24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 ŞUBAT 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA 15 ‘İnsanlık Anıtı’nın yıkımı konusunda ‘Bizde yetki yok” diyen Günay, ‘Telif Hakları Yasası’nı göz ardı ediyor Telif Yasası ‘Eser yıkılamaz’ Bakan Günay si, sanatla siyaset ilişkisinin son derece kötü bir örneğidir” dedi. Sağlar, Bakan Günay’ın iyi niyetli çabaları nedeniye “talihsiz bir duruma düştüğünün” de altını çizdi ve şunları söyledi: “Günay’ın sanat eserini koruma çabasına, Başbakan tarafından aşağılanarak, hatta sanat eseri de aşağılanarak yanıt aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın elbette anıtın yıkımını engelleme konusunda yetkileri var. Ancak Günay sıkıntıda. Bu sıkıntıyı savmaya çalışıyor. Eğer bu işi daha büyütmek istiyorsanız, UNESCO’ya gideceksiniz. UNESCO’nun Türkiye’de de temsilcileri vardır. Onlar da ‘anıt yıkılamaz’ kararı verebilir.” GÖRÜŞ AHMET TAN Hüsnü Abi’ye Mektup Ülkemizde siyasetin tek eksiği keşke parti içi demokrasi olsaydı. Her ilçeye bir önseçim sandığı konulunca işi bitirirdik. Bugün siyasetin tek ve gerçek meselesi akıllı, sakin ve güler yüzü bir söylemin, siyasetin söylemine egemen olmasıdır. Bunun da en kestirme yolu öfke söylemine karşı mizahla, nükteyle direnmektir. Özetle, öfkeyi, hiddeti, celallenmeyi sokarak siyaseti kirleten Başbakan’ın her fırsatta fiyakasını bozmaktır. Fiyaka bozmanın en etkili silahı mizahtır. Örneğin… AKP’de “kadrolu makyajcı” istihdam edildiğini açıklayan AKP’li Hüseyin Çelik’e CHP Sözcüsü Bihlun Tamaylıgil’in “Şimdi halkın karşısına nasıl bu kadar değişik yüzle çıktığınız anlaşıldı!” demesi, yeterince fiyaka bozucuydu. Ama mizaha değil celallenmeye paye vermeye alışmış medyada pek yer tutmadı. Belki de asıl fiyakası bozulacak olan, hak ve adalet duygusunu kaybeden Başbakan olduğu için… Şimdi belki de en etkili muhalefet, celallenmeyi, efelenmeyi siyasetine zırh yapan Başbakan’la dalga geçmekten geçiyor. Bunu Liberal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Cem Toker hüsnüniyetle, Hüsnü Mübarak’e bir mektup yazarak denedi. “Sen ne biçim diktatörsün be Hüsnü Abi?” diye başladığı mektup şöyle: Hüsnü abi, Hayretler içindeyim!.. Seninki nasıl bir diktatörlük be abi? Ne demek muhalefet? Ne demek gösteri? Ne demek koskoca Mısır Devlet Başkanı’nın maketlerinin yakılması? Bu ne edepsizlik? Bu ne çirkinlik? Gösteriler başlar başlamaz, gelişigüzel 1015 göstericiyi “provokatör” ilan edip kemiklerini kırdırtacaktın. Dayayacaktın biber gazını, bak bakalım gösterici mi kalıyor sokaklarda. Bu duruma nasıl düştün sen abi? Bunca yıldır iktidardasın. Kusura bakma ama uyumuşsun sen. Haddime düşmez ama, telefon dinleme, teknik takip, kaset yayma, medyaya gözdağı, yargıya gözdağı, köşe yazarlarına, işadamlarına üstü kapalı tehditler, vergi denetlemeleri gibi kavramları hiç duymadın mı sen abi? Dünya sıralamasında 88. sırada bulunan, ama bölgenin en demokratik ülkesi Türkiye’de bir siyasetçi olarak ben mi öğreteceğim sana bunları diktatör Hüsnü Abi? Galiba senin en büyük hatan, her gün sabahtan akşama kadar “demokrasi, cumhur, milli irade” diyerek nutuklar atmaman. Öyle bir konuşacaktın ki, değil Mısır halkı, bütün dünya seni demokrat bir lider zannedecekti. Biraz nohut, makarna dağıtsan millet öyle sokağa dökülmezdi. Oralar sıcak ama sözümü dinle sen, kömür de dağıt. Garanti ederim, biraz da garip gureba edebiyatı yaptın mı cahil cühelanın da desteğini sağlarsın. Telefonları da dinletmedin sanırım. Yoksa haberin olurdu bu gösteriler planlanırken. “Milli güvenlik için” deyip ortam dinleme araçları alıp kullansaydın ya canım abicim. Diktatörler çevrelerine biraz korku salmalı Hüsnü Abi. Seni desteklemeyip sessiz kalanlar olursa “Bitaraf olan bertaraf olur” diyeceksin, bak nasıl hizaya geliyorlar. Söz dinlememekte ısrar eden gafillere de “Sizi de zamanı gelince halledeceğiz” dedin mi iş bitti abi. Sana ters gelen gazeteciler filan varsa orada, medya patronlarına söyle, koysunlar kapının önüne. Sözünü dinlemeyen varsa Maliye’ye söyle, hemen bir vergi incelemesi başlatsın. Hüsnü abi, senin galiba Washington’da adamın da yok. “Aman Hüsnü Abi’yi delikten aşağı süpürmeyin, kullanın” diyecek bir adam bulundur Washington’da mutlaka. Millet senden serbest ve adil seçim istiyor değil mi? “Tamam” de abi. Bırak partiler seçime girsin. (…) Oylar sayılırken cereyanlar kesilsin. Tek tek sandık sonuçlarını filan da yayımlatma. Neyse artık olan oldu. (…) Sana çocukken kimse söylemedi mi Hüsnü Abi? “Başkan sensin, istediğini asarsın, istediğini kesersin.” Şimdi ayıkla pirincin taşını bakalım. Mizah, hele de kara mizah adı ak, önü arkası karanlık bu partinin defterini dürecek en etkili silah olacaktır. Mizahtan güçlü silah yoktur. SELDA GÜNEYSU ANKARA Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın yıkım kararına ilişkin söylediği “Bizim özel yetkimiz yok” sözleri, 5846 sayılı “Fikir ve Sanat Eserleri Yasası”na ters düşüyor. İlgili yasanın 17. maddesi, “Eser sahibinin haklarına zarar verilemez, eser bozulamaz” diyor. Bakan Günay, önceki gün akşam Resim Heykel Müzesi’ndeki Azerbaycanlı Ressamlar Sergisi’nin açılışında, Başbakan Erdoğan’ın “ucube” dediği “İnsanlık Anıtı”nın yıkım kararı için “Bu konuda, bütün bu tartışmalar başlamadan önce ben işaret etmeye çalışmıştım. Ama biraz speküle edildi konu. Koruma kurullarının almış olduğu kararlar vardı ve koruma kurullarının kararları çerçevesinde, bundan sonra iş yürüyecek. Şu anda belediyenin aldığı karar yine koruma kurullarına proje olarak götürülecek. Kurulun uygun görmesi halinde, uygun gördüğü yöntemle davranacak. Bizim veya belediyenin bu alanda özel bir yetkisi yok” demişti. Telif Hakları Yasası’nın 17. maddesinin 2. fıkrasında, “Aslın mali Bakanlıktan AA’ya uyarı Günay’ın yıkım kararına ilişkin açıklamaları Anadolu Ajansı (AA) tarafından, “Dünya Koruma Kurulu’nun uygun görmesi halinde, onun uygun gördüğü yönteme göre davranılacak. Bizim de belediyenin de bu alanda özel bir yetkisi yok” şeklinde duyurulmuştu. Bunun üzerine bakanlık AA’yı uyardı. Günay’ın ifadeleri arasında, “Dünya Koruma Kurulu”nun yer almadığı belirtildi. Fikri Sağlar ki, eser sahibi ile yapmış olduğu sözleşme şartlarına göre eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri bozamaz ve yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez” hükmü yer alıyor. Bu madde uyarınca, anıtın yıkımı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca engellenebilir. Eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar da anıtın yıkımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın devreye girmesi gerektiği görüşün de. Sağlar, koruma kurullarının heykelin yapımı öncesinde ve sonrasında farklı kararlara imza attığını belirterek “Sanatçının ortaya koyduğu bir eserinin, bugün ‘ucubedir’ diyerek yıkılmak istenme Tuz da Dayanamadı! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Abdullah Gül, Çankaya’ya çıktığında, hakkındaki, “belgede sahtecilik”le bağlantılı olarak açılmış ünlü “Kayıp Trilyon Davası” sürüyordu. Ayrıca Gül’ün daha önce de bir davadan hükme bağlanmış (sabıka) durumu da olmuştu. Devlet Bakanı’yken, “kişisel” harcamalarını “devlet”e ödetmekten “mahkum” olmuş, cezasını faiziyle ödemişti. Dava konularının akçe ile ilgili olması da dikkat çekiciydi, kısacası örnek bir yurttaş olmaktan oldukça uzak bir tutum ve durum. Buna karşın Gül, hiçbir “çekince” duymadan görevi kabullenip Çankaya’ya çıkmıştı. Üstüne üstlük bu “tür” olumsuzluklarının yanı sıra, Çankaya’yı, daha doğrusu “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni yaratan Atatürk’e “karşı” bir duruş da sergiliyordu. Türkiye’ye en “ağır tahribatı laiklik ilkesi”nin yaptığını söyleyen; Anayasamızın cumhuriyeti, laikliği tanımlayan, koruyan “ilk üç maddesinin çok ilkel” olduğunu bildiren; “Cumhuriyet döneminin sonunun geldiğini” açıkça ilan eden biriydi A. Gül. Ama yine de “Laik TC Devleti”nin ve Ankara’nın tepesinde, Çankaya’da oturuyordu. Çankaya’nın bu durumunu; Türkiye Gençlik Birliği’nin (TGB) kimi yöneticilerinden, kimi öğrenci konseyi başkanlarından oluşan bir grup öğrenciyi, Gül’ün kabul etmemesinin üzüntüsünü içimden çıkarıp atamadığım için anımsattım. Çünkü; Gül’ün sözünü ettiğim durumlarıyla, gençleri kabul etmemesinin “nedeni” arasında bir bağlantı vardı sizlerin de gördüğü gibi. Bu grup; Gül’ün seçtiği bir eli yağda bir eli balda on bir “Öğrenci Konseyi” başkanıyla yapılacak söyleşide; türlü sıkıntıları olan yüz binlerce öğrencinin sorunlarının dile getirilemeyeceğini, dolayısiyle kendilerinin de bir kez dinlenmesini istiyordu. Ayrıca bu gençlerin, Çankaya’da Cumhurbaşkanı’nca kabullerini engelleyecek bir durumları, görüşleri de yoktu. Örneğin, poliste bir kayıtları bulunmuyordu; “sabıkalı” değildiler; hiç “mahkum” olmamışlardı. “TGB” Başkanı İlker Yücel’in dediği gibi “temiz”diler. Yine örneğin, “1923 Devrimi”nin ilkelerine, “laik rejim”e karşı değildiler; tam aksine Atatürk’e, devrimine, laik çağdaş “Cumhuriyet”e, ülkenin bölünmez bütünlüğüne bağlılıklarını haykırıyorlardı her yerde. Dolayısiyle bu konuda da, “Atatürk’ün Çankayası”nda Cumhurbaşkanı’nca kabullerini engelleyecek bir tutumları yoktu. Ne var ki onların bu durumu, günümüz Çankaya’sı “sakini”nin bu konulardaki görüşüne, yaklaşımına “taban tabana zıt”tı. Dolayısiyle kabul edilselerdi, öğrencilerden biri şöyle bir soru sorabilirdi Gül’e: Sincan Mahkemesi’nin sizin de yargılanabileceğinizi bildiren kararını, “Cumhurbaşkanı makamının zedelenmesinden korkarım!” diye yorumladınız; görevi kabul ederken bu “korku”yu duyumsamadınız mı? Aklanmadan cumhurbaşkanı olmakta hiçbir sakınca görmediniz mi? Ardından bir başka genç: “Laiklik ilkesine, laik sistem”e tümden karşı olduğunu açıkça ilan eden biri olarak; gerek milletvekili gerek cumhurbaşkanı olduğunuzda, “laik Cumhuriyet ilkeleri”ne “Atatürk ilke ve inkılapları”na bağlı kalacağınıza, milletin, tarihin huzurunda “namus ve şerefiniz” üzerine “ant” içtiniz; peki nasıl oluyor bu, diye sorsaydı, Gül ne yanıt verirdi dersiniz? “Ah bu çocuklar, bir türlü takıyyeyi öğrenemediler...” diye hayıflanarak içinden geçirse de, ne denli bir sıkıntı içinde kalacağını, dahası, ülkede böyle bir tartışmanın da başlamasının korkusunu yaşayacağını kestirmek pek de güç olmasa gerek. Ne ki bu öğrenci gençlere karşı, bu “utançlı” tutum Çankaya’yla noktalanmaz. Bilindiği gibi Başbakan’ın Erzurum’da, üniversite öğrencileriyle yapacağı toplantıya çağrılmadıkları gibi, Erzurum’a da sokulmadılar. “TGB” ve Öğrenci Kolektifleri üyeleri bu gençlerin, İstanbul’dan yola çıkan otobüslerinin her iki saatte bir “polis”çe durdurulup, saatlerce sürdürülen kimlik kontrollerini Ulusal Kanal’da izlerken, “işkenceye” varan dayanılmaz kertedeki “baskı” karşısında üzüntüden öte, derin bir “utanç” içinde kaldım. Otobüsler hem bir ilçeye girerken hem de çıkarken durduruluyordu; “hayvan hırsızları”nı ya da “bomba” aramak için... “14” saatlik yolu, “9” kez arabaları durdurulan gençler, “30” saatte aldılar... Açıkça görülüyor ki, AKP iktidarı, ülkede tuzu bile kokuttu. Yaratılan bu “koku”da, bu çürümüşlükte “soluksuz” kalmaları için, başta eylemsel direniş olmak üzere bütün yasal haklarımızı kullanmalıyız. Katılır mısınız? HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI BULMACA [email protected] SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Çalma, hırsızlık etme” anlamında argo sözcük. 2/ Tanrıtanımaz... Eksiklik, noksanlık. 3/ Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tanrı içkisi... Beygir. 4/ Açlığını gidermiş olan... Yeniçeri kışlası. 5/ Erkek hizmetçi... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 6/ Gözkapaklarına sürülen boya... Motorda ateşleme, püskürtme ve supap açılmalarının erken olması. 7/ Adları sıfat yapan bir yapım eki... İki nicelik arasındaki bağıntı. 8/ İran’da bir liman kenti... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Kredi kartıyla yapılan alışverişlerde, kullanıcıya verilen fiş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ “Terlikçiçeği” 1 de denilen bir süs bitkisi. 2/ Yunan 2 mitolojisinde tut 3 ku tanrıçası... Bir 4 şeyden kalan kötü iz. 3/ Kimi çiçek 5 lerin içinde bulu 6 nan, arıların bal 7 yapmak için emdikleri tatlı sıvı... 8 Satrançta bir taş. 9 4/ Jokeylerin giy1 2 3 4 5 6 7 8 9 diği kenarsız başlık... Serbest meslek adamlarını 1 İ M T İ Z A Ç R içinde toplayan resmi bir 2 N E MA R A B A lik. 5/ Bir ilimiz... Renk 3 S K A V A L A K renk parlak tüyleri olan, 4 İ R O N İ A K I iri gövdeli bir papağan. 6/ 5 C EM Y A K I M Taşıtların ön bölümünde 6A T B E L K bulunan ve uzağı aydın7M İ R A E R U H latan lamba... Ödemelerin bir bölümünün süresinden 8 M A N İ V E L A T U Z önce yapılması. 7/ Lityum 9 S E L İ S elementinin simgesi... Cezayir’de bir liman kenti. 8/ Yünlü ya da pamuklu bir dokuma... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 9/ İspanya’da Bask bölgesinin bağımsızlığı için savaşım veren gizli örgüt... İç çamaşırı ya da mayo olarak kullanılan külot. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle