19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 2011 PAZAR 2 dalıp gidiyor. Hele gençliğinde güzel günler geçirmişse, içinde yaşadığı toplumun karanlığa doğru gidişini görür gibi ise!.. “Yücelen” bir hastane!.. Dostum Hamdi Yücel’in büyük bir çabayla kurduğu, yaşatmaya çalıştığı bir sağlık yuvası. Güven veren, umut veren, yaşam veren... ??? “Yücelen” deyince önce anılar canlanır. İlhan Selçuk’lu o güzel yaz günleri. Körfezin derinliklerine bakarak iki üç kadeh atıp dertleştiğimiz geceler... “Yücelen” dergisi bir anda aldı beni, hiçbir zaman yok olmayacak o günlere götürdü. Bir yalnızlık duydum birden! Bir hastanenin dergisi, deyip geçmemeli... Bu güzel örneği alkışlamalı! Bilmem başka hastanelerde böyle bir dergi var mı? İnsanı iyileştirmek yalnız tıpla olmaz; sevgi, saygı, güven vermek de en güçlü bir ilaç... ??? Yazımı şu sözlerle bitirmek en iyisi: “Aristoteles ‘Dostlarım, bu dünyada dost yoktur’ demiş. Bir zamanlar inanır gibiydim bu söze, ama nice yanılgılara, aldanışlara karşı hayır diyorum, dünyada dost da vardı dostluk da...” Her koşulu, her engeli aşan dostlar ve dostluklar... İşte sağlıkla sanatı, şiiri bir arada buluşturmuş bir hastane dergisi.. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Silivri’deki Acımasızlık Bize Yakışmıyor! İktidar sözcüsü olmayan, gazeteci Mustafa Balbay gibi muhalif bilinen yazarların, Cumhurbaşkanlığı önerisini geri çevirmiş olan Prof. Haberal gibi olağanüstü bir tıp uzmanının, hele bunların milletvekili seçilmiş olmalarına karşın (ve iktidar yandaşları kısa sürede salıverilirken) üçüncü yıla tırmanan tutukluluklarının sürmesi, demokrasi açısından korkunç gelişmelerdir. Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV emokrasinin vazgeçilmezi olan adalet yapılanmamız ve yargı uygulamalarımız gereksiz acımasızlığın dayanılmaz ağırlığı altında eziliyor. Uygarlık düzeyinin tartışmasız olarak kabul ettiği ölçüler ülkemizde hukuk adına yapılanları onaylamıyor. Bu ölçülere yüzlerce yılın insancıl birikimleri, temel yurttaş hakları ya da davranışta ılımlılık diyelim. “Uygarlık düzeyi” sözcüklerinin içine bugünkü ABD’yi de soktuğum sanılmasın. Bu ülkenin başını çekenler içte ve dışta her sorunu kendi yararlarına ancak acımasızlıkla çözme uygulamasını kaç yıldır gitgide şiddetlendirerek sürdürüyorlar. Başkan Obama da dibe doğru bu gidişe ayak uydurarak seçilmeden önceki sözlerinden geriye çark etmiştir. Kamuoyu ölçümleri onu karınca kararınca ufak katkılarla desteklemiş olanların bile pişmanlıklarını gösteriyor. Hukukta yeri olmayan ama temeli siyasette yatan acımasızlık, adaletsizliğin ufak kardeşidir. Siyasal iktidar zorlama yollarını demokrasi sorunlarını çözmeHücrelerde tutuklu kalmış olanlar hapisin bu türlüsünün işkenceden farkı olmadığını bilirler. İktidarın bayıldığı ABD’de son başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Senatör John McCain Kuzey Vietnam’da hücre hapsindeyken ruhunun ezildiğini, istencinin zayıfladığını ve akıl sağlığının bile yıkıma uğrama tehlikesi geçirdiğini oldukça sık ve benzer sözcüklerle her fırsatta anlatmaktadır. Amerikan Ruhbilim ve Hukuk Akademisi dergisi, son bir yazısında, tek hücrede tutukluluğun işkenceden daha yıkıcı olduğunu ayrıntılarıyla belirtiyor. Bu ABD yazısı hapislikle tek hücreye konma arasındaki farkın özgürlükle tutukluluk arasındaki farktan daha büyük olduğunun altını çizmektedir. Bu durum uzun ve en kötü koşullarda ayrıca bir cezaya da dönüşüyor. Öte yandan, verilmesi beklenen kimi doğru kararlar yargı organlarında gecikirse, milyonların kalpleriyle kafalarında oluşurlar. Bu oluşum savcılarla yargıçların kararlarından daha önemlidir. Balbay ve tüm benzerlerinin durumunda yerli (ve yabancı) milyonların bu yöndeki değerlendirmeleri olgunlaşmıştır. Acımasız toplum yenilenmeli, uygulamaları hakça ölçülere yaraşır biçimde değişmelidir. Silivri’de örnekleri çoğaltılabilecek olan bugünkü durum, küresel hukuk birikimi ve Cumhuriyetimizin kazançları karşısında, bize yakışmıyor. Sağlıkta Sevgi ve Dostluk... “Sevgide güneş gibi ol Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol Hataları örtmede gece gibi ol Öfkede ölü gibi ol Her ne olursan ol Ya olduğun gibi görün Ya da göründüğün gibi ol.” Bir hastane dergisinde okudum bu dizeleri. Anımsayan olacak, bu şiir Mevlana’nın... Ölümsüz öğütlerinden biri... ??? Muğla’daki Yücelen Hastanesi’nin bir dergisi var. Ayda bir çıkıyor. Sağlıkla, dolayısıyla insanla ilgili... İlk sayısında benim de “Bir Dost” yazımı almışlar. Ünlü bir sağlıkevinin dergisine yakışan bir sesleniş olmuş! Sağlık, insanlık, dostluk, kardeşlik... Bir bakım yuvasında hepsi olmalı! Kişi hasta olarak gittiği yerden, yaşama daha da bağlanarak, güçlenerek çıkmalı... Okurlarım bilirler, ben yıllardır yazları Muğla’nın Akyaka’sında yaşıyorum. Yaşlılık, hastalık, yorgunluk, kimi zaman umut, zaman zaman da umutsuzluk. Şu Türkiye’nin iç açan bir görünüşü kaldı mı? En sağlıklı kişi bile gazeteleri okurken, TV’leri dinlerken D nin bir yöntemi durumuna sokarsa, acımasızlık iç siyasetin sanki doğasıymış gibi bir konuma gelip oturur. İktidar sözcüsü olmayan, gazeteci Mustafa Balbay gibi muhalif bilinen yazarların, Cumhurbaşkanlığı önerisini geri çevirmiş olan Prof. Haberal gibi olağanüstü bir tıp uzmanının, hele bunların milletvekili seçilmiş olmalarına karşın (ve iktidar yandaşları kısa sürede salıverilirken) üçüncü yıla tırmanan tutukluluklarının sürmesi, demokrasi açısından korkunç gelişmelerdir. Çok önemli bir nokta da şu: Kimilerinin tutukluluk koşulları (kişisel olarak benim değil, ama), ülke yöneticilerinin ve muhalefette önde gelenlerin büyük çoğunluğunun (kanımca) aymazlıkla girmek için fır döndükleri Avrupa Birliği’nin yıllık yazanaklarında da açıkça eleştiriliyor. Hele kimilerinin tek başlarına fındıkkabuğu gibi hücrelere tıkılmalarının işkenceden farkı yok. Halk oyuyla seçilmiş olan birkaç milletvekili de günlerinin çok uzun saatlerini o delikte geçirmeye zorlanıyorlar. Artık Danalar da Kaçmıyor... Bu bayram danalar kaçmadı... Daha doğrusu televizyonlar o ünlü “dana kovalama” sahnelerini yayımlamadılar... Çünkü kurban kesmeye, dine, imana muhalefet gibi algılandığı için, imamdan korkup yayımlamamışlardır... Biz buna “yalakalığın kılcal yayılışı” diyoruz... ? Danaların kaçtığını ekranlarda görmeyince canım sıkıldı... Kaçmaları gerekiyor çünkü... Ki birkaç kişiyi çevirip sordum: “Bu sene kaçmadılar mı?..” “Kim?..” “Danalar...” “......!” ? Televizyon haberlerinde ya da gazetelerde danaların kaçtığı haberini arıyorum; bu memlekette en azından birileri ipleri koparsın hani... Ama gözükmüyor... Mesela; iktidar özerkliğini elinden alınca, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) çöktü, 50 bilim adamı istifa etti... Dünyanın neresinde olsa kıyamet kopar... Ama bu haber Cumhuriyet dışında gazetelerde, televizyonlarda ya tek sütuna eteklerde yer aldı ya da hiç görülmedi... Belki danalar da kaçmaktan vazgeçtiler... ? Neyse... Kutlu olsun... Bugün bayram... Ben “kurban” kelimesini sevmiyorum... Sadece bayram... Büyük babamın, babamın, amcamın, dayımın, annemin, halamın, nenemin, bu ülkenin özgürlüğünü kazanıp bize bırakanların bayramı... ? Sarılın... Bir eli tutmanın, bir yanağı öpmenin, bir sevgiyi söylemenin ne denli güzel ve önemli olduğunu düşünün... Sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissedin... Annenizin, babanızın boynuna sarılın, koklayarak öpün, benim yerime... Hangi yaşta olurlarsa olsunlar, çocukların avuçlarını alıp yanağınıza bastırın, bebeklik kokularını duyacaksınız... ? Güzel günler dileyin... Umut edin... Bayram günleri, dört gün boyunca düşünün... Yurdumuz, insanlarımız, çocuklarımız için mutlu günler isteyin... Başımızın dik, insan gibi, onurlu olmamız için dua edin... Bırakın... Danalar kaçsın... 1965 Yılındaki Kaddafi Metin ERGİN Gazeteci, yazar ew York’ta Broadway’deki TürkAmerikan Dostluk Derneği’ne 1965’te birkaç Libyalı subay geldi. Derneğin başkanı kıdemli gazeteci N Faruk Fenik, Libyalı subaylara merakla sordu: “Hoş geldiniz Amerika’ya dost ve kardeş Libya’nın subayları. Ne gibi bir görevle burada bulunuyorsunuz?” Üniformalı subaylar içlerinden iri yapılı bir subayı sözcü seçmişler. O üsteğmen yanıt verdi: “Libya ordusunun modernize edilmesi ile ilgili olarak Texas’taki askeri akademide eğitimimizi tamamladık, şimdi Libya’ya dönmek üzereyiz. Biriktirdiğimiz paralarla birer Amerikan otomobili satın aldık. Dernek yolu ile otomobilleri Libya’ya göndermek istiyoruz” dedi. Faturalar dahil dosyaları Fenik’e uzattı. Dernek Başkanı evrakı incelemeye başladı. Evrak üzerinde bazı tahrifatlar yapılmış olduğu dikkatini çekince subaylardan şüphelendi. Derneği suçlu duruma düşürebilecek motor numarası gibi değişiklikler bariz olarak seziliyordu. Faruk Fenik şüphesini belli etmedi: “Libya’ya charter seferlerimiz olmadığı gibi otomobil ve eşya nakli de yapamıyoruz. Ziyaretinize teşekkür ederiz” dedi ve misafirlere birer Türk kahvesi ikram etti. Libyalı subayların TürkAmerikan Dostluk Cemiyeti’ni ziyareti sırasında ben de hocam Faruk Fenik’in yanındaydım. Dernek başkanı, Libyalı subayları atlattıktan sonra olayın üstünde hiç durmadım. Yıllar sonra bir gün, 1969’da, Cumhuriyet gazetesini elime alınca, New York’ta karşılaştığımız subayın Kral İdris Sünusi’yi deviren darbeci olduğunu fark ettim ve New York’ta 1965’te söylediği sözleri hatırladım. Kral İdris Sünusi’ye hayranlığını açıkça belirten Libyalı Teğmen Muammer Kaddafi’ydi. Sözlerini aynen hatırlıyorum: “Kralımız İdris Sünusi yönetimi altında bütün kuvvetimizle Libya’nın kalkınması için çalışacağız.” Muammer Kaddafi’nin yaptığı ilk hamlelerden biri ne idi? Libya’da, Kral İdris’in zamanında Wheelus adlı bir Amerikan üssü vardı. Benim de dahil olduğum Türk gazetecilerinin birkaç gün misafir olduğu Wheelus’da, bize göstermediler ama, Sovyet tehdidine karşı üslendirilmiş, atom başlıklı füzeler de vardı. Kaddafi’nin ilk icraatı Wheelus Üssü’nü ortadan kaldırmak ve Libya petrolünü devletleştirmek oldu… C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle