18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 ŞUBAT 2011 PAZAR [email protected] 14 PAZAR KONUĞU Prof. Hakkı Keskin: Avrupa ülkeleri AKP’den desteklerini çekmediler ama uygulamalardan kaygı duymaya başladılar AB ülkeleri ikiyüzlü davranıyor SÖYLEŞ LEYLA TAVŞANOĞLU Federal Alman Parlamentosu’nda uzun yıllar milletvekilliği yapan Prof. Dr. Hakkı Keskin, AB ülkelerini Türkiye’ye karşı ikiyüzlü davranmakla suçluyor. Bir de şu çarpıcı tespiti yapmadan geçmiyor: “AB ülkeleri AKP hükümeti kendi istedikleri doğrultuda ekonomik politikalar izlediği sürece desteklerini çekmezler. Ama bir yandan da AKP hükümetinin uygulamalarından kaygı duymaya başladılar.” 2011 Türklerin Almanya’ya göçünün 50. yılı. Siz bu münasebetle “Türklerin Gölgesinde Almanya” isimli bir kitap yazdınız. Bunca yıl Almanya’da yaşayan ve milletvekilliği de yapan bir kişi olarak kitabı yazarken neler hissettiniz? H.K. Ben Almanya’da siyasal bilgiler ve göç politikası dersleri verirken bir yandan da Almanyalı Türklerin her alanda eşit haklara sahip olmaları ve eşit uygulama görmeleri için de kendi aralarında örgütlü güç olmaları gereğini duydum. Bunun için çok çalıştım. Almanya Türk Toplumu’nu kurdum. On yıl başkanlığını yaptım. Şimdi de onursal başkanıyım. Bir yandan öğretim üyeliği, bir yandan da sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarım nedeniyle sadece Almanyalı Türklerin değil diğer göçmenlerin de sorunlarıyla iç içeyim. O konuda bir dizi yayınım oldu. Kitabın konusu şu: Almanyalı Türkler artık orada kalıcılar. Almanya onların yeni vatanı gibi. Ama Almanya onlara yeni vatan oldu mu? Olabiliyor mu? Bu sorular ve B akın, siz bir ülkede üç beş yıl yaşarsınız; anlarım. Ama bu yıl göçün ellinci yılı. Siz hâlâ bu insanları yabancı (auslander) statüsünde tutuyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Biz bu durumu sürekli dillendirdik. bunlara bağlı bir dizi konu beni çok ilgilendirdi. Yarım vatandaş lmanya’nın genç, dinamik bir cumhurbaşkanı var bugün. Parlamentodaki yemin töreninde çok ilginç bir konuşma yaptı. “Almanya artık bir göç ülkesidir. Çokkültürlü bir toplum haline gelmiştir. Bu, Almanya için bir kayıp değil zenginliktir” dedi. Almanya’nın genç, dinamik bir cumhurbaşkanı var bugün. Parlamentodaki yemin töreninde çok ilginç bir konuşma yaptı. “Almanya artık bir göç ülkesidir. Çokkültürlü bir toplum haline gelmiştir. Bu, Almanya için bir kayıp değil zenginliktir” dedi. Daha sonra iki Almanya’nın birleşmesinin 20. yılı nedeniyle daha ilginç bir konuşma yaptı. Şunları söyledi: “Almanya’da Hıristiyanlık ve Musevilik resmen kabul edilmiş dinler.” Ama Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor. Buna rağmen hâlâ İslamı kabul etmiyorlar. Bunun nedeni Avrupa ülkelerinde ciddi olarak yükselen İslamofobi akımı olabilir mi? H.K. Yeni cumhurbaşkanı zaten şöyle dikkatli bir cümle de kullandı: “İslam da artık Almanya’ya aittir.” Bu sözlere tutucu CSU’dan hemen tepki geldi. “Müslümanlar ve başka kültürden olanlar artık Almanya’ya gelmemelidir” dediler. Burada tabii ki Türkler kastediliyordu. Çünkü Türkler Almanya’daki en büyük kültürel azınlık grubu oluşturuyor. Peki, bu gittikçe güç kazanan A Peki, Almanya gerçekten bu göçmenler, özellikle de Almanyalı Türkler için yeni vatan olmayı başardı mı? H.K. Özellikle 1990’dan sonra Almanya’da bu göçmenlere karşı uyum politikaları uygulama eğilimleri belirdi. Ama bu eğilim her partide yok. Sosyal Demokratlar, Yeşiller, bugün de Sol Parti bunu istiyor. Hatta Başbakan Merkel’in partisi (Hıristiyan Sosyal Birlik CSU) içinde de bunu isteyenler var. Ama yine de bazı politikacılar bunu bir türlü içlerine sindiremiyorlar. Geçen gün basına yansıdı. 2002’den 2009’a kadar olan yedi yıllık sürede 310 bin Türk Alman vatandaşlığına geçmiş. Bu aslında çok düşük bir sayı. Yıllık ortalamaya bölersek 40 bin Türk Alman vatandaşlığına geçmiş oluyor. Öte yandan bugün Almanya’da yaşayan neredeyse 2 milyon Türk henüz Alman vatandaşı değil. Yabancı konumundalar. Seçmeseçilme hakkından yoksunlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Nasıl oluyor bu? H.K. Bakın, siz bir ülkede üç beş yıl yaşarsınız; anlarım. Ama bu yıl göçün ellinci yılı. Siz hâlâ bu insanları yabancı (auslander) statüsünde tutuyorsunuz. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Biz bu durumu sürekli dillendirdik. Ben diyorum ki, Almanya gelen bu insanları kapının önünde bekletiyor. Kapıyı açıp içeri almıyor. Ondan sonra da “Siz niye uyum sağlamıyorsunuz?” diye soruyor. Yahu, kardeşim, al bunları içeri. Kucakla. “Benim insanımsın. Seni benden kabul ediyorum. Bu ülke sizin yeni vatanınız” de. Buna uygun uygulamalara geç. Sadece Türklere değil, diğer göçmenlere de aynı muamele uygulanıyor. İnsanlar kendi vatandaşlıklarından feragat etmeksizin Alman vatandaşlığına geçmek istiyor. Yani çifte vatandaşlık. Bunu uygulamanın sakıncası ne olabilir? H.K. Hiçbir sakıncası yok. Rusya, Polonya, Romanya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerden gelen Alman kökenliler hemen çifte vatandaşlık alabiliyor. Ama Almanya’da on yıllardır yaşayan, orada doğup büyümüş insanlara çifte vatandaşlık hakkı tanınmıyor. İslamofobinin nedeni nedir? H.K. Bizim gibi sol görüşlü insanların gündeminin ön sıralarında din yoktur. Ama Almanlar öyle değil. Sosyal demokratlarda olsun, onların daha solundakilerde bile olsun din hâlâ önemsenen bir öğedir. Hıristiyan dinine mensup değilseniz o ayrım hemen belli edilir. Aynı zamanda bu konu bir seçim malzemesidir. Her seçimde Türklerin uyumu istemedikleri, Alman toplumuyla kaynaşmadıkları söylenir. Ama durup da kendi kendilerine, “Biz kendimize düşeni yaptık mı” diye sormuyorlar. Türkiye’yi iyi tanımıyorlar Alman gazetecileri kaynakları yanıltıyor Peki, AB’ye tam üyeliğin eşiğine gelmiş bir ülkede olan bitenler konusunda nasıl bu kadar cahil olabilirler? H.K. Size bu noktadaki bir gerçeği anlatayım. Almanya’nın en ciddi gazetelerinden birisi Süddeutsche Zeitung’dur. Ama o gazetenin Türkiye’deki muhabiri sürekli AKP hükümetini öven haberler geçiyor. Öbür gazeteler de haydi haydi öyle, ama bunun yaptığı yayın çok dikkat çekici. Bu soruyu sorarken mesleğim adına utanç duyuyorum ama acaba bu haberleri yapanlar besleniyorlar mı? H.K. Onu bilemiyorum. Ama bu muhabirlerin kaynakları o ikinci cumhuriyetçi dediğimiz takım. Sizlere gelmezler. Çünkü Cumhuriyet, ulusal çıkarlara önem veren, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı bir gazete. O zaman bu yayınların altında kasıt mı aramamız lazım? Dezenformasyon mu yapıyarlar? H.K. Öyle. Bu çok ciddi bir konu. Türkiye’de bir süre kalan, Kıbrıs’ta bir yıl öğretmenlik yapan bir tanıdığım var. Süddetsche Zeitung okur. Türkiye’deki durumu izlediği için referandumla ilgili yapılan yayınlara çok kızdı. Gazeteye bir mektup yazarak “Siz Türkiye’deki durumu tamamıyla tek yönlü yansıtıyorsunuz. Durum sizin yayınlarınızdaki gibi değil” dedi. Bu gazeteler Türkiye’ye Türkçe bilen, ne olup bittiği bilgisine sahip muhabir gönderseler o zaman daha farklı bilgi akışı olacak. P HAKKI KESKİN O Trabzon, Maçka, 1943 doğumlu. Yükseköğrenimini Berlin Hür Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yapR tıktan sonra aynı fakültede siyasal bilgiler ve ekonomi doktorasını aldı. 1970 ve 1972’de siyasi nedenlerden doT layı vatandaşlıktan çıkarıldı. Danıştay’da dava açarak kazandı. 1977’de Türkiye’ye dönerek beş yıllık kalkınma R planları ve Türkiye’nin ekonomik gelişmesi üzerine araştırmalar yaptı. 1979’da Bülent Ecevit’in başbakanlığı döE neminde Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) uzman olarak çalıştı. 1980’de Berlin İdare ve Hukuk Yüksek okulu’nda uzman olarak görev aldı ve Berlin İçişleri Senatörü Peter Ulrich’in yabancılar politikası danışmanlığını yürüttü. 19822005 arası Uygulamalı Hamburg Üniversitesi Sosyal Pedagoji Fakültesi’nde siyasal bilgiler ve göç politikası kürsüsünde öğretim üyesi olarak ders verdi. 199397 arası ilk Türk kökenli milletvekili olarak Hamburg Eyalet Parlamentosu’na seçildi. 20052009 arası Sol Parti’den Federal Almanya Parlamentosu milletvekilliği ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliğine seçildi. Almanya Türk Toplumu’nun 10 yıl başkanlığını yaptı. İyi de bizim tarafta da sorun yok mu? AKP hükümet olduğu zaman AB’yle tam entegrasyon sözü vermişti. Daha sonra savsakladı. Hatta Başbakan Erdoğan son Körfez ziyaretinde, Arap ve Müslüman dünyaya çağrı yaparak, “Biz kendi kendimize yeteriz” deyip Batı’ya sırt çevirdiğini açıklamadı mı? Birkaç yıl önce, “Batı’dan ahlaksızlıktan başka bir şey almadık” demedi mi? H.K. Çok önemli ve ilginç bir konuya değindiniz. Batılılar hep çifte standart kullanıyorlar. Bir yandan olan biteni görüyorlar. Bu konuda ciddi endişe duyuyorlar. Ama diğer yandan AKP ve Tayyip Erdoğan onların tüm istekleri doğrultusunda Avrupa’da, ABD’de olmayan ultra liberal bir ekonomik politika izlediği için bu durum işlerine geliyor. Özelleştirmede onların yapmadığını yapıyor. Türkiye’de ne var ne yok neredeyse her şeyi satacaklar. Oktay Ekşi’ye çok sızdılar. Ama ben de diyorum ki: “Bu adamların ellerinden gelse teneffüs ettiğimiz havayı bile metreküp hesabı satacaklar.” Avrupalılar bu durumdan çok memnun. “AKP tam bizim istediğimiz” diyorlar. Öte yandan Kemalistlere de karşı çıkıyorlar ve onları Avrupa’ya karşıymış gibi gösteriyorlar. Kitabımda o konuya da değindim. Kemalizm çağdaş medeniyetler düzeyini hedefler. Bunun anlamı da Batı’daki demokrasi, çağdaşlık, kalkınmışlıktır. Kemalistler bunu istiyor ama, “Onurumuza dokunmayın. Bize çifte standart uygulamayın” diyorlar. Bakın, size ilginç bir örnek anlatayım. Bir ay kadar önce Almanya’nın en büyük inşaat şirketlerinden birinin hisse senetlerinden yüzde 30’undan fazlasını bir İspanyol şirketi aldı. Bu Almanya’da ciddi tartışma konusu oldu. Ama gel gör ki Türkiye’de Telekom, Tüpraş gibi stratejik önemi olan bütün kuruluşlar elden gitti. Yani, bu konularda AKP’nin izlediği politika Avrupalıların hoşuna gidiyor. Dış politikada da durum aynı. Sürekli Türkiye’den ödün isteniyor. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’nı üstlenmesiyle birlikte Batı’da Türkiye’de eksen kayması meydana geldiği kaygılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? H.K. O kaygı var. Ama öbür alanlarda istediklerini elde ettikleri için o kaygıyı görmezden gelebiliyorlar. İki yıl öncesine kadar Federal Almanya milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyken AKP’nin politikalarını eleştirmemeye dikkat ediyordum. Çünkü Türkiye karşıtı gibi yorumlanabilirdim. Ama artık gördüm ki gidişat çok ciddi tehlikeleri içeriyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde söz aldım. Türkiye’deki gidişatı anlatmaya çalıştım. Medyanın çok ciddi tehdit altında olduğunu, yandaş medya kuruluşları kurulduğunu, insan hakları ihlalleri olduğunu söyledim. Çok şaşırdılar. “Ciddi misiniz? Durum gerçekten böyle mi” diye sordular. Eğitimde devletin devreden çıkartılması kaygı vericidir Siz 40 yıl Almanya’da yaşadınız. Bugün artık daha ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşıyorsunuz. Kırk yıl önceki Türkiye’yle bugünkünü kıyasladığınız zaman ne görüyorsunuz? H.K. Biliyorsunuz, 1970 ve 1971’de iki kez vatandaşlıktan çıkarıldım. Uğur Mumcu ve Uğur Alacakaptan avukatlığımı üstlendi. Danıştay’da açtığım davaları kazandım. Amacım Türkiye’ye yerleşip ülkeme yararlı olmaktı. Bursa Uludağ Üniversitesi asistanlık sınavını kazandım. Ama ne yazık ki MİT raporları nedeniyle sınavım iptal edildi. Daha sonra Ecevit’in başbakanlığı döneminde DPT sınavını kazanıp uzman oldum. Hükümet düşünce bizi kızağa aldılar. Ben de Almanya’ya geri döndüm. Almanya gibi bir ülkede benim gibi bir yabancının kolay hayal edemeyeceği mevkilere geldim. Akademik kariyer yaptım; profesör oldum. Milletvekilliği yaptım. Artık Türkiye’ye dönmeyi kafama koymuştum. Şimdi daha ağırlıklı olarak burada yaşıyorum. Türkiye tabii ki 40 yıl öncesinin Türkiyesi değil. Çok olumlu değişikliklerin yanı sıra olumsuz değişiklikler de oldu. Örnek verir misiniz? H.K. Bir kere eğitim için kaygılarım var. Her yerde özel ilkokul, özel dershane, özel lise, özel üniversite reklamları görüyorum. Ben Erzincan Lisesi mezunuyum. Benimle birlikte mezun olan arkadaşlarım üst düzey görevlere geldi. Bizim dönemimizde devlet okulları çok ciddi eğitim verirlerdi. Ama bugün devlet okullarını kaliteli eğitim veren okul sisteminden çıkarıp kaynakların bir kısmını özel okullara kaydırdılar. Eğitim, bir de sağlık sistemi giderek özelleştirildi. Bu da benim çok dikkatimi çekiyor. Yadırgıyorum. Eğitim, sağlık, ulaşım devletin temel görevleridir. Almanya’da özel üniversite neredeyse yoktur. Türkiye’deki özel okullar ve dershanelerin çoğunluğunu belli bir cemaatin ele geçirmesine ne diyorsunuz? H.K. Ben parlamento üyesiyken Türkiye’den bazı milletvekilleri Almanya’da özel okul kurma talebiyle geldi. Biz buna şiddetle karşı çıktık. Çünkü istenen, belli cemaatlerin Almanya’da okul açmasıydı. Yani eğitim sistemini bu nedenle özelleştiriyorlar. Belli cemaatler, belli biçimde, belli görüşte insan yetiştirmeyi hedefliyor. Amaç ondan sonra da Türkiye’deki sistemi tümden kendi istedikleri gibi değiştirmek. Zaten görüyoruz. Hâkimler, savcılar, kaymakamlar, valiler, polisler onların istedikleri gibi yetiştirilen insanlardan çıkıyor artık. Orduya girememişlerdi. Ama ondan da artık emin değilim. Belki yakında orduyu da özelleştirme talebiyle ortaya çıkarlar. Artık Türkiye’de dini öğelere dayalı eğitim sistemini beraberinde getiriyor. Üzülerek söylüyorum. Dini öğelere dayalı eğitim sistemiyle birlikte ekonomik çıkarları perçinleyen bir anlayış ortaya çıkınca korkunç bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu sekiz yıl içinde Türkiye’de hiçbir dönemde görülmemiş yolsuzluklar, adam kayırmalar, kendi çocuklarını zengin etme olguları yaşanıyor. Bu kadar olmaz. Ayıptır. Başbakan’a bu konularda sayısız mektup yazdım. CHP’Y AB KARŞITI G B GÖSTER YORLAR Batı’da Türkiye’de bütün bu olup bitenler görülmesine rağmen AKP’ye destek devam mı ediyor? H.K. AKP hükümeti onların istediği doğrultuda iş yapmaya devam ettiği sürece bu destek sürüyor. Türkiye’de sistem ekonomik olarak istenen raya oturtuldu. Hâlâ ulusal çıkarlara, Kemalist öğelere önem veren CHP iktidara gelirse ne olur endişesi taşıyorlar. Bir de CHP, AB üyeliğine karşıymış gibi bir hava yaratıldı. Bu Batılılar, 1963’te İnönü hükümetinin Ankara Anlaşması’nı imzaladığını bilmeyecek kadar mı bilgisizler? H.K. CHP, kendi onurumuzu koruyarak, çifte standart uygulanmaksızın, tam teslimiyet olmaksızın AB üyeliğine evet diyor. Tabii ki Türkiye kendi ulusal çıkarlarını korumak zorunda. Türkiye diğer üye ülkelerden farklı kriterlerin kendisine uygulanmak istenmesini kabul etmek zorunda değildir. Bunlardan birisi de Kıbrıs sorununun çözümü dayatmalarıdır. Siz AB’nin Kıbrıs sorununun çözümünü samimiyetle istediğini düşünüyor musunuz? H.K. Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı çıkan Federal Almanya Başbakanı Merkel ve Hıristiyan Birlik Partileri Kıbrıs sorununun çözülmemesinden memnunlar. Bu durum işlerine geliyor. İkiyüzlü davranıyorlar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle