19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ARALIK 2011 ÇARŞAMBA 2 o sayfayı çevirip geleceğe doğru ve sağlam bakılabilmeli: Bu girişim mutlaka başarıya ulaşmalı ve Ada’nın kuzeyinde bütün Ortadoğu’nun çekim merkezi ve olabilecek ciddi bir teknik üniversitenin kurulması tamamlanmalıdır. Gelgelelim, Türkiye’deki “çılgın” denebilecek kadar kötü “olur olmaz üniversite açma” hastalığı Kuzey Kıbrıs’taki ender doğru bir girişimi de olumsuz etkilemektedir. Lise açar gibi her ilde, hatta ilçelerde üniversite açtınız mı, ailelerin ve gençlerin değer ölçüleri şaşmakta, anavatanındaki “nitelikli yükseköğretim” beklentisi karşılanmış gibi bir sonuç ortaya çıkmakta. Sonuç, kısaca şu: Kuzey Kıbrıs’ta da nitelikli birkaç üniversite bulunduğu ve onları daha da destekleyip bütün bölgeye örnek olacak biçimde yüceltmek gerekirken anavatandan gelen öğrenci sayısı azalmakta, sınavlarında giriş puanları düşmekte, yeni üniversite enflasyonunun ister istemez yarattığı “nitelik erozyonu” Kuzey Kıbrıs’a da bulaşmakta. Oysa normal olarak tersi beklenir, değil mi? Sayı çoğaldıkça, iyinin, niteliklerin değeri artmalı. ma tuhaf bir biçimde o değer düşmekteyse, doğru planlamaya ve değere yönlendirmeye gereksinim var demektir. Yeni YÖK bunu yapabilecek mi? ma artık, A kapanmış olması gereken OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Teokratik Düzenin Altyapısı Türkiye’de yargıçlar ve yeteri kadar hukuk fakültesi mezunu varken bunları bir yana bırakıp mollaların, şeyhlerin, şıhların, mafya babalarının (arabulucu sıfatıyla) yargıçlık yapacağı bir yeni hukuk düzeni getiriliyor. Av. Gürkut ACAR / Antalya Milletvekili Üniversite Enflasyonu ve Kıbrıs ODTÜ’NÜN, yani Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Kuzey Kıbrıs Yerleşkesi’ni açmak, Ada konusundaki Ankara politikasının belki en akıllıca atılmış adımlarındandır. Bu tanıma, o politikanın hayli çok olan yanlışlarından bazılarını bir ölçüde düzeltmeye yarayabilecek bir adım. O yanlışlardan biri şu olmuştu: Madem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde böyle bir üniversite başlangıcı yapılacaktı, onun yerinin, binalarının ve tesislerinin kurulacağı araziyi kararlaştırmakta böyle çekingen ve “taviz kokan” bir tutuma gerek var mıydı? Gerçekten, öyle bir yer seçildi ki; şu sonuç, gereksiz bir biçimde, ama açıkça sırıtmaktaydı: Yani iki toplumun anlaşabilmesi için Ada’nın batısında, son derece verimli ve narenciye bahçeleriyle dolu Güzelyurt bölgesinde de toprak verilecek, Rumların ve arkalarındaki Batı âleminin istediği gibi o bölgedeki sınır çizgisi epey kuzeyde, neredeyse denize çok yakın bir yerlerde olacak. O mesajı verebilmek için ODTÜ “Kampus”un yeri, sanki “Güneyindeki yerleri terk edebiliriz” dercesine yukarı çekilmiş olmaktaydı. A BMM halkın iradesinin somutlaşmış şeklidir. M. Kemal kendisinin kurduğu TBMM’ye; kendisine başkomutanlık yetkisini vermediği zamanda bile saygı göstermiştir. AKP iktidarı ise TBMM açık olduğu halde; olağanüstü hallerde kullanılması gereken “kanun hükmünde kararname” (KHK) çıkararak TBMM’yi devre dışına itmiştir. Bu kararnamelerden birisi de “Kuran kurslarına giriş yaşını” kaldıran 653 sayılı KHK’dir. Böylece; daha adını bile söyleyemeyen ilkokul çağındaki çocuklarımız; bilmediği bir dilde, hiçbir pedagoji eğitimi görmemiş hocaların insafına teslim edilmektedir. İşin esası; Kuran öğretimi değil, çocukların “eğitim birliği” ilkesinin dışına çıkarılmasıdır. Böylece Cumhuriyetin eğitim sisteminin temeli delinmektedir. Bu birinci hamleden sonra ikinci adıma geçilmiştir. Bu adım; hiç gerek yokken ilkokullara “Arapça” derslerinin konulmasıdır. Böyle bir durum elbette “dil öğretme” gerekçesine dayanmıyor! Bütün sağlanmak istenen Cumhuriyetin temel devrimlerinden biri olan “harf devrimini” delmektir. “Arapça dersi” konularak Arap alfabesi öğretilecektir. Bu uygulama uzun vadede; soldan sağa doğru yazılan yazı yerine sağdan sola doğru yazma alışkanlığını sağlamaktır. Bildiğinizi sandığım öyküdür: Küba lideri Fidel Castro Türkiye’ye geldiğinde gazeteciler kendisine soruyor: “M. Kemal Atatürk mü yoksa siz mi daha devrimcisiniz?” Fidel Kastro tereddütsüz: “M. Kemal Atatürk!” der. Gazeteciler hayretle sorarlar: “Neden?” T “Çünkü ben altı yüz yıl sağdan sola doğru yazan bir milleti birkaç yılda soldan sağa doğru yazdıramadım…” Fidel Castro’nun bile hayran olduğu bu büyük devrim; AKP iktidarı eliyle tam ortasından delinmektedir! Laiklik ilkesinin altını boşaltan ve suç olan, gelecekte hesabı sorulacak olan bu adım yetmez gibi; üçüncü adım atılmıştır: YÖK başkanı, giderayak, üniversitelere girişte; mesleki öğretimden gelenlerle düz lise öğretimi görenler arasındaki KAT SAYI uygulamasını kaldırmıştır. Bu durum; anayasanın eşitlik ve adalet ilkesine aykırıdır. Lise mezunu yüz binlerce gencimizin hakkının ihlal edilmesidir. Meslek eğitimi seçenler de bizim çocuklarımızdır. Ancak mesleki öğretimi seçenler; baştan itibaren belirli bir statüyü kabul ederek başlamıştır. Amaç nedir? Adım adım nereye gidilmektedir? Bu da yetmemiş üçüncü adım atıldı: Milli Eğitim Bakanlığı kanun hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırıldı. 32 birim 17’ye indirildi, bakanlık tüm yöneticileri görevden aldı. Bakanlığın Atatürk milliyetçiliğine bağlı vatandaş yetiştirme ve “Milli Güvenlik Siyaseti’ne bağlı olma” kuralı kaldırıldı. Yerine küresel sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda adam yetiştirme ilkesi getirildi. “Cumhuriyetin modası geçti” diyen M. Eğitim Bakanı’nın buraya getirilmesinin nedeni de böylece daha iyi anlaşıldı!... Bunlarla bitmedi. AKP iktidarı bir adım daha attı. İslamda “ruhban sınıfı” olmadığı halde, nasıl ve kim tarafından belirleneceği belli olmayan “molla”lara devlet memuru yapıp aylık bağlanması gündeme getirildi. Türkiye’de Cumhuriyetin okullarında yetişmiş binlerce imam hatip okulu mezununa haksızlık değil midir bu durum? Hiçbir eğitimden geçmemiş mollaları devreye sokmanın amacı acaba onları daha sonra çıkarmayı düşündükleri “Arabuluculuk Yasası” ile pozitif çağdaş hukuk sistemini delmek için “arabulucu” yapmak mıdır? Türkiye’de yargıçlar ve yeteri kadar hukuk fakültesi mezunu varken bunları bir yana bırakıp mollaların, şeyhlerin, şıhların, mafya babalarının (arabulucu sıfatıyla) yargıçlık yapacağı bir yeni hukuk düzeni getiriliyor. Eeeeeyyyy Millet! Uyan! Uyan!... Çağdaş Hukuk Sistemi, Kuvvetler Ayrılığı Sistemi, Tarafsız Yargı, velhasıl Cumhuriyet katlediliyor! Bununla da bitmiyor. Yakında “terörün mali kaynakları” ile ilgili yasa tasarısı gelecek. Bununla güya teröristlerin mal varlığına el konacak! Gerçek amaç ise iktidar karşıtı olanların ve yakınlarının mal varlığına el koymaktır! Böylece “sessiz toplum” , “muhalefetsiz siyaset”in yolu açılmaktadır. AKP iktidarına bu da yetmemiş olmalı ki yakında “devlet sırları yasası” getiriliyor. Bu yasa ile de AKP iktidarının tüm yasa dışı işlerinin üzerinin kapatılması sağlanacak. İktidar değişse bile yapılanlar, yapan AKP iktidarının ve temsilcilerinin yanına kâr kalacak… Özetle; İlkokullara Arapça öğretimi, Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılması, Üniversiteye girişte kat sayının kaldırılması, Mollalara aylık bağlanması, Arabuluculuk yasa tasarısı, Devlet sırları yasası, Terörün mali kaynaklarını önleme yasası ile Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ilkesinin altı boşaltılmakta, yeni bir devlet yapısının temelleri atılmaktadır. Bunun Büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet olmadığı açıktır. Tehlikenin farkında mısınız? Tehlikenin farkına varın! Tehlikenin… Tehlike… Daha ne bekliyorsunuz? 99... Şeytan diyor git gizlice kapat kendini deliğe, 100 olsun... Tutuklu gazeteci sayısı bu: 99... ? Türküsü var: “Düz tara yâr düz tara Yâr zülfünü düz tara Doksan dokuz yaram var Bir de sen vur yüz yara...” ? 99 tutuklu gazeteci... Dünyanın demokrasi tarihinde başka bir örneği yok... Faşizmde belki var, kralın ülkesinde olabilir, şeyhin memleketinde belki rastlandı, diktatörlükte belki görüldü... Ama sıfatı “demokrasi” olan bir ülkede hiç olmadı... Görülmüş değil... ? 99 takip... 99 baskın... 99 sabah karanlığında önünde pusu kurulan ev.. 99 çalınan kapı... 99 “kim o?”... 99 korku... 99 götürülüş... 99 hücre... ? 99... İmamın tespihi... ? Canileri saldılar, teröristleri bıraktılar, insanları yakanları bağışladılar, diri diri gömenleri gönderdiler... Dolandırıcılar, hırsızlar, sahtekârlar orada oturuyor... Ama haklarında henüz mahkumiyet kararı olmayanları evlerinden toplayıp toplayıp hücrelere doldurdular... 99 gazeteciyi... ? Uzak yakın demeden dünyanın bütün medya kuruluşlarından tepkiler yükseliyor... Uluslararası basın örgütleri yollara düşüp peş peşe geliyorlar, bildiriler yayımlayıp hukuksuzluğu dünyaya duyuruyorlar... Elin oğlunun canı sıkılıyor... Ama bizim medya kendi çocuklarına, dahası kendi özgürlüğüne sahip çıkmaya korkuyor... Cemiyetlerimizden, sendikalarımızdan, örgütlerimizden bir ciddi tepki, bir içten çaba, bir yürekten ses çıkmıyor... ? Yüz yok... Olsa kızaracak da... 99... Karanlığa Direnen Bir Düşünür: Vedat Günyol Daver DARENDE Emekli DiplomatYazar D eğerli düşünür, deneme ustası Vedat Günyol’un bir sempozyumla anılacağını gazetemiz Cumhuriyet’te okuyunca ülkesine ve halkına karşı sorumlu olmanın bilincini duyarak yaşayan Günyol’a “çok şey borçluyuz” demekten kendimi alamadım. Hümanist, aydınlanmacı kişiliği ile toplumumuza yol göstericilik yapan Günyol, Türkiye’nin ölüm kalım savaşının akıl ile zekâ kurnazlıkları arasında verildiğini savunurdu. Gericilere, tutuculara, anamalcılara, yurdu babasının çiftliği sananlara ve sözde aydınlara karşı yaşamı boyunca amansız bir savaş verdi. Türkiye’nin tek önderi olarak gördüğü Mustafa Kemal’in yarattığı Atatürkçülük ateşini diri tutmanın tek yolunun, devrim ilkelerinin ilerisinde onların ruhuna uygun yeni ateşler yakmak olduğuna inanırdı. İnsanın insanı ezmemesi için savaşan, şimdi aramızda olmayan bu değerli düşünürümüzün şu sözleri belleğimden silinmedi: “Türkiye bugün, Atatürk ateşini diri tutmak isteyenlerle, onu söndürmeye çalışanlar arasında gizliaçık bir çatışma içerisindedir.” Günyol’un 1976 yılında bir denemesinde yer alan bu sözleri günümüze de ışık tutmuyor mu? Vedat Günyol’u saygıyla anarken yazımı onun “Türk’ün Mutluluğu: Atatürk” başlık denemesindeki sözleriyle noktalıyorum: “Atatürk, Türk ulusuna yaşamı sevinçle karşılamanın, yani mutluluğun yolunu göstermiştir. Bu yolda yürümek, bu uğurda ölesiye savaşmak, devrimleri devrimlerle beslemek, Türk aydınına düşen en büyük bir görevdir.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle