18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ŞUBAT 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Berlin Film Festivali resmi yarışma bölümünde gösterilen ‘Almanya’ filmi ilgi odağında Komik bir düş kırıklığı MARTİNA PRİESSNER / TUNÇAY KULAOĞLU SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Gülgeç’i Uğurlarken İsmail Gülgeç’i de yolcu ettik. Cumhuriyet okurlarının tiryakisi olduğu “Hayvanlar”ın usta çizeri, özgün çizeri Gülgeç’i… Yaklaşık otuz beş yıl önce tanımıştım onu. Milliyet’in “çırak çizer”lerinden biriydi. Milliyet Çocuk Dergisi’nin sorumluluğunu yüklendiğimde, ilk düşündüğüm üç çizerden biri olmuştu. (Ötekiler Mıstık ile Tan Oral’dı.) Yayınevinde oturup uzun uzun konuştuk. “Sürekli bize çizer misin?” dedim. Keyifle kabul etti, kolları sıvadı. İlk günden başlayarak derginin ağır toplarından biri oldu. Zaman zaman çocuk kitaplarımızı da resimledi. O arada gazetede de “yıldızı parladı”. Son derece titiz bir sanatçıydı. Bu yüzden, yapıtlarını son dakikada değil, son saniyede yetiştiriyordu. Teknik yönetmenimiz Sevgili Edip Alşar, her hafta derginin basımevine teslim edileceği gün sigara üstüne sigara yakıyor, “Bu İsmail beni öldürecek,” diye inliyordu. “Merak etme, gelir şimdi,” diyordum. Geliyordu da. Çizdiklerini görünce bütün sıkıntısı uçup gidiyordu Edip Bey’in. Bu kere keyiften bir sigara yakıyordu. Herhalde bütün çizerler öyleydi o sıralarda. Mıstık da bu konuda İsmail’den geri kalmıyordu. Günün birinde aklıma esti. “İnce Memed’i çizgiroman yapsak” dedim. İyi de kim çizer? Kim çizecek, çizse çizse İsmail Gülgeç çizer. Oturup uzun uzun konuştuk Gülgeç’le. Titizliği iyice su yüzüne çıktı. “Ben burada masa başında oturup kafamdan çizemem ki” dedi. “Öykünün geçtiği yerleri görmem gerek.” “Seni Adana’ya yollarız,” dedim. “Gider görürsün.” “O zaman olur.” Yaşar Kemal’den izin almak gerekiyordu elbet. “Dünyada olmaz!” dedi Yaşar. “İsmail Gülgeç çizecek” dedim. “O zaman olur.” Gülgeç’i Adana’ya yolladık. O sıralarda cep telefonu ne gezer… Kayıplara karıştı Gülgeç. Haber yok… Bu kere teselli etme görevi Edip Bey’e düştü. “Merak etmeyin, Ülkü Bey, nasıl olsa gelir…” Birkaç hafta sonra çıkıp geldi Gülgeç. Elinde koca bir zarfla. Açtık zarfı… İnce Memed’in “anayurdundan” sayısız fotoğraf… Çizimler… “Artık başlayabilirim.” Sigarayı bırakmaya niyetlenen, ama Gülgeç’le Mıstık yüzünden bunu bir türlü gerçekleştiremeyen Edip Bey için karabasanlı günler başladı yine. Yaşar’ın romanı gerçekten “muhteşem” bir başka yapıta dönüştü Gülgeç’in çizgileriyle. İlk İnce Memed’i öteki ciltler izledi. Çizgiroman yurtdışında, başka ülkelerde de kitap olarak yayımlandı. Büyük ilgi topladı. Gazetenin el değiştirip çocuk dergisi serüveninin benim için bitmesinden sonra pek görüşemedik Gülgeç’le. Kırk yılda bir karşılaştığımızda da hep Edip Bey’in kulaklarını çınlattık. Gülerek, “Az çektirmedim ona” diyordu. Evet, Gülgeç’i de yolcu ettik önceki gün. En sevdiğim çizerlerden biriydi. Aklıma geldikçe hayıflandığım bir şey var: Keşke teknik olanaklarımız büyük olsaydı da, onun da yapmayı çok istediği “çizgifilm”leri gerçekleştirebilseydik… Walt Disney’in Fantasia’sıyla, Dumbo’suyla, Bambi’siyle yarışacak yapıtlar çıkardı ortaya. BERLİN Yasemin Şamdereli’nin 61. Uluslararası Berlin Film Festivali’nin resmi yarışma bölümünde gösterilen filmi “Almanya”, her şeyden önce festivalin birkaç yıldır giderek dallanıp budaklanan garip bir kategorisini sorgulamaya itiyor insanı. Yarışmada yer alan 22 filmden 6’sının “yarışma dışı” gösterilmesinin nedenlerini açıklamak, kuşkusuz festival yönetiminin tasarrufunda. Ancak bu resmi bölümü, yarışamayan filmlerle “şişirmek”, her şeyden önce, daha festival öncesi ağızlarda dolaşmaya başlayan “kalite” sorununu gündeme getiriyor. Berlinale’nin, Cannes ve Venedik gibi rakip festivallere oranla hâlâ vitrin sorunu yaşamasını, “yarışma dışı” filmlerin resmi bölüme eklenerek çözmek de mümkün gibi gözükmüyor. “Almanya”nın “yarışmaya” alınma nedeni ise aşikâr: TürkiyeAlmanya işgücü göçü bu yıl 50. yı Berlin’deki resmi bölümde yer alan 22 filmin 6’sı yarışma dışı gösteriliyor. Ancak bu resmi bölümü yarışmayan filmlerle ‘şişirmek’ kalite sorununu gündeme getiriyor. lını kutluyor. Ancak gerek anlatım dili gerekse içeriksel yaklaşımıyla maalesef televizyon formatlarının ötesine geçemeyerek büyük bir fırsatı da kaçıran bu filme gösterilen iltiması anlamak mümkün değil. Oysa 61. Berlinale, TürkiyeAlmanya işgücü göçünü işleyen yapımların görücüye çıkabileceği en iyi platformdu. “Almanya”dan geriye kalan ise, göçün 50. yılına kör kör parmağım gözüne hesabı hizmet eden, kuşkusuz iyi niyetli, izleyiciyi, onlar da, ayrıntıları kendi tecrübelerinden zaten bilen ve ağlanacak hallerine çekilen her filmden, yazılan her kitaptan daha fazla gülebilen ve göçe göbeğinden bağlı kuşaklara seslenen, ama özü itibarıyla yazık ki belli bir sığlığı aşamayan, dolayısıyla büyük fırsat kaçıran bir yapım. şgücü göçü Şamdereli her ne kadar, Fatih Akın’ın göç hikâyesi “Solino”suna gönderme yapıp, konuyu dra ERDAĞ AKSEL’ N ‘A LE BENZERL Ğ ’ SERG S GALER NEV’DE ‘Bebeklerden Katil Yaratan Karanlık’ Kültür Servisi Erdağ Aksel’in “Aile Benzerliği” başlıklı sergisi dün akşam İstanbul Galeri Nev’de açıldı. 2009’da gerçekleştirdiği “Hatırlama ve Unutma” sergisi ile yakın tarihimizden aldığı referanslarla eleştirel konumunu koruyan Aksel, bu sergiyle yeniden resmi ideoloji ile hesaplaşmasını sürdürüyor. 19 Mart 2011 gününe kadar açık kalacak olan sergide “Bebeklerden Katil Yaratan Karanlık” adlı yapıt, temelini, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in yazdığı mektuptan alıyor. Yapıtta, Braille alfabesi ile işlenen mektuptaki dil ise Kürtçe. Sergideki bir başka yapıt ise “Suskun” adını taşıyor. Erdağ Aksel, bugüne kadar gerçekleştirdiği dizileriyle, heykelleriyle çeşitli ilişkiler içinde olan, geçmişte yaptıklarını anımsatan göndermeler taşıyan ve bu nedenle “Aile Benzerliği” adını verdiği yeni çalışmalarıyla otoriteye, kurumlara eleştirel yaklaşımını koruyor. ‘Bebeklerden Katil Yaratan Karanlık’ matik bir hikâye üzerinden değil de “mizahi” bir dille işlemek istediğini söylese de ki Alman sinemasında bugüne kadar hâlâ eksik olan bir yaklaşım bugüne kadar, “Solino” ile birlikte işgücü göçü bağlamında çekilen dönem filmlerinin en önemlisi olan “Zeit der Wünsche”nin de (Rolf Schübel) estetik kalitesine, içeriksel derinliğine erişemiyor. Oysa işgücü göçünün belli anlarını, son derece “utanmaz” bir şekilde ele alan 1998 yapımı “Ich Chef, Du Turnschuh” (Hussi Kutlucan) gibi örnekler de mevcut. Mizahın, hatta sinizmin belkemiğini oluşturduğu, işgücü göçünü radikal bir okuyuşla resmeden, kendini çoğunluk toplumun beklentilerine teslim etmeyen, estetik tavizler vermeyen, derdini piyasa mekanizmalarını düşünmeden anlatan bir film “Ich Chef, Du Turnschuh”. Şamdereli’nin Nürnberg’deki Türkiye/Almanya Film Festivali’nde gösterilen ilk kısa filmi “Schlüssellöcher” (1994), sinema okuyan genç bir yeteneğin sahip olduğu potansiyeli gözler önüne sermişti. Yönetmenin daha sonra özel televizyon kanallarına çektiği “etnik komediler” ise, çoğunluk toplumun beklentilerine ziyadesiyle hizmet eden yapımlardı. “Almanya” bu bağlamda yine de bir “günah çıkartma” belki. Köklerine geri dönmeye çalışan, tekrar pahasına söylemek gerekirse, kuşkusuz iyi niyetli, oyuncularının çok iyi performanslarıyla ayakta duran, sağlam bir senaryoya sahip, eğlendiren ama göçün ruhunu veremeyen, derinlerine inemeyen bir film. Almanya, Türkiye’den işgöçünün 50. yılında, hâlâ bu dipsiz kuyuyu resmetmeye aday filmleri bekliyor. C HAN DEM RC ’N N ‘HAYAT Ç ZG S ’ SERG S Gülgeç anısına söyleşi Kültür Servisi Karikatürist ve mizah yazarı Cihan Demirci, karikatürcülüğünün 33. yılında 13. karikatür sergisi “Hayat Çizgisi”ni Çanakkale’de açıyor. Çanakkale Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen, 40 karikatürün yer aldığı serginin açılışı bugün saat 15.00’te, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Giriİsmail Gülgeç şimcilik Merkezi Salonu’nda yapılacak. Sergi açılışı sonrasında 16 Şubat’ta yaşamını yitiren gazetemiz çizeri İsmail Gülgeç anısına “Damdaki Mizahçı” söyleşisi yapılacak. Bugüne dek 38 kitap yayımlayan, karikatür ve mizah tarihimiz üzerine araştırmaları da bulunan Demirci, halen gazetemizin “Cumertesi” mizah sayfasında yazarçizerliği sürdürüyor. Sergi 28 Şubat’a dek açık kalacak. !f STANBUL’DA BUGÜN ‘Zare’ açılımına devam! Kültür Servisi !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde bugün “Açılıma Devam” bölümünde Kürtleri anlatan ilk film olarak bilinen 1927 yapımı “Zare”, saat 19.30’da AFM Fitaş’ta canlı müzik eşliğinde gösterilecek. Kopyası bir kereliğine mahsus olmak üzere Ermenistan’dan özel izinle çıkarılan filme, arpıyla Kürt müziğini dünyaya sevdiren Tara Jaff eşlik edecek. AFM Caddebostan’da saat 13.00’te “Pál Adrienn”, saat 15.30’da “Luftslottet som Sprängdes”, saat 19.30’da “Marti, Dupa Craciun”, saat 22.00’de “Black Swan”, AFM Fitaş’ta saat 13.00’te “The Extraordinary Ordinary Life of José González”, saat 15.30’da “Sozdar, She Who Lives Her Promise”, saat 17.30’da “Dzi Croquettes”, saat 22.00’de “LennoNYC”, saat 24.00’te “L.A. Zombie”, saat 12.30’da “Inside Job”, saat 15.00’te “Griff the Invisible”, saat 17.00’de “Mavro Livadi”, Zare saat 19.00’da “Animal Kingdom”, saat 21.30’da “True Grit”, saat 24.15’te “Amer”. AFM İstinyepark’ta saat 13.30’da “Muumi ja Punainen Pyrstötähti”, saat 16.00’da “Prezit Svuj Zivot”, saat 19.30’da “D’amour et d’eau Fraîche”, saat 22.00’de “R”. Cinebonus Maçka Mall’da saat 12.00’de “Amreeka”, saat 14.00’te “Boy”, saat 17.00’de “Son of Babylon”, saat 19.00’da “Donnie Darko”, saat 21.30’da “Udaan.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle