18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 KASIM 2011 PAZARTESİ [email protected] 10 EKONOMİ Christoph M. Grosser Libya’da 100 milyar dolarlık pazar açıldı MURAT GÜLDEREN Çizme Su Alıyor AB Çatırdıyor… 5 Kasım Cumartesi günkü yazımda, “Yunanistan ne ki, İtalya’dan korkun” demiştim. İtalya’yı biraz daha mercek altına alalım. Çünkü İtalya, heybedeki asıl büyük ayvadır, dananın esas kuyruğudur. Almanya ve Fransa’dan sonra, Avro alanının üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya, 2.1 trilyon dolarlık milli geliri, 60 milyon nüfusu ile, kriz üssü gibi gösterilen Yunanistan’ın tam 7 katı büyük bir ekonomi ve deprem üssü. AB’nin yaklaşık 11 trilyon dolarlık kamu borç stokunun dörtte biri tek başına İtalya’ya ait, Yunanistan’ınkinden 7 kat büyük. İtalya’nın kamu borçları, milli gelirinin yüzde 120’si dolayında (Maastricht kriteri yüzde 60, Türkiye’ninki yüzde 42). İtalya’da son 5 yılın temel sorunu düşük büyüme hızları ve kamu maliyesindeki kötüleşme. İtalyan İstatistik Kurumu ISTAT’ın verilerine göre küresel krizin hemen arifesinde ancak yüzde 1.5 büyüyen İtalyan ekonomisi 2008’i yüzde 1.3, 2009’u yüzde 5.2 küçülme ile tamamladı. Bu iki daralma yılının ardından 2010 ve 2011 yıllarının büyüme performansı çok düşük gerçekleşti. Düşük büyüme sonucu, işsizlik de 2 puan arttı ve yüzde 8’e çıktı. Özellikle genç işsizliğinin son 5 yılda 8 puan artarak yüzde 28’e çıkması ürkütücü. Demirdöküm hedefini üçe katladı Ekonomi Servisi Demirdöküm Yönetim Kurulu Başkanı Christoph M. Grosser, doğalgaz pazarının çok hareketli olduğunu belirterek “Bence kriz söz konusu değil. Sene başında yaptığımız açıklamalarda yüzde 25 büyüme planladığımızı söyledik. Şu anda bu rakam yüzde 75’e ulaştı” dedi. Grosser, yetkili servis ve satış mağazası açılışı için geldiği Çanakkale’de AA’nın sorularını yanıtlarken Demirdöküm’ün 53 ülkeye ihracat yaptığını belirtti. TRABLUS Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile birlikte Libya’daki iş olanaklarını yerinde görmek isteyen 250 kişilik ekipte yer alan Taş Yapı İnşaat’ın sahibi Emrullah Turanlı Libya’nın Akdeniz’in en büyük ve en bakir sahiline sahip bölgesi olduğuna vurgu yaparak “Burada iki adet 5 yıldızlı otel kurmak istiyoruz. Bu noktada Hilton ile görüşmelerimiz devam ediyor. Libya, Avrupa ve Arap turizminin çekim merkezi olmaya aday bir ülke. Belek ve Kuşadası’ndan daha büyük bir potansiyele sahip” dedi. Turanlı ayrıca Libya hükümetin alım garantisi vermesi durumunda gaz, güneş ve rüzgâr enerjisi alanlarında da ciddi yatırım planları ol ? Kaddafi döneminden sonra inşaattan enerjiye, tarımdan gıda sektörüne kadar pek çok alanda en az 100 milyar dolarlık fırsat barındıran Libya için bazı yerli firmalar faaliyet programlarını şimdiden hazırladı. Bölgede en çok Türk firmalarını görmek istediklerini açıklayan Libya Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, Türklerin Libya’da kalan yaklaşık 2.5 milyar dolar parasını ve iş makinelerini iade edeceklerini belirtti. duğunu anlatarak “Disiplinli çalışan her işadamı için burada büyük fırsatlar var. Tarım konusunda da yatırım yapmak istiyoruz. Hükümetten 2 milyon metrekarelik ekilebilecek alan talebinde bulunup bakliyat ve sebze üretimi de yapmak istiyoruz. Buraya yaklaşık 4 milyar dolarlık yatırım planlıyoruz” diye konuştu. Daha çok Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde faaliyet gösteren Nursoy Şirketler Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Orhan Yurduhan da çıkan olaylar sonrası yenilenmesi gereken pek çok alt ve üst yapı projelerine talip olduklarını belirterek “Irak’ta da milyar dolarlık projeler gerçekleştirdik. Kapsamlı bir profesyonel ekibimizle Libya’daki ihalelere hazırlanıyoruz. Kazanacağımızı düşündüğümüz pek çok altyapı ilalelerinde en az 1 milyar dolarlık iş hacmi ve yatırım hedefliyoruz. Prog ramlarımız hazır. Yabancılardan çok daha titiz çalıştığımız Irak’taki referanslarımızdan belli. Bizimle birlikte buralarda faaliyet gösteren pek çok yerli müteahhidimiz özellikle alt ve üstyapı konularında dünya markası oldu” diye konuştu. afinesi bakımları Erenport’ta 20 yılın üzerinde Libya’da faaliyet gösteren Türk firması Erenport İnşaat da çıkan olaylar sonrası bölgedeki pek çok petrol rafinerisinin bakım işlerini üstlendi. Yaklaşık 10 milyon dolarlık iş alan firmanın yetkilileri bu alanda da Türk yatırımcılara çağrıda bulundular. R Turkcell Global Bilgi, ‘en iyi’ seçildi Ekonomi Servisi Turkcell Global Bilgi, çağrı merkezi sektörünün dünya çapındaki en prestijli organizasyonlarından biri olan “ContactCenterWorld.com” un düzenlediği “2011 Top Ranking Performers” ödüllerinde “Dünyanın En İyi Çağrı Merkezi” seçildi. Turkcell Global Bilgi’den yapılan açıklamaya göre, Asya Pasifik, EMEA ve Amerika kıtası birincilerinin dünyanın en iyisi olmak için yarıştığı organizasyonun ödül töreni, 4 Kasım 2011 Cuma günü ABD’nin Las Vegas kentinde düzenlendi. Turizmde fırsatlar ülkesi Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Turgut Gür Libya’nın AB’ye konumu olan en güzel ülkelerden biri olduğunu anlatarak şunları söyledi: “Şu an dünyanın gözü burada. Çünkü her alanda dünyanın en bakir bölgelerinden biri. AB’den ABD’ye kadar pek çok yabancı işadamı burada fırsat kollamaya başladı. Burada 78 ay sonra yapılacak seçimler sonrası pek çok yasal sorunlar giderilmeye başlanacak. Eğer şeriat tarzı sorunlar aşılırsa burası dünyanın en iyi turizm bölgelerinden biri olacak. Bu noktada en avantajlı durumda olan yine Türkiye. Çünkü hem yakın, hem dost bir ülke. Halklarımız birbirini kardeş ilan etmişler. Türk yatırımcıları da yabancılar gibi şu an burada yer bakmaya başladılar, büyük otel zincirlerini getirmenin peşine düştüler. Disiplinli çalışmalarıyla kendini ıspatlamış Türk turizmcilerin burada avantajları çok büyük.” Kaddafi sonrası dönemde ülkeyi yöneten Ulusal Geçiş Konseyi ve bağlı güçler, yeni ihaleler ve anlaşmaları hızlandırmaya çalışıyor. İTALYA’NIN GÖSTERGELERİ, (20072011, %) Büyüme Enflasyon Bütçe Açığı/GSYH Kamu Borcu/GSYH Cari Açık/GSYH İşsizlik Genç İşsizliği 2007 1.5 2 1.5 103.6 2.4 6.1 20.3 2008 1.3 3.5 2.7 106.3 2.9 6.7 21.3 2009 5.2 0.8 5.4 116.1 2.1 7.8 25.4 2010 1.3 1.6 4.6 119 3.3 8.4 27.8 2011 (T) 0.6 2.6 4 121.1 3.5 8 28 Kaynak: ISTAT (İtalyan İstatistik Kurumu), 2011 verileri IMF tahminidir Paralar kuruşuna kadar ödenecek ibya Odalar ve Borsalar Birliği L Başkanı İdris Abdulhadi de “Libya halkı Türkiye’yi kardeş olarak görüyor. Libya’nın 170 milyar dolar parası başta ABD olmak üzere pek çok ülkede dondurulmuş durumda. Bu paraları almamız noktasında da Türklerden destek istiyoruz. Biz bu parayla kendi yaralarımızı rahatlıkla sarabiliriz. Libya şu an çok bakir bir pazar. Tek gelirimiz petrol. Her sektöre ihtiyaç var. Burada en az 100 milyar dolarlık iş hacmi yatıyor. Ancak biz tüm sektörlerde Türkleri görmek istiyoruz. Güvenlik sorunu birkaç hafta içinde kökünden hallolacak. Türk firmaları bizde kalan tüm parasını kuruşu kuruşuna alacak. Bunun aksi düşünülemez bile” diye konuştu. Yunanistan Başbakanı Papandreu, ordu üst kademesini görevinden aldı, ama kendini bir “darbe”nin kurbanı olmaktan kurtaramadı. Belli ki o da darbeleri askerlerin yaptığına inananlardandı; gerektiğinde orduları da kullanan iktidarın aslında başka yerlerde olduğunun ayırdında değildi... emos Cratos’ mu dediniz? Yunanistan’da siyasetten konuşunca, Platon’un, Aristotales’in demokrasiye ilişkin kaygılarını anımsamamak olanaksız: Demokrasi yoksulların iktidarıdır; başı boş bırakılırsa zenginleri servetlerinden edebilir. Otokrasiyle demokrasi arasındaki alanda pratikte ideal olana en yaklaşanlar, zenginlerin servetini koruyan, yoksullara da kararlara bir yere kadar katılım olanağı vererek düzeni kabul etmelerini kolaylaştıran, değişik oranlarda oligarşi ve demokrasi karışımı rejimlerdir (1293a32). Ama Aristotales’in VI Kitap’ta demokrasinin türlerini tartışırken, “En İyi (istikrarlı) Demokrasi” başlığı altında, devlet hazinesinden yoksullara mali yardım yapılmasını; ama bu yardımın sadaka olarak değil, onların toprak alarak, iş kurarak yoksulluktan kurtulmalarına olanak sağlayacak biçimde verilmesine ilişkin öğütlerini de (1320b8) unutmamak gerekiyor. Yunanistan’da (ABD ve AB’de de) üç yıldır yaşananlara bu gözlükle bakınca, “yoksulların” neden sokaklarda olduğunu ve “gerçek demokrasi” istemeye başladığını anlamak hiç de zor değil. Bırakın devlet hazinesinden yoksullara kaynak aktarmayı, devlet hazinesinden zenginlere aktarılan kaynağın yarattığı açığı kapamak için yoksulların elindekini de almaya çalışan; iş kurma, geçinme olanaklarını yok eden ‘D “demokrasilerle” karşı karşıyayız. Bu koşullarda, Avrupa’da, özellikle de Yunanistan’da rejimlerin, hızla “demokrasi”den uzaklaştığını, oligarşik özelliklerinin güçlendiğini söyleyebiliriz. Platon ve Aristotales zamanında, yoksulların iradesinin devlete yansımasına olanak sağlayan, genel oy hakkının, kapitalist toplumlarda bir düzeni onaylama mekanizmasına dönüşmüş olduğunu, çoktandır biliyoruz. Öyle ki, daha ortada “kültür endüstrisi”, “medya makinesi” yokken ünlü anarşist düşünürlerden Emma Goldman (18691940), “Eğer gerçek bir değişiklik yaratacak olsaydı, genel oy hakkını da yasaklarlardı” diyordu (aktaran Mike Hume, Spike, 03/10). Bugün bu onaylama mekanizmasının çok daha güçlü ve etkin bir hale gelmiş olduğunu söylemek olanaklı. Bu yüzden, geçen hafta Yunanistan’da patlak veren referandum tartışmasının ortaya koyduğu gibi, bu hakkın bile askıya alınması, “zenginlerin” (uluslararası mali sermaye) yoksulların onayına başvuramayacak bir noktada olduklarını, demokrasiden vazgeçmeye hazır bir duruma geldiklerini gösteriyor. Papandreu, iki yıldır neoliberal kemer sıkma paketlerini uygulayarak Yunanistan kapitalizmini ayakta tutmaya çalışıyor, bu sırada kriz derinleşiyor; toplumsal muhalefet, “yoksulların sesi” giderek yükseliyordu. AB yönetimi, geçen ay yeni bir kurtarma paketi, yeni kemer sıkma programıyla gelince, Papandreu, ayaklanmalarla, genel grevlerle sarsılan ülkede, yeni bir kemer sıkma paketinin riskini tek başına üstlenemeyeceğini, bu paketi referandum yoluyla halka onaylatırsa uygulama şansının Yunanistan’da ‘Darbe’ ‘Darbe’ ve ‘U’ dönüşleri Yunan muhafazakâr basını, Yeni C MY B C MY B artacağını düşündü. Böylece Papandreu, genel seçimlere gitmeyerek hem muhalefetin yeni düzeyini yansıtacak bir meclisin oluşmasını engelliyor, hem de “kemer sıkma paketiyle AB üyeliğini özdeşleştirerek” orta sınıflara şantaj yapmayı, muhalefeti bölmeyi, medyanın, devletin etkisini de kullanarak kemer sıkma paketini onaylatmayı planlıyordu. İlk anda çok kurnaz bir taktik gibi görünen bu adım, ortalığı karıştırdı. Belli ki ne AlmanyaFransa bloku neoliberal politikaları ne de gelinen noktada Yunan kapitalizmi AB ilişkisini bir referandumla halka onaylatabileceğine güveniyordu. Genelde AB’de, özelde Yunanistan’da kapitalizmin istikrarı, toplum üzerindeki etkisi o kadar zayıflamıştı ki, bir halkoylaması beklenmedik sonuçlar yaratabilirdi. Uçurumun kenarında dururken “demos cratos” oyunu oynamanın âlemi yoktu... Demokrasi Partisi “hain”, “deli” çığlıkları atmaya başlarken Papandreu, Alman Şansölyesi Merkel ve Fransa Devlet Başkanı Sarkozy tarafından apar topar G20 toplantısına çağrıldı. Orada, Merkel ve Sarkozy, Yunanistan’ın AB’den çıkma olasılığını gündeme getirerek Papandreu’ya, referandumdan vazgeçirmek için baskı yaptılar. Papandreu direnince de baskılar referandumun içeriği üzerinde yoğunlaştı; kemer sıkma paketi değil, AB üyeliği oylanmalıydı. Bunun üzerine Yunanistan Maliye Bakanı Venizelos, “Üyelik Yunanistan’ın tarihsel hakkıdır, oylanamaz” açıklamasını yaptı. Muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi lideri Antonis Samaras da aynı düşüncedeydi. IMF, istikrar paketi meclisten geçmezse para yok, dedi. Bu basınçlara dayanamayan Papandreu da referandumdan vazgeçti. Papandreu cuma gecesi, partisi PASOK’tan iki milletvekili, Kaili ve Panariti’nin olumsuz açıklamalarından sonra, mecliste kaybetme olasılığı çok yüksek bir güvenoylamasıyla yüzleşmeye hazırlanırken artık teknokratlardan (Eleftherotypia gazetesine göre çoğu bankacılardan) oluşan bir “ulusal birlik” hükümetinin kurulmasının gerekliliğinden, başına da Avrupa Merkez Bankası eski başkan yardımcısı Lucas Papademos’un geçmesinden söz ediliyordu (Athens News, 04/11). Samaras’ın “teknokratlar hükümeti” önerisiyse, Khatimerini yorumcularından, Versendaal’ın deyişiyle, “Yunanistan’da politikacıların artık çözümün değil, sorunun parçası haline geldiğinin itirafıydı.” Cuma gecesi yapılan güvenoylamasını Papandreu, PASOK temsilcilerini yeni bir koalisyon hükümeti oluşturma vaadiye ikna ederek 145’e 153 oyla kazandı. Cumartesi günü, “U” dönüşü yapma sırası Yeni Demokrasi Partisi’ne gelmişti. Parti, önce koalisyon hükümetine karşı olduğunu açıkladı, hemen genel seçimlere gidilmesini istedi. Papandreu, önce gerekirse bir başkasının başbakanlığında bir koalisyon kurulmasını, bunun da paketi onaylamasını, bunlar gerçekleşmeden seçimlerin söz konusu olamayacağını açıkladı (Athens News, 05/10). YD Partisi lideri Samas, yine pozisyon değiştirerek Yunanistan’ın AB üyeliğini korumak için, ülkeyi en kısa sürede genel seçimlere taşıyacak bir koalisyonu tartışmaya, Papandreu’nun istifa etmesi koşuluyla açık olduklarını, daha önce onaylamayı reddettikleri kemer sıkma paketini de onaylayacaklarını açıkladı (Khatimerini, 05/11). Evet, belki Yunanistan’da askeri bir “darbe” gerçekleşmedi, ama Almanya ve Fransa’nın verdiği “muhtıra” ülkenin siyasi yapısını kökünden sarstı. PASOK ve Yeni Demokrasi Partisi müthiş bir “U” dönüşle kemer sıkma paketini halkoylamasına sunmadan meclisten geçirmeyi, bunun için bir “ulusal birlik” hükümeti kurmayı, başbakan da istifa etmeyi kabul etti. Böylece, bir AB üyesi olarak Yunanistan’ın seçilmiş siyasi liderlerinin özgürce karar alamayacağı; halkın yaşamını etkileyen kararların halkın onayına sunulmasına izin verilmeyeceği; iktidarın, üye ülkelerin hükümetlerinde değil, bir hegemonya inşa etmekte olan AlmanyaFransa ekseninde yoğunlaşmakta olduğu gözler önüne serildi. Franz Fanon’un “ulusal mekânda ötekinin iktidarı” tanımından hareket edersek, Yunanistan’ın da neredeyse bir sömürge statüsüne indirgendiğini de... İtalya’nın ihracatı, ithalatının yüzde 91’ine ulaşsa da turizm ve diğer döviz kazandırıcı etkinliklerle açığını kapatamıyor ve milli gelirinin yüzde 3.5’i dolayında cari açık veriyor. İtalya da, Türkiye gibi önemli bir enerji ithalatçısı. İthalatının yüzde 20’sini enerji oluşturuyor ve Rusya ile OPEC ülkelerine karşı net ithalatçı; AB dışında da Çin’e karşı net ithalatçı durumunda. ??? İtalya da Yunanistan gibi, “Avro formatında” ekonomisini geliştirmekte zorlanıyor. Bütçe açığı, milli gelirinin yüzde 5’ine yakın seyreden ve kamu borç stoku milli gelirinin yüzde 120’sini aşan İtalya, borçlarını çevirmekte bocalıyor. İtalya’nın notunu, derecelendirme kuruluşları düşürdü. Kredi notu A2A arasında değişen İtalya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, İsrail ile aynı kümede. Son G20 toplantısında, İtalya’ya IMF gözetiminde kamu borç yükünü azaltması telkini yapıldı. IMF’ce gözaltına alınmaya Berlusconi itiraz etmedi. Şimdi bütün mesele IMF işbirliğinde düzenlenecek kemer sıkıcı politikaları “sokağa” kabul ettirmede. Yunanistan’daki gibi, sokağın sert muhalefeti, iktidarı terletecek. Kamu harcamaları, 2000 yılında milli gelirinin yüzde 46’sı dolayında iken izleyen dönemde hızla artarak 2009’da milli gelirin yüzde 52’sine kadar çıkmış bulunuyor. Artışta, sosyal güvenlik açıklarının finansmanı ve sağlık harcamalarının tırmanışı ile demiryollarının açıkları etkili olmuş. Bu alanlara yapılan kamu harcamaları milli gelirin yüzde 30’unu aşıyor. Dolayısıyla, kemer sıkma politikaları esasta sağlık ve sosyal güvenlik üstünden yapılmak istenince halkın, sokağın tepkisi ile karşılaşacak. ??? İtalya çizmesinin topuğunun kırılması an meselesi ve İtalya krizi, herkesin nefesini tutarak izlediği bir korku filmi gibi. Berlusconi iktidarı, borçlarını yükselen faiz maliyetleriyle çevirmekte zorlanıyor ve alacaklı Fransız, Alman ve İtalyan bankalarının uykularını kaçırıyor. Bir diğer borçlu İspanya ile birlikte Avrupa Kurtarma Fonu’nun (EFSF) kaynaklarına bel bağlayan İtalya’ya, Fon’un nefesinin yetmesi zor. Son zamanlarda Çin’in başını çektiği BRIC’den kaynak desteği isteyen Fon’un girişimlerinin dışında İtalya, Çin’e şirin görünmenin bütün yollarını deniyor. Çin ve diğer Asyalıların, talep edilen yardım karşılığı Avrupa’dan koparacakları her taviz, Türkiye için pazar kaybı demek. Yunanistan’dan çok İtalya’nın yol açacağı sarsıntının Türkiye ekonomisine faturası kabarık olur. Türkiye’nin dış ticaretinde yüzde 6’lık payı olan İtalya, 6 alıp 10 satarak üstünlüğünü koruyor. İtalya’nın Avrupa iklimini soğutması, Türkiye’nin dış ticaretini ve umudunu bağladığı sıcak para akışını olumsuz etkiliyor. Özellikle Fiat otomobillerinin belli modellerini sipariş alarak üreten Koç Grubu için İtalya önemli. Koç’un Yapı Kredi Bankası’nda yabancı partneri İtalyan UniCredit ve banka, zor günler geçiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle