümetin siyasetine katkı verme amacını güden bir tavır geliştiriliyor. Evlere gidip özel sohbetler yapmanın amacı nedir, ne konuşulacak orada? Bu toplumda Sünni kesimin dışında başka mezhepten insanlar var. Bunlar ne olacak? Bunu dinselleşmeyi güçlendiren bir faaliyet olarak görüyorum. Dinsel bir gelişme var, muhafazakârlıkta ciddi bir artış var, bu çalışmalar da o yönde toplumu oluşturma amacını güden bir tavır ve sadece AKP’nin amaçlarına hizmet eder. ‘Nüfus kaydıma dokunma’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’de kadınlar, nüfus kayıtlarının evlendiği erkeğinkine taşınması zorunluluğunun ortadan kaldırılması amacıyla girişim grubu kuruyor. Grubun sözcülerinden Dr. Gülsim Dolgun, çağrılarına yönelik bir de anket çalışması yapacaklarını bildirdi. Çalışmanın İzmir Büyükşehir Belediyesi Kadın Festivali’ndeki İzmir Barosu Standı’nda, yarın 10.0018.00 saatleri arasında gerçekleştirileceği vurgulandı. Süper Loto’da 6 milyon devretti Haber Merkezi Süper Loto oyununun bu haftaki çekilişinde kazandıran numaralar 17, 20, 28, 34, 38 ve 40 olarak belirlendi. Çekilişte 6 bilen çıkmayınca, 6 milyon 535 bin 656 lira 74 kuruş haftaya devretti. 5 bilenler 4 bin 221 lira 30’ar kuruş, 4 bilenler 85 lira 50’şer kuruş, 3 bilenler ise 7 lira 20’şer kuruş kazandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle