25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 KASIM 2011 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ İstanbul’da beklenen yıkıcı deprem sonrası kurulacak çadırkent ve insanların toplanacağı alanların üzerinde binalar yükseliyor 9 Kaçacak yerimiz kalmadı Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe ile eski Mimarlar Odası Genel Başkanı ve gazetemiz yazarı Oktay Ekinci, İstanbul’u bekleyen depremin yapı stoku üzerindeki etkilerini gazetemiz için değerlendirdi. Eski yapı stokunda 17 Ağustos 1999 depreminin yarattığı tahbirattan yeni yapılaşmaların güvenliğine ilişkin soru işaretlerine, yapboz tahtasına dönen yapı denetim sisteminin çöküşünden deprem sömürüsüne kadar birçok konuyu etraflıca ele alan kent uzmanları önerilerini sıraladılar. Yazı dizimiz boyunca merkezi ve yerel yönetimlerin üzerine düşen görevleri tek tek anımsatan oda başkanları, bugün yapılaşmaya açılan çadırkent ve toplanma alanları sorununa dikkat çektiler. Yarın da İstanbul’un çok güvenli olarak bilinen semtlerinin nasıl deprem açısından riskli hale getirildiğini anlatarak tehdit altındaki bölgeleri açıklayacaklar. İstanbul’da beklenen yıkıcı deprem sonrası insanların toplanabilecek alanları kalmadı. İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi’nde 2001 yılında belirlenen 480 adet çadır ve toplanma yerinin yarısı artık yok. Kâğıt üzerinde gözüken 240 adet çadır ve toplanma alanının bir kısmı yapılaşmaya açıldı, üzerinde binalar yükseldi. Yapılaşmaya açılmamış mevcut toplanma yerleri arasında Zeytinburnu ve Bakırköy sahili gibi depremde büyük risk taşıyan dolgu alanları bulunuyor. İstanbullular deprem sonrasında toplanacakları yerleri bilmiyorlar çünkü bu konuda yerel yönetimler tarafından hiçbir şekilde bilgilendirilmediler. ‘Çadır alanları imar planlarında yok’ En ölümcül ‘toplumsal suç’ OKTAY EKİNCİ nşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra İstanbul Valiliği Afet Yönetim Merkezi’nde insanların toplanacağı çadırların kurulacağı 480 nokta belirlendiğini belirtti. 1999 depreminin sıcaklığı devam ederken toplanma ve çadır yerlerinin öneminin fark edilmesi üzerine İstanbul’un boş kamu arazilerinin, parkların, yeşil alanların bu iş için ayrıldığını anlatan Gökçe, gelinen noktada çadır ve toplanma alanlarının yarısının yok edildiğini vurguladı. Gökçe, “Topbaş bu çadır alanları içinde şahıs arazileri olduğunu açıkladı. Şahıs arazileri de var. Ama onlar imara açılmaması gereken yeşil alanlardı. Şimdi o alanlarda imar hareketleri ile rezidanslar yükseliyor” dedi. Gökçe “Madem bir ihtiyacın sonucuydu, bu alanları yapılaşmaya açıyorsanız neden yerine başka alanlar göstermediniz” diye sordu. Fotoğraflar: VEDAT ARIK İ Halk bilmiyor İstanbul halkına deprem sonrası toplanacağı alanların açıklanmadığını belirten Gökçe, İBB tarafından riskli olduğu açıklanan ilçelerde bile böyle bir çalışma yapılmadığını söyledi. Gökçe, depreme dayanıklı yapıların yanında boş alanlara ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekerek, kamulaştırma hareketleri ile artan nüfusa bağlı olarak yeni boş alanlar yaratılması gerekirken mevcut alanların yapılaşmaya açılmasını eleştirdi. Gökçe, Kadir Topbaş’ı deprem sonrası İstanbul’da insanların toplanacakları yerleri açıklamaya çağırdı. YARIN: İSTANBUL’UN HANGİ SEMTLERİ RİSK ALTINDA C MY B C MY B Türkiye’nin en gelişmiş bölgelerini yerle bir eden 1999 depreminin önemli derslerinden biri de kent merkezlerinde “toplanma ve açıkta yaşam” alanlarının belirlenmesiydi. Evleri hasar gören ya da psikolojik nedenle evlerine giremeyenlerin bir süre yaşamlarını sürdürebilecekleri bu alanlar ilk kez güçlü bir kamuoyu beklentisiyle gündeme geldi... Nitekim ilerleyen yıllarda Afet Koordinasyon Merkezleri de olası yeni depremlerde çadır kurmaya da uygun toplanma alanlarının belirlenmesine öncelik verdiler. İstanbul’da valiliğin açıklamasıyla sayıları 500’e yaklaşan “boş” alanların gelecekte yeniden inşaat arsasına dönüşebilecekleri ise o günlerin duygusallığında akla bile gelmemişti... Ne var ki şu en ölümcül ulusal sorunumuz haline gelen “inşaat ve emlak rantı hırsı” o denli gözü kara imar politikasına dönüştü ki, yeni toplanma alanları yaratmak şöyle dursun, belirlenmiş yerlerin bile işgaline engel olunamadı. Hatta TOKİ ve kamu yapıları da dahil... İşte bu konuda da meslek odalarımızın saptaması: “Toplanma alanları yarı yarıya azaldı...” Kalanların çoğu ise denizden dolgu alanları, yani isteseler bile yapılaşmaya açamayacakları yerler! Yeni bir depremin yapı yoğunluğu yüksek semtlerde felakete dönüşeceği bilindiği halde, buralardaki büyük rantın uğruna toplanma ve çadır alanları ayrıcalıklı yapılaşmalara arsa oluyor. Aynı alanlar imar planlarına işlenerek “plan kararı”na dönüştürülmediği için de inşaat alanına çevrilmesi belediyelerin sözde “yasal hakkı”(!) sayılıyor. Peki ya etik, ya ahlak, ya sorumluluk?.. Belediye kentlilerin hizmetinde değil mi? Bu insanlık değerlerinin çiğnenmesine karşın kimse oralı bile olmuyor... Konuyla ilgili tartışmalarda, kimi belediyeciler ve inşaatçılar “Kent merkezlerinde, deprem dışında işe yaramayacak boş arazi tutmak akılcı olamaz” demişlerdi. Bu açıklıkta söylemeseler bile, tutumlarıyla aynı düşüncede olduklarını “sezdiren”ler de az değildi. Oysa kimse onlara, kentin göbeğinde yıllarca depremi bekleyecek işlevsiz bomboş alan yaratın demiyor. Bu amaca uygun yerler, “park, çocuk bahçesi, spor alanı” vb. kullanımların yanı sıra “açık otoparklar, yazlık sinemalar, semt pazarları, köy ürünleri pazarları, açık eğlencekonser alanları” vb. gibi gerektiğinde kolayca sökülebilecek düzenlemelerle değerlendirilebilir. Böylece kente “yaşam ve nefes alma yerleri” de kazandırılmış olur. Bunun içinse ilk koşul bu alanları imar planlarında yukarıdakilere benzer tanımlarla kesinleştirmek; ikincisi ise kentlerimizi emlak rantına tutsaklıktan kurtarmayı öncelikli siyasal hedef haline getirmek... imarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, 1999 depreminden sonra Afet Koordinasyon Merkezi aracılığı ile belirlenen 480 adet toplanma ve çadır yerinin afet koordinasyon planına işlendiğini, ancak imar planlarına işlenmediğini söyledi. Belirlenen kimi deprem toplanma yerlerinin de sorunlu olduğunu dile getiren Muhcu, “Toplanma alanlarının yarısı bugün itibarıyla iptal edildi. 240 adet kâğıt üzerinde gözüküyor. Depremde toplanma yerleri yapılaşmaya açılırken hatalı olarak belirlenen Zeytinburnu, Bakırköy sahili gibi dolgu alanları planlarda hâlâ toplanma alanı. Yani mevcut 240 toplanma yerinin hepsi bu özelliği taşımıyor” diye konuştu. M ? Abidei Hürriyet’te çadırkent yerinde bugün Çağlayan Adalet Sarayı yükseliyor. ? Levent İETT garajı bölgenin tek toplanma yeriydi. Yerine Dubai Kuleleri yapılacak. İTÜ AFET YÖNETİMİ UYGULAMA ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRÜ PROF. DR. KADIOĞLU, İSTANBUL’UN DEPREME HAZIR OLMADIĞINI SÖYLEDİ ‘Türkiye’nin kırmızı kitabı depremdir’ İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Afet Yönetimi Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, olası bir İstanbul depreminde afetin yönetilemeyeceğine dikkat çekerek, “Bugün Türkiye’nin kırmızı kitabı depremdir. Türkiye’nin en büyük ulusal güvenlik problemidir. Türkiye bu konuda ulusal ve uluslararası bir seferberliği başlatmak zorundadır. Bunun farkında değiliz. Afetler kriz yönetimiyle çözülemez, kriz yönetimi ilkel yönetim tarzıdır” dedi. İstanbul’da olası depreme yönelik sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, İstanbul’daki afetin yönetilemeyeceğini “Aramayla, kurtarmayla, ilk yardımla, su dağıtmakla yönetilemez. Beklemek bir intihardır” dedi. “İstanbul’da deprem olursa bize ne kadar zarar verir” diye kendi kendimize sormak gerektiğini belirten Prof. Kadıoğlu, zararı azaltmak zorunda olduğumuzu ve afet yönetiminin kalbinin bu olduğunu vurguladı. Marmara depreminde aslında 20 bin kişinin değil, bir araba fabrikasında çalışan bekçinin düştüğü fay hattında öldüğünü, geri kalan herkesi binaların öldürdüğüne dikkat çekti. Sorumluyu hâlâ yanlış yerde aradığımızı ifade eden Prof. Kadıoğlu “Bizi öldüren cahilliğimiz” dedi. şöyle devam etti: “Şimdi bizim derdimiz acil durum değil, afet yönetimi. Afetler en kötüsüne hazırlanmaktır. Biz İstanbul depremini bekliyoruz. Ama ne kadar hazırlıklıyız? Hâlâ kurumlar kuruyor, başlığına acil durumlar diyoruz. Acil durum yerel bir olaydır. Yangın çıkar, gider itfaiye onu halleder. Bunun için Ankara’da kurum kurmaya gerek yok. Arama kurtarmayla, müdahaleyle bu problemle baş edemeyiz. 5 bin değil de bin bina çöksün. Bin tane binanın başına, bin tane arama kurtarma ekibi koyabilecek miyiz? Nerede bulacaksanız? Çadırlar, otobüsler, uzay üssü gibi merkezler tamamen gerçek dışıdır, bütün bunlar şovdur. Bunlarla afet yönetemezsiniz.” Prof. Kadıoğlu, katıldığı birçok toplantıda yurttaşlara, “Sizler birey olarak afete hazır mısınız?” diye sorular yönelttiğini anımsatarak, “Yurttaşlar gibi İstanbul’da depreme hazır değildir” dedi. İlk 30 dakika önemli Türkiye’de afet yönetimi konusunda dil ve fikir birliği olmadığını belirten Kadıoğlu, özetle şunları kaydetti: “Önemli olan vatandaşın afete hazır olmasıdır. Valiliğin, kaymakamlığın afete hazır olmasının hiçbir anlamı yoktur. Deprem olduğu an, yalnızsınız. İlk saatlerde ölen ölüyor. 3 güne kadar kimse yok, Kızılay, AKUT, madenciler çok sonra geliyor. Ölümler ilk dakikalarda gerçekleşiyor. Bu ilk 30 dakikaya toplumu hazırlayabilirsek, bunun altından ancak kalkabiliriz. ” Bütün bunlar şov Türkiye’de toplum tabanlı afet yönetimi olmadığını belirten Kadıoğlu,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle