18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 KASIM 2011 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Kuruluşunun 15. yılını kutlayan Günışığı Kitaplığı’nın Genel Yayın Yönetmeni Mine Soysal’la çocuk edebiyatı üstüne Ayrımcılığa karşı, barıştan yana Arif Sağ’ın başkanlığı davalık oldu İstanbul Haber Servisi Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği’nin (MESAM) eski başkanı Faruk Demir, birliğin temmuz ayındaki yönetim kurulu toplantısında güvenoyu alamaması sonucu yerine sanatçı Arif Sağ’ın getirildiği kararın “yok hükmü”nde sayılmasını isteyerek dava açtı. Demir’in avukatı Hıdır Tanrıverdi tarafından İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde, MESAM Yönetim Kurulu’nun 12 Temmuz 2011 tarihli toplantısında birliğin başkanlığını yürüten Faruk Demir’in, güvenoyu alamaması nedeniyle yönetim kurulu başkanlığının düşürüldüğü belirtildi. Boşalan başkanlığa gizli oylama sonucu Arif Sağ’ın, başkan yardımcılığına Ali Rıza Binboğa’nın ve sayman üyeliğe Ali Yavuz’un seçildiği, ancak bu kararın tüzüğe aykırı olduğu ileri sürüldü. Mevcut kanun ve tüzük gereğince MESAM Yönetim Kurulu Başkanı’nın Faruk Demir, başkan yardımcısının Emre Sarısaltıkoğlu ve sayman üyenin Hülya Şenkul olduğunun tespit edilmesini isteyen Tanrıverdi, Sağ’ın seçildiği kararın yok hükmünde sayılmasını talep etti. Yeni yönetimin aldığı kararların da geçersiz sayılması gerektiği belirtilerek kanuna aykırı kurulduğu öne sürülen yönetim kurulu tarafından el konulan birlik defterinin de mahkeme tarafından belirlenecek yasal yönetim kurulu başkanına teslim edilmesi istendi. Arif Sağ MELTEM YILMAZ Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yayın yapan Günışığı Kitaplığı, 7 13 Kasım tarihlerinde kutlanan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nın yanı sıra, yayınevinin kuruluşunun 15. yılını bir dizi etkinlikle kutluyor. Bu kapsamda çağdaş Türk edebiyatının usta kalemlerinin 15. yıl için yazdığı öyküler, anılar, şiirlerden oluşan 15 adlı seçkiyi yayımlayan Günışığı Kitaplığı, yanı sıra öğretmenlere yönelik düzenlenen “Eğitimde Edebiyat Seminerleri”, okul ve halk kütüphaneleri için geliştirilen “Çocuklar İçin Kütüphane”, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerinin katıldığı Zeynep Cemali Öykü Yarışması ve Behiç Ak ile “Çize Yaza Öyküler” gibi uzun soluklu projeleri hayata geçiriyor. Türk ve dünya edebiyatından 200’ün üzerinde çağdaş çocuk ve gençlik kitabı yayımlayan Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni Mine Soysal ile Türkiye’de çocuk ve gençlik edebiyatını konuştuk. Türkiye’de çocuk ve gençlik edebiyatında yaşanan temel sorunlar nelerdir? En temel sorun, çocuk ve gençlik edebiyatı yayımcılığının, eğitim yayımcılığıyla karıştırılması. Edebiyatın işinin eğitmek, bilgi vermek olmadığı, eğitimde edebiyatın ancak derinden işleyen çok dolaylı etkileri olabileceği henüz tam anlaşılamadı. Aileler de öğretmenler de çocuk Mine Soysal, Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nda, çocuk ve gençlik edebiyatının ölçütlerini anlattı: Ayrımcılığın her türüne karşı duran, her canlının yaşama hakkına saygılı, barış ve umuttan yana, sağduyu ve hoşgörüye dayalı kitaplar. Mine Soysal kitaplarında edebiyat estetiğini değil, yalnızca bilgilendirme işlevini arıyor, önemsiyorlar. Çocuk edebiyatı ‘kolay’ bir alan olarak anlaşılıyor. Peki gerçekten kolay mı? Nitelikli edebiyat her yaştan okura ulaşır. Nitelikli çocuk ve gençlik edebiyatının has okurları aynı zamanda yetişkinlerdir de. Aslında “kolay” değil, tam tersine, çocuk edebiyatı daha karmaşık, daha zorludur denebilir. Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yayımladığınız kitaplarda hangi temel kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Ölçütlerimizin başında, metnin edebiyat lezzeti taşıması geliyor. Ayrımcılığın her çeşidine karşı duran, her canlının yaşama hakkına saygılı, adalet, barış ve umuttan yana, sağduyu ve hoşgörüye dayalı kitaplar yayımlıyoruz. Türkiye’de çocuk ve gençlerin kendilerine yönelik yayımlanan kitaplara ilgisi ne yönde? Okuma gereksinimi ve alışkanlıkları ne yönde değişiyor? Diğer yandan ebeveynler çocuklarına edebiyatı sevdirme konusunda yeterince başarılı olabiliyorlar mı? Günümüzde yüksek teknolojilerle sarmalanarak büyüyen çocukların da gençlerin de okuma gereksinimi geçmişten çok farklı. Savaşlar, krizler, felaketlerle sarsılan acımasız bir dünyada onlar birçok gerçeğe en çıplak ve korkunç haliyle tanıklık etmek zorundalar. Eskisi gibi ellerine tutuşturduğumuz her kitabı sadece zorunluluk uğruna okumuyorlar. Çocuk edebiyatı yazarlarının sayısında bir artıştan söz edebilir miyiz? Gerçekten de bu alana emek veren yazarların sayısı artıyor. Üretilen metinlerin niteliği aynı hızla yükselmese de geçmişe kıyasla şimdi çok daha umut verici bir yoldayız. Çocuklar ve gençler için yarattığımız edebiyat davetine son yıllarda edebiyatımızın usta kalemlerinin de katılması çok sevindirici. 2010 Memet Fuat Yayıncılık Ödülü’yle taçlanan “Köprü Kitaplar” gibi özgün projeler sayesinde Müge İplikçi, Behçet Çelik, Nihat Ziyalan gibi önemli yazarlar bu alanda da ilk eserlerini verdiler. Yavaşşiir Yıllar önce adı “Sakin Şehirler” ya da “Usul Şehirler” olan bir yazı okumuştum, olay İtalya’da geçiyordu. Nedense Bologna diye kalmış aklımda. Rönesans’ın ilk başladığı kentlerden, bir de film festivali var sanırım. Benim usul şehir diye gördüğüm asıl yer, Almanya’daki Heidelberg. “Cittaslow” (yavaş şehir) olarak kabul ediliyor mu bilmiyorum, ama benim gönlümdeki yerini hızla alıverdi. Bu “yavaş şehir”lerle de böyle bir “gönül ilişkimiz” oluyor işte, hem de onların yavaş olduğuna aldırmadan, “ilk bakışta aşk” dedikleri türden üstelik, o kadar hızlı! Seferihisar da daha ilk “yavaş şehir” olarak “salyangoz” ödülünü almadan önce bu yolda yavaş yavaş yürümeye başlamıştı bile. Umarım “yavaş şehir” olma yolunda hızlanmaz! “Yavaş şehir” olmak için, ilkin “şehir sakinleri”nin 50 bini geçmemesi gerekiyor. Demek ki fazlası sakinliği bozuyor. Sakin ve hemşehri: Ne güzel iki sözcük. Sözcükler de insanlar gibi, hem iç güzellikleri var hem de dış güzellikleri. Bazı sözcükler uzun boylu olur, bazıları yakışıklı, bazıları dünya güzeli, bazı sözcükler dans eder gibi yürür, bazıları kâğıdın bir metre üstünde, sanki uçar gibi. Sözcüklerin de mevsimlerle değişen haletiruhiyeleri vardır, kimi yaz gelince yerinde duramaz; şehirdeki bir cümlede yazı geçirmektense, yazlık bir cümle olarak sahiller boyunca şarkılarda söylenmek, dillere düşmek isterler. Bazı sözcükler sonbahar gelince ne yerlerini ne hallerini beğenirler, güzü bir Attilâ İlhan şiirinin ya da Selim İleri hikâyesinin içinde geçirmek isterler. Bazı sözcükler içe dönük olur, bırakın kâğıdın dışına çıkmayı, yanlarına başka sözcük istemezler. Bazıları da kibirli olur ki kâğıdın en başına yazılmak, orada kurum kurum kurulmak isterler. Diğer sözcükler de onlardan sonra gelsin isterler. İnsan neyse sözcükleri de o. Biz mi onlara benzemişiz zamanla yoksa onlar mı bize çekmiş, artık karıştırıyorum. Doğrusu çok da önemsemiyorum. Bazen şöyle düşündüğüm oluyor. Kâğıdın üstüne “süt” sözcüğünü yazsam ve bir kedi gelip onu içmeye başlasa... Sonra durduruyorum kendimi, “sakin ol hemşehrim” diyorum. İnsan kendisiyle hemşehri olabilir mi ya da kendisinin hemşehrisi olabilir mi? Şöyle bir cümle uydursam fiyakalı bir aforizma sayılır mı peki? “İnsan yalnızlığıyla hemşehridir” ya da “İnsan yalnızlığının hemşehrisidir.” Bence fiyakalı sayılmaz, çünkü ne yazık ki hemşehrinin uzun zamandır sözcük olarak görüldüğünü sanmıyorum. Abi, abla, teyze, dayı türünden gündelik ve alışkanlıkla kullanılan bir sesleniş biçimi olmuş bile. Hem de eskitilmiş ve içi boşaltılmış bir sözcük. Onu ne yapsanız sözcük tahtına çıkaramazsınız artık. Hiç unutulmayacak, daha yüzyıllarca söylenecek, fakat değeri de hiç bilinmeyecektir. Ne üzücü. Oysa herkesin kendisi olduğu bir yer var, bir şehir var, işte “hem şehri” orası. Neredensin? Hem şehrinden. Böyle deyince “İçinden mi” sorusuyla da karşılaşmazsınız. İnsan hem şehrinden olunca değil mi, içinden demektir bu. Tıpkı “sakin” sözcüğü gibi. O da hem kendi içinden hem de şehrin içinden gelir. Şimdilerde “şehrin sakini” demenin, nerdeyse “şehrin azizleri” demek gibi kutsal bir anlamı var. Sakinseniz, azizlerden, velilerden sayılabilirsiniz. Şair de eskiden böyle sayılırmış, bir yetke, iktidar sahibi biri olarak değil, ama yavaşlığı, usulluğu, sakinliğiyle “sözü dinlenen” bir hemşehriymiş. Derviş meşrepli, abdal tutumlu biri olan şair, zaten kendini şiirinin sahibi saymazmış ki iktidar sahibi saysın! İktidar ve şiir: İkisinin aynı cümlede geçmesi, yan yana gelmesi bile olmayacak şey. Şair zaten biraz da kendisine karşı yazan kişi değil midir, varsa kendi sözünün iktidarını bile kırmak içindir onun şiir yazması. O yüzden edebiyat filan değildir şiir. Şairiyle arasındaki bir “hal”dir. İnsanın çeşitli hallerinden birisi. Kendi yazdığı şiirler ya da başkalarının yazdığı şiirler hakkında kavga çıkaranları, gürültü koparanları hiç anlamıyorum. Bir insan “hali” olan şiir niye tartışma konusu olsun ki? Bu konuyu yavaş yavaş sürdürmek üzere... Temizlikçiler çağdaş sanata karşı… Farklı malzemelerle üretilen günümüz pıta sigortacılar 800 bin Avro değer biçsanatının başı dertte. Ama eleştirmenlerle mişlerdi. Kippenberger’in mezarında kemikleri değil de temizlikçilerle… Geçenlerde, kuşağının en yetenekli sa sızlıyor olabilir, ama hiç değilse bu natçılarından biri olarak kabul edilen konuda yalnız olmadığı için teselli buMartin Kippenberger ’in, Dort labilir… Kavramsal sanatın öncülerinmund’daki Ostwall Müzesi’nde sergi den Joseph Beuys’un 400 bin Avro değer biçilen bir “yağ lenen bir yapıtı, temizlekesi ” 1986’da likçi kadının “göz yaDüsseldorf’daki nılgısı”na kurban gitti. Güzel Sanatlar Ake1997’de henüz 44 yademisi’nde bir teşındayken karaciğer mizlikçi tarafından kanserine yakalanarak “silinmişti”. yaşama veda eden Kip2001’de, Damien penberger’in “Tavan Hirst’ün bir yapıtı Akmaya Başlayınca” Londra’daki Eyesadlı yapıtı, ince tahtatorm Gallery’nin telarla kurulmuş bir kulemizlikçilerinden binin altına yerleştirilmiş rinin işgüzarlığına plastik bir leğenden olukurban gitmişti: şuyordu. Kippenberger, Kadın, bira şişeleri, leğenin içini, kurumuş kül tablaları ve kahyağmur suyunu temsil ve kaplarından olueden bir boya tabakaşan bir yığını topsıyla kaplamıştı. Kipladığı gibi çöpe atpenberger’e göre bu bir mıştı, oysa o yığın sanattı; ama müzeyi tebir sanatçının yamizlemeye gelen kadın şamını temsil ediaynı kanıda değildi. O yordu… yüzden, leğeni gıcır gı2004’te de, Tate cır yapmaya karar verdi Britain’daki bir teve içindeki boya tabamizlikçi, Alman sakasını bir güzel silip tenatçı Gustav Metzmizledi. Şimdi müze ger’in bir yapıtının yöneticileri ne yapabir parçası olan caklarını bilemiyorlar, çünkü özel bir koleksi Martin Kippenberger’in “Tavan plastik torbayı çöpe yondan ödünç alınan ya Akmaya Başlayınca” adlı yapıtı. atmıştı… YKY’den 1000. edebiyat kitabı ? Kültür Servisi Daha önce Yapı Kredi Yayınları’ndan çok sayıda kitabı çıkan Thomas Bernhard’ın başyapıtı kabul edilen “Düzelti”, yayınevinin Edebiyat Dizisi’nin 1000. kitabı oldu. Kitap, Sezer Duru’nun çevirisiyle raflardaki yerini aldı. Açılışta ‘skandal’ yorumları ? Kültür Servisi 6 yıl süren tadilatın ardından 1776 tarihli Bolşoy Tiyatrosu perdelerini açtı. Açılışta sahnelenen Mihail Glinka’nın bestelediği “Slavskaya” adlı eserin tamamıyla modernist bir yaklaşımla seslendirilmesi ise, “gecenin skandalı” olarak nitelendirildi. Uçan Süpürge’nin tarihi açıklandı ? Kültür Servisi Bu yıl 15. yaşını kutlayan Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 1017 Mayıs 2012 tarihlerinde Ankara’da izleyicisiyle buluşacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle