24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 ŞUBAT 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR 1960’lardan bu yana kendini bale sanatına adayan Meriç Sümen’in 50. sanat yılı özel bir törenle kutlandı Picasso Filistin’de Kültür Servisi Hollanda’nın Eindhoven kentindeki Van Abbe Müzesi, koleksiyonundaki bir Picasso tablosunu sergilenmek üzere Filistin’e gönderiyor. Picasso’nun 1943 tarihli “Kadın Büstü” adlı tablosu nisan ayında Ramallah Uluslararası Sanat Akademisi’nde sergilenecek. Böylece Filistin topraklarında ilk kez bir Picasso sergilenmiş olacak. Ayrıca, yapıtın, İsrail sınırından ve çeşitli kontrol noktalarından geçişi de dahil olmak üzere Hollanda’dan Filistin’e kadarki yolculuğunu belgeleyen bir film çekilecek. Yapıtın dış etkenlerden etkilenmemesi için, Ramallah’ta özel bir oda hazırlanıyor. “Picasso Filistin’de” sergisi, Van Abbe Müzesi ile Ramallah Uluslararası Sanat Akademisi’nin ortak bir projesi olarak gerçekleşecek. Dansa âşık bir kuğu NEVSÂL BAYLAS Bir kuğu düşünün ki aslında güzel bir prenses olsun. Bu prenses ancak onu büyük bir sadakatle sevecek bir erkek tarafından kendisine yapılan büyüden kurtulacak olsun. Gelin görün ki bu beyaz kuğuya âşık olan prens, büyücünün yarattığı siyah kuğuya aldanınca sevdiği güzel beyaz kuğuyu büyüden kurtarma şansı yok olsun. İşte Çaykovski’nin müziğiyle yüzyıllar boyunca baleseverleri büyüleyen “Kuğu Gölü” balesi... Bu eser 1965 yılında ilk kez Ankara Devlet Balesi tarafından sahnelendiğinde başrolü üstlenen, devlet sanatçısı Meriç Sümen’in 50. Sanat Yılı geride bıraktığımız hafta içinde Ankara’da Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen özel bir törenle kutlandı. Törende yaptığı konuşmada Sümen, Türk balesinin kendisiyle birlikte çaba gösteren arkadaşlarıyla güzelleştiğini, 50 senenin çok çabuk geçse de kolay geçmediğini söyledi. Meriç Sümen ile özdeşleşen bale aslında gerek Türkiye’de gerek başka ülkelerde azınlıkta olan bir kesimin ilgisini topluyor. Ancak dünyanın birçok ülkesinde daha gösterime girmeden büyük tartışma yaratan, beş dalda Oscar ödüllerine aday “Siyah Kuğu” filminin baleye olan ilgiyi yeniden arttırdığı görülüyor. En iyi kadın oyuncu dalında bu filmle aday gösterilen Natalie Portman bu rolü gerçekleştirebilmek için aralarında İngiltere Kraliyet Balesi’nin eski dansçılarından birinin de olduğu birçok eğitmenden ders almış. Portman filmi çevirirken bedenen ve ruhen adeta paramparça olduğunu söylüyor. Meriç Sümen’in yaşamöyküsüyle örtüşen Türkiye’de klasik balenin evrimini irdeleyen “Dansa Âşık Bir Kuğu” adlı kitabın yazarı Nevsâl Baylas, ellinci sanat yılında bu eşsiz balerini gazetemiz için yazdı. Baylas, “Umalım, bu alçakgönüllü devin, geleceğin prima’larını yetiştirebileceği fırsatlar kaçırılmasın” diyor. Portman’ın bu rolü oynayabilmek için çok geç bir yaşta, 29 yaşında bale öğrenmeye başladığına dikkat çeken ünlü bazı İngiliz balerinler gerçek bir balerinin bale eğitimine çocuk yaşta başladığını, “Siyah Kuğu” filminin aşırı abartılmış, gerçeklerden uzak bir eser olduğunu vurgulamakta gecikmedi. Bale eğitimine 8 yaşındayken İngiliz öğretmenlerle başlayan Türkiye’nin eşsiz balerini Meriç Sümen’e göre de, bu filmin gerçek bale dünyasıyla ilintisi yok. Ancak filmde betimlendiği gibi bir balerinin, vücudunu zaman zaman sakatlayacak kadar büyük acılara dayanmayı öğrendiği, sahnede herkesin hayranlıkla izlediği bir dansı mükemmel hale getirebilmek için gece gündüz çalışması gerektiği de bir gerçek. İşte Meriç Sümen her zaman mükemmelin peşinde koşmuş bir sanatçı. Sümen’i çok iyi tanımladığı görüşüne katılmamak mümkün mü? Bale dünyasını yakından tanıyan bir başka bilge, Prof. Dr. Metin And da, Türkiye’de başka hiç kimsenin kendini Meriç Sümen gibi baleye adamamış olduğunu vurgularken onun en büyük sınavını Rusya’da verdiği inancındaydı. And’ın söylediği gibi, başta Bolşoy olmak üzere yurtdışında dört değişik sahnede “Giselle”i oynaması ve büyük övgü toplaması inanılmaz bir başarı. Meriç Sümen’in büyük başarı gösterdiği “Giselle” ve “Kuğu Gölü” iki kimliği aynı balerinin oynadığı zor balelerdir. Sümen’in deyişiyle, “Kuğu Gölü”nde Beyaz ve Siyah Kuğu rollerinde iki farklı kimliği aynı asalet ve hassasiyetle sergileyebilmek için, balerinin oyun gücünün hakikaten bir hayli artmış olması gerekiyor. Hem İngiltere Kraliyet Balesi’nin hem de Türkiye’de Devlet Balesi’nin kurucusu Dame Ninette de Valois, Meriç Sümen’in henüz 20’li yaşlarında ilk kez oynadığı bu eser başladıktan sonra “Sakın ‘Kuğu Gölü’nü oynadığını zannetme” der ona. Meriç üzülür ama hiç unutmadığı bu sözün ne kadar doğru olduğunu, yıllar sonra kendisi öğrencilerini çalıştırırken daha iyi anlar. Onun mesleğinin doruğunda ne kadar mükemmel dans ettiğini bilen bir balerin arkadaşı, Kuğu Gölü’nde Meriç Sümen’in oynadığı Siyah Kuğu’yu bir keresinde kulisten izlerken nasıl duygulandığını şöyle anlatmıştı bana: “Harika bir Siyah Kuğu oynadı. Neredeyse sırtındaki kemikler konuştu. Keşke bir ara dönseydi de seyirci de sırtını görebilseydi.” Yeni yetişen tüm balerinlerin idolü Meriç Sümen sanatı Devlet tiyatrolarından festivaller na olan inancını hiç yitirmemiş, disiplinli çalışmayı yaşam biçimi olarak benimsemiş, vücuduna hükmetmek için hem bedenen hem ruhen kendini oynadığı her role vermiş, içi dışı çok güzel bir kadın. Emekliliğinde de kendisine fırsat tanındıkça yeni kuşakları eğitmeye çalışıyor. Umalım bu alçakgönüllü devin, geleceğin prima’larını yetiştirebileceği fırsatlar kaçırılmasın. ANKARA (ANKA) Devlet Tiyatroları, 2011 yılında Adana, Konya, Ankara, Trabzon ve Antalya Devlet Tiyatroları’nın ev sahipliğinde Uluslararası Tiyatro Festivalleri gerçekleştirecek. Bu çerçevede, 27 Mart 30 Nisan’da Adana’da “13. Devlet TiyatrolarıSabancı Uluslararası Tiyatro”, 1424 Nisan’da Konya’da “4. Bin Nefes Bir Ses Uluslararası Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler”, 2530 Nisan’da Ankara’da “7. Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları”, 115 Mayıs’ta Trabzon’da “12. Uluslararası Karadeniz Tiyatro”, 1730 Mayıs’ta ise Antalya’da “2. Devlet Tiyatroları Antalya Uluslararası Tiyatro” festivalleri düzenlenecek. ‘Harika bir siyah kuğu’ Mükemmelin peşinde ngiliz olsaydı Meriç Sümen’in yaşamöyküsüyle örtüşen Türkiye’de klasik balenin evrimini irdelediğim “Dansa Âşık Bir Kuğu: Meriç Sümen” adlı kitabın önsözünü yazan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür Bakanı Prof. Talât S. Halman şöyle başlıyor yazısına: “İngiliz olsaydı bugün ‘Dame’ unvanını taşıyacaktı. Türk balesinde ‘prima ballerina assoluta’ mertebesi yok, ama olsaydı, bu şanı hak etmiş tek ve ilk sanatçı olarak onu bu isimle anacaktık.” Bu terimin ‘mutlak olarak mükemmel birinci (baş) balerin’ anlamına geldiğini vurgulayan Prof. Halman’ın, bunun Meriç Eğer Meriç Sümen, 1965 yılında, Ankara Devlet Balesi’nde, Beyaz Kuğu ve Siyah Kuğu rollerini içeren “Kuğu Gölü” balesinde başrolü üstlenmişti. (Fotoğraf: OZAN SAĞDIÇ) Metis 2011 Ajandası’na engellemeler çeşitli kuruluşlarca kınandı Tamer Temel Quartet ‘Barcelona’ (A.K. Müzik) Genç cazcıların hızla boy verdiği, ustaların başından kavukları almaya hazırlandığı zamanlarda, ilk albüm çalışması “Barcelona” ile çıkış yapmaya aday saksofonculardan biri Tamer Temel. Badirelerle dolu bir hikâyesi var “Barcelona” albümünün. İlk önce New York’ta kaydedilmesi planlanan çalışma, Amerika’nın vize vermemesiyle askıya alınmış; ardından kader ağlarını örerek Tamer’in yolunu hayranı olduğu Amerikalı gitarcı Dave Allen ile Barcelona’da kesiştirmiş. Yani mecburiyet tahtında hayata geçen albüm, adını kaydedildiği yerden almış. Açılıştaki “Sudaki Balık”, Charles Lloyd çizgileri taşıyan doğalcı ve mistik bir kompozisyon. Takip eden “Bağdat” bombalanan şehre dair karamsar ve antiemperyalist bir tepki taşıyor. Ece Ayhan’ın PJ Harvey Let England Shake (Vagrant Records) Politik şarkı yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değil; çünkü hem mesajınızı yeterince iyi anlatamama hem de hayranlarınızın bir bölümünü uzaklaştırma riski var. Rock müzisyeni PJ Harvey, yeni albümünde bu zor işe girişmiş. Her zaman siyasi konularla ilgiliydi ama bu kadar açık tavır aldığı bir çalışması olmamıştı. Albümün en önemli özelliği, Harvey’in savaş karşındaki tavrını ve bir insanın ülkesine karşı beslediği olumlu ve olumsuz duyguları, en belirgin şekliyle ortaya koyması. Ancak bunu yaparken hiçbir agresiflik içermiyor. Beni en çok etkileyen tarafı da bu oldu. Sözler ne kadar insanın yüzüne tokat gibi çarpsa da, o yıkıcı etkiyi ses tonuyla dengeliyor. Savaşı gözlemleyen bir anlatıcı rolüne girmiş PJ Harvey. Bağırmadan, öfke bir şiiri ile aynı adı taşıyan “Çapalıkarşı”, büyük şehirlerin boğucu yaşantısından kesitler içeriyor. Albümde zaman da sıklıkla altı çizilen temalardan; örneğin son iki parça “Büyük Saat” ve “Şimdiki Zaman”. Repertuvardaki 10 parçadan sadece biri Tamer’e ait değil; bu da sanatçının çağdaş klasik müzikle bağını vurgulayan Ahmet Adnan Saygun bestesi “Keman Konçertosu Op 44 Adagio Üzerine Tema ve Çeşitlemeler”. Wayne Shorter’dan Joe Lovano’ya etkiler taşıyan Tamer Temel, başarılı bir besteci olduğunu kanıtlarken albümün solo yükünü omuzlayanlardan Allen Pat Metheny’den Kurt Rosenwinkel’e uzanan şık sound’uyla dikkat çekiyor. Akustik basta Masa Kamaguchi, davulda Marc Miralta’dan oluşan dörtlüyle gerçekleştirilen “Barcelona”, genç fikirlerle örülü modern bir albüm. [email protected] krizlerine tutulmadan söylüyor şarkıları. Hatta bazen Björk benzeri bir saflığa ulaştığını söylemek abartılı olmaz. Bir diğer dikkat çekici özellik, daha önceki albümlerinde kullanmadığı enstrümanların bu kayıtta yer alması. Autoharp ve saksofon, bilinen PJ Harvey sound’unu farklı bir yöne çekmiş; bu kez daha yalın folk melodileri var albümde. Bu nedenle, eski albümlere benzer bir sound bekleyenler biraz şaşırabilir. Beni şaşırtan tek şey, Harvey’in böyle muhteşem bir albüm yapıp ülkesinin Irak savaşındaki rolüne odaklanmaması oldu. Daha çok eskilere, I. Dünya Savaşı’na bakıp bugün için çıkarsama yapın diyor sanki. Oysa yakın tarihi hedeflese, hayatını yitiren onca insan için Blair’i sorumlu tutsa İngiltere’yi iyiden iyiye sallardı... www.zulalkalkandelen.com Dayanışmaya çağrı Kültür Servisi Metis Yayınları’nın yayınladığı “Irkçılık, Ayrımcılık ve Nefret Suçları” temalı 2011 yılı ajandasının “ırkçıların hedef tahtasında olmasını” protesto etmek için Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi dün Galatasaray Meydanı’nda ortak bir basın açıklaması yaptı. İHD’den Meral Çıldır’ın yaptığı açıklamada ajandanın önce Nezih Kitabevi tarafından yasaklandığı belirtildi: “Arkasından gazetelerde, internette saldırgan yayınlar birbirini izledi. En son HEPAR üyesi olduklarını söyleyen bir grup 16 Şubat 2011 Çarşamba günü İstiklal ve Kabalcı kitabevlerini basarak, ajandayı sattıkları için kitabevi görevlilerine hakaret ettiler, satışı durdurmaları için tehditler savurdular. Bu güveni boşa çıkarmaya ve nefrete karşı kitap yayınlayan yayınevleriyle, bu kitapları satan kitabevleriyle, yazarıyla, çizeriyle dayanışmaya çağırıyoruz.” Konuyla ilgili olarak ayrıca Türkiye Yayıncılar Birliği de yazılı bir açıklama yaptı. Bugüne kadar düşünceyi ifade, yazarların yazma ve yaratma; yayıncıların yayma; halkın bilgi edinme ve okuma özgürlüklerine Fotoğraf: GÖKÇE DEĞ RMEN garajistanbul’da panik var! Kültür Servisi Frankfurt Mousonturm Plateaux Festival’de Nisan 2010’da prömiyer yapan kişisel performans “panic in the ZOO” bugün saat 20.00’de garajistanbul’da. Konsept ve koreografinin çağdaş dans performans sanatçısı Aslı Bostancı’ya ait olduğu gösteride Bostancı ve Umut Sürel sahnede olacak. Performans, 34 Mart tarihlerinde de yine garajistanbul’da tekrarlanacak. ‘Türkçe Sözlü Hafif Komik’ getirilen, getirilecek olan her türlü kısıtlamanın, engellemenin karşısında oldukları belirtilen açıklamada şöyle denildi: “İnsanlarımızın yazma, yaratma ve bunları yazılı ve şifahi olarak başkalarına iletme özgürlüklerine getirilen her türlü kısıtlama, baskı ve engellemeye karşı çıkıyor; tamamen yasal biçimde tüm Türkiye’de satışa sunulan kültürel bir ürünün üzerine ‘yasadışılık’ gölgesini düşürmenin en hafif deyimle haksızlık olduğunu düşünüyoruz. Yayıncılar tarafından satışa sunulan kültürel bir üründe eğer bir suç unsuru varsa bunun yasalarımızın öngördüğü bir şekilde yasal yollardan çözümü gerekmektedir.” Geçen ocak ayında Nezih Kitabevi, aslında iki sayfada bir yinelenen “işeyen bir oğlan çocuğu” vinyetinin 10 Kasım bölümüne de denk gelmesine bazı okurların gösterdiği tepki üzerine ajandayı satıştan çektiklerini açıklamıştı. Kültür Servisi Vedat Özdemiroğlu, “Türkçe Sözlü Hafif Komik” adlı tek kişilik komedi gösterisiyle 23 Şubat saat 21.45’te Sakman Kulüp’te olacak. (Mekân, Beyoğlu Cezayir Çıkmazı’nda.) Brezilyalı piyanist ve şarkıcı Eliane Elias, ‘Bossa Nova Stories’ albümünden parçalarla İş Sanat’taydı Şarkılar tropik, topuklar yüksek MURAT BEŞER Elias, üstü dekolte, altı kısa etek, tek parça siyah elbise altında süzülen ince siyah file çoraplarıyla, yüksek topuklu ayakkabılarını yere vurarak sahneye süzülüyor. Piyanoya zarif bir biçimde oturarak, pürüzsüz sesiyle, Jobim bestesi “Chega de Saudade”ye başlıyor... Hakkında eleştirmenlerin “keşke hiç şarkı söylemese de, sadece piyano çalsa” dediklerini biliyoruz. Brezilyalı piyanist, şarkıcı ve besteci Eliane Elias (işin içine seksi imajını da kattığımızda) caz dünyasının en dikkat çeken müzisyenlerinden biri. Elias bunu ülkemizde bir kez daha kanıtladı. Beşiktaş’ın Dinamo Kiev ile iddialı maçının şifresiz kanalda aynı dakikalarda naklen yayınlandığı perşembe akşamında, “Bossa Nova Stories” albümünden bildiğimiz Latin klasiklerini seslendireceği İş Sanat konserinin tüm biletlerini tüketti. Elias harikulade bir kadroyla çalıyor bu akşam. Basta Bill Evans ve John Abercrombie’nin silah arkadaşı (aynı zamanda Elias’ın kocası), usta müzisyen Marc Johnson var. Ekibin diğer üyeleri çok genç iki Brezilyalı oğlan; biri tropik ruh ile yıkanmış gitarcı Ricardo Vogt, diğeri kusursuz yetenek davulcu Rafael Barata. Önce onlar geliyor sahneye ve kısa bir enstrümantal girişle assolistimizin gelişine zemin hazırlıyor. Üstü dekolte, altı kısa etek, tek parça siyah elbise altında süzülen ince siyah file çoraplarıyla, yüksek topuklu seksi ayakkabılarını yere vurarak içeri süzülen Elias, piyanoya zarif bir biçimde oturarak fısıltılı ve pürüzsüz sesiyle Jobim bestesi “Chega de Saudade”ye başlıyor. Topluluğun kadife yumuşaklığında bir sound’u var. Gershwin’den Caetano Veloso’ya; insanı sıcacık örtüsüyle sarmalayan tropik parçalar birbiri ardına sıralanıyor; hepsi son albümden. Bir ara ışıklar kararıyor ve Elias sahnede piyanosuyla baş başa kalıyor. Vokalli balad “Por Causa” ile iki el Jobim bestesi için yazılmış karmaşık vokalsiz kompozisyon “I Love My Wife” bu romantik bölümü özel kılıyor. Orkestranın sahneye dönüşüyle yeniden hareketleniyor ve “So Danço” ile koltuklarda hafiften kıpırdanıyoruz. Sıradaki “Rosa”yı söylemek için ayağa kalkarak sahne önüne gelen Elias’ın vücudu tüm heybetiyle karşımızda duruyor. Stan Getz bestesi “Dolarice” ile bağlanmış “Tangerine”de müzisyenler sıra ile solo alıyor. Ünlü Jobim parçası “Desafinado”yu sofistike bir anlayışla çalıyorlar; önce davul setine o gün pazarda görülerek alınmış darbuka eşliğinde Johnson’ın arşe ile yaptığı hüzünlü, ardından kısa ama etkileyici cümlelerle örülü saldırgan bir davul soloyu soluksuz dinliyoruz. Çıkışta cebine sarılanlardan duyuyoruz; Beşiktaş 41 gibi ağır bir sonuçla yenildi, ama Eliane Elias konserini tercih edenler kazandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle