18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bir ‘Tahrir’ Ödevi... Bozkurt GÜVENÇ ürkçe öğretmenlerimiz önemli günlerde, benim kuşağıma bir iki sayfalık “tahrir” (yazma, kompozisyon) ödevleri verirler, okurlar ve düzeltirlerdi. Şimdilerde, sınava hazırlayan dershane öğretiminden tahrir yazmaya pek vakit kalmadı sanıyorum. “Tahrir”deki gösteriler başladığından bu yana, kendime sorup duruyordum, meydanda büyüyen topluluk ne yazıyor? Bir TV kanalında “tahrir”in Arapçada “hürriyet” anlamına geldiğini öğrenince merakım büsbütün arttı. Kendime bir tahrir (yazma) ödevi verdim. Ödevimi geciktirmeden okuyuculara sunuyorum. Önce “tahrir” (yazma) ile “hürriyet” ilişkisini araştırdım, Devellioğlu’nun OsmanlıcaTürkçe Sözlüğü’nde. Meğer Türkçemizin “tahrir” sözcüğü, Osmanlıca “hür / azâd etme” (özgürlük) anlamına da geliyormuş. Haberdeki hürriyet anlamının “mecaz” olmadığını kavradım. Sözlük anlamıyla “Hizbül tahrir” Hürriyet Partisi olmalı. Tahrir Meydanı’ndaki göstericiler Başkan Mübarek’ten “hürriyet” istiyorlar. “Mübarek” adının tebrik edilen kişi olduğunu sanıyordum, çok fazla yanılmamışım. Bereket kökünden gelen “Mübarek” adının gerçekten hayırlı, uğurlu, mutlu, kutlu ve tebrike değer ONUNCU KÖY Devrimi ile devrim karşıtları; Türkiye’deki gelişmeleri dikkatle izleyen ABD ile İsrail kalıyor. Bu satırları yazarken ekranda mübarek (inançlı) göstericilerin çadırlarını söküp toplayarak Tahrir Meydanı’nı boşalttığını izliyorum. Bir dönem sona ererken demokrasi tarihinde bir yenisi başlıyor. Bu dönemde Mısır’ın kaderini, geleceğini dış güçlerin değil, Mısır halkının belirleyeceği söylemi oldukça yaygın. Ne zaman, nasıl? Gerçekleşir mi bilemiyorum. Bilenlerin de bilgisinden emin değilim. Ekranda küresel güçlerin ortak önerilerini dinliyoruz: “Kurulu düzeni bozmayan, barış içinde dengeli geçiş” gibi... Kurulu düzene dokunmayan devrim, devrim olur mu? Soru, Aydınlanma filozofu Voltaire’in bir önerisini anımsatıyor: “Gemi batarken, cankurtaran sandalında şarkı söylemeyi ihmal etmeyin!” Ordu gözetiminde yapılacak erken seçimlerin sonuçları demokrasi için yeterli olacak mı? Seçimler, Tahrir taleplerini yerine getirebilecek mi? Küresel bir medya savaşımına giren “Tahrirci gençlere” hayırlı, uğurlu ve tebrike değer başarılar dileyelim. İslam cumhuriyetleri ile laik Türkiye dahil, küreselleşen dünyanın, Tahrir Meydanı’ndaki doğaçlama gösteriden alacağı bazı dersler bulunduğunu sanıyor; “Biz bu sorunları geçmişte bıraktık” demeden, okurlarımın bu “tahrir ödevi” üzerinde biraz durup düşüneceğini umuyorum. BEKİR COŞKUN Bir Yanıt ve Birkaç Soru SORULARI sormadan ters bir mantık izleyerek önce yanıtı verip soruları sonra soralım. Bu çağda çok kişinin genellikle yaptığı gibi. Yanıt, “Bu; özel girişimciliğin, özelleştirme politikalarının, küreselleştirmenin zaferidir” biçiminde olur mutlaka. Yıllardır böyle oluyor ve “görünürde haklı” olarak 2003’ten sonra da uzunca bir süre böyle olacaktır. lay şu: Yeni Rakı’nın başını çektiği TEKEL’in içki bölümü 2003 yılında 292 milyon dolara özelleştirilmiş, böylece Yeni Rakı’nın sahibi olan Mey İçki ise 2006’da, yani üç yıl sonra, 810 milyon dolara Texas Pasific Group adlı bir Amerikan yatırım fonuna geçmişti. Şimdi de 2 milyar 100 milyon dolara Diageo’ya, yani J and B, Johnnie Walker, Smirnoff, Gordon’s gibi ünlü markaların sahibi olan İngiliz şirketine geçiyor. Öyle anlaşılıyor ki, 2010 yılı cirosu iki milyar doları aşan Mey’in yönetimi yerinde kalacak ve Diageo’nun kazancına daha da ek katkı getirecek. Son yıllarda yapılan yatırımlar ve yenileştirmelerle rakı ve votka türlerinin öncüsü durumuna gelmiş bir Mey’i büyüten ve şimdiki satış değerine ulaştıran ekibin başındaki Galip Yorgancıoğlu dünyanın en büyük içki dağıtım ağlarının birinin çatısı altına girmekten gurur duyduğunu söylüyor. Kendi açısından haklı da. imdi gelelim sorulara. Bir, madem 2003’te 292 milyon dolara satılan TEKEL’in içki bölümündeki Yeni Rakı üç yıl içinde 810 milyon dolar edebilir duruma getirilebiliyormuş, acaba satılırken çok ucuza mı gitti? Yoksa, kuruluşun o sırada sorumluluğunu taşıyanlar “Biz de böyük değer artışını, hatta daha fazlasını sağlayabiliriz” dediler de ellerini tutan mı oldu? Acaba Reji döneminde Osmanlı borçlarının ödenmesi için çırpınan görevlilerin daha sonra TEKEL’i yaratıştaki ve 2003’teki duruma getirişteki payları incelenip onlara ve benzerlerine başarı yolları tıkandı da, kamuya büyük gelir sağlayan böyle bir kurumu elden çıkarmaya o nedenle mi karar verildi? İki, cumhuriyetin kuruluş yıllarında hiç yoktan bugünkü ulusal sanayiin başlangıçlarını yaratan kuşağın arkası niçin gelmedi? Bunca işletme fakültesi açan devlet veya vakıf üniversiteleri özel kesimde elde edilen başarıları ve büyüme yöntemlerini kamuda da sağlayacak nitelikte insan yetiştirip kamu işletmeciliği yoluyla büyümenin de ülke ekonomisine katkı getirebileceğini hiç düşünüp öğretmiyorlar mı? Üç, böyle soruları daha da çoğaltarak biraz da o yönde kafa yormak çok mu güçtür? T O anlamları var. Mübareke, beğenilen, kızılan, şaşılan kişiler ve karşılıklı tebrikler için kullanılırmış. Sözlükteki tebrik türevlerini izlediğimde karşıma bizim Ferruh’lar ve “Mübarek”ler çıktı. Bereket (bolluk) ile tebrik (kutlama) sözcükleri tam eşanlamlı olmasa bile aynı kökten geliyor. Tahrir Meydanı’nda toplanan gençler, yoksulluk ve yolsuzluktan yakınıyor; yakıp yıkmadan ve kan dökmeden Mübarek yönetiminden iş, bereket ve hürriyet istiyor; sezsizce ve inançla bekliyordu. Medyada sergilenen ve izlenen senaryo yeni ve medyatik bir devrimdi. İki hafta boyunca gitti geldi, salladı, sallandı, tükenir gibi oldu ama ayakta kaldı. Başkan Mübarek ve çevresini iktidardan indirdi. Ülke yönetimi, geçici olarak Silahlı Kuvvetler Şurası’na devredildi. Ortadoğu’daki hassas dengeleri koruyacağı umulan çözüm, Batı’da göze çarpan bir ferahlık yarattı. Mübarek’in yüzde 82 seçmen çoğunluğuna dayanan yönetimi 18 günlük bir meydan gösterisiyle, kabul edilir bir demokrasiye dönüşebilir mi? Gösterilerle uğraşan Türkiye’deki vesayet karşıtı demokratik açılımın Mısır’a örnek/model olamayacağı anlaşıldı. Geriye, içeride Silahlı Kuvvetler ile Müslüman Kardeşler; dışarda ise İran Kaddafi... “Hüsnü”den sonra yine karşılaştık… “Peki Kaddafi’den ne istiyorlar” dedim… “Bir milyon insan açken, kamu bankalarının parası ile oğluna bir gazete, bir televizyon, iki radyo satın aldı” dedi… “Oha…” “Biliyorsunuz güzel soru sormayan muhabirleri kovalardı… Foto muhabirinin 38’lik zum aletini aldığım gibi sokarım, dedi… Bunu duyan kameraman kaçtı… Zaten bir tek muhalif yazarı barındırmadı, ya köşelerini bırakıp kaçtılar, ya hapishanelere dolduruldular…” “Çüşşş…” “Kaddafi’nin iktidarının 40’ıncı yılı kutlamalarına (02.09.2009) Emine Erdoğan ile Münevver Arınç ve Bülent Arınç da özel bir uçakla gelerek katıldılar… Arınç orada gördüklerinden çok mutlu olduğunu söyledi ve Libya’daki yönetimi öven özlü bir konuşma yaptı…” “Yok artık…” “Kaddafi iktidarının 40’ıncı yılı törenlerinde çok heyecanlanan Emine Erdoğan gözyaşlarını tutamadı… (Tıklayınız; Google Emine Erdoğan Libya’da nasıl ağladı)...” “Vayyy…” “Bingazi’de dev bir stadyum yaptırdı… O stadyumda yeterince lehte tezahürat yapılmadığını duyunca sinirlendi, ‘Biraz daha kızarsam içindekileri kovup develeri doldururum’ dedi…” “Pess…” “Kendini İslam âleminin ‘imamı’, Arapların ise ‘kralı’ saydı. Popülizmin uç noktasında yer almasının en çarpıcı örneğini o verdi. Yabancı devlet adamlarını azarladı ama altınınıparasını onların bankalarına taşıdı…” “Höst…” “Sonunda insanlar ayaklanınca her faşist gibi çıldırdı… Daha dün uçaklarla kendi halkını bombaladı… Yaralı göstericilere bakıyorlar diye doktorları bile kurşuna dizdiler…” “Yuh…” “İşte Tayyip Erdoğan’ın dün grubunda savunduğu ‘insan hakları ödülünü’ bundan aldı…” “Aaaaa…” “Atatürk’ü hiç sevmezdi….” “Eh…” Giderken arkasından seslendim: “Gidecek mi?..” Sordu: “Hangisi?..” [email protected] Ş Bu Yasa Çok Baş Ağrıtır... Nuri KAYIŞ Eski RTÜK Başkanı eclis Genel Kur u l u ’ n d a 15.2.2011 tarihinde kabul edilen RTÜK Yasası’nda değişiklik öngören yasa şu nedenlerle ciddi sakıncalar taşımaktadır: 1) Bir medya kuruluşunda toplam yabancı sermaye payı yasayla yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkarılmaktadır. Ayrıca yabancı bir kişi 2 medya kuruluşuna birden ortak olabilecektir. Medyanın stratejik bir sektör olduğu göz önüne alındığında söz konusu maddenin zaman içinde ülkenin başına iş açması olasıdır. 2) Yasa, reçeteye tabi olmayan ilaçların ve tedavilerin televizyon reklam M [email protected] larını serbest bırakmaktadır. Türkiye gibi eğitim seviyesinin düşük olduğu bir ülkede böyle bir düzenleme son derece yanlıştır. Kısa süre içinde televizyon ekranları “mucize etkiye sahip” ilaç reklamları ile dolacak, ancak bunun karşılığında halk hem sağlığından hem parasından olacaktır. 3) Yasa, Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde yayın yapılmasını serbest bırakmaktadır. Yani dileyen yayın kuruluşu Türkçenin yanı sıra Kürtçe ile diğer dil ve lehçelerde yayın yapabilecektir. Böyle bir düzenlemenin ülkenin birliği, bütünlüğü açısından sakıncalı olabileceğinin yeterince değerlendirilmediği an laşılmaktadır. 4) Yayınların müstehcen olamayacağı hükmü de yasada yer almaktadır. Müstehcenliğin net bir tanımı yapılmadan böyle bir hüküm getirilmesi keyfi uygulamaların yolunu açacaktır. RTÜK üyeleri kendi dünya görüşlerine göre müstehcenliği algılayacak ve yayın kuruluşlarına ağır cezalar verebilecektir. 5) Yasada, alkol kullanımını özendirici yayın yapılamayacağı belirtilmektedir. Televizyon dizilerindeki yemek sahnelerinde içki görünmesini engelleyecek, rakı yerine ayran ve şarap yerine şerbet içilmesini zorunlu kılacaktır. 6) RTÜK’ün yayın ku ruluşlarının reklam gelirlerinden aldığı yüzde 5’lik pay yasayla yüzde 3’e düşürülmektedir. Sadece Anadolu medyasına yönelik olması gereken hüküm tüm medyayı kapsayacak biçimde yasalaşmıştır. 7) Yasaya göre, frekans ihaleleri, yasanın Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren 2 yıl içinde yapılacaktır. Böylece, 1994 yılından bu yana kamuya ait bir değer olan frekansları bedava kullanan yayın kuruluşları 2 yıl daha hiçbir bedel ödemeyeceklerdir. Frekans ihalelerinin bugüne kadar yapılmayışı nedeniyle ülkenin uğradığı kayıp yaklaşık 20 milyar dolardır. Anlaşılan bu kayıp önümüzdeki yıllarda artarak sürecektir. 8) Yasa, RTÜK üyelerinin seçimindeki bugünkü yapıyı değiştirmemiştir. Yani TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran parti 9 RTÜK üyesinden 5 ya da 6’sını seçebilecektir. Yasa, tarafsız ve özerk bir kurum olması gereken RTÜK’ü yine siyasetin tam ortasında bırakmaktadır. 9) Yasayla TRT yayınlarının denetimi bir za manlar olduğu gibi yine RTÜK’e verilmektedir. Yani bir kamu kuruluşu, bir diğer kamu kuruluşunun yayınlarını denetleyecektir. Üstelik TRT yayınlarında ihlal olduğunda uyarı yapılacak, başka bir müeyyide olmayacaktır. 10) Bugün TRT genel müdür adayları ile yönetim kurulu adaylarını belirleme görevi RTÜK’e aittir. Yasa bu düzenlemeyi de değiştirmemiştir. Bir diğer deyişle TRT genel müdür ve yönetim kurulu üyeleri yine siyasi etkilerle belirlenmiş olacaktır. 11) Yasa, “Milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda başbakan veya görevlendireceği bakana geçici yayın yasağı getirme” olanağı tanımaktadır. Eski yasada da olan bu hüküm basın özgürlüğüne aykırıdır, keyfi uygulamalara yol açabilecek niteliktedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dilerim yasayı bir kez daha gözden geçirilmek üzere Meclis’e geri gönderir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle