23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 7 Levent Göktaş: Bürodaki avukattan çay istediler, DVD’yi masaya koydular. Arama yaparken oluşan parmak izlerini de temizlemişler Çay bahanesiyle delil yerleştirdiler HATİCE TUNCER DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Bir Dava 52 Yıl Sürerse!.. İstanbul Barosu’nun en kıdemli üyesi olan avukat Salih Nuri Tüzel, meslekteki 63 yıllık deneyimine dayanarak, Adalet Bakanlığı’nın 9 bölgede (İzmir, Bursa, İstanbul, Adana, Konya, Ankara, Samsun, Erzurum ve Diyarbakır) oluşturduğu istinaf mahkemelerinin, sanıldığının aksine yargıyı hızlandırmayacağını söylüyor. 63 yıllık avukatlık deneyimi içindeki sayısız örneklerden birisi olarak da, aynı büroda uzun yıllar birlikte çalıştığı arkadaşı rahmetli Ercüment Berker’in Alanya’daki bir Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen bir davanın 52 yıl sürdüğünü de örnek olarak gösteriyor! Hemen herkesin kullandığı o “Geciken adalet adalet değildir” özdeyişini, mahkeme salonlarında yargıç kürsülerinin arkasındaki duvarda da yazılı olan “Adalet mülkün temelidir” sözlerinin yanına asarak, sorunu çözemediğimiz ortada. İkinci Ergenekon davasında savunmasını sürdüren Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli Albay Levent Göktaş, bürosundaki aramada CMK maddelerine uyulmadığını, Avukatlık Kanunu’nun ihlal edildiğini söyledi. Ankara’daki bürosunda arama görüntülerini duruşmada izleten Levent Göktaş, suçlanmasına neden olan 51 Göktaş, polisin avukat No’lu DVD’yi 10 kişinin parmak izi Özge Evci’nin bırakacak şekilde tuttuğuna işaret odasındaki Halk ederek “51 No’lu DVD üzerinde Bankası’na ait 20 icra yapılan incelemede hiçbir dosyasının arasına parmak izi çıkmadı. Üstelik Adli da 53 numarası Emanet’e getirildiğinde kırık verilen mikro kaset çıktı. Bu, parmak izlerini, suç konulduğunu iddia yaratmak kastıyla DVD’yi ederek şunları büroma koyan kişilerin anlattı: “51 No’lu temizlediğine delalet etmektedir” DVD’yi ve 53 No’lu dedi. Levent Göktaş, iddianamede mikro CD’yi “5 bin 763 üst düzey bürokrat, koyduğunu yargı mensupları ile diğer kamu düşündüğüm kırmızı görevlilerinin dini inançları, siyasal kazaklı başkomiser cep düşünceleri, yaşam tarzları ile ilgili telefonundan biriyle bilgileri kaydedip sakladığı, bazı yargı görüşüyor ‘CD, DVD, mensuplarının kişisel yaşamları ile ilgili var abi, var çok var’ elde ettiği görüntüleri kaydedip sakladığı” diye bilgi suçlamasına dayanak olan “51” rakamı ile veriyor.” numaralandırılan DVD’nin polis tarafından nasıl bulunduğuna ilişkin açıklamalarda bulundu. ‘Mikro kaset koydular’ ODA TV: POSTAYLA GELD CD’ler emniyetteydi nasıl sızdı? postanın kim tarafından gönderildiği isim isim yazıyor” denildi. Açıklamada, emniyet görevlileri tarafından el konulan malzemenin arasında bulunan söz konusu CD’lerin emniyet ve adli makamlarda olduğu anımsatılarak “sızdırma” eleştirisi yapıldı. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Şimdi soruyoruz: Ofisimizden alınan o yazı ve CD’ler, o yayın organlarının eline nasıl geçmiştir?Aradan bir hafta geçince her siyasal davada olduğu gibi kendine ‘gazeteci’ diyen iftiracıların kara propagandası her yere yayıldı. Odatv, kendisine yöneltilen asılsız ve yasadışı saldırılara karşı vakit geçirmeden hukuki yollara başvuracaktır.” yi de ne yapmalıyız? Tüzel, bu sorunun yanıtını Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e 19 Ocak 2011’de gönderdiği bir mektupla iletmiş. Bir ayı geçmesine karşın yanıt verilmeyen ve “Ana mesleğiniz avukatlık olduğu için halden anlayacağınız şüphesizdir” diye başlayan o ileti, “Yerleşmiş uygulamada ilk derece mahkemelerindeki davaların sonuçlanıp sonuçlanmaması hâkimlerin hayatını ilgilendirmemektedir. Her ay masası üzerine mübaşir tarafından maaş zarfının bırakılması devam ettiği sürece davaların sonuçlanmasında bir sürat beklenemez” diye sürüyor ve “Ne yapılabilir?” sorusunun cevabı ise şöyle veriliyor: “Nihai karara bağlanan her dosya için hâkimlerin bankalarda açılmış bulunan maaş hesaplarına belirli bir rakam yatırılır. Bu kararın Yargıtayca onanması halinde yine belirlenmiş olan bir rakam daha hesaba ilave edilir. Karar Yargıtayca bozulursa hesabından belirli bir para belirli bir rakam düşülür.” Tüzel, espirisi bol olan bir dostumdur. Bakan Ergin’e gönderdiği mektupta da o alışkanlığını bırakmayarak meslek yaşamından bir de örnek vermiş: “Bir süre evvel İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri’ndeki bir davamızda Reis Bey duruşmayı ertelerken altı ay sonraki bir günü belirleyeyerek usulen taraf vekillerine de, ‘Müsait misiniz?’ diye sormuştu. ‘Sağ olursak geliriz’ cevabını vermem üzerine, Sayın Başkan, ‘İğneli konuştunuz. İş hacmimizi biliyorsunuz. İmkânlarımız bu kadar’ dedi. Ben de gerek davanın asilleri, gerekse onların haklarını takip eden avukatların yaşamı, davaların sonuçları ile ilişkili. Sizler de aynı oranda dava sonuçları ile ilişkilendirilmiş olsaydınız farklı sonuçlar çıkabilirdi, dedim. Ve yukarıda arz ettiğim ödeme usulünü söyledim. Mahkeme Başkanı tebessüm ederek iki üye hâkime döndü ve ‘öyle bir uygulamada bütün davalar üç ayda bitebilir’ dedi.” Avukat Tüzel’e göre, üst mahkeme olan Yargıtay’da yığılan bir buçuk milyonu aşmış dava dosyalarının sonuçlanması için, bugün insan sayısı 71 milyonu aşan ülkemizin üç bölgeye ayrılarak bağlı olan illerdeki üst mahkeme sorunu için Ankara, Erzurum ve İstanbul’da birer Yargıtay kurulması zorunludur. Üç Yargıtay’ın içtihatlarındaki farklılık olaylarında bunların daire başkanlarından oluşacak büyük kurulun karar birliğini sağlaması mümkündür. Mesleğinin en kıdemli savunmanının görüşleri böyle. O görüşleri, tartışmaya açılabilmesi için bugünkü Düz Yazı’ya aldım. İstanbul Haber Servisi Odatv internet sitesi, AKP’li dönemin bakanları Ali Coşkun, Cemil Çiçek ve Abdülkadir Aksu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Necati Çetinkaya’nın bir yemekteki gizli çekimlerinin, “posta yoluyla geldiğini, mağdurlarının haberi olmadığı için yayımlanmadığını” açıkladı. Odatv’den yapılan açıklamada, gizli çekimlerin yer aldığı CD’lerin aylar önce 1520 sayfalık bir yazıyla birlikte posta yoluyla kendilerine geldiği belirtilerek, “Biz gizli yollarla, mağdurlarının haberi olmadan çekilen görüntüleri yayımlamıyoruz, yayımlamayacağız. O yazının içersinde AKP’li yöneticilere ait videoyu kimin çektiği, kimin çektirdiği ve bu Zir ve Gölbaşı’yla ilgili iki video daha ortaya çıktı DVD’deki parmak izlerini silmişler Levent Göktaş, Ankara’daki avukatlık bürosunda 7 Ocak 2009 tarihinde polis tarafından savcı Şemsettin Özcan nezaretinde yapılan aramada polisin 51 No’lu DVD’yi, avukat Özge Evci’nin masasının üzerindeki mahkeme dosyasına koyduğu iddiasını arama görüntülerini salondaki perdeye yansıtarak yineledi. Polislerin, bürosunda çalışan genç avukat Özge Evci’nin odasına hiç kimse yokken girdiklerini anlatan Göktaş şunları söyledi: “17.53’te videoyu çeken ve kırmızı kazaklı başkomiserden başka kimse yok. Başkomiser Mehmet Yayla ve Serkan Şimşek kendi başlarına odaya girmişler çekim yapıyorlar. Başkomiserin hedefi olan mahkeme dosyasına doğru nasıl gittiğini görüyoruz. Kapıyı kapatıyor, arkasını dönüyor, DVD’yi alıyor. Şu an DVD masanın üstünde. Bir polis üzerini bir kâğıt ile kapatınca hemen açıyor, kameraya görünmesini istiyor.” ‘Bu aydınlatma mühimmatı’ ‘Olsun sen bomba diye yaz’ İstanbul Haber Servisi “Askerhaber.com” adlı internet sitesi Ankara Zir Vadisi ve Gölbaşı’nda yapılan kazılarda mühimmatın polisler tarafından konulduğuna ilişkin konuşmaların yer aldığı 2 ayrı video yayımladı. Askerhaber.com internet sitesinde yayımlanan videolardan ilki Ankara Saklıbahçe’de 10 Ocak 2009 günü yapılan kazı çalışmalarından. Burada yapılan mühimmat aramaları sırasında kendi aralarında konuşan polislerden biri o tarihten birkaç gün önce yapılan Gölbaşı kazılarının durumunu soruyor. Turgut adlı polis ise soruyu soran meslektaşına “Toplam şu kadardı. Şu kadar malzeme gömün dedi. Şu kadar toprak var” diye yanıt vererek mühimmatı nasıl gömdüklerini anlatıyor. Diyaloglar şöyle: Polis X: Öbür taraftan (Gölbaşı) bilgi var mı? Polis Turgut: Yok Polis Turgut: Bu kadar derinlikte çıktı (Kazı sırasındaki derinliği gösteriyor) Polis X: Ha şu kadar işte. Polis Turgut: Tabii tabii o kadar valla Polis X: 15 20 santim. Polis Turgut: He. Toplam şu kadardı. Şu kadar malzeme gömün dedi. Şu kadar toprak var. Kazmanın ucu (kadar) bir şey. İnternet sitesinin yayımladığı ikinci videoda ise Yarbay Mustafa Dönmez’in Zir Vadisi ile ilgili yargılandığı davada ele geçirildiği ileri sürülen mühimmatın kayıt altına alınması sırasında çekilen görüntüler yer alıyor. Burada da Gölbaşı’ndaki kazı sırasında ismi geçen Turgut isimli polis ile arkadaşlarının mühimmat tespiti yaparken konuşmaları yer alıyor. Emniyet Müdürlüğü’nde polisler arasında geçen diyalogda ise şu ifadeler yer alıyor: Polis Turgut: Bubi tuzaklı bomba Polis Turgut: Bubi tuzaklı bomba. Öyle diyelim. Polis X: Aydınlatma mühimmatı bildiğim kadarıyla. Polis Turgut: Olsun sen yine de bubi tuzaklı bomba yaz. Emanete geldiğinde kırıktı Bürosunda kendi odasının ve avukat Dilek Rençber’in odasına bir şey yerleştirmenin zor olduğuna dikkat çekerek “Ama Özge Evci’nin odası hemen kapıdan girer girmez karşıda. Polisler ‘Bize çay getirir misin abla’ diye çay istemişler. Özge Evci de iyi bir kız, çay getirmeye gittiğinde DVD’yi masasının üzerindeki mahkeme dosyasına koymuşlar. Mahkeme dosyasını açar açmaz hemen buluyor. Bir insan ancak bilirse bu kadar bulur. Başkomiser ‘Levent Göktaş’ı çağırın’ diyor. Müjdeyi veriyor” diyerek anlatımlarını sürdürdü. Görüntülerden polislerin 51 No’lu DVD’yi elden ele geçirirken 7 kişinin parmak ve avuç içi izi bıraktığını, daha sonra elde elen 10 kişinin dokunmuş olabileceğini ifade eden Göktaş “Ama mahkemenin emniyete yaptırdığı incelemede hiçbir parmak izi çıkmadı, üstelik 51 No’lu DVD Adli Emanet’e getirildiğinde kırık çıktı. Herhangi bir şey üzerindeki parmak izinin silinmiş olmasının anlamı nedir, mahkemenin takdirine bırakıyorum. Parmak izlerini, suç yaratmak kastıyla DVD’yi büroma koyan kişilerin temizlediğine delalet etmektedir” dedi. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@ekolay.net TRT’ye özel muamele 12 Ocak 2009 tarihinde Ankara Zir Vadisi’nde yapılan aramaya ilişkin yayımlanan bir başka videoda ise polisler ile TRT muhabiri arasında geçiyor. Bünyamin adlı polis memuru, TRT ekibine seslenerek “Canlı verin” diyor. Bunun üzerine TRT görevlisinden, “Canlı verebilmemiz için telefonumu özel açabilmem gerekiyor. Siz açabiliyorsanız açın” cevabını alıyor. Polis ile TRT muhabiri arasında geçen diyaloğ şöyle: Polis: “Turkcell’iniz yok mu?” TRT: “ kisi de Turkcell ama çekmiyor” Polis: “Şu yukarıdan verseniz çeker. Sizi o yüzden çağırdık. Şu yukarıdan çekiyor. Sizin ayrıcalığınız olsun diye çağırdık. Sizi onun için çağırdık.” Kameraman: “Bilmiyorum ama…” TRT’den Yaşar: “Telefonla bağlantı kuramadı da o yüzden arkadaşım... Biz o zaman şu canlı yayın aracının orasından alıyoruz.” Polis: “Tamam oldu tamam.” Jandarmanın bahçesinde toplu mezar arandı Bitlis’in Mutki İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde toplu mezar olduğu iddiası üzerine Mutki Cumhuriyet Savcısı Çetin Küçet tarafından kazı başlatıldı. Gazetecilerin çekim yapmasına izin verilmeyen alanda adli tıp uzmanlarının ve ellerinde kazma kürek bulunan işçilerin Jandarma Komutanlığı bahçesine girdikleri gözlendi. İlçede daha önce yapılan iki kazıda 18 kişiye ait kemikler bulunmuştu. ‘Eşimi de fişlemişim’ Ergenekon operasyonlarında alınan herkesin evinin aranmasına karşın kendi evinin aranmadığına dikkat çeken Göktaş “Eşimin hâkim olması nedeniyle mi evim aranmadı? Bu operasyonda Kanadoğlu’nun, Cihaner’in dahi evinin arandığı düşünüldüğünde evimin aranmama gerekçesi, polisin büroya DVD’yi koyarak amacını ulaşacağını önceden bilmesinden kaynaklanmaktadır.” Göktaş, DVD’de “Hâkim ve savcılara ilişkin bilgi fişlemeleri” olduğunu, bu fişler arasında eşi Yargıtay Tetkik Hâkimi Nesrin Göktaş’ın adının da bulunduğunu vurgulayarak “Yani ben eşimi de fişlemişim. Benim eşim olduğunu bilmeden eşimi fişleyenlerin, hem bu doküman hem de bu DVD’nin esas hazırlayıcıları olduğu kaçınılmaz gerçektir” dedi. Göktaş, yargı mensuplarının fişlenmesini “hainlik” olarak niteledi. Polisin bilirkişi raporuna göre “Alparslan ArslanCezaevi yakma” adlı dokümanın 18 Mart 2008’de oluşturulduğunu, Arslan’ın yatak yakma eylemini 19 Eylül 2008 tarihinde yaptığını anımsatarak, “DVD’nin gerçek sahibi 6 ay evvelden bu olayın olacağını bilip DVD’ye kaydetmiştir” dedi. ‘Ersöz’e suikast’ davası başladı İstanbul Haber Servisi İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’e tedavi gördüğü İÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Servisi’nde suikast girişiminde bulunduğu iddia edilen Erhan Keskin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargıç karşısına çıktı. Ergenekon üyesi olduğu iddia edilen ve 42 yıla kadar hapsi istenen Keskin, Ersöz’ü basından tanıdığını söyledi. Kardiyolojiye hasta getireceğini öğrendiği Astsubay Sedat Dinçer’den yaklaşık 150 bin TL tutarındaki alacağını tahsil etmek için hastanede beklemeye başladığını belirten Keskin, o bölümde 1015 gün kaldığını söyledi. Güvenlik görevlilerinin kendisine yaklaşmaması için kaçarken havaya ateş ettiğini anlatan Keskin, alacağını ödemediği için savcılıkta Dinçer’in aleyhine ifade verdiğini belirtti. Ersöz’ün avukatı, Keskin’in terör faaliyetiyle ilgisinin olmadığını ifade ederek görevsizlik verilmesini istedi. Mahkeme Keskin’in tahliye talebini reddetti. Osman Paksüt’ü takip davası ALİCAN ULUDAĞ ‘İhbarı polis yaptı’ kara Tenis Kulubü önünde yasadışı takip ettikleri iddiasıyla 3 polisin yargılanmasına devam edildi. Duruşmada Paksüt’ün avukatı Bülent Acar, soruşturmanın genişletilmesi için mahkemeye dilekçe verdi. Dilekçesinde, Kubilay Akgün isimli kişinin olay tarihinde sanıklardan Emniyet Amiri Gökhan Ayhan ile iki kez görüştüğünün tespit edildiğini kaydeden Acar, bu kişiye ait telefonun olaydan üç ay önce ve sonrasına ait kayıtlarının tespit edilmesini talep etti. Acar, dilekçesinde Bülent Köksal isimli kişinin tespiti ile tanık olarak ifadesine başvurulmasını da istedi. Hâkim Mahmut Kaya’nın, Köksal’ın kim olduğunu sorması üzerine Acar, “İstanbul’daki dinlemeyi ihbar ettiği iddia edilen kişi” karşılığını verdi. Levent Göktaş ANKARA Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün polisler tarafından takip edildiği iddiasıyla ilgili görülen davada ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şubesi’nde yapılan aramayı başlatan ihbarı, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Bülent Köksal’ın yaptığı öne sürüldü. Bu iddiayı ortaya atan Paksüt’ün avukatı Bülent Acar, dava kapsamında Köksal’ın dinlenmesini istedi, ancak mahkeme bu talebi reddetti. Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Osman Paksüt ve eşi Ferda Paksüt’ü, 13 Mayıs 2008 tarihinde An C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle