18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA [email protected] 16 KÜLTÜR 1 Mayıs’ta gösterime girmesi planlanan film, bir dayanışma ürünü ve herkesin katılımına açık DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ‘Devrimden Sonra’ için 12 öykü devrimden sonra gerçekleşecek temel dönüşümlerin toplumun ir süredir internette bir farklı kesimlerinde nasıl yansıfragman dolaşıyor. Fil malar bulabileceği üzerinde durumin adı “Devrimden luyor. Aybastı’ya “Neden ‘DevSonra”. Dünyada da bir ilk olan rimden Sonra’nın hayalini kurfilm, “ülkemizdeki olası bir dunuz ve bu hayali nasıl somutsosyalist devrimden sonra” ola ladınız” diye soruyoruz ve şu yabilecek gelişmelere farklı ya nıtı alıyoruz: “Kendi deneyimleşamlar, farklı hikâyeler üzerinden rimden yola çıkarak insanlara göz atıyor. sosyalizmi anlatmanın hiç de 1 Mayıs’ta gösterime girmesi kolay olmadığını biliyorum. Diplanlanan filmin fragmanında da ğer taraftan sosyalizmi, sosyalist “Hepimizin katkılarıyla” ifade bir ülkeyi anlatmanın en iyi yolsine rastlıyoruz ve “Nâzım Hik larından biri insanların hayatımet Kültür Merkezi Devrim na ne getirip ne götüreceğini, inden Sonra Film Kolektifi” im sanların hayatları üzerinden anzasına… latmaktır sanıyorum. Sadece İstanbul Kadıköy merkezli Nâ elektriğin, suyun ücretsiz hale gezım Hikmet Kültür Merkezi lecek olması bile o kadar çok şey (NHKM), faaliyetlerinde ısrarlı ifade eder ki. Örneğin, annem bir biçimde “birlikhayatı boyunca fate üretime” vurgu turaların kâbuyapıyor. NHKM Bugünlerde suyla yaşamış biri Devrimden Sonra ve onun gibi milsinema Film Kolektifi’ne yonlar için haridünyasından “Hepimizin katkıkulade bir haber larıyla” ifadesinin olacaktır faturasız birçok ünlü anlamını sorduğuhayat.” isim hiçbir muzda şu yanıt ge“Sosyalizm adıliyor: “Bu film, tam na benim de çormaddi karşılık bada tuzum buanlamıyla bir dabeklemeksizin lunsun” diyerek filyanışma ürünü. Sime dahil olan oyunnema, kolektif bir “Devrimden cu Suna Selen sette üretim. Ancak içinSonra” adlı yaşadıklarını şöyle de bulunduğumuz sistemde ve bu pifilmin setinde anlatıyor: “Ben pek çok profesyonel yasa koşullarında buluşuyor. sette çalıştım buen kolektif üretim güne değin. Propratiği bile bireyfesyonel setlerde sellik, benmerkezcilik, para ve kariyer hırsı gibi herkes birbirinin yüzüne güler çirkinliklerle kirletiliyor. Biz bu ama altını oyar. Alttan alta yüçirkinliklerden uzak bir pratik rüyen tüm bu çekişmelerin üzekurmaya çalışıyoruz. Filmin gös rini profesyonellik örter. ‘Devterim sürecini de şimdiden ör rimden Sonra’ filminin çekimingütlemeye çalışıyoruz. Filmin deki insanlar dayanışma ve birpotansiyel izleyicileri, yalnızca fil birlerini destekleme duygusu mi izlemeyecek, filmin hazırlık içerisinde. Bu sanatın yeşermelarında da rol üstlenecek. Biz bir si için de gerekli bir ortam aslında. Ve bu sette herkes gerçek film örgütlüyoruz aslında.” Filmin kadrosunda da sinema anlamda profesyoneldi.” Sette ve film çalışmasında yaldünyasından tanıdık isimler “gönızca ünlüler yok elbette. Konsernüllü” olarak yer alıyor: Şerif Sezer, Suna Selen, Metin Coş vatuvar öğrencilerinden, sinema kun, Ender Yiğit, Levent Ül emekçilerine; hayatında ilk kez segen, Fırat Tanış, Timur Acar, te gelmiş olan liseli gençlerden gönüllü fotoğrafçılara… Orhan Aydın... Film ekibi, sizi de “Hepimiz” Filmin senaristi ve yönetmeni olmaya çağırıyor ve bu farklı orMustafa Kenan Aybastı, fikrin, ganizasyonun bir parçası olmak isfarklı kanallardan büyük bir he teyenlere “acele edin” diyor. yecan uyandırmasının ardından (Devrimden Sonra Film Kolektikolları sıvadıklarını anlatıyor. fi ile dayanışma için irtibat telefonu: Filmde 12 kısa hikâye belli bir 0 532 466 13 52 / iletisim@devrimdizge içinde buluşuyor. Sosyalist densonra.com) GAMZE ERBİL Çin mi, Japonya mı? Geçen haftanın önemli olaylarından biri, Çin’in ekonomik büyüklük olarak Japonya’yı geride bırakarak dünyanın ABD’den sonra ikinci en büyük gücü olmasıydı. Bu olgu çevresinde izlediğim kimi yorumlar beni yeniden ekonomik büyüklük ve gelişmişlik konularında yazmaya yöneltti. Tıpkı geçen yılki “batan Avrupa” ve “gelişen Türkiye” kıyaslamalarında olduğu gibi. TRT’de konuya ilişkin bir ekonomi hocasını dinlerken kulaklarıma inanamadım. Şöyle diyordu: “Japonlar doğurmuyorlar, uzun yaşıyorlar ve ölmüyorlar, yaşlı bir toplum olmuşlar, elbet geride kalırlar.” Böylelikle doğurmamanın ve ölmemenin ülkelerin gelişmesini engelleyen ekonomik bir “suç” olduğunu da öğrenmiş olduk. Belki de ekonomi temalı böyle bir yazının kültür sayfasında ne işi var diye düşüneceksiniz. Ama olayın kültürle ilişkisi de tam bu noktada başlıyor. Toplumların gelişmişliğini yalnızca ekonomik büyümedeki başarı olarak gören, hatta bu olguya ters düştüğü için kendinde insanların doğurup doğurmama, erken ya da geç ölmelerine karışma hakkı gören “ekonomi hocası”nın cesareti dudağımı uçuklattı diyeceğim ama her gün öylesine dudak uçuklatıcı gariplikler içinde yaşıyoruz ki, bu da onlardan yalnızca biri deyip geçmeliydim belki ama böyle böyle nereye kadar? B Yönetmenliğini ve senaristliğini Mustafa Kenan Aybastı’nın üstlendiği filmde Fırat Tanış da rol alıyor. Çok da sürpriz olmayacak 6 bine yakın üyesiyle Amerikan Film Akademisi, Oscar ödüllerinin bu yılki sahiplerini 27 Şubat’ta açıklayacak BURAK GÖRAL cak ayında dağıtılan pek çok sinema ödülü hep aynı isimleri gösteriyor. BAFTA ödüllerinin de sonuçlarına bakılırsa 83. Akademi Ödülleri, “Âşık Shakespeare”in beklenmedik bir çıkış yaparak geceyi 7 Oscar’la bitirdiği 71. Akademi ödüllerindeki gibi bir sonuca bağlanabilir. Gecenin en bariz heyecanı “Sosyal Ağ”“Zoraki Kral” çekişmesi olacak anlaşılan. Oysa Akademi heyecanı arttırmak için en iyi film dalındaki film sayısını geçen yıl 10’a çıkarttı ama bu pek de faydalı olmadı. Geçen yıl olduğu gibi bu seneki 10’luk listede de 5 adayın neredeyse hiç şansı yok. Bir defa “Oyuncak Hikâyesi 3” animasyon Oscar’ını zaten alacak. “True Grit” Coen kardeşlerin güzel bir filmi, ama ‘en iyi’leri arasına girecek bir film değil. “The Kids are All Right” iyi bir film ama Oscar için yeterli ağırlıkta değil. “127 Saat” iki yıl öncenin Oscar şampiyonu O Birinin ötekini geçtiği söylenen iki toplumun başka alanlarındaki sayılarına da bir göz atalım: Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ortalama yaşam, eğitim, gelir vb. özelliklerine göre değerlendiren Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün 2010 yılı İnsani Gelişmişlik Endeksi raporuna göre Japonya dünyanın en yaşanabilir 11. ülkesi. Hocamızın dediği gibi uzun yaşıyorlar, iyi eğitim görüyorlar. Kişi başına gelirleri kırk bin dolara ulaşmış. Çin ise endekste 83. sırada bulunan Türkiye’nin de ardında, 89. sırada. Toplam ekonomik büyüklüğüyle dünya ikincisi olmuş ama insanları arasında adaletli bir paylaşım gerçekleştirememiş. Dünyanın en ucuz işgücü orada. Günlük bir doların altında bir gelirle yaşamak zorunda olan milyonlarca insanın olduğu bir ülke. Bana sorarsanız Japonya’nın ya da halkına insanca yaşama olanakları sunabilmiş öteki gelişmiş ülkelerin artık daha fazla büyümeye gereksinimleri yok. Gelişecekleri kadar gelişmişler. Tersine yoksul, eğitimsiz toplumların gelişmesi, onların düzeyine gelebilmesi gerek öncelikle. Sonra gelişme tek başına bir ölçü değil ki! Ekonomik gelişme hammadde, enerji vb. demek. Sınırsız ve plansız gelişme dünyanın tükenmesi gibi bir sona da yaklaştırıyor yaşadığımız gezegeni. Bu sonu düşünmeden nasıl yalnızca büyüme tek amaç görülebilir? Ne demiş, 701762 yılları arasında yaşayan Çinli ozan Li Po: “Ayrı bir dünyam var benim de, insanlardan öte.” Toplumların dünyaları da birbirinden ayrı olabilir elbet. Japonlar için başka, Çinliler için başka, bizim için başka olabilir mutluluk verici şeyler. Bir de hepimize özgü insani değerler var. Bunun için değil midir bütün uğraş? Bütün insanların en yüksek insani değerler içinde yaşayabileceği bir dünyaya ulaşmak değil midir bütün ekonomik, siyasal, insani uğraşların temel hedefi? Üretebilmek ve paylaşabilmektir insanı insan yapan. Li Po gibi, yorganını bile paylaşabilmeli insan: Bütün gün aklımda bu, neye baksam: Yürek dayanmıyor. Açılması güç bir kilit gibi çatık kaşlarım. Her gece, gölgesi gelir diye düşümde, Yarısını ona ayırıyorum üstümdeki yorganın (Türkçesi: Cevat Çapan) [email protected] ‘Zoraki Kral’da Colin Firth kekeme kralı canlandırıyor. Danny Boyle’un bir teknik gösterisinden ibaret. “Winter’s Bone” ise sanki sayı 10’a tamamlansın diye konmuş gibi. Geri kalan filmler “Siyah Kuğu” (Black Swan), “Başlangıç” (Inception), “Sosyal Ağ” (The Social Network), “Dövüşçü” (The Fighter) ve “Zoraki Kral” (The King’s Speech). Beşi de iyi film. Ancak gidişat neredeyse bütün ödül organizasyonlarından zaferle çıkan “Sosyal Ağ”ı gösteriyor. “Sosyal Ağ” çoğunlukça sadece ‘Facebook filmi’ gibi değerlendirilse de Aaron Sorkin imzalı zeki senaryosuyla 2000’lerin genç kuşağının bir anatomisini çıkarıyor. “En İyi Film”in yanı sıra uyarlama senaryosu da Oscar’ı alacak gibi. Asıl acı olan şey, yönetmeni David Fincher’ın “Yedi” ve “Dövüş Kulübü” gibi iki büyük filminin atlanıp, asıl gücünü senaryosundan alan “Sosyal Ağ” ile bu ödülü kazanacak olması. Adaylık listesine bile alınmayan Christopher Nolan’ın “Başlangıç”ta gösterdiği üstün yönetmenlik performansı ise “Dark Night”tan sonra ikinci kez göz ardı edilmiş oldu. Oysa “Başlangıç”ı iyi film yapan öncelikle bu yönetmenlik başarısıydı. Darren Aronofsky’nin “Siyah Kuğu”su Roman Polanski’nin eski filmlerini çağrıştıran çok parlak bir film. İnsanın yüreğine işleyen performansıyla Natalie Portman’ın artık bir Oscar’la taçlanmasına vesile olacaktır. “Dövüşçü” de Elia Kazan filmlerini anımsatıyor sanki. Yeni bir şey söylemeyen hikâyesi o kadar aksaksız anlatılıyor ve filmde o kadar iyi oyunculuklar sergileniyor ki aday olması bu yüzden çok doğal. Ama her iki film de Hollywood’un bir zamanlar çok iyi örnekler verdiği klasik filmleri anımsatıyor. Oyunculuklar dışındaki adaylıklarda pek fazla şansları yok. Son aday film “Zoraki Kral” ise aslında bu filmler içinde en incelikli olanı. İngiliz Kraliyet Ailesi’nin konuşma zorluğu çeken vârisinin mecburiyet ve mahcubiyet arasında gidip gelirken kendisini tedavi etme çabasını anlatan film hem dokunaklı hem de çok anlamlı. İyi bir aktör olduğundan kimsenin şüphe etmediği Colin Firth filmin yüreği ve o kadar iyi ki En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını o gece havaya kaldıracağı kesin gibi. “Zoraki Kral” bu senenin “Âşık Shakespeare”i olabilir, hatta “Sosyal Ağ”ın en dişli rakibi olarak ‘En iyi Film’i de alabilir. 1998’de “Er Ryan’ı Kurtarmak”ı bile sollayarak En İyi Film Oscar’ını alan İngiliz filmi “Âşık Shakespeare”de “Zoraki Kral”ın iki başrol oyuncusu Colin Firth ve Geoffrey Rush da rol almıştı. Üstelik o filmde de bir Kraliçe Elizabeth vardı! Sürprizlerin en az beklendiği dallar oyunculuk dalları. Hem Natalie Portman hem de Colin Firth psikolojik derinlikleri olan karakterlerde herhangi bir biçimsel müdahaleye yaslanmayıp tamamen kendi bedenlerinin içinden çıkarıyorlar karakterlerini. ‘Oryantalizmin panzehiri’ var mıdır? Sempozyum bugün ve yarın Notre Dame de Sion Lisesi’nde Kültür Servisi Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA), Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği Türkiye (AICATürkiye) ve Notre Dame de Sion Lisesi ortaklığında bugün ve yarın “Oryantalizmin Panzehiri” başlığıyla bir sempozyum düzenleniyor. Notre Dame de Sion Lisesi’nde gerçekleşecek toplantının amacı oryantalist bir bakışın var olmuş olduğunu kabul ederek bugün Türkiye’de, ama daha genel olarak da Doğu ülkelerinde, günümüz sanatsal, bilimsel, kültürel üretiminin bilinçli veya bilinçsizce oryantalist bakışı nasıl metabolize etmiş olduğunu araştırmak, sanatçıların, mimar ve yazarların işlerinde nasıl ifade bulduğunu sorgulamak. Sempozyum bugün saat 10.00’da IFEA Müdürü Nora Şeni’nin sunumuyla başlayacak. Zeynep Çelik ve Mercedes Volait’in konuşmacı olarak katılacağı ilk oturumun konusu “Mimari ve Şehir Estetiği”. Başlığı “Edebiyat” olan ikinci oturumda ise konuşmacılar Timour Muhidine, Kenize Murad, Zeki Coşkun, Nedim Gürsel. Genco Gülan, Gülsün Karamustafa, İpek Duben, Silvia Naef, Vasıf Kortun ve Burcu Pelvanoğlu’nun katıldığı yarınki üçüncü oturumun konusu ise “Çağdaş Sanat”. Ayrıca sempozyum kapsamında konuşmacı olarak katılacak sanatçıların ürettikleri işlerden örnekler de 5 Mart’a kadar sergilenecek. İpek Duben’in “What is Turk?” isimli video yerleştirmesi, Genco Gülan’ın tuval üzerine yağlıboya çalışmaları ve Gülsün Karamustafa’nın “Antihamam confessions” isimli video filmi Notre Dame de Sion Lisesi Sergi Salonu’nda izlenebilir. ‘Siyah Kuğu’da başrolü Natalie Portman üstleniyor. !f İstanbul’da İran’dan Japonya’ya Kültür Servisi !f İstanbul’da bugün gösterilecek filmler arasında AFM Fitaş’ta saat 15.30’da Japonya’da televizyon dizisi haline de getirilip 4 yıl boyunca yayımlanan bir Japon mangası “Gintama”, saat 21.30’da “Her Şeyim Satılık”; AFM Caddebostan’da 2008’de patlak veren küresel ekonomik kriz milyonlarca insanın tasarruflarına, işlerine ve evlerine nasıl mal olduğunu anlatan film “İç İşler” saat 19.30’da; AFM İstinyepark’ta saat 22.00’de “Hayvanlar Krallığı”, Maçka Mall’da saat 21.30’da İran yeraltı rock müziğinin cesur ve sevecen bir anlatımı olan “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok” izlenebilir. C MY B C MY B arocki’den F seçmeler Kültür Servisi Harun Farocki’nin dokuz filmi 26 ve 27 Şubat tarihlerinde Goethe Enstitüsü’nde gösterilecek. Sanatçının aralarında “Görüldüğü Gibi”, “İşçiler Fabrikadan Çıkarken”, “Durağan Hayat” ve “Risksiz Olmaz” filmlerinin de bulunduğu 1969’dan 2004’e kadar çektiği filmler Almanca, Türkçe altyazılı gösterilecek. Ayrıca etkinlik ücretsiz. Gece büyük olasılıkla, “Sosyal Ağ” ile “Zoraki Kral” arasındaki çekişmeye tanık olacak. “Siyah Kuğu”daki başarısıyla Natalie Portman, “Zoraki Kral”daki yorumuyla Colin Firth, En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu Oscarlarının en güçlü adayları. Bu kez büyük sürprizler yaşanmayacak gibi görünüyor. PATLAMIŞ MISIR YED Ğ Kültür Servisi Letonya’da bir sinema salonunda film gösterildiği sırada patlamış mısır yemekte olan bir kişi “fazla ses çıkardığı” için öldürüldü. Olayın, Letonya’nın başkenti Riga’nın yeni sinema salonlarından Forum’da “Siyah Kuğu” adlı filmin gösterimi sırasında meydana geldiği öğrenildi. Ajansların verdiği habere göre, “Siyah Kuğu” adlı film gösterileceği sırada, 27 yaşındaki bir kişi ile yanındaki koltukta oturan 43 yaşındaki bir adam arasında kısa bir tartışma geçti. Tartışma sırasında, genç saldırgan, yanında oturan adama, patlamış mısır yerken çok fazla ses çıkardığını ve kendisini rahatsız ettiğini söyledi. “Siyah Kuğu”nun jeneriği gös Ç N ÖLDÜRÜLDÜ Sinemada cinayet terildiği sırada, genç adam ruhsatlı tabancasını çekerek yanındaki adamı öldürdü. Salondaki seyirciler telefon ederek polis ve ambulans çağırdılar. Polis Akademisi mezunu olan ve Letonya Üniversitesi’nden hukuk doktorası bulunan saldırgan, salona gelen güvenlik görevlileri tarafından tutuklandı. Sinema salonlarında en son olay 2009 yılında “Harry Potter ve Melez Prens” adlı filmin Britanya’nın Leeds kentindeki gösterimi sırasında meydana gelmiş; gürültü eden bir grup genci susturmaya çalışan bir kadına gençlerden biri çamaşır suyu atmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle